Bir yurt çocuğunun anıları ve herkese mesajı...

Haber Giriş : 08 Aralık 2005 14:26, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Haber 7 geçtiğimiz günlerde gündemi meşgul eden yurt çocuklarından birine ulaştı. İşte merak edilen o çocuklardan birinin anıları ve herkese mesajları...

Kısa bir önce ülkeyi sarsan yetiştirme yurdu faciası neredeyse unutuldu. Oysa o yurtlarda yetişenler de ülke geleceğinin bir parçası. Ve onlardan birinin herkese mesajı var:

1974 yılında Şebinkarahisar'da doğan Alim Yavuz, henüz 2,5 yaşında iken annesini kaybetmiş. Babasının ortopedik özürlü olmasından dolayı, bir süre halasının yanında büyümüş ve 8 yaşındayken babası tarafından, ağabeyinin de bulunduğu Giresun Yetiştirme Yurdu'na verilmiş.

11 yıl Giresun Yetiştirme Yurdu'nda kalan Alim Yavuz, 19 yaşında yetiştirme yurdundan ayrılıp, sağlık memuru olarak çalışmaya başladı. Bu arada Hacettepe Sosyal Hizmetler Yüksekokulu'nu da bitirmiş ve 1999 yılında Safranbolu Yetiştirme Yurdu'nda Sosyal Hizmet Uzmanı olarak çalışmaya başladı. Bir yıl burada çalıştıktan sonra Manisa'ya tayin olan Yavuz halen Manisa'da bir kamu kuruluşunda idarecilik yapıyor,

Dün, yetiştirme yurdunda koruma altına alınan bir çocukken, Bugün, ihtiyaç sahiplerine kol kanat geren Sosyal Hizmetler Ailesi'nin bir idarecisi olan Alim Yavuz, "yetiştirme yurtlarına" dair acı tatlı hatıralarını anlatan bir kitap yayınlandı.

Hayatının akışı yetiştirme yurdunda şekillen Alim Yavuz, "Bu kitap bir teşekkürdür. Ailesi dağıldıktan sonra, geleceğe dair hayalleri 'iyi bir çoban olmak'tan öteye gitmeyen bir çocuğun, 'Sosyal Hizmetler'in şefkatli öpücüğüyle 'kurbağalıktan prensliğe' terfi etmesine teşekkürdür. Bu kitap bir ispattır. Yetiştirme yurtlarının duvarları arasına sıkışan ve yaşadıkları olumsuz tecrübelerle yılgınlığa kapılarak, 'Bizden ne köy olur, ne kasaba' yanılgısına düşen kader arkadaşlarıma, azmedip çalışınca neler olabileceğini gösteren bir ispattır" diye anlatıyor kitabının önemini.

Ama kitap dikkatli okunduğunda, anıların içinde görünenden daha fazla ipucu var. Bu ipuçları yurt sisteminin 'insanı' nasıl algıladığını ve hayata nasıl hazırladığını tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor... Bu açıdan da özellikle eğitimcilerin çok dikkatli süzmeleri gereken bir eser..

?Şatom Benim Üzgün Yurdum?, evli ve bir kız çocuğu babası olan Alim Yavuz'un yetiştirme yurdu anılarından oluşan ilk kitabı.

Kitabın geçtiğimiz günlerde Malatya'da Türkiye'yi ayağa kaldıran inanılmaz vahşet manzaralarının hemen ardından yayınlanmış olması ilginç bir rastlantıydı.

Haber7 olarak hem o unutulmaması gereken vahşetin bir kez daha hatırlanhmasını sağlamak, hem de yurt çocuklarının psikolojinin doğru algılanıp, onların hayata verimli bir vatandaş olarak kazandırılmasının öneminin hiç unutulmaması amacıyla kitabın yazarına sorular yönelttik ve bu sorun gündemden hiç düşmesin istedik. İşte sorularımız ve cevapları.

> Yetiştirme yurduna ilk adım attığınız günü hatırlıyor musunuz?

> Müdür odasında yıllardır görmediğim ve bundan dolayı unuttuğum ağabeyimle yeniden tanıştırılmam, hangi sınıftan başlayacağım konusunda müdür beyin bana sorduğu sorular ilk günden hafızama kazınan anılardır. Yetiştirme yurdundaki ilk günüm, kitapta ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

> O gün gözünüzdeki yetiştirme yurdu kavramı ile bugün geri baktığımızdaki kavram arasında ne kadar fark var? Neden yurdu bir 'şato' kavramı ile özdeşleştiriyorsunuz?

Bence bugünkü arkadaşlarım çok şanslı. Hem devletin sosyal hizmetlere ayırdığı imkanlar genişlemiş, hem insana daha fazla değer verilmeye başlanmış, hem de toplumun sosyal hizmetlere verdiği destek artmaya başlamıştır. Ancak bunlar yine de olması gerekenden daha azdır. Şurası muhakkak ki gelecek bugünden daha güzel olacaktır.

Yurda şato dememin sebebi, yurtta kaldığım dönemlerde yaşadığımız önyargılardı. Ayrıntıları kitapta yer alan önyargılardan kurtulmak için dışarıda rahatlıkla yurtta kaldığımızı söyleyemezdik. Bunun içinde yurt kelimesi yerine kamufle bir kavram geliştirmemiz gerekiyordu. Şato dedik. Şato kadar sık kullanılmasa da malikane kelimesini de kullanırdık. İki kelimenin de kalınan yeri yücelten kelime anlamına baktığımız zaman fark ediyoruz ki, aslında her şeye rağmen, bilinçaltımızda kaldığımız yeri sorgulayan yaklaşımlara karşı biz savunmacı bir tutum içindeydik.

> Neden yurt anılarınızı yayınlamayı düşündünüz? Malatya'da yaşanan olayların bu kararınızda ne gibi etkisi oldu?

Anılarımı yazmak düşüncesi, üniversite yıllarından beri kafamda olan bir konuydu. Kitabı yazmaya bir yıl öncesinde başlamıştım. Son yaşanan olayların üstüne yayınlanması tamamen bir rastlantıdır. Yayınevi kitabı incelediğinde bana cevaben bu yılın çalışma takvimine aldık, yayınlayacağız dediler. Tam yayınlama aşamasındayken de bu olaylar yaşandı. Kitabımın yaşanan olaylarla bir ilgisi yoktur. Bu kitap sosyal hizmetleri müdafaa kitabı değildir. Bu kitap sosyal hizmetlere bir teşekkür kitabıdır. Ve her ne yaşanırsa yaşansın kendi adıma bu teşekkürü mutlaka etmeliydim.

> Yurtta zaman zaman çocukların onurunun hiçe sayıldığını gösteren anılarınız var. Bu yurtta yetişen çocukların bir birey olarak gelişimini törpüleyecek denli vahim bir durum mu?

Bunlar kurum bakımının yan etkileridir. Kurum bakımı mükemmel bir ortam değil, zorda kalınınca başvurulacak bir yöntemdir. Dolayısıyla bu tür negatif onur kırıcı olayların yaşanması ihtimali vardır. Negatif bir olay yaşanırken bunun panzehiri de hemen verilmezse, sonuçları kalıcı olur. Bir çocuğun onuru kırıldığı zaman onu telafi edecek çalışmaların yapılması gerekir. O sosyal ortamın hazırlanması gerekir. Bu şekilde kalıcı hasarların önüne geçilebilir.

> Yurt hayatından sonra sosyalleşme sürecinizden bahsediyorsunuz? Bu söylemden yurtlarda yetişen çocukların büyük çoğunluğu anti sosyal oluyor sonucu çıkartabilir miyiz? Yurt hayatı sosyalleşmenin önüne nasıl bir set koyuyor?

Kitabımda da bundan çekindim, gerçek hayatta da çekinirim: Genelleme yapmak hatadır. Bütün çocuklar anti sosyaldir denmesi büyük bir hata olur. Ancak sosyalleşme konusunda sorunlar yaşandığı muhakkak. Bu yurt hayatının etkisinden çok yurtta bulunma sebeplerinin yol açtığı bir sonuç. Aile desteği ve sevgisinden uzak kalan çocukların bu tür sorunlar yaşaması doğaldır. Burada toplum, bu gençlere çocuklara bir aile şefkatiyle yanaşarak onlara eksikliklerini hissettirmemelidir.

> Bugün yetiştirme yurtlarından yetişmiş bir sosyal hizmet uzmanı olarak, mevcut sistemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

> Dünden daha iyi, yarından daha eksik. Sosyal hizmet ailesi boş durmuyor. Daha güzel hizmeti verebilmek adına yenilikler yapılıyor. Örneğin özürlüler kanunu değişti, çocuk koruma kanunu çıktı, ayni nakdi yardımlar arttırıldı.

Bu düzenlemeler sayesinde insanlar bakıma muhtaç yakınlarını daha fazla sahiplenmeye başlayacak diye ümit ediyorum.


> Peki bu sistemin değişmesi ya da geliştirilmesi yönünde önerileriniz var mı?Sizce bunların en acil uygulamaya geçirilmesi gereken üç tanesi hangisidir?

> Öncelikle toplum, bu çocukların kendi çocuklarını olduğunu, ancak bakması için devlete emanet ettiğini idrak etmeli. Bu şekilde emanetinin arkasını aramaya başlar. Bu şekilde emanetine sahip çıkar. Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok, SHÇEK Sürekli çağrı yapıyor gönüllülere, gelin birlikte çalışalım diye. Bu çağrıya kulak verilmeli. Bu konu üzerinde ısrarla durmamın sebebi, beni devlete bu topluma minnettar kılan sebeplerden en önemlisi kitapta da belirttiğim gibi devlet görevlilerinden çok, öğretmen olarak, yardımsever olarak, bazen anlayışlı bir arkadaş olarak toplumu sürekli olarak yanımda hissetmemdir.

> Yuva dışında kalan çocuklar ve aileler yuvada bulunan çocuklarla nasıl bir sağlıklı iletişim kurabilir?

> Öncelikle önyargılardan uzak durulmalıdır. Önyargılar iletişimin önündeki en büyük engellerdir. Kendi çocukluğumdan hatırlıyorum, okul arkadaşlarım arasında, yurttan olduğumu hissettiren çocuklarla hiç oyun oynamazdım. Hatta birbirimizi sevmezdik bile. Ancak hiçbir ayrım yapmayan arkadaşlarımla çok güzel ve bir kaçı hala süren derin dostluklar kurmuştum. Şu bilinmeli, bir çocuk aile yanında neye ihtiyaç duyarsa, yurttaki çocukta benzer şeylere ihtiyaç duyar.

> Son olarak sizin gibi 'kurbağalıktan prensliğe' dönüşmek isteyecek olan çocuklara önerileriniz nelerdir?

> İnsan bulunduğu noktayı yeterli görmüyor ve ileri gitmek istiyorsa, bunun için öncelikle bu eylemi yapacak güç ve iradeye sahip olmalı. Ben yaparım, yapmalıyım demeli. Genç arkadaşlarımda gördüğüm en büyük sorunlardan birisi ideal erozyonu. Şimdi bir araştırma yapılsa yurtta kalan hiçbir arkadaşım bulunduğu durumdan memnun değildir. Ancak bunun değiştirilmesi için sorumluluğun devlette ya da toplumda olduğuna inanır. Kendisine düşen görevleri görmezden gelir. Oysa belki de, yolun yarısı kendi iradelerine bağlı. Eee yarısı alınan bir yolunda tamamı bitirilir elbet. Azimli olmaları ve koşmaları gerekir. Unutmamaları gerekir ki; herkesle aynı parkuru koşacaklar. Yarışa daha geriden başladıkları için, daha azimli olmalıdırlar.



Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber