İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı

Kamu hizmetine girişte adalet ve ahlak sorunu!

Adalet terazisini sadece kendisi için çalıştıran idareciler toplumsal ahlakın yozlaşmasına da neden olmaktadır.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 17 Ağustos 2020 00:01, Son Güncelleme : 10 Ağustos 2020 17:22
Kamu hizmetine girişte adalet ve ahlak sorunu!

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının 2020 yılının ilk çeyreğine dair Kamu İstihdam verilerine göre Kamuda 4.698.941 kişi istihdam edilmektedir (http://www.sbb.gov.tr/kamu-istihdami). Bu haliyle kamu, istihdam açısından önemli bir fonksiyonu yerine getirmektedir.

Kamu hizmetleri diğer özel sektör hizmetlerine göre devamlığı olan, iş güvencesi sağlayan, istihdam olunan personelin özlük hakları konusunda belirli standardı olan bir hizmet alanıdır.

Bu istihdam şekli başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olmak üzere diğer kanun, Bakanlar Kurulu Kararları, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri vb. mevzuat düzenlemelerinde yer alan usul ve esaslar dahilinde yerine getirilmektedir.

Anayasanın 5 inci maddesinde Devletin Amaç ve Görevleri şu şekilde ifade edilmiştir. "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

Kamu otoritesi gücünü yasalardan almakta olup, Anayasa bu otoritenin varlığı ve devamı için yegane referans noktasıdır. Bireyin hak ve menfaatlerini korumak, onun refahını sağlamak Anayasanın amir hükümleri arasında sayılmıştır. Sosyal hukuk devletinin gereği olan bu ilkeler Devletin vatandaşına karşı sorumluluğunun sınırlarını da çizmiştir. Sorumlu bir yönetim anlayışının gereği olarak bireye sunulan her bir hizmetin eşit şartlarda ve ayrımcılıktan uzak bir şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir.

Ülkemizde kamu hizmetine alınma yazılı ve/veya sözlü sınav, merkezi sınav kapsamında elde edilen puan düzeyi, çeşitli şartları haiz ilanlar ve istisnai memurluk şeklinde olmaktadır.

Merkezi sınav üzerinden puan sıralaması esas alınarak yapılan alımlarda çok fazla sorun olmamakla birlikte diğer alım yöntemleri kurumlar arasında herhangi bir standarda ve adaletli bir sisteme kavuşturulamadan yerine getirilmektedir. Bu anlamda, 1978 yılında çıkarılan "Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar"a dair Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde yapılan alımlar, akademik personel alımları, işçi alımları, özel yarışma ve sınava tabi alımlar ile istisnai memur kadrolarına yapılan alımlar uygulamada vatandaşın kamu hizmetine eşit şartlarda girebilmesine engel oluşturabilecek türden alımlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Her kamu idarecisinin kendi istihdam politikası (?) çerçevesinde kullandığı bu alım şekilleri çoğunlukla toplum vicdanını yaralayan uygulamalar ile kendini göstermektedir.

Anayasanın 70 inci maddesi şu şekildedir: "Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez." Yukarıda zikrettiğimiz alım yöntemlerinden birisi kullanılarak yapılan alımlarda istihdam edilecek olan alanın gereklerinden ziyade belirli bir kişiyi kamu hizmetine almaya yönelik getirilen özel şartlar ile her bir türk vatandaşının eşit şartlarda kamu hizmetine girme hakkını elinden almaktadır. Başta anayasa hukukçuları olmak üzere hukukçularımızın geneli alanları dışındaki konularda dahi hukuki değerlendirmeler yapmakta iken Anayasanın bu hükmüne aykırı bir şekilde kullanılmakta olan istihdam çeşitlerine karşı kamuyu uyandıracak şekilde herhangi bir açıklamalarına rastlanılmamaktadır.

Kamu idarecisinden başta Anayasa olmak üzere diğer mevzuat düzenlemelerine uygun hareket etmesi beklenmekte ise de en başta tüm dünyaca kabul görmüş ahlaki değerlerle donanmış olması ve bu değerler çerçevesinde kararlar vermesi beklenen bir davranıştır. Ancak çıkar ilişkilerinin giderek arttığı günümüzde, "gayri resmi bir şekilde idareye ortak olanlar" eliyle ahlaki değerler yerle yeksan olmuş durumdadır. Adalet terazisini sadece kendisi için çalıştıran idareciler toplumsal ahlakın yozlaşmasına da neden olmaktadır.

Millete vekil olmakla görevli üyelerden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bir bütünlüğü temsil eden millet kavramını daha da ziyadeleştirecek adımları atması gerekmektedir. Gerek Sayıştay eliyle gerekse de Kamu Denetçiliği Kurumu eliyle idarecilerin toplum vicdanını yaralayan bu türden eylemleri daha fazla denetlenmeli, toplumun daha fazla yozlaşmasının önüne geçecek adımlar ivedilikle atılmalıdır. Burada ki sorunlardan bir diğeri de kamu personel politikası ile ilgili çok fazla mevzuat olması ve bu mevzuatın atamaya yetkili amirlere sınırsız yetkiler vermesidir. Bu nedenle daha bütünleştirici, denetimin daha sağlıklı bir şekilde yerine getirilebileceği, her kurumun kendi mevzuatından kaynaklanan farklılıkları giderecek yeni bir kamu personel mevzuatına da acilen ihtiyaç duyulmaktadır.

Sonuç olarak; adalet toplumda yaşayan belirli bir kesime hitap eden bir kavram olmayıp, toplumu oluşturan her bireyin sahip olduğu unvanından bağımsız olarak kuşanması gereken bir kavramdır. Kamu otoritesinin kamu personel politikalarından kaynaklı toplumsal huzursuzluğu giderecek, ayrımcılıkların ve kayırmacı politikaların önüne geçecek, her bir bireyin eşit şartlarda kamu hizmetine girmesine olanak sağlayacak sistemi bir an önce oluşturması gerekmektedir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber