Fidan'ı soruşturmaya dahil edenler, uluslararası şebekenin oyununa alet oldu

Kaynak : Sabah
Haber Giriş : 11 Şubat 2012 17:11, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hatem Ete/ SETA vakfı

KCK soruşturmasını yürüten İstanbul polisi ve savcılarının, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'i KCK soruşturması kapsamında "şüpheli" olarak savcılığa ifade vermeye çağırmaları siyasi gündemi alt-üst etti. İfadeye çağırma, ifade vermeyenler hakkında çıkarılan yakalama emri ve kamuoyunda yapılan tartışmalar birçok meseleyi aynı anda ele almayı gerekli kılıyor. MİT'in eski ve yeni yöneticilerini şüpheli sıfatıyla KCK soruşturmasına dahil eden emniyet ve yargı, isteyerek -öngörerek veya istemeden- öngörmeden birçok sonucu tetiklemiş, birçok bağlama oturmuş durumdadır.

Gelişmenin en genel sonucu, siyasi bir meseleyi sadece adli enstrümanlarla çözmeye çalışmanın handikaplarını ortaya koyuyor. Uzunca bir süredir, yargı ve kolluk kuvveti, üstelik kendi içindeki hiyerarşiyi de tersyüz ederek, yürüttüğü soruşturmalarla, Türkiye'ye siyaset, siyaset kurumuna da güzergâh biçiyor. Askerin siyaseti belirleme iradesi ve eğilimleriyle etkili bir mücadele yürüterek otonom bir güce kavuşan yargı ve kolluk kuvveti, son yıllarda, zayıflattığı gücün yerine geçerek ülkeye siyaset vazetmeye başladı. Bu çerçevede, özü itibariyle siyasi olan ve muazzam siyasi sonuçlar üretme potansiyeli taşıyan davalar, yargı ve kolluk kuvveti marifetiyle yürütülüyor. Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları, askeri vesayeti sonlandırma ve Kürt meselesini çözme iradesi önündeki engelleri kaldırma işlevleri dolayısıyla adli olmaktan öte siyasi davalardır. Siyasi işlevleri ve sonuçları dolayısıyla, bu tür davalarda, yargı ve güvenlik güçleri, siyaset vazedecek bir tutum takınmaktan kaçınmalılar.

Siyaset kurumu ve siyaset paralelinde faaliyet gösteren MİT, faaliyet alanları itibariyle terörle mücadelede de Kürt meselesinin çözümünde de bir siyaset vazetmeye uygun aktörlerken, yargı ve emniyet, siyaset vazetmeye uygun kurumlar değiller. Bu çerçevede, ne yargının ne de emniyetin Kürt meselesini çözme gibi bir yükümlülüğü ve yetkisi bulunuyor.

Son gelişme, KCK soruşturmasını yürüten polis ve savcıların, Kürt meselesinde, siyasi iktidardan ve devletten farklı bir siyasete ve perspektife sahip olduğunu, soruşturma yürütürken siyaset vazetme yönünde kazandıkları hareket serbestisini, farklı siyasete sahip aktörleri devreden çıkarmak üzere kullandıklarını ortaya koymaktadır.

İki politikanın mücadelesi

Olayın, bununla ilişkili ikinci boyutu, ortaya çıkan mücadele ve çatışmanın, kurumlar arası olmakla sınırlı olmayıp politikalar arası bir mücadele olmasıdır. Başka bir deyişle, yaşanan, yargı- emniyet- MİT arasında bir mücadele değil, Kürt meselesinin çözümü ve PKK ile mücadele konusunda iki politikanın, iki perspektifin çatışmasıdır.

Emre Taner ve Hakan Fidan, PKK ve Kürt meselesinde, siyasete, müzakereye, diyaloga inanan ve bu yönde inisiyatif alan bir iradenin sembol isimleri olarak temayüz ediyorlar. Bu isimlerin, şüpheli sıfatıyla soruşturmaya dahil edilmek istenmeleri, Kürt meselesinde güvenlikçi paradigmanın demokratik paradigmayı etkisizleştirme hamlesi olarak okunmalıdır.

MİT'in terörle mücadeledeki zaafı ve PKK ile ilişkisi üzerine kampanya yürüten kalemlerin, açılım süreci ve başta Beşir Atalay olmak üzere bu süreçle özdeşleşen aktörleri yıpratma kampanyasına öncülük etmeleri, mevcut mücadelenin görünür aktörler ötesindeki anlamını hesaba katmayı gerekli kılıyor. Aktörler üzerinden bir zihniyet yargılanıyor ve sindirilmeye çalışılıyor. Kürt meselesinin çözümünde, 30 yıllık yanlış asayiş ve güvenlik politikalarından çıkarılan derslerle ikame edilen; siyasete, diyaloga ve müzakereye şans tanıyan demokratik zihniyet yargılanmak ve tasfiye edilmek isteniyor.

Bu tasfiye etme çabasının yargı ve kolluk kuvveti eliyle yürütülüyor olması ise ayrı bir handikapı oluşturuyor. Siyaset ve siyasete bağlı faaliyet gösteren MİT, doğası gereği, elindeki dosyalara makro bir perspektiften bakmakla yükümlüdür ve bunun gerektirdiği donanıma sahip olmak zorundadır. Buna karşılık, kolluk kuvveti ve yargı ise, yine doğaları ve işleyiş tarzları dolayısıyla, meselelere makro bir perspektiften bakmaktan öte ellerindeki dosyanın sınırlılıkları ekseninde bakmakla maluldür. Nitekim MİT yöneticilerinin neden soruşturmaya çağrıldığına dair kamuoyuna sızdırılan argümanlar, yargı ve kolluğun elindeki dosyanın sınırlılıklarıyla meseleleri ele almasının bütün mahzurlarını gözler önüne seriyor.

Fidan'ı yıpratma kampanyası

Bu olay, Hakan Fidan'ı hedef almaktadır. Dolayısıyla, göreve geldiğinden beri Fidan'ı hedef gösteren, yıpratan olaylar silsilesinin bağlamı içinde değerlendirilmelidir. Göreve geldiğinden beri hangi iç ve dış odak, hangi gerekçelerle Hakan Fidan'ı hedef alıp yıpratıyorsa, bu son gelişmenin aktörleri de, bu sonucu hedeflemiş olsalar da, olmasalar da, aralarında organik bir bağ olsa da olmasa da, aynı odağın ve gerekçenin malzemesi haline gelmiş, aynı bağlama oturmuşlardır. Oslo görüşmelerini sızdıran odak bu soruşturmaya zemin hazırlamıştır. Bugün Oslo görüşmesinin MİT yöneticilerinin yargılanmasına zemin teşkil ettiğini ima edenlerin, dün Oslo görüşmeleri sızdığında İsrail'i adres göstermeleri aradaki bağlantıyı ele vermektedir. Dolayısıyla, Hakan Fidan'ı KCK soruşturmasına dahil eden aktörler, Fidan'ın MİT'in başına geçmesinden rahatsız olan uluslararası şebekenin oyun planına dahil olmuş durumdadırlar. İstanbul Emniyetinde bu operasyonu yürüten emniyet mensupları ve bu soruşturmayı yürüten savcılar, bu kurgunun içinde yer almıyorlarsa, bu kurguya alet olmuş durumdadırlar.

Son olarak, bu gelişme, son zamanlarda, kamuoyunda sıklıkla gündeme getirilen birçok rahatsızlığı bir kriz üzerinden tekrar gündeme getirmiştir. Kürt meselesinin çözümü ve terörle mücadele politikalarında ibrenin asayiş enstrümanlarına kayması, asayiş süreçlerinin özensiz bir şekilde yürütülmesi, savcılara verilen geniş yetkiler ve savcıların bu geniş yetkileri polisin denetiminde ve inisiyatifinde hazırlanan soruşturma dosyasının vazettikleri doğrultuda savruk bir şekilde kullanması, son bir yıldır yoğun bir şekilde tartışma konusu yapılıyor.

Umulur ki, bugüne kadar, bu tartışma ve eleştirilere kulak tıkamayı tercih eden siyaset kurumu, bu gelişmeden sonra, kriz daha da derinleşmeden, inisiyatif alıp emniyet-yargı ve yargı-siyaset ilişkilerini yeniden düzenleyen hukuki düzenlemeleri ve demokratikleşmeye yönelik siyaset değişikliklerini gerçekleştirir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber