Üniversite sorununun çözümü rotasyon değildir

Haber Giriş : 06 Aralık 2005 21:42, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

TÜRK EĞİTİM-SEN'DEN ROTASYON'A TEPKİ

Türk Eğitim-Sen İstanbul bölge başkanı Hanefi Bostan, yaptığı açıklamada, hükümetin yeni Üniversiteler ve kadro sorununa ilişkin politikalarına tepki gösterdi.

Türk Eğitim-Sen İstanbul Şubesinin konuya ilişkin açıklaması Şöyle: "Mevcut üniversitelerimiz, çözülmemiş sorunlarının altında ezile ezile dibe vurmak sınırına gelmiş bulunmaktadırlar. Toplam millî gelir içerisinde genel olarak eğitim ve öğretime ve özel olarak da yüksek öğretime ayrılan pay hâlâ üçüncü dünya ülkelerinin bile çoğunun gerisinde kalmaya devam etmektedir. Buna karşılık durmadan aynı miktar gelir ile yeni üniversiteler açılmakta, mevcut üniversitelerin de öğrenci yükü büyütülmektedir. Hükûmet tarafından bilimsel araştırma imkânlarında dişe dokunur hiç bir ilerleme temin edilmemekte, öğretim üyeleri kendi imkânları ve özverileriyle ne yapabilirlerse onunla yetinmek durumunda kalmaktadırlar. Bina, derslik, kütüphane, laboratuar ve benzeri fizikî alt yapılar yetersizliğini korumaya devam etmektedir. İstanbul gibi, büyük bir depremin ağzında bulunan en büyük ilimizdeki üniversite binalarının çoğu, ağır derecede risk altında bulunmaktadırlar. Öğretim elemanlarının ücretleri sefalet düzeyinin altında kalmaya devam etmektedir. Mezun olan gençlerimiz işsiz kalmakta, yüksek tahsilli işsizler ordusu bir çığ gibi büyümektedir.

Ancak bütün bunlara gözlerini ve kulaklarını kapayan 59.hükûmet, eldekilerini bir hal yoluna koymadan yeni üniversiteler açmaya hazırlanmaktadır. Bu ise yeni sefaletler ve sıkıntılardan, yeni işsizler ordusundan ve toplumumuzun aldatılmasından başka bir anlam taşımayacaktır.

İşte şimdi hükûmetimiz, bu ucuz yoldan sorun çözme konusunda keşfettiği yeni bir ucuz yol ile daha karşımıza çıkmış bulunmaktadır: ROTASYON!

Basından edinilen bilgilere göre, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, geçtiğimiz Perşembe günü yapmış olduğu bir açıklamada, Türkiye'de yaklaşık 11 bin 216 profesör ve 5 bin 229 doçent olduğunu ve bu toplam 16 bin 216 profesör ve doçentin 10 bin 95'inin Ankara, İstanbul ve İzmir'de olmak üzere üç büyük ilde çalıştıklarını bildirdi. Yüksek öğrenimdeki öğrenci sayısının Türkiye genelinde 1 milyon 941 bin 47, bu üç ilde ise 428 bin 604 olduğunu belirterek, "Büyük şehirlerde öyle fakülteler var ki hocalara ders yok. Bir kürsüde 8-10 profesör var diğer üniversitelerde yok. Bu bir çarpıklık. Bu çarpıklık da giderilebilir" diye konuşan ve bundan sonra sözü Rotasyon'a getiren Bakan Çelik, bir akademisyenin devlete ve kamuya maliyetini gündeme getirerek, "Kamuya olan borcunu ödemek için bu öğretim üyeleri Erzurum'un Şenkaya'sında Van'ın Bahçesaray'ında iki yıl çalışabilir" dedi.

Sayın Çelik görünüşte haklı gibi durmaktadır; ancak konunun detayına biraz inilmekle dahi meselenin ele alınışındaki zihniyet sakatlığı hemen kendisini ele vermektedir.

Şöyle ki:

Sayın Çelik, öyle anlaşılıyor ki, siyasetçi ve Bakan olduğu tarihten beri, bir akademisyen olduğunu unutmaya ve üniversitenin de ilk ve orta öğretim gibi bir kurum olduğunu düşünmeye başlamış bulunmaktadır. Çünkü ifadelerinden anlaşıldığına göre, Sayın Bakan, üniversitenin sadece "ders verilen" bir bilgi aktarma kurumu olduğunu kabul etmiş görünmektedir. Eğer mesele bu kadar basit bir düzeyde ele alınacak olursa o zaman kendileri haklı olurlar; ama unuttukları taraf şudur ki, üniversite her şeyden önce bilimsel araştırma kurumudur. Bu itibarla, akademisyenler ilk ve orta öğretim öğretmenleri gibi bir bölgeden bir başka bölgeye ders vermek üzere tayin edilemezler veya gitmeye zorlanamazlar. Kaldı ki bugüne kadar "uçan profesör" olarak karikatürize edilen bu yöntemle hiçbir ciddî sonuç alınamadığını da herkes bilmektedir, ama anlaşılan Sayın Çelik hariç.

Gerçekte ülkemizin üniversite problemini çözmenin yolu, hiçbir ciddî alt-yapısı hazırlanmadan, mezunlarının istihdam alanları ve iş bulma imkânları hesaba katılmadan, süratle yeni ve daha kaliteli öğretim elemanı yetiştirmeye yönelik tedbirlere gidilmeden, öğretim elemanlarının akademik çalışma ve geçim şartlarını dünya standartları düzeyine çıkarmadan, evvelce ortaokul ve lise açarken başvurulan "bir müdür bir mühür" prensibi gibi bir prensibe başvurmak, "Uçan Profesörler" veya "Göçmen Profesörler" ile işin halledebileceğini düşünmek sadece seçmenin ve gençlerimizin gözünü boyamak demektir.

Üniversite sorununun kalıcı ve sağlıklı çözüm yolu da, her ciddî sorunun kalıcı ve sağlıklı çözüm yolu gibi katiyen kısa vadeli ve basit olmayan, meşakkatli, uzun ve pahalı bir yoldur.

Bu noktada, Türk Eğitim-Sen olarak bildirmek isteriz ki:

Yeni üniversitelerin akademik personel ihtiyacı, taşıma su ile değirmen çevirmek yöntemi demek olan Rotasyon ile çözülemez.

Çünkü bu yöntem, ilk olarak, rızaya değil zora dayalı olduğu için demokratik teamüllere aykırıdır.

İkinci olarak da beklenenin aksine, olumsuz ve hattâ zararlı sonuçlar vermektedir. Kendilerinin asıl görev yerlerinden koparıldıklarını ve rotasyona zorlandıklarını düşünen, bütün yerleşik düzenleri bozulan ve psikolojileri rahatsız olan öğretim üyeleri gittikleri yerde bir an önce asıl görev yerlerine dönmeyi beklemekte ve verimsiz çalışmaktadırlar.

Üçüncü olarak, vakıf üniversitelerinin iyice çoğaldığı ve yetişmiş öğretim elemanlarını transfer etmek için fırsat kolladığı böyle bir ortamda bu zorlama karar, devlet üniversitelerinden kaçışı hızlandıracak ve böylelikle daha da kötü bir sonuca yol açacak, üniversitelerimizin toplam öğretim elemanı açığı daha da büyüyecektir.

Dördüncü olarak, bunlara ilaveten, yeni açılacak üniversitelerin alt-yapı yetmezliği ve benzeri sebepler yüzünden öğretim kalitesi de düşeceği için mezunlarının iş bulma imkânları, zaten yüksek tahsilli işsizlerin çığ gibi büyüdüğü ve ekmeğin aslanın ağzında olduğu bu ortamda iyice zorlaşacak, sözün kısası, gençler ve onların aileleri, pek fazla bir değer taşımayan diplomalarla aldatılmış olacaklardır.

Yine Türk Eğitim-Sen olarak bildirmek isteriz ki; durdurulamayacak bir şekilde yeni üniversite açma hevesine kapılmış olan Hükûmet, hiç olmazsa, hocaları üniversitelere taşımaktansa, en azından birkaç yıl süre ile, öğrencileri üniversitelere taşımalıdır. Halen de kullanılmakta olan bu yöntemin özü şudur: Kurulan yeni bir üniversitenin öğrencileri, kendi üniversitelerinin bütün noksanlıkları giderilinceye kadar bir başka üniversitede öğretimlerini almakta ve böylelikle hem onlar, nispeten yerleşmiş bir üniversitede tahsillerini yaptıkları için daha iyi bir eğitim-öğretim görmüş olmaktadırlar ve hem de bu arada, yeni üniversitenin de fiilen öğrencisi olmadığı için ihtiyaçlarını gidermesi ve alt-yapı noksanlıklarını ikmal etmesi de daha kolay olmaktadır.
Diğer bir çözüm yolu da, doktorasını tamamlamış öğretim elemanlarının, ''asker öğretmenler''de olduğu gibi; Milli Savunma Bakanlığı ile işbirliğine gidilerek belirli bir düzen içinde öğretim üyesi ihtiyacı bulunan il ve ilçelere askerlik hizmeti karşılığı görevlendirilmesidir.

Bir de, gerekli bir başka yol, en azından, bundan sonra, yeni yeni üniversiteler açarak daha ağır yükler altına girmek yerine, mevcut üniversitelerde, ders ücretlerini daha da cazip hale getirerek İkinci Öğretimin desteklenmesi olmalıdır.

Ancak, bütün bunların yanında, mutlaka ve mutlaka, yüksek öğretime ve bilimsel çalışmalara büyük kaynaklar ayrılması, yeni öğretim elemanlarının yetiştirilmesi ve ayrıca, yüksek tahsil gençliğinin istihdam sorunun kalıcı ve sağlıklı bir şekilde çözülerek beyaz yakalı işsizler ordusunun eritilmesi gerekmektedir. Yoksa tekrar belirtmek isteriz ki, bu gibi palyatif tedbirler sadece mevcut sorunu büyütecektir; daha fazlası değil."

Haber10

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber