Sosyal Güvenlik Reformu Tartışmaları

Sosyal güvenlik reformunun ikinci ayağı olan "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı" 18 Nisan tarihli Meclis birleşiminde görüşülmeye başlandı. Tasarının 4 bölümü dün yapılan görüşmelerde kabul edilmiş olup, kalan bölümlerin görüşülmesine bugün devam edilecektir. Diğer taraftan dün yapılan görüşmelerde ana muhalefet ve iktidar partisi sözcüleri önemli açıklamalarda bulunmuştur. Sizler için seçtiğimiz bu açıklamalara bakmak için başlığa tıklayınız.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 19 Nisan 2006 13:17, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Parlamentoda yaptığı Grup toplantısında şöyle bir ifade kullanıyor; diyor ki: "Biz, yaptığımız bu yasal düzenlemeyle, tasarıyla, tüm çalışanları kapsayan bir sosyal sigorta sistemi kuruyoruz." Şimdi, birinci yanlış buradan başlıyor. Bu tasarı, tüm çalışanları, yani, bu ülkede yaşayan herkesi kapsayan bir tasarı değil. Önce, bunu doğru kabul etmemiz lazım. Neden değil; çünkü, değerli arkadaşlar, örneğin, ben size okuyorum: "Niteliği itibariyle bir kişinin bir gün içinde yapabileceği işlerde yevmiyeli olarak çalışanlar sigorta kapsamı dışında."
Aynı şekilde, düşük gelirli esnaf ve sanatkârlar, tarımda çalışan işçiler, dargelirli çiftçiler de bu sistemin dışında. Bunların yaşam boyu emekli olma hakları yok; ancak, kendileri isteğe bağlı prim öderlerse, ancak, emekli olabilecekler. Onun dışında bunlar, sigorta sisteminin dışında.

CHP'nin muhalefeti oldu ve sonunda denildi ki: Biz bu emeklilik yaşını aşamalı olarak 65'e çıkaracağız. Ama, Sayın Başbakana ve bizi dinleyen yurttaşlarımıza bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum, 68 yaşı, tümüyle bu tasarıdan çıkmış değil. 5 400 gün prim ödeyen emekli olmak isterse 68 yaşını doldurmak zorunda; yani, 68 yaş diye bir şey yoktur diyen Sayın Başbakan, kusura bakmayın, doğruları halka söylemiyor.

Geliyorum Sayın Başbakanın söylemlerine. Yine Sayın Başbakan diyor ki: "Primi ödensin ya da ödenmesin tüm çocuklarımızın 18 yaşına kadar sağlık giderleri devlet tarafından karşılanacaktır. Biz onun hesabını yaptık. Merak etmeyin zarar etmeyeceğiz, tam aksine kâr edeceğiz." Şimdi, birinci yanlışımız şuradan başlıyor: 18 yaşına kadar herkese, prim ödensin ödenmesin, bedava bakacağız diye bir şey yok. Bir sefer, çocuğunuz 2 yaşında bile olsa, götürdünüz mü katılım payı ödeyeceksiniz. Öyle katılım payından kaçınmak yok. Birinci paralı nokta buradan başlıyor.

İki, Sayın Başbakan diyor ki: "Özel hastane-devlet hastanesi değil, sigortalı, istediği hastaneye gidecek." O da yanlış. Neden; bir sefer, istediği hastaneye giderse, tedavi masrafının yüzde 30'unu cebinden ödeyecek; ister 18 yaşında olsun, ister yeni doğan çocuk olsun, ister 80 yaşında olsun. Yani, öyle bedavacılık yok diyor. "Ben, benim gösterdiğim hastane dışında birisine gidersen elini kolunu sallayıp, senden bu paranın yüzde 30'unu alırım" diyor.

Bir başka şey? Çocuğunuz hastalandı. Sayın Başbakan güvendiniz, "koskoca Başbakan doğruları söyler" diyorsunuz. Hastalandı, götürdünüz bir özel hastaneye, tedavi ettiniz. Önünüze bir fatura çıkaracaklar "otelcilik hizmeti bedeli olarak şu kadar lira ödeyeceksin" diyecekler, "sizin çocuğunuza prof dr, falan dr bakmıştı; onun için de şu kadar bedel ödeyeceksiniz" diyecekler. Siz diyeceksiniz ki, olur mu efendim böyle bir şey, Başbakan dedi ki, çocuklar için bedavadır. Onlar da şu kanunu çıkaracaklar, diyecekler ki, siz Sayın Başbakanın söylediğine bakmayın. Bakın, bu kanunda, otelcilik hizmeti var; bu kanunda, öğretim üyesine muayene olursan onun için ayrıca para alınacak var; bunu sen cepten ödeyeceksin, bunu sigorta kuruluşu ödemeyecek. Peki, bugün var mı; bugün yok, bugün yok; ama, bu tasarı çıktığında, bunu vatandaştan almış olacaksınız.

Bir başka şey: Sayın Başbakan diyor ki: "Bütün vatandaşlarımızın eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu tek bir emeklilik sistemi getiriyoruz." "Eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu tek bir emeklilik sistemi getiriyoruz." Kocaman bir aldatmaca. Hiç böyle bir şey yok. Bu tasarıda öyle bir şey yok. SSK'da çalışan, yani İş Kanununa tabi çalışan, bağımsız işyeri olan, devlet memuru olan aynı standarda tabi değiller. Neden tabi değiller; çünkü, devlet memuruna deniliyor ki "sende üst sınır yok"; SSK'lıya deniliyor ki "sen de üst sınır var"; Bağ-Kurluya da deniliyor ki "sende bir tablo var, o tabloya göre ödeyeceksin." Devlet memuru daha fazla prim ödeyecek, daha fazla emekli aylığı alacak, SSK'lı için o kural söz konusu değil. Hani eşit yükümlülüktü?! Eşit yükümlülük nedir; aldığın ücret kadar prim ödersin. Peki, bunu niçin Sosyal Sigortalar Kurumunda getirmediniz?! Yani, İş Kanununa tabi olanlarda getirmediniz; çünkü, işverenleri ürkütmek istemediniz, temel nedeni bu. Demek ki, bu da tek başına doğru bir uygulama değil.

Birinci örnek şu: TRT'de bir kameraman düşünün veya bir spiker düşünün. Bu, özel televizyonlarda çalışanlara göre 5 yıl daha erken emekli olacak. Peki değerli arkadaşlar, kameraysa aynı kamera, spikerse, haber sunuyor zaten, kameranın ağırlığıysa aynı ağırlık, haber peşinde koşmaksa, ikisi de haber peşinde koşuyor. TRT'nin kameramanına niçin acaba 5 yıl erken emekli olma hakkını getiriyorsunuz da, özel televizyonların kameramanlarına 5 yıl erken emekli hakkını getirmiyorsunuz? Bunun adı imtiyaz değil mi arkadaşlar? İmtiyaz.
Hadi bundan vazgeçtik diyelim. Devlet tiyatrosu sanatçıları özel tiyatrolarda çalışanlara göre 5 yıl daha erken emekli olacaklar. Tiyatro sanatçısıysa tiyatro sanatçısıdır. Bunun özeli-kamusu var mı? Yani, özel sektörde çalışan işçi ile kamu sektöründe çalışan işçi arasında bir fark var mı? Yok. Peki burada niye böyle bir farklılık getiriyorsunuz? Birisinde devlet güvencesi var üstelik, devletin sanatçısı. Öbürü özel sektör sanatçısı. Ona "sen 5 yıl daha geç emekli olacaksın arkadaş" diyorsun. Bunun adaletle, vicdanla, insan haklarıyla bağdaşır bir yönü var mı arkadaşlar? Yok.
Geliyorum bir başka konuya, gene imtiyaz üzerine kurulu bir konuya. Diyorsunuz ki burada: "PTT dağıtıcıları, ayaktan yaptıkları dağıtım işi nedeniyle 5 yıl erken emekli olurlar." Güzel. Peki, aynı işi özel sektörde de yapan var. Örneğin, bir sürü kargo şirketi var ve burada çalışanlar da aynı PTT dağıtıcısı gibi dağıtıyorlar. Peki, bunların günahı ne? Bunların günahı? Deniliyor ki: "Kusura bakma, sen özel sektörde çalışıyorsun. Sen daha uzun süre çalışacaksın." Arkadaşlar, bu, sosyal güvenlik değil, bu, sosyal koruma değil; bu, ayrıcalık sistemi getiren bir düzenlemedir. Biz, TRT'de çalışanların, devlet sanatçılarının, PTT dağıtıcılarının elbette ki 5 yıl erken emekli olmasını isteriz, elbette ki zor bir işi yapıyorlar; ama, aynı işi özel sektörde yapan insanlara da aynı ayrıcalığın sağlanması lazım.

Bizim ülkemizin gerçeğinde bir işçinin 9 000 gün bir yerde çalışıp emekli olma hakkı var mı arkadaşlar? Kim 9 000 gün çalışıyor? Aranızda işveren arkadaşlarım var. Kendi fabrikasında 25 tam yıl çalışan ve kesintisiz veya aralıklı primi ödenen kaç işçi var? Böyle bir güvence nerede var arkadaşlar? Bunlara devlet memuruna sağladığınız güvenceyi verin, söz, 9 000 değil, 19 000 gün yapın, gelin destekleyeceğiz. Devlet memuruyla aynı koşullara nasıl tabi tutabilirsiniz? Birisinde güvence var birisinde güvence yok, birisinde esnek çalışma var öbüründe esnek çalışma yok, birisinde mevsimlik çalışma var öbüründe mevsimlik çalışma yok.

Sadece üniversite mezunu bir kişiyi örnek vereceğim: Üniversite mezunu bir kişi bugün emekli olduğunda, otuz yıl çalışıp devlette emekli olduğunda 777, 68 YTL emekli aylığı alacak, bu kanun çıktıktan sonra, otuz yıl çalışırsa, aynı kişi, aynı koşullar devam ederse 520 YTL emekli aylığı alacak. 777 YTL, 520 YTL!.. Hani adildi bu?! Hani siz, yoksulluğu azaltacaktınız, emekliye daha iyi imkânlar sağlayacaktınız?! Asla ve asla gerçek değil.


AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN:

MAKAMA BAĞLI EMEKLİLİK KALKACAK

Sosyal güvenlikte, çalışma statüsüne bağlı ve primli sistemin dışında, âdeta, makamlara, derecelere ve basamaklara bağlı olan emeklilik sistemini değiştirerek, sistemde ne kadar kalınırsa, ne kadar prim ödenirse o nispette emekli maaşı alacak bir düzenleme getiriyoruz işin temelinde.

Diğer taraftan, Türkiye'de yaşayan Türk vatandaşlarının yanı sıra, Türkiye'de ikamet eden yabancılar, vatansızlar ve sığınmacıları da kapsayan, eşit, adil bir genel sağlık sigortası getiriyoruz. Bu yönüyle bu tasarı, Türkiye Cumhuriyetinin tarihindeki önemli reformlarından bir tanesidir.

Mesela Emekli Sandığında, aynı memurlar 700 YTL alırken, günün birinde 6 400 göstergeli veya 7 200 göstergeli bir makama şahıs şu veya bu şekilde tayin ediliyor ve kısa bir süre kalıyorsa, 750 YTL yerine bu sefer 2 500-3 000 YTL alıyor. Bunu ikramiye olarak da alıyor, vefat ettiğinde çocukları da alıyor, emeklilik sistemi boyunca alıyor. Peki, bu, adaletsiz değil mi? Yani, aynı işi yapanlardan biri 700 YTL alırken -prim oranı açısından söylüyorum- diğerinin 3 000 YTL alması doğru mudur? Şimdi, bunu, haksız olarak söyleyebilen var mıdır acaba? Biz bu haksızlığı gideriyoruz; fakat, 73 000 000 insanı ilgilendiren bu tasarıyı, Anamuhalefet Partisi terk ediyor. Tabiî ki, biz, siyaseten onların bu tercihlerine karışamayız, bunu millet değerlendirecektir ve değerlendirmektedir.

Bağ-Kurda, Emekli Sandığında herhangi bir değişiklik yapmıyoruz, yirmibeş yılı koruyoruz ve 2036'ya kadar da yaşta hiçbir değişiklik yapmıyoruz. Bugünkü sistemde olanlar, bir gün dahi prim ödemiş olsalar bile, 2007'den önce bir gün dahi prim ödemiş olsalar bile, bu sistemden yararlanacaklar ve yeni sisteme tabi olmayacaklar, gün açısından; ancak, 2007'den sonra ilk defa işe girenler, sadece SSK kapsamındakiler, her sene 100 gün primi artmak suretiyle, 2026'da 9 000 güne ulaşacaklar.

4.500 gün prim ödeyenler de emekli olabilecek

Tabiî ki, bu 9 000 gün emeklilik için tek şart değil. 4 500 gün prim ödeyenler de emekli hakkına sahiptir. Bu unutuluyor, bunun üzerinde durulmuyor. Onlarda sadece 3 yaş emeklilik yaşına ilave ediliyor, yoksa 4 500 gün de, yine, geçiş dönemiyle beraber muhafaza ediliyor.

Deniliyor ki: "Siz, acil gittiniz, özel bir hastaneye gittiniz veya başka bir hastaneye gittiniz; yüzde 30 vereceksiniz." Bu yanlış, değerli arkadaşlarım. Acil haller bunun dışındadır. Acil halde her hastaneye gidebilirsiniz.

Yine bir iddia var; deniliyor ki: "Siz, burada hastane tercihi yapamıyorsunuz." Değerli arkadaşlarım, hastane tercihi yapılıyor. Nasıl yapılıyor; eğer, siz, birinci basamaktan sevk alırsanız, genel sağlık sigortasının anlaştığı bütün sağlık kurumlarına, istediğinize gidebilirsiniz. Bu, özel olur, üniversite olur, devlet hastanesi olur, hiç değişmez. Hiçbir katkı, yani, bu anlamda, yüzde 30 anlamında bir katkı ödemezsiniz. Kaldı ki, birinci basamakta bizim bir katkı payı alma düşüncemiz yoktur. Burada kuruma yetki verilmiştir. 2 YTL'nin altında olmak kaydıyla hiç almayabilir; ki, biz, aile hekimlerinde almayacağız.

Şimdi, biz, sadece emeklilik sigortasını düzenlerken sistemin içerisinde kişilerin daha uzun kalmasını sağlıyoruz. Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumuna mensup bir işçiyi düşünün; 380 YTL asgarî ücretle çalışıyor. Emeklilik hakkı geldiği zaman bu 464 YTL emekli maaşı alıyor. Bunun anlamı şu: Aktif maaşının yüzde 22 daha fazlasını alıyor. Şimdi, dünyanın hiçbir yerinde çalışırken alınan maaşın üzerinde emekli maaşı yoktur. İşte, OECD ülkelerinde ortalama bu yüzde 69'dur. Türkiye'de yüzde 105'ler düzeyindedir. Şimdi, burada şu tartışılabilir; yani, aktif maaşların artırılması konusu tartışılabilir. Eğer, bu eleştiri gelmiş olsa, bunu saygıyla karşılarız; yani, siz, işte "çalışanlara az ücret veriyorsunuz, memurlara az ücret veriyorsunuz?" Bu, bir siyasî olarak bir söylemdir; bu, tartışılır; fakat, çalışırken alınan maaşın üzerinde emekli maaşı alma gibi bir düzeni tartışmak sosyal güvenlik mantığına terstir; çünkü, Türkiye'de şu her zaman karıştırılıyor: Sosyal güvenlik ayrıdır, sosyal yardım kurumları ayrıdır. Siz kurallarınızı korsunuz; çünkü, orada, yine? Sayın Kılıçdaroğlu "asgarî bir taban ücreti vardı; burada yoktu" diyor. Doğru. Bundan önce 4447 sayılı Kanun; yani, 1999'da çıkan kanunda ne diyor, işte "taban ücretinin yüzde 35'inden az ücret olamaz" deniyor. Ama, değerli arkadaşlarım, bu kuralsızlıktır. Niçin kuralsızlıktır biliyor musunuz?.. Bu ülke, son yirmi senedir, 1986'da, 1992'de, 1999'da sosyal güvenlikte ciddî anlamda değişiklikler yaptı ve şimdi de, biz, yeniden bunu düzenlemeye çalışıyoruz. Burada şu var: Şimdi, sistemi kuruyorsunuz, kuralsız olduğu için çalışmıyor.

Bakın, bugün, Türkiye'de yanlışlıklardan bir tanesi şudur: Sosyal güvenlik kurumları, genel bütçeden transfer almaktadır. Biliyoruz, işte, 23,3 katrilyon geçen sene alınmıştır. Şimdi, bunun dağılımına baktığımız zaman -birim olarak söylüyorum- buradan SSK'lı 1 birim alıyor. Bağ-Kur'lu 2,5 birim alıyor, Emekli Sandığı 2 birim alıyor. Şimdi, bunun adil olması mümkün mü; yani, genel bütçeden siz bu sosyal güvenlik kurumlarına kaynak aktarırken -kişi başı diyorum bunu- niçin SSK'lıya 1 birim veriyorsunuz, Emekli Sandığına 2 birim veriyorsunuz, Bağ-Kur'luya 2,5 birim veriyorsunuz?!

Şimdi, burada da, yine, bir tenkit yapıldı. Onu da açıklamak istiyorum. "Siz, diyorlar ki, TÜFE'ye bağlı olarak emekli aylıklarını artıyorsunuz, dolayısıyla, Türkiye büyüdüğü zaman emekliler bundan yararlanamayacak." Değerli arkadaşlarım, mevcut sistemde de TÜFE'ye bağlıydı bu; ama, AK Parti Hükümeti olarak bunu uygulamadık; çünkü, ekonomik göstergeler iyi gittiği için, biz, hatırlarsanız? 2002 ile 2005 yılı arasındaki rakamı vermek istiyorum; çünkü, 2006'nın rakamları daha kesinleşmedi, içindeyiz. Sadece, biz, bu dönemde, TÜFE'deki artış yüzde 39,8'ken, biz, SSK'lıya yüzde 75 verdik, Bağ-Kur'luya, tarım kesimi ve esnaf kesimi ortalaması yüzde 200'ün üzerindedir, yine, Emekli Sandığına yüzde 66'nın üzerinde verdik. Demek ki, aslında, sosyal devlet imkânları olduğu sürece TÜFE'nin üzerinde emekli maaşı ödeyebiliyor, buna engel bir husus yok.

Şimdi, eskiden evlenme yardımı alınıyordu, SSK'lı sadece kız çocuklarına veriyordu, Emekli Sandığı kız ve anneye veriyordu, böyle bir karmaşık bir yapı vardı. Biz kız çocuğuna da, erkek çocuğuna da, anneye de biz evlenme yardımı yapıyoruz. cenaze yardımı eskiden komikti; SSK'lı 200 000 000 civarındaydı TL bazında. Bağ-Kurlu 186 idi; biz, bunu asgarî ücretin 3 katına çıkardık. Eksiden, emzirme yardımı -kadınlarımız için söylüyorum- ne Emekli Sandığında ne Bağ-Kurda yoktu, sadece SSK'da vardı; o da 50 YTL idi. Biz ilk defa burada altı ay boyunca asgarî ücretin üçte 1'i, yani, 177 YTL çarpı altı ay emzirme yardımı yapıyoruz. Dolayısıyla, sosyal güvenlikte geçmişteki bütün bu olumsuzlukları gideren yeni bir yapı yapıyoruz.

Burada yine ölüm aylığı düşürüldü, 900 güne indirildi. Burada malul olanların aslında emekliye yansıyan gün sayısı artırıldı; bunlar 1 800 gün çalışmış olsalar bile, emekliye ayrıldıklarında 9 000 gün üzerinden emekli maaşları bağlanacaktır; dolayısıyla, biz bu kesimleri; yani, malullük aylıklarını, ölüm aylıklarını, cenaze, emzirme, evlenme; bütün bunları sistematik olarak düzelttik ve hepsi için aynı imkânı getirdik, olmayanlara bunu verdik. Mesela, Bağ-Kurda işte iş kazası yoktu; bunu düzenledik.

