DEVA Partisi'nden KHK Mağdurlarına: Siz önce kendi davanıza sahip çıkacaksınız

Ankara'da düzenlenen "Sosyal Barış ve Genel Af" Sempozyumu'nda DEVA Partisi Sözcüsü Av. Mv. İdris Şahin, KHK mağdurları ve ailelerinin yaşadıklarına dikkat çekerken; KHK mağdurlarının sayısını gündeme getirdi ve "Siz hiç kendi davanıza sahip çıkmadıktan sonra hiçbir siyasi, hiçbir sivil toplum örgütü ve hiçbir avukat; 'Geçmiş dönem baro başkanlığı yapmış bir isim olarak söylüyorum' sizin işinize davanıza sahip çıkmaz" dedi. Şahin, adalet, özgürlük ve eşitlik taleplerinin toplumsal bir sorumluluk olduğunu vurgulayarak, muhalefetin bu konuda yetersiz kaldığını ifade etti.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 25 Eylül 2023 09:19, Son Güncelleme : 25 Eylül 2023 14:22
DEVA Partisi'nden KHK Mağdurlarına: Siz önce kendi davanıza sahip çıkacaksınız

Bilim Adalet Vicdan Derneği'nin ev sahipliği ile düzenlenen "Sosyal Barış ve Genel Af" Sempozyumu Ankara Yenimahalle Belediyesi 4 Mevsim Tiyatro Salonunda gerçekleştirildi.
Yapılan "Sosyal Barış ve Genel Af" Sempozyumunun ikinci oturumuna siyasi birçok isim katıldı. Katılımcılar şunlardı: ANAP'tan Diyarbakır milletvekilliği yapan ilahiyatçı 21. D. MV. Abdulbaki Erdoğmuş, AK Parti'nin kurucularından 21-22 D. MV. Kemal Albayrak, Türkiye'nin Sesi Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, DEVA Partisi Sözcüsü Av. İdris Şahin, Saadet Partisi Grup Başkanvekili Av. Mv. Bülent Kaya.
Saadet Partisi Grup Başkanvekili Av. Mv. Bülent Kaya başka bir toplantıdan dolayı katılım sağlayamadı. DEVA Parti Sözcüsü Av. İdris Şahin, "Sosyal Barış ve Genel Af" Sempozyumda konuşmasını şu şekilde başladı:


"Şimdi size soruyorum. Ankara'da KHK mağduru kaç kişi vardır?"
Sözcü Şahin: "Altı yedi haftanın bir günü yok ki sizin gibi bir mağdur aileyi dinlemeden güne başlayayım. Telefonum çalıp Sayın Vekilim sizinle özel bir konu görüşebilir miyiz? Mümkünse ofisinizde olsun, mümkünse dışarıda olsun dedikleri an diyorum ki kesinlikle burada ya bir KHK mağduru var ya da resmi bir kuruma girmekten imtina eden bir insan var, diyen Şahin sözlerine şöyle devam etti; Değerli arkadaşlar bakın kitabın ortasından konuşacağız. Hem sizin gündeminizi konuşacağız hem de kitabın ortasından konuşacağız. Şimdi size soruyorum. Ankara'da KHK mağduru kaç kişi vardır acaba Yüz mü anacığım? Yüzse ben sizden özür diliyorum anacığım. Yeterince burada kalabalık var mı? Lafa geldin mi iki milyon iki yüz bin mağdurdan, yaklaşık iki yüz elli- üç yüz bin kovuşturma yapılandan, hazırlık tahkikatı yapılan binlerce sayıdan bahsediyoruz".

"Siz kendi davanıza sahip çıkmadıktan sonra hiç kimse size sahip çıkmaz"
"Bir kardeşiniz olarak söylüyorum. Siz hiç kendi davanıza sahip çıkmadıktan sonra hiçbir siyasi, hiçbir sivil toplum örgütü ve hiçbir avukat; -ben aynı zamanda avukatım, geçmiş dönem baro başkanlığı yapmış bir ismim- sizin işinize sahip çıkmaz. Bu mesele sizin kendi meseleniz. Siz kendi meselenize arzu ettiğiniz ölçüde en azından bizim görmek istediğimiz ölçüde sahip çıkmıyorsunuz arkadaşlar. Sizin kendinizin sahip çıkmadığı bir alanda başkasından sizin sözcülüğünüzü yapmasını beklemeniz kadar boş bir hayal olamaz. "

Siyasetçi olarak kendilerinin her alanda bulunması gerektiğini ifade eden Şahin, "Biz şimdi sizinle bu salonda dertleşeceğiz ama bu salondan çıktıktan sonra başka bir dertli alanın konusuyla ilgilenmek durumundayız. Akşam da bir düğüne davet edilecek, orada horon tepenlerle halay çekenlerle beraber olmak durumunda kalacağız. Çünkü biz siyasetçiyiz. Bizden toplumun her bir alanında, her bir yerinde bulunmamızı isteniyor. Dolayısıyla siz önce kendi işinize kendiniz sahip çıkacaksınız" açıklamalarında bulundu.

"Siz kendi adınıza adalet istiyorsunuz. Siz kendinize özgürlük istiyorsunuz"
Adalet, özgürlük ve eşitlik taleplerinin sadece kendileri için değil, tüm ülke için önemli olduğunu vurgulayan Şahin, "Siz kendi adınıza adalet istiyorsunuz. Siz kendinize özgürlük istiyorsunuz. Siz kendinize eşitlik istiyorsunuz. Zenginleşmeyi de sadece ve sadece Allah bana versin, etrafımdaki kimseye vermesin diyorsunuz. Bu sadece sizin değil seksen beş milyonun -üzülerek ifade ediyorum- hali bu. Şu anda bu ülkede gerçek anlamda adalet isteyenler, gerçek anlamda eşitlik isteyenler, gerçek anlamda huzur ve özgürlük isteyenlerin dayanışması halinde, yedi yüz seksen altı bin kilometre kare vatan toprağında herkes bir ve bütün olarak sesini her yere duyurabilir. İktidara da duyurur. Beştepe'ye de duyurur. Siyasi partilerin tamamına da duyurur" dedi.

Son olarak, muhalefetin kendi içinde bocaladığını ve sorunlara çözüm bulamadığını belirten Şahin şunları ekledi: "Hani nerede siyasi partiler? Ben de sizin gibi bir dertte olduğum için buradayım. Deva Partisi'nin sözcüsü olmuş olmakla değil, sizler gibi bir dert yaşayan bir kardeşiniz olmakla buradayım. Siz sesinizi daha muhalefete duyuramadınız. Muhalefet kendi içerisinde bocalamaktan birbirini karalamaktan sizin derdinize derman olabilecek bir yapıyı ortaya koyamıyor ki. Çünkü siz kendi adınıza adalet, kendi adınıza özgürlük, kendinize eşitlik istediğiniz için bakıyor muhalefet; diyor ki Münferit olarak bu kapıdan girdi Ali. Kendi ne istiyor? Onu hoş görecek cümleleri kuruyor. Onu o kapıdan gönderiyor. Kapıyı kapattıktan sonra da unutuyor. "

ANAP'tan Diyarbakır milletvekilliği yapan ilahiyatçı 21. D. MV. Abdulbaki Erdoğmuş, "Sosyal Barış ve Genel Af" Sempozyumda konuşması şu şekilde:

"Şimdi toplumsal barışı ve affı birbirinden ayrı düş doğru değil diye düşünüyorum. Affedici olan hakkı gasp edilen haklarından mahrum bırakılan, ezilen dış yanan ötekileştiren, mal mülkü gasp edilen ve yaşamdan özgürlükten mahrum bırakılanlardır. Esas itibariyle affetmesi gerekenler bunlar. Biz bugün bunlar için af talebinde bulunuyoruz. Devlet açısından af ise; devlete karşı işlenmiş suçların verilmiş cezaların mahkumiyetin yine devlet tarafından affedilmesidir. Dolayısıyla devlet affetmiş gerekenler suçlulardır. Devlete karşı suç işleyenler, haklı veya haksız gerekçelerle meşru veya gayrimeşru gerekçelerle, çünkü biliyoruz ki bazı eylemler, bazı direnişler, bazı isyanlar, uluslararası meşruiyet içinde yapılıyor ve bunların uluslararası meşruiyeti vardır. Bunlar bir devletin yaşamlarında suç kapsamında olabilir, gösterilebilir. Bu suçu işleyenler her ne kadar uluslararası meşruiyeti çiğnememiş olsalar bile devlet yasalarına karşı geldikleri için devletin bunları affetmesi gerekir.
Elbette yine altını çizerek söyletmek istiyorum Yani devletin af yetkisi devleti yönetenlerin, devlet başkanlarının siyasi liderlerinin merhamet ve acımasına bağlı değildir. Çünkü yurttaş devleti yönetenlerin, siyasetçilerin merhametine değil, adaletine, hukukuna ihtiyaç duyar. Zaten yaşadığımız sorunların temel nedenlerinden biri de budur

Buradan bir sözü de hatırlatmak istiyorum Moğol hükümdarı hülagü Büyük alim seyyid bin gavs 'a sormuş. Kafir adil bir hükümdar mı? Yoksa zalim Müslüman bir hükümdar mı? Büyük alim cevap vermiş. Kafir adil hükümdar daha iyidir. Çünkü onun küfrü kendine adaleti halkadır. Müslüman zalim hükümdarı ise Müslümanları kendisine, zulmü, hakkıdır. Altını çizerek ifade istiyorum ki ben de adil ve ahlaklı bir takdiri bir yöneticiyi Müslüman ancak zalim olana bin defa tercih ederim
Dikkat ederseniz bakın devlet yargı ve Emniyet marifetiyle yüz binlerce insanı suçlu ilan etmiş. Sadece iltisak ve örgüt propagandası nedeniyle yine yüz binlerce insan bugün ya tutukludur. Ya mahkumdur başka türlü eziyet ve cefa çekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına rağmen insanlar cezaevlerinde tutulmaya devam ediyor.

"Neden toplumun bir kesimi, mazlum ve mağdur olan bir başka kesimin acısını duymuyor?"

Bakın başka bir şey, bin dokuz yüz doksan beşten itibaren Galatasaray Meydanı'nda cumartesi anneleri toplanmaya devam ediyor. Bin dokuz yüz doksan beş yılından beri. Taleplerin faili meşhur cinayetlere kurban giden yakınlarının akıbetini öğrenmek. Nerede gömüldüklerini bilmek, hatta ya cesetlerinden bir parça kemik sahibi olmakla onu götürüp değil mezara gömerek mezara ziyaretine gidebilmek için bin dokuz yüz doksan beş yılından beri buradaki anneler gibi acılı anneler direnmeye devam ediyor. Ve hiçbir eyleme katılmadan peki bütün bunların sorumlusu iktidar da bu duyarsızlığın sorumlusu bizlerde değil miyiz? Bu toplum değil mi? Neden toplumun bir kesimi mazlum ve mağdur olan bir başka kesimin acısını duymuyor? Bunu kendi acılarınızdan bugün görmeniz mümkün değil midir? Bu kadar zulme, bu kadar haksızlığa rağmen Türkiye'de ideolojik kesimler veya politik kesimler. Dini veya mezhebi kesimler. Ya bu mağduru insanlar için bir gün bir gün çıkıp bir talepte bulundular mı? "

AK Parti'nin kurucularından 21-22 D. MV. Kemal Albayrak, "Sosyal Barış ve Genel Af" Sempozyumda konuşması şu şekilde:

"Toplum nazarında bazı sorunları çözmenin yolu da bu tip faaliyetlerdir. Şimdi zorluklar bazen bizi buluyor. Bazen de biz zorlukları buluyoruz. Benim siyasi bir kimliğiyle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ilk genel merkezde, kurucular kurulu üyesiyim. Bazen bize söylüyorlar tabii tenkitler bir kininden filan dolayı değil. Hakikaten niyet tutacağım. Ben yanlışlığın karşılığında olan bir insanım benim tarafsız da değilim. Tarafım doğruların karşısında olanların karşısında olmak. Hukuksuzluğun karşısında olduğum için. Bu toplumu kaynaştıran ve geçmişte olan bir varlıkları bozanların karşısında olduğum için de bazen Bunları bilmeme geliyor. İnanın biz de insanız. Kötülükleri sergileyenlerden hiçbir zaman korkmadım. Çünkü belliydi, kötülüklerin sergileyenler. Ama rahmetli Kazım Karabekir'in dediği gibi bin dokuz yüz on sekizlerde şeytan bile Müslüman kimliğine bürünmüş elbiseyi giymiş diyenlerden korkuyorum. Çünkü suret farklı, siretler farklı. Şimdi suretlerle insanları bazen tanıyanlar, yanıyorsun. Hiç problem değil. Ama bunların yanlışlarını da benim şahsen benim gibi düşünenlerin kötülüklerin çoğunluğunda olmaktansa iyiliklerin azınