Buğday üretiminde büyük oyun!

Ülkesel verim düşüklüğünü, bitki ıslahçısının ıslahçı hakkı almak için kendi üzerinde çalıştığı tohum çeşidini çiftçiye ektirme tamahkarlığında ve sertifikalı tohum diyerek piyasaya sürülen tohumun gerçek değer ve kalitesini yansıtıp yansıtmadığı konularında aramamız gerekmez mi?

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 07 Ocak 2020 14:30, Son Güncelleme : 07 Ocak 2020 14:51
Buğday üretiminde büyük oyun!

Buğdayda üretim düşüşünün nedenleri neden doğru tespit edilmiyor?

Bu sene (2019) buğday üretimimiz beklenenin altında gerçekleşti. Genel olarak tahıllarda %5 ile %9 arasında üretimde bir düşüş var. Çok önemsediğimiz ve bitkisel üretimi de ona göre dizayn ettiğimiz buğday üretiminde yine yirmi milyon tonun gerisinde kaldık. Bu gidişle ulaşma ve geçme ihtimalimizde zayıf görünüyor. Ayrıca sertifikalı buğday tohumu üretiminde de hedeflediğimiz noktaya bir türlü ulaşamıyoruz. Ya da rakamsal olarak ulaşmış gibi görünüyoruz ancak verim ve kalite olarak ulaşamadığımızı sonradan farkediyoruz. Bu arada üretimde, verilerin hedeflenenden düşük çıkmasının nedenleri üzerinde tartışmalar sürüp gidiyor. Ne deniyor? Efendim, ekim alanları daraldı (sanki bu birkaç yılda azalmış gibi), hastalık oldu, sulama yetersiz geldi (her yıl onlarca dekar sulanabilir alan arttığı halde), yağmur yağmadı, aşırı yağış oldu vs... bunlar konuşulurken asıl gerçek nedenler arada kaynayıp gidiyor.

Buğdayda asıl büyük oyun ıslahçı hakkı tiyatrosuyla oynanıyor. Buna birde sertifikalı tohum aldatmacası eklenince üretim düşmesinde ne olsun?

Islahçı Hakkı'nın özeti şöyle; "devletin, tüm masraflarını karşılayarak kendi mühendisine ıslah ettirdiği bitki çeşidinin, tescil ettirilerek üretime geçilmesiyle birlikte, ondan gelen gelirin, masrafı bile düşülmeden, maaşını vererek çalıştırdığı, bir kısım memur mühendisiyle %50, %50 paylaşmasıdır." Bu paraya ortak olan belli sayıdaki devlet memuru mühendis, emekli veya çalışan bürokrat, daha fazla pay alabilmek için, yine devletin verdiği imkanları kullanarak, kendi ıslahçısı olduğu çeşidin üretilmesine ve satılmasına ön ayak olmaktadır. Bunu da devletin imkanlarıyla, arabasıyla, devletin mesaisini kullanarak, kendini görevli olarak göstermek suretiyle yapmaktadır. Bu arada ıslahında rol aldığı bitki çeşidinin verim ve kalitesinin yüksekliği, o tohumu ekmeyi çiftçiye kabul ettirecek derecede olması yeterlidir. Bu aşamada, bu çeşitlerin, verimlilik ve kalite yönünden uluslararası rakiplerinin gerisinde kalmasının çok önemi yoktur. Çünkü ülkesel üretime katkısından önce ıslahçısına olan parasal getirisi ön plandadır.

Birinci hedef kendi ıslahında rol aldığı tohum çeşidini sattırmak olunca, ülkesel üretimde, verim ve kalite artışı hedefi ister istemez ikinci plana düşmektedir. Bu imkan, ülkemizde büyük ölçüde buğday ıslahında çalışanlarda olduğu için örnekleri onlar üzerinden veriyoruz. Bu şekilde genelde verim ve kalitesi orta düzeyde olan bitki çeşitlerinin ülke çapında, çiftçiler, üreticiler, TAGEM ve TİGEM ikna edilerek üretildiğini ve satıldığını düşünecek olursak; ülkesel verim düşüklüğünün nereden geldiğini daha iyi anlarız, herhalde.

Konuyu biraz daha açacak olursak; tohumculuk mevzuatında geçen "ıslahçı hakkı" maddesi tüm Türkiye'de bitki ıslahı yapanları kapsadığı halde, devletin haricinde hiçbir özel tohumculuk firması bu mevzuatı kendi ıslahçılarına uygulamamaktadır. Yani bir özel firma kendi çalışanına ıslahçı hakkı vermemektedir. Ama devlette, bu alanda çalışmış ve çalışmakta olanlar bu parayı emekli olsalar bile alabilmektedirler. Yeter ki, ismini bir şekilde buğday çeşidinin kütüğüne yazdırmış olsun. Daha ötesi, ölüm halinde bu pay mirasçılarına dahi kalabilmektedir. Özelde ise, firma sahibi, çalışan ıslahçısını bu paya hiç yaklaştırmamaktadır. Bunu kontrol eden de yoktur. Özel firmada çalışanların da bu hakkını aramaya mecali yoktur. Bu hakkını aramaya kalktığı an kendini kapının önünde bulacaktır. Hak arayıcısı sendikalar, ıslahçı birlikleri, her ay aidatları kesip dururken, bu durumları görmezlikten gelmektedirler.

Bütün bunların yanında, devlette, bu konuyu geçmiş süreciyle, mevzuatıyla, ülkeye getirisi ve götürüsüyle anlayacak, aktif bürokrat kalmamıştır. Gidenler de zaten emekliliği için bu olayı kurgulayıp gitmiştir. Kalanlar arasında da bu yolla, mesai arkadaşlarına göre, devletten üçbeş kuruş daha fazla koparmayı marifet sanıyor. Az sayıdaki kısmen anlayanlarda bu duruma müdahale edecek kapasite ve kabiliyette değildir. Ya da müdahil olmamaktadırlar.

Çiftçi üretimini yapacağı tohum çeşitleri konusunda yanlış mı yönlendiriliyor?

Bu konuda işin en dramatik tarafı yüzeysel bakılınca görülmeyen kısmıdır. O da ıslahçı hakkı alabilmek için çiftçinin yanlış yönlendirilmesi ve ülkesel üretim artışının bir kısım ıslahçının tamahkarlığına kurban edilmesidir. Bu tiyatro şöyle gelişmektedir; eski tescilli tohum çeşitlerinde belli bir yıl geçtikten sonra ıslahçı hakkı düşmektedir. Örneğin, X buğday çeşidinin tescil edilmesinin üzerinden 20-25 yıl geçmişse artık anonim hükmünde değerlendirilmekte ve ıslahçısına ıslahçı payı verilmemektedir. Bu tohum çeşidi gerçekten kaliteli bir çeşit olsa bile devlette sahiplenicisi kalmamışsa, ıslahçısı artık aktif olarak çalışmıyorsa ya da ölmüşse bu çeşit yavaş yavaş tohum piyasasından çekilmekte veya çektirilmektedir. Bu tohum çeşidi piyasadan çekilirken veya çektirilirken, yakın kalitede, bol ıslahçı hakkılı yeni çeşit onun yerine piyasaya sürülmektedir. Bu yeni tohum çeşidi piyasaya sürülürken, aslında gerçekte yeni çeşit değil eskisinin yeni bir versiyonudur. Yeni olması, yeni bir adla, yeni bir kayıtla, yeni bir ıslahçı grubuyla piyasaya sürülmesinden kaynaklanmaktadır. Artık piyasadan çekilen ve tüm hakları devlete kalan eski çeşit piyasadan çekilirken, gelirinin %50'si (hem de vergisiz, kesintisiz) ıslahçısına kalan yeni tohum çeşidi, üretimde eskinin yerini almaktadır. Durum bu iken elbette ki, ıslahçı hakkı sahipliği kazanan ilgili, dağı taşı gezecek kendi ıslahçı hakkı alacağı tohum çeşidini ektirecektir! Devlette çalışan, memur mühendis ve bürokrat ıslahçılarda böyle yapıyorlar zaten. Ancak gelin görün ki yılsonunda üretim rakamları hedefleneni tutmuyor. Bizim ıslahçımız dağı taşı gezmiş çiftçiye kendi tohum çeşidini ektirmiş amma kendi çeşidinden daha kaliteli ve verimli, ülkesel tarım üretimini artıracak nitelikteki tohumlarında önünü kesmiş oluyor.

Eski çeşit ne kadar kaliteli olursa olsun artık ekilmemektedir. Çünkü aslında eskinin yeni versiyonu olan yeni tohum çeşidi onun yerini almıştır/aldırılmıştır. Tescil mevzuatına göre, bir çeşidin yeni olması için, diğer partnerlerinden veya eskisinde onlarca özelliğinden sadece birinin çok azda olsa farklı olması yetmektedir. Bu kadar kolay tescil edilen yeni tohum çeşidi, ertesi gün, aktif ıslahçıları sayesinde, devletin imkanlarını kullanarak tohum piyasasında krallığını ilan etmektedir.

Yeni çeşit bu haliyle ve bu şekilde piyasaya girince muhterem ıslahçılarımız %50 payını her yıl almayı hak etmektedir! Tabi yirmi milyon ton içerisinde ne kadarını kendi çeşitlerinden ektirip ürettirebiliyorlarsa alacakları rakam o kadar büyümektedir. Ülkesel verim düşüklüğü kimin umrunda! Yabancı tohum çeşitleri ile rekabet gücünü yakalayamamış olan yerli çeşit ıslahçıları, kafalarını, kalitesi ve verimi sınırlı taklit çeşitleri ürettirmek için yormak yerine, daha kaliteli ve verimli çeşidi nasıl ıslah ederim, bu konuda bilimsel yenilikleri bu konuya nasıl dahil ederim diye yorsalar, bunun için uğraşan gençlerin önünü tıkamasalar ülkemiz tarımı açısından daha faydalı iş yapmış olacaklar. Tabi bunun için bakanlığın bu alanının ve akademik yapının sıfırdan, batıl görüş ve anlayışlardan arındırılarak yeniden dizayn edilmesi gerekmektedir.

Sertifikalı tohum kalitesinde yaşanan düşme tarımsal üretimi direk etkilemektedir

Uluslararası standartlara göre yapılan sertifikalı tohum kalite ölçüleri son birkaç yılda özel labaratuvarların yetkilendirilmesiyle, kalitelilik özelliği daha çok kağıt üzerinde kalmaya başladı. Öyleki içerisinde en az dört tane elektronik eşyanın çalıştırılacağı laboratuvara elektrik prizi koymayı unutan ve buna rağmen yetki alabilen bir laboratuvar, kaliteli tohum belgesini hak edebilmek için, kalite ölçüm kriterlerine ne kadar dikkat edip edemeyeceği konusunu düşünmek istemiyoruz!

Aslında sertifikalı tohumun sahada adım adım geriye doğru takibi yapılsa, bu konunun da tarımsal üretimi düşürmedeki rolü çok net ortaya çıkarılabilir. Tabi eğer istenirse! Çünkü her sertifikalı tohumun ölçüldüğü laboratuvar bellidir. Eğer çıkış yüzdesi gerçekte %75 iken kağıt üzerinde %85 gösterilmişse, temiz tohumluk oranı düşükken kağıt üzerinde yüksek gösterilmişse bu tohum tarlaya ekildiğinde gerçek kimliğini gösterecek ve kağıt üzerinde yazılan verimden daha düşük verim verecektir. Bu durumun ülke çapında veya bir bölümünde gerçekleştiğini düşünecek olursak bunun rakamlara yansımış hali de elbetteki düşük olacaktır. Bu durum tarımsal verime yansıyacak ve lokalde küçük çaplı düşük verim ülkesel olarak toplandığında büyük çaplı verim düşüklüklerini oluşturacaktır.

Sonuçta, son yıllarda, o yıl üretilen ürünlerin rekoltesindeki düşüş ciddiye alınması gereken bir noktadır. Böyle durumlarda, öncelikle anlatmaya çalıştığımız bu iki konuda; bitki ıslahçısının ıslahçı hakkı almak için kendi üzerinde çalıştığı tohum çeşidini ektirme tamahkarlığında ve sertifikalı tohum diyerek piyasaya sürülen tohumun gerçek değer ve kalitesini yansıtıp yansıtmadığı konularında araştırmalarımızı yoğunlaştırmamız gerekmektedir. Aksi takdirde ülkesel verim düşüklüğünü sadece hastalık oldu, kar yeterince yağmadı, yağışlar yetersiz kaldı veya zamansız ve fazla yağdı gibi nedenlerde aramamız sonuca götürmeyen beyhude bir çırpınış olacaktır.

Bazıları bu dalavereleri çevirirken, kendi öz teknolojik tarımını oluşturan ve hala ülkemizde tohum çeşidi olarak, özellikle buğdayda kalite ve verimde başı çeken Rusya, buğdayda gücüne güç katıyor. Onların ülkemizde çok yaygın olarak ekilen çeşitlerini geçebilen çeşidimiz hala yok. Ayıbımız ortaya çıkmasın diye onların çeşidini artık çalışmalarımızda standart çeşit olarak bile kullanmıyoruz.

Devletin tepesi asgari ücretliye on lira fazla vereceğim diye çırpınsın, bizim bazı bitki ıslahçıları, her yılın sonunda bir asgari ücretlinin tam bir yıllık gelirinin toplamını, aylık maaşının ve diğer imkanlarının yanında, bir kalemde götürmeye devam etsin. Bu arada da tarımdaki ülkesel verim düşüklüğü doğa olaylarına bağlanmaya devam etsin! Olacak iş mi? Ama oluyor!

M. Murat GÜN

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber