Vakıflar Kanunu Tasarısı ile denetim nereye doğru gidiyor

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 22 Haziran 2005 10:31, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

VAKIFLAR KANUNU TASARISI TASLAĞININ DENETİMLE İLGİLİ MADDELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu 39.850 adet mazbut vakfın, 161 adeti Cemaate, 1 adedi esnafa mahsus olmak üzere toplam 465 adet mülhak vakfın ve Türk Medeni Kanunu'na göre kurulan 4530 adet vakfın denetimi ile Genel Müdürlüğün merkez ve taşra teşkilatının teftişini halen kamu adına gerçekleştirmektedir.

Tasarının 33. Maddesinde mülhak, cemaat ve yeni vakıflarda iç denetimin esas olduğu belirtilmekte, Genel Müdürlüğün yapacağı denetimle ilgili olarak da ?vakıfların amaca uygunluk, iktisadi işletmelerin mevzuata uygunluk denetimi Genel Müdürlükçe yapılır? denilerek vakıfların kamu adına denetlenmesi adeta kaldırılmak istenmektedir. Aynı maddede İktisadi işletmelerde mevzuata uygunluk denetimi öngörülürken vakıflarda sadece amaca uygunluk denetiminin öngörülmesi denetim açısından sakıncalı sonuçlar doğurmasına neden olacaktır. Şayet bu tasarı yasalaşırsa vakıf senedi ve vakfın faaliyetleri anayasaya, kanunlara aykırı olsa bile denetimin öncelikli görevi bu olmayacak sadece söz konusu amaçların ve faaliyetlerin vakfın amaçlarına uygun olup olmadığı olacaktır. Yabancıların vakıf kurmalarına, yurt dışında kurulan vakıfların Türkiye'de şube açmalarına izin verilmesi, azınlık vakıflarına mütekabiliyet ilkesi aranmaksızın geniş haklar tanınması teftişin etkinliğinin arttırılmasını gerektirirken mevcut tasarı denetimi adeta ortadan kaldırmakta, denetim elemanlarını da ana hizmet birimi şeklinde örgütlemektedir. Genel Müdür adına teftiş ve denetim yapan müfettişler bundan böyle Genel Müdür Yardımcılarından da görev emri alabileceklerdir. Kamu Yönetimi Reformunun gerekçelerinde denetimin siyasi etkilere açık olduğundan yakınılırken, ana hizmet birimi içerisinde görev yapması öngörülen denetim biriminin siyasi etkilere mevcut halden daha fazla maruz kalacağı aşikardır. İnceleme ve soruşturmaların siyasi kadro niteliğindeki çoğunlukla konusunda uzman olmayan idareciler tarafından yapılacağının öngörülmesiyle de bağımsız ve nesnel güvence sağlayan bir denetim faaliyetinin istenmediğini ortaya koymaktadır.

Tasarının 37. Maddesi Genel Müdürlüğün denetimini içermekte ve Genel Müdürlüğün İç denetiminin Başkan tarafından görevlendirilecek iç denetçiler tarafından yapılacağı, Genel Müdürlüğün dış denetiminin ise Sayıştay tarafından yapılacağı belirtilmektedir. İç denetçilik müessesesi yakın geçmişte kamu bankalarında denenmiş, Teftiş Kurulları küçültülmüş, müfettişlerin görevleri İç Kontrol Daire Başkanlığı emrinde çalışan kişilere yaptırılmıştır. Nesnellikten uzaklaşan ve idarecilerin etkisinde kalan bu denetim yöntemi sonucunda ülkenin yüz milyarlarca doları heba olmuş, bedeline ağır bir şekilde katlanılmıştır. Bu şekildeki iç denetim subjektif değerlendirmelere yol açacak, dış denetimle ilgili olarak ise Sayıştay hali hazırda denetim kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının ancak %13'ünü denetleyebildiğinden Genel Müdürlüğün faaliyetlerinin denetimi hesap verilebilir ve saydam olmaktan uzaklaşacaktır. Ülkenin elit üniversitelerinden mezun olup en az 5 aşamalı sınavdan geçerek 3 yıllık yetişme döneminin ardından sınavla müfettiş olan denetim elemanları Genel Müdürlüğün en nitelikli personelidir. Söz konusu bu durum karşısında tasarının denetimle ilgili maddelerinin yeniden ele alınması elzemdir.

Kamuoyuna daha önce duyurulan tasarı taslağında cemaat vakıflarına şirket ve iktisadi işletme kurma ile uluslararası faaliyette bulunma ve yurtdışında şube ve temsilcilik açma hakkı tanınmazken 15.06.2005 tarihli Başbakanlığın resmi web sitesinde yayınlanan tasarıda bu hususların serbest bırakılması; mevzuat gereği el değiştiren taşınmazların tekrar cemaat vakıflarına verilmesi; azınlık hakkı adı altında alt toplum gruplarının siyasalaşmasına ve giderek ayrılıkçı taleplerde bulunmasına zemin hazırlayacak, bu grupların tüzel kişilikler etrafında örgütlenip, sonuçta beli gruplara tüzel kişilik tanınması anlamına gelebilecek gelişmelere yol açabilecektir. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde, Lozan Antlaşması ile Müslüman Olmayan azınlıklara tanınan haklar ve bu arada onların vakıflarına tüzel kişilik tanınması uygulaması, Avrupa Birliği ülkelerinde tanınan azınlık hakları kavramının ötesindedir ve kolektif haklar olarak nitelenebilecek hak durumundadır. Nitekim Yunanistan'ın Lozan'ı bunca ihlal eden davranışları, bireysel hakları ihlal etmediği sürece Avrupa Birliği açısından önem taşımamakta, ne Avrupa Konseyi ne de Avrupa Birliği Kurumları bu ihlallere karşı harekete geçmemektedir. Son zamanlarda Yunanistan aleyhine gerçekleşen bazı İnsan Hakları Sözleşmesi ihlal kararları, tamamen bireysel hakların ihlaline yönelik şikayetler üzerine verilmiş kararlardır.

Genel Müdürlüğün örgütsel yapısına bakıldığında tasarının 51. Maddesiyle Rehberlik ve Denetim Dairesi Başkanlığı oluşturulmakta vakıfları ve vakıflara ait iktisadi işletmeleri denetleme görevi verilmektedir. Anılan maddenin ?b' fıkrasında da görüldüğü üzere vakıfların ortak olduğu şirketler denetim dışında bırakılmıştır. Uygulamada Vakıflar muhtelif amaçlarla büyük miktarlarda sermaye koyarak şirketler kurmakta, hatta çoğu şirketlere koyduğu sermaye oranı %99'un üzerinde olmaktadır. Sermayesinin %100 ü vakfa ait iktisadi işletmeler denetim kapsamına alınırken sermayesinin %100'e yakını vakfa ait olan şirketlerin denetim kapsamından çıkartılmasının mantıklı bir gerekçesi bulunmamaktadır.

Kamuoyunda ?kamu vakıfları' olarak bilinen kamu kurumu bünyesinde kurulu vakıflar 5072 Sayılı Yasa yürürlüğe girene kadar kamu gücünü kullanarak önemli miktarlarda malvarlığına ulaşmışlardır. Hatta bu malvarlığı milyar dolarları aşmaktadır. 5072 Sayılı Yasa vakıflar ile kamu kurumları arasındaki ilişkiyi kesse de oluşan malvarlığı hakkında herhangi bir müeyyide getirmediğinden önemli miktardaki bu malvarlığı vakıf yönetiminin inisiyatifine bırakılmaktadır. Bu ve diğer vakıflar rahat harcama yapmak için şirketler kurmakta, vakıflar 2 yılda bir denetlenmesine karşın şirketler denetim dışında kaldığından yolsuzlukların bir kısmı şirketler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Özellikle kamu vakıflarının ortak olduğu şirketler etkin ve verimli yönetilmemekte, harcamalarla ilgili herhangi bir kısıtlama da olmadığından 5072 Sayılı Yasa yürürlüğe girene kadar kamu kaynaklarından edinilen gelirler heba edilmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü; 17.02.1926 tarihinden önce kurulmuş 39.850 adet mazbut vakfı tek çatı altında birleştirerek yönetmekte ve denetlemekte, 161 adeti Cemaate, 1 adedi esnafa mahsus olmak üzere toplam 465 adet mülhak vakıf ile Türk Medeni Kanunu'na göre kurulan 4530 adet vakfın denetimini halen kamu adına gerçekleştirmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarihten milletimize miras olarak bırakılmış vakıfları idare ve temsil etmesi dolayısıyla bir nevi emanetçi kuruluştur. Çünkü bilindiği üzere vakıflar kamu kuruluşu olmayıp özel hukuk tüzel kişiliğine sahip kuruluşlardır. Bu sebeple Genel Müdürlüğün en önemli asli fonksiyonu denetim ve gözetim olup güçlü bir Teftiş Kurulu'na ihtiyaç vardır.

Tasarıya bakıldığında denetim birimi ?Rehberlik ve Denetim Dairesi Başkanlığı? adı altında Ana Hizmet Birimleri arasına alınmakla, Genel Müdüre değil Genel Müdür Yardımcılarına bağlanması imkan dahiline sokulmakta, denetleyen bir kurul olmaktan ziyade denetlenen bir başkanlık olmakta, bu yapısıyla Bakanlıkların ve Bağlı Kuruluşların örgütlenme şemasına, yani 3046 sayılı kanuna(33. madde) tam aykırı bir yapı arz etmektedir. Tabiatı gereği teftiş işi yapan birimin örgütsel ve hiyerarşik olarak denetimini yaptığı birimlerin üzerinde ya da en azından bağımsız olması gerekmektedir. Ancak yapılan düzenlemeyle denetim birimi direkt Genel Müdüre bağlı hiyerarşi içerisinde yer almayan bir konumdan çıkarılarak, sıradan bir icrai başkanlık haline getirilmekte, hiyerarşide belki şef kadrosunun muadili ve daire başkanlarının altında bir pozisyonda görev yapmak zorunda bırakılmaktadır. Yani çağdaş denetim sistemlerinin üzerinde ittifak ettikleri, yılların deneyim ve tecrübeleriyle oluşmuş olan sistem dışlanmakta yerine hala bu konunun arkasında olan bireylerin bile ne olduğunu tam olarak bilemedikleri bir sistem (sizlik ) apar topar hayata geçirilmek istenmektedir.

Yapılan düzenleme, Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere iade edilen Kamu Yönetimi Temel Kanundaki düzenlemeye paralellik arz ettiğinden, aynı akıbete uğraması kaçınılmaz olup, 3046 Sayılı Kanun dikkate alınmadan bu tür düzenlemelere gidilmesi sakıncalıdır.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün en önemli asli fonksiyonu Selçuklulardan, Osmanlılardan kısaca ecdadımızdan Cumhuriyetimize tevarüs etmiş vakıflarla, Cumhuriyetten sonra kurulmuş vakıfları idare etmek, denetlemek ve gözetmek olduğundan bahisle iş yoğunluğunun tamamına yakını bu faaliyetlere ayrıldığından ve tasarıyla söz konusu vakıfların denetimi Rehberlik ve Denetim Dairesi Başkanlığına verildiğinden; Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün özel konumu göz önüne alınarak Teftiş Kurulunun 3046 Sayılı Kanuna uygun bir örgütlenme modeliyle; hem de Genel Müdürlüğün denetimini hem de vakıfların denetimini yapmasının daha faydalı olacağı, genel anlamda teftiş sistem ve anlayışında bir rehabilitasyonun da elbette mümkün ve anlamlı olabileceği imkan ve ihtimali var iken denetimin fiilen ortadan kaldırılmasına ve kaynak israfına neden olacak bu şekildeki uygulamalar ne akılla ne de ülke menfaatleri ile izah edilecektir. Nitekim Genel Müdürlüğün idari kadroları birtakım subjektif mülahazalarla sürekli değişirken Teftiş Kurulu üyeleri genelde sabit kalmaları nedeniyle Genel Müdürlüğün kurumsal hafızası durumundadır. Bu kurumsal hafızanın kaybolmaması için en azından mevcut halinin korunması elzemdir.

"Haber Gönder" yoluyla haberi yazan: Ahmet

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber