7 Haziran'da aslında ne oldu?

Haziran 2015 seçimleri 13 yıldır devam eden istikrarın sonu oldu. 13 yıldır Türkiye'yi yöneten Ak Parti 7 Haziran 2015 tarihinde Meclis çoğunluğunu kaybetti.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 26 Haziran 2015 14:55, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
7 Haziran'da aslında ne oldu?

Zafer BENLİ-Yüksel BÖLÜK

Seçimin matematiği

7 Haziran 2015 seçimleri 13 yıldır devam eden istikrarın sonu oldu. 13 yıldır Türkiye'yi yöneten Ak Parti 7 Haziran 2015 tarihinde Meclis çoğunluğunu kaybetti.

Oy dağılımları detaylı olarak incelendiğinde, hem Batı'da, hem de Doğu'da yaşayan Kürtlerin Ak Parti'den desteklerini çektikleri açıkça görülmektedir. Ak Parti'ye iktidarı kaybettiren ilk neden "ikinci sınıf vatandaşlıktan" kurtardığı Kürtlerin desteğini çekmesidir. (Ak Parti'den HDP'ye kayan Kürt oyu yüzde 6 civarında olduğu tahmin edilmektedir.)

Ayrıca Ak Parti'nin yönetim anlayışından kaynaklı oy kaymalarının yanı sıra, açılım politikalarına anlaşılabilir bir tepki gösteren Kürt etnitisesinin dışındaki diğer seçmen de belli bir yüzde ile (yaklaşık yüzde 3) Ak Parti'den MHP'ye kaymıştır.

Yaşanan oy kaymaları ve seçimin matematiği bize 7 Haziran seçim sonuçlarını belirleyen başat unsurun "aksiyoner ya da reaksiyoner anlamda açılım sürecine gösterilen tepkiler" olduğunu göstermektedir.

İki kilit cümle

7 Haziran seçimleri gecesinde söylenmiş iki kilit cümle vardır. Önce Selahattin Demirtaş: "Ak Parti ile ne içerden, ne dışardan koalisyon yapmayacağız."

Sonra da Devlet Bahçeli: "Doğal olan Ak Parti'nin çözüm sürecini birlikte yürüttüğü HDP ile koalisyon yapmasıdır."

Büyük Türkiye için Kürt sorunu çözülmeli

Biraz başa dönelim.

Ak Parti ve doğal lider Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'de bir restorasyon yapılamayacağının farkındaydı. Büyük alt yapı yatırımlarının yanında, Kürt sorununu bir çözüme kavuşturacak adımları da atmaya başladı. Biliyordu ki, Türkiye bölgesel ve küresel bir aktör olacaksa Kürt sorunu çözülmeli, Türk-Kürt barışı sağlanmalıdır. En önce Devlet kaynaklı, Kürtleri ötekileştiren politikalara son verildi. Kürt sorununun temel dinamiği olan dil yasağı fiili olarak bitirildi. Kürtçenin konuşulmasının yasak olduğu dönemlerden, devletin Kürtçe yayın yapan televizyon kanalı kurduğu günlere geldik.

Bir cümle ile söylemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt vatandaşları, ne kazanım elde ettilerse Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti sayesinde elde ettiler.

Terör boyutu

Çetrefilli Kürt meselesinin bir diğer boyutu ise silahlı terör boyutuydu ve bu boyutun da halledilmesi, silahların bıraktırılması, elinde silah olanların dağlardan indirilmesi gerekiyordu. Recep Tayyip Erdoğan Kürtlere eşit vatandaşlık haklarını bir bir verirken bir taraftan da silahlı terörü çözecek adımlar atmaya çalıştı. Ancak attığı her adım, bir duvarla karşılaştı ve dağdaki 5-6 bin civarındaki silahlı adam silah bırakmayı reddettiler.

Silahlı gruplara silah bıraktırılması için görüşmeler yapılması gerekiyordu ve bu görüşmeleri yürütecek birilerine ihtiyaç vardı. Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri bu görüşmelere aracılık ettiler. Devlet ile terör arasındaki görüşmelere aracılık etmeleri onlara belli bir meşruiyet sağladı.

PKK, dış güçler için her zaman kullanışlı bir aparat olmuştur. 30-35 senelik silahlı mücadele döneminde, hangi küresel güç istediyse ona çalışmakta beis görmediler. Ortadoğu'da hesabı olan kim varsa PKK'yı kullandı. İş tutmadıkları devlet, grup, gizli servis kalmadı.

Ak Parti iktidarını engellemek için

HDP de, PKK'nın siyasi uzantısı olarak aynı oranda kullanılmaya müsaitti. Üst aklın son 15 yıldır bütün denemelerine rağmen başaramadığı "siyaset mühendisliği" planları bu sefer HDP üzerine kuruldu: Parlatılacak, bütün Kürtleri temsil ettiği algısı oluşturulacak, Ak Parti'ye oy veren Kürtlerle birlikte, Ak Parti'den kurtulmak için yanıp tutuşan diğer oylar da HDP'ye yöneltilecek ve Ak Parti'nin tek başına iktidarının önüne geçilecekti.

HDP'nin bugünkü kullanıcıları, HDP'yi "barajı geçirme" karşılığında Devletin elinden aldılar. HDP, barajı geçmeleri için verilen büyük destek karşılığında Devleti ve İmralı'yı sattı.

İroniye bakın ki, siyasi hayatını riske etme pahasına Kürtleri eşit vatandaşlar statüsüne kavuşturan, sırf bu sebeple ülkedeki diğer etnik gruplar nezdinde eleştiriye uğrayan ve oy kaybeden Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan, Kütler kullanılarak vuruldu.

Türk-Kürt Barışının sağlanması en büyük kabusları

Devlet Bahçeli seçim akşamından itibaren dillendirdiği koalisyon hakkındaki sözlerinde samimidir. Doğal olan, Devletin ya da Ak Parti'nin çözüm sürecinde partneri olan HDP ile koalisyon kurarak, yeni bir anayasa hazırlaması, Kürt sorununu kökünden çözmesi, Kürt-Türk barışını ilelebet sağlamasıydı. Bu sayede Türkiye büyük bir bölgesel güç olabilir, HDP de silahlı terör grubundan Kürtleri modern dünya ve Devletle buluşturan bir aktöre dönüşebilirdi.

Ama HDP'nin yeni kullanıcıları, ne Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesini, ne Türkiye'nin bölgesel güç olmasını istemiyordu. Hele hele Türk-Kürt barışının sağlanması en büyük kabuslarıydı. İşte Demirtaş'ın seçim gecesi söylediği "Ak Parti ile ne içerden ne dışardan koalisyon yaparız" sözüyle Ak Parti, Kürt sorununun terör kısmını birlikte çözmeye çalıştığı HDP'den çok büyük bir kazık yemiş, kullanıcıları tarafından Kürtlerin temsilcisi konumuna yükseltilen HDP, bu tavrıyla Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engel olmuştur. Kürtler ise bugün ne hakka sahiplerse sayesinde elde ettikleri Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti'yi arkasından hançerlemiş, eşine az rastlanır bir algı operasyonunun nesnesi olmuşlardır.

Türk siyasi tarihinin en trajikomik çelişkisi

Demirtaş'a söylettirilen "Ak Parti hariç herkesle" yani "MHP ile bile varız."mealindeki açıklamaları duyunca; "HDP'nin ve HDP'ye oy veren Kürtlerin 30 yıldır sürdürdükleri mücadelelerinin en önemli amacı, siyasi hayatını riske etme pahasına gövdesini açılım ve barış sürecinin altına koyarak Kürtleri kendilerinin bile hayal edemediği 'psiko-sosyal', 'aşırı özgüven' noktasına taşıyan Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti iktidarına son vermek ve açılım/barış sürecini 'ihanet süreci' olarak tanımlayan MHP'yi iktidara mı taşımaktı?" diye sormadan edemiyor insan. Bu durum Türk siyasi hayatının en trajikomik çelişkisi olarak karşımızda durmaktadır hala.

Kürt vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti ile arasındaki tek siyasal bağlantı noktası Ak Parti idi. 7 Haziran seçimlerinde Kürtlerin Devlet ile arasındaki siyasal bağlantı noktası tamamen kopmasa bile büyük ölçüde zayıflamıştır. Uludere Olayı ve Kobani'de yaşananlar ve sonrasında meydana gelen 7-8 Ekim olayları üzerinde dikkatle durulması gereken bir öneme sahiptir. Kobani'yi İŞİD'in elinden kurtaran ülke Türkiye ve kurtaran kişi de Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bu yalın gerçeğe rağmen Kürt seçmenin Ak Parti'den kopartılmasında bu iki olay, algı operasyonlarının ana malzemesi olmuştur. Uludere olayında Türkiye'deki paralel yapılanmanın etkisi halen aydınlatılamamıştır. Kobani'de ise İŞİD'in konumu, bize gerçekten bir şey anlatıyor: İŞİD, diğer spesifik amaçlarının yanında Türk-Kürt barışını bozmak, Türkiye'nin güney sınırını karıştırmak adına HDP'nin yeni kullanıcıları tarafından yaratılan ve kullanılan bir örgüttür. O kadar kullanışlı bir aparattır ki, "Türkiye'nin teröre destek veren ülke" konumuna düşürülmesine çalışılmasında bile rol biçilebilmektedir.

Suriye'de Kürt Devletçiği

Üst aklın uzun vadedeki büyük hesabı bellidir. Öncelikle Ak Parti'nin Hükümet dışı kaldığı, barış sürecinin sonlandırıldığı, Türk-Kürt karşıtlığının zirve yaptığı bir Türkiye arzulanmaktadır. Planın ikinci adımında ise ne tesadüftür ki(!) hemen seçim sonuçlarının belli olduğu akşam başlatılan Güney sınırımızda bir Kürt koridoru oluşturma çabasına paralel bir bölünme/birleştirme ameliyesi ile bölgenin içine ikinci bir (İsrail benzeri) Kürt devletçiği kurmaktır.

Şimdi koalisyon seçeneklerine geri dönelim.

Ak-MHP koalisyonu

MHP, açılım sürecine DNA'sı gereği karşı çıkmaktadır. Ancak, açılım sürecinin başarıya ulaşmasını, Kürt-Türk barışının bir an önce sağlanmasını da yürekten istemektedir. Ak Parti'nin bu işi çözebilmesini arzulamakta, uyarılarını sert bir şekilde ortaya koyarak Kürtlere kızan diğer unsurları rahatlatmaktadır. Hem de açılım sürecinden rahatsız olan kesimlerin siyasi karşı duruşlarından yararlanmaktadır. MHP sözcülerinin söylemlerine bakarsanız, Kürt vatandaşlarımızı eşit vatandaşlar haline getiren başta anadili kullanma hakkı olmak üzere hiçbir gelişmeye karşı çıkmamakta, sadece ve sadece bölgenin PKK ve siyasi uzantılarına terkedilmesine/ya da öyle bir görüntü verilmesine sert muhalefet etmektedir.

Aslında Kürt-Türk barışına odaklanmış bir Ak Parti-MHP koalisyonu, bölgesel ve küresel güç olma yolundaki Türkiye için müthiş bir adım olurdu. Ancak MHP'nin siyasi duruşu ve sorunun tarihsel gelişimi gereği açılım politikaları ile birlikte yürümesi imkansız görünmektedir. Nitekim MHP'nin Ak Parti ile koalisyon yapmak için neredeyse tek şart olarak açılım sürecinin durdurulmasını öne sürmesi aslında ne kadar gerçekçi olduğunu ortaya koymaktadır. Devlet Bahçeli, "Açılım sürecini birlikte yürüten AKP ile HDP koalisyon kursunlar." derken, bir taraftan Kürt sorununun çözümünü istemekte ve bu gölgenin Türkiye üzerinden kalkmasını arzulamakta, diğer taraftan da Ak Parti'nin HDP ile yapacağı koalisyonun üreteceği tepkinin siyasi meyvelerini toplamayı amaçlamaktadır. HDP'li bir koalisyona kapıları tamamen kapatarak ise büyük resmin farkında olduğunu, genlerinde olan, adında somutlaşan "Devlet" refleksi ile deklare etmektedir.

MHP'nin HDP'nin içinde ya da dışında olduğu bir koalisyona kapıları kapatması, Ak Parti'nin dışarıda kaldığı diğer koalisyon seçeneklerini imkansız kılmaktadır. Dolayısıyla üzerinde kafa yormaya gerek yoktur.

Ak-CHP Koalisyonu

Ak Parti-CHP koalisyonu, "büyük koalisyon" olarak adlandırmakta, siyasetimize yön vermek isteyenler tarafından "en ideal seçenek" olarak lanse edilmektedir. Yerli bir CHP ile kurulacak Ak Parti CHP koalisyonu görünüşte en ideal seçenek olabilir belki ama bu analizi yukarıdan aşağıya bir daha okursanız, olmayacağını, olsa bile, büyük bir istikrarsızlığın parçası olarak kullanılacağını çok rahat anlayabilirsiniz. Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı kanına işlemiş CHP'li seçmenin böyle bir koalisyona sıcak bakmayacağı, Ak Parti'ye oy vermiş seçmenlerin de CHP'den pek hazzetmeyecekleri ortadadır.

Hal böyle iken MHP'nin uzlaşmaz tutumu, "Ak-CHP" seçeneğini neredeyse tek seçenek olarak bırakmakta, her iki partiyi de açmaz içinde açmazlara sürüklemektedir. Bir "Ak-CHP" koalisyonundan karlı çıkacak tek partinin MHP olduğu ve böyle bir koalisyonun her iki parti için kurulmuş bir tuzak olduğu aşikardır. O kadar aşikardır ki, üst aklın sözcüsü konumundaki HDP ve malum medya bu seçeneği gözümüze gözümüze sokmakta, Türk siyasi hayatını önümüzdeki 10-20 yıl için "kıpırdayamaz" duruma getirmeyi amaçlamaktadır.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, küresel güçlerin/üst aklın oyun planını okuyacak ferasete sahip olmadığı gibi, Türk siyasetinin gördüğü en Makyevelist adam tavrıyla her türlü oyun teorisine piyon yazılmak konusunda da büyük bir iştah duymaktadır.

CHP ile koalisyon yapması Ak Parti'nin siyasi geleceği açısından da büyük sorunlara neden olacaktır. Ak Parti, CHP'nin "Ne olur beni koalisyona alın." yalvarmalarına kanarak bu tuzağa düşerse, ANAP'ın akıbetine uğramaktan kurtulamayacak, kendisini partiler mezarlığında bulacaktır. Ülkemiz ise 90'lı yıllarda olduğu gibi koalisyonların ve terörün egemen olduğu yeni bir fetret devrine girecektir.

Tek çare erken seçim

Önümüzde kısa süreli ve seçim odaklı bir Ak Parti-MHP koalisyonundan veya hiç Hükümet kurmadan seçime gitmekten başka alternatif yoktur.

Yapılacak seçimde esas kararı ise Kürtler verecektir. Ya Türk-Kürt barışını tesis edecek Ak Parti'nin tek başına iktidarını temin edecekler, ya da Türklerle Kürtlerin birlikte yaşamasını kendi mevcudiyetleri için en büyük tehlike olarak gören küresel güçlerin/üst aklın oyuncağı olmuş HDP'de ısrar edeceklerdir.

Aynı şekilde, herhangi bir nedenden (Ak Parti kadrolarında yer alan bazı yöneticilerin içine düştüğü kibir ve irili ufaklı yolsuzluklardan dolayı) Ak Parti'ye kızdığı için başka partilere yönelen oylarda ülkemizin geleceğinde belirleyici olacaktır. Dolayısıyla Ak Parti kadrolarının titreyerek kendilerine dönmeleri, içine düştükleri benlik duygusundan kurtulmaları da diğer bir belirleyici faktör olacaktır.

Dün PKK'yı, bugün paralel yapılanmayı ve HDP'yi kullananlar, ülkemize büyük bir tuzak kurdular. Tuzağın farkına vararak ve tuzağın kurulmasına vesile olan kendi hatalarımızı düzelterek bu oyunu kolaylıkla bozabiliriz. Ümitsizliğe gerek yoktur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber