Aldatılan eşe kötü haber! Yargıtay son sözünü söyledi
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun, evlilik birliği devam ederken, aldatılan kişinin, eşinin sevgilisinden manevi tazminat isteyemeyeceğine hükmettiği karar, Resmi Gazete'de yayımlandı
 
			Oy çokluğuyla alınan kararın gerekçesinde, aile hukukunda evlilik birliğinin devamı sırasında eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışına karşı diğer eşin başvurabileceği çeşitli hukuki yolların ve uygulanacak yaptırımların düzenlendiği hatırlatıldı.
  Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinin 2. fıkrasında "Boşanmaya sebep olan 
  olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan 
  manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." 
  hükmünün yer aldığı anımsatılan gerekçede, bu madde gereğince manevi tazminatın 
  sadece kusurlu olan diğer eşten ve ancak boşanma davası ile istenebileceği belirtildi.
  Gerekçede, "Bir kimsenin eşi tarafından aldatılmamayı isteme hakkı şeklinde 
  herkese karşı ileri sürebileceği mutlak bir kişilik hakkı yasalarda yer almadığından, 
  aldatma eylemine katılan üçüncü kişinin aldatılan eşin bir mutlak hakkını ihlal 
  etmesi söz konusu değildir. Başka bir anlatımla evlilik birliğinin tarafı olmayan 
  ve dolayısıyla sadakat yükümlülüğü bulunmayan üçüncü kişinin eşler arasındaki 
  evlilik sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklere uyma zorunluluğu bulunmamaktadır." 
  değerlendirmesine yer verildi.
  
  Evli bir kimseyle duygusal ya da cinsel birliktelik yaşayan üçüncü kişinin manevi 
  tazminat sorumluluğunun hukuki dayanağının borçlar hukukundaki haksız fiile 
  ilişkin düzenlemeler çerçevesinde şekillendiği aktarılan gerekçede, Türk Borçlar 
  Kanunu'nun (TBK) 49. maddesinin birinci fıkrasına göre, haksız fiil sorumluluğunun 
  söz konusu olabilmesi için diğer koşulların yanı sıra zarara sebep olan fiilin 
  hukuka aykırı olmasının arandığı belirtildi.
  
  "HUKUKA AYRII KABUL EDİLMESİNE OLANAK BULUNMAMAKTADIR" 
  
  Gerekçede, şu tespitlere yer verildi:
  
  "Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararları ve daha sonra TBMM tarafından 
  yeni bir düzenleme yapılmaması neticesinde 765 sayılı TCK'dan zina suçunun çıkarılması 
  ve 5237 sayılı TCK'da suç olarak düzenlenmemesinin yanı sıra medeni hukuk alanında 
  da evli bir kişiyle birlikte olmayı yasaklayan bir hukuk kuralına rastlanmaması 
  karşısında, üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı bu nedenle sorumlu olduğunu düzenleyen 
  herhangi bir norm bulunmamaktadır. Bu durumda üçüncü kişinin eyleminin herhangi 
  bir koruma normunu ihlal ettiği söylenemeyeceğinden bu yönde hukuka aykırı kabul 
  edilmesine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla hukuka aykırılık koşulu gerçekleşmeyen 
  bir eylem nedeniyle TBK'nin 49. maddesinin birinci fıkrası gereğince haksız 
  fiil sorumluluğunun söz konusu olmadığı açıktır."
  
  TBK'nin 49. maddesinin ikinci fıkrasının, zarara sebep olan fiili yasaklayan 
  bir hukuk kuralı bulunmasa bile ahlaka aykırı bir fiille kasten başkasına zarar 
  veren kişinin de haksız fiil sorumluluğunu kabul ettiğinin anlatıldığı gerekçede, 
  evli bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin eyleminin ahlaka aykırı olduğunu 
  söylemenin mümkün olduğu, ancak üçüncü kişinin söz konusu maddeye göre tazminatla 
  sorumlu olduğunu kabul edebilmek için birlikte olduğu kişinin evli olduğunu 
  bilmesine rağmen bu fiili işlemesinin yeterli olmadığı vurgulandı.
  
  "MANEVİ TAZMİNAT İSTEYEBİLMESİNİN MÜMKÜN BULUNMADIĞI KANAATİNE VARILMIŞTI" 
  
  
  Gerekçede, TBK'nin 49. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ahlaka aykırı fiilin 
  kasten zarar verme amacıyla işlenmesi gerektiğine işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
  
  "Evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek 
  birlikte olan üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu 
  ile ilgili olarak kanunlarımızda özel bir tazminat hükmü yer almamasına rağmen, 
  haksız fiile ilişkin genel koşulları da taşımayan eyleminden dolayı üçüncü kişi 
  aleyhine yargı kararıyla tazminat sorumluluğu ihdas edilmesi, evlilik birliğinin 
  ve aile bütünlüğünün korunması gibi saiklerle dahi kabul görmemelidir. Üçüncü 
  kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantı olmakla birlikte sadakatsizlik 
  olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali 
  durumunda, eş söyleyişiyle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine 
  yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda, manevi tazminat sorumluluğunun 
  doğacağına tereddüt bulunmamaktadır.
  
  Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan 
  eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır 
  alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz 
  ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka 
  aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir. Üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen 
  başka bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte 
  olmak şeklindeki eyleminden dolayı, aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat 
  isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır."
 
		
 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										 
											
										