Dışarıda da çok sorulan, bu sistemde emekli aylıkları azalacak mı sorusu çok soruluyor; ona açıklama getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir defa 2007 ile 2007 öncesini ayırmak gerekiyor. Biz 2007'ye kadar bu sistemde kalanların aylığı oranı açısından, oran açısından hiçbir değişiklik yapmıyoruz; fakat, 2007 ile 2016 yılları arasında emekli aylık bağlama oranını yüzde 2,5; ondan sonra da yüzde 2 olarak düzenliyoruz. Belki ilk akla gelen ilk yirmibeş yıl içerisindeki aylık bağlama oranlarına göre bir düşme varmış gibi gözüküyor; fakat, burada şunun unutulmaması gerekir ki, Emekli Sandığında çalışanlar ilk 25 sene yüzde 75 aylık bağlama oranı alıyorlardı. Bunun anlamı, ortalama yüzde 3; fakat, 25 seneden sonra her sene için ancak yüzde 1 emekli aylığı bağlama oranı vardı. Bu, Bağ-Kur ile SSK'da ise ilk 10 sene yüzde 3,5, sonraki 15 sene yüzde 2, sonra yüzde 1,5'e düşüyordu. Dolayısıyla, sistemde, kısa vadeli çalışanlar için aylık bağlama oranı yüksek görünüyor; fakat, uzun vadede çalışanlar için aylık bağlama oranı düşüyordu. O zaman, biz bu sisteme geldiğimizde, sistemde uzun kalmayı gerektirecek olan, yani 25 senenin üzerinde çalışanlara da, biz 2016'ya kadar yüzde 2,5 olarak artırdığımız için, bu bir artı getiriyor. Kaldı ki, 2017'den sonra da yüzde 2 olarak düşünürseniz, ilk 25 senenin sonundaki her sene fazla çalışma bir azalma değil, bir artışı göstermektedir.


ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU

Bütün anlayışımız, kabul edilebilir, ülkenin gerçeklerine uygun bütün önerileri bu tasarıda değerlendirmek çerçevesinde olmuştur ve bu anlayışımız çerçevesi içerisinde, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Tasarısına gelen 174 öneriden 109'unu kabul ettik, bunun kabul oranı yüzde 63'tür; kurum yasasına ilişkin, emek platformundan, diğer sosyal taraflardan gelen 101 önerinin 72'sini kabul ettik, bunun da kabul oranı yüzde 71'dir.

Biraz bu görüşlerimi rakamlarla da ifade etmem gerekirse, şu andaki sosyal güvenlik tablomuz şu şekildedir değerli arkadaşlarım: 7,5 milyon emeklimiz var, 13 300 000 sisteme prim ödeyen vatandaşımız var ve 45,5 milyon da sistemin bağımlısı var.

Bunun özeti şudur: 72-73 000 000 insanın sağlık ve yaşlılık konusundaki bütün yükünü 13,3 milyon vatandaşımız çekmektedir. Nasıl Gelir Vergisinde vergide vergi tabanı darsa, sosyal güvenlik alanında da, maalesef, prim ödeyen vatandaşımızın sayısı 13,13 milyon kişidir.

2005 yılı itibariyle üç sosyal güvenlik kuruluşumuzun toplam harcaması, 58,4 milyar YTL'dir. Bu 58,4 milyar YTL'nin 35 milyar YTL'sini prim olarak toplamaktayız. Geri kalan 23,1 milyar YTL'lik miktar, sistemin açığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun da gayri safi millî hâsılaya oranı 4,8'dir ve tüm sosyal güvenlik harcamalarımız da 12,1 mesabesindedir ve her yıl sisteme, emekli olarak 300 000 civarında vatandaşımız girmektedir değerli arkadaşlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemimiz dört ana unsurdan oluşmaktadır; bunlardan birisi emeklilik sistemidir, ikincisi genel sağlık sigortasıdır, üçüncüsü sosyal yardımlardır, dördüncüsü de daha önceki oylarınızla Meclisimizden geçerek kanunlaşan "tek çatı" dediğimiz sosyal güvenlik kurumu tasarısıdır. Burada sadece emeklilik sistemine ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Zaman yeterse diğer bölümlerde de genel sağlık sigortasına ilişkin konularda sizlere görüşlerimi arz edeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün "yaşlılık sigortası" dediğimiz, emeklilikle ilgili üç sosyal güvenlik kuruluşumuz var; Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK. Bu mevcut sosyal güvenlik kuruluşlarımızın emeklilik kurgusu çalışma statüsüne göredir; yani, memursanız farklı, hizmet akdiyle çalışıyorsanız farklı standart ve normlara göre emekli olursunuz. Yeni sosyal güvenlik sistemimiz bu kurgudan vazgeçiyor, bu kurguyu terk ediyor. Peki ne diyor: Diyoruz ki, bu ülked, bütün vatandaşlar, statüsü ne olursa olsun, çalışma hayatında geçen sürelere göre emekli olacaklardır; yani, çalışırken kendi nam ve hesaplarına ne kadar prim kesintisi yapılmışsa emekli olmalarında bu kendileri için önemli bir unsur olacaktır.

Yoksa, son gelmiş olduğu görev 6 400 gösterge ve sair görevlere göre altı ay o görevi işgal edip, bütün çalışma hayatı ve bütün emeklilik hayatı, bu almış olduğu altı aylık şeye göre devam etmeyecektir; bundan, sistem vazgeçmektedir.

Peki, sistem ne değişiklik getiriyor; onu size kısaca arz etmek isterim. Bir kere, aylık bağlama oranlarını değiştiriyoruz. Şu anda, Emekli Sandığında yüzde 3 olan, Bağ-Kur ve SSK'da 2,6 olan, yani, her yılın karşılığında çarpılacak olan katsayıyı değiştiriyoruz. Bu, bizim, Avrupa'da en yüksek olduğumuz, şampiyon olduğumuz oranlardır. Lüksembourg dışında, bu aylık bağlama oranının bu kadar yüksek olduğu hiçbir ülke yok. Biz, 3, 2.6 oranlarıyla, bu anlamda en yüksek oranlara sahip ülkeyiz

Prim matrahı, memurlar açısından, şu anda kesilmeyen birçok kalem var. Yeni sistemde bu prim matrahlarını da geliştiriyoruz; yani, aşağı yukarı yapılacak her türlü ödemeden prim kesilecektir.

Biraz evvel Sayın Kemal Kılıçdaroğlu veyahut da tasarıya en çok bu noktada muhalefet getirenler, işte "emekli aylıkları düşecek" diye görüşlerini ifade ettiler. Evet, doğrudur; bunu, aylık bağlama oranlarını 3,3'ten 2,6'ya, 2,5'e düşüreceğimizi söylüyoruz; ama, bu düşürme, mutlaka ve mutlaka, birebir emekli aylıklarında düşüş anlamına gelmemektedir. Niye gelmemektedir; bu yapılan hesap enflasyonun sıfır olduğu, ücretlerde hiçbir artışın olmayacağı öngörülerek yapılan bir hesaplamadır, emekli aylıkları buna göre düşülecek denmektedir. Oysa, demin de ifade ettiğim gibi, çalışan, çalışırken alınan ücretlerin yüksek olması, şu anda prim kesintisi yapılmayan kalemlerden kesinti yapılması ve yirmialtı, yirmiyedinci yıllarda çalışanları sistemin ödüllendirmesi neticesinde? Bugün yirmialtıncı yılı çalışırsanız, yüzde 1 veya 1,5'tir her yıl için size ilave verilen katsayı. Yeni sistemde, bu, herkes için 2,5 olacaktır. Bu, çalışanlarımız açısından önemli bir güvencedir.

Dolayısıyla, bu emekli aylıklarının uzun vadede düşüp düşmeyeceği konusunda bunu tartışırken, parametrelerin hangi oranda değişeceğine, değişmeyeceğine bakarak bir karar vermek, bir hüküm kurmak gerekmektedir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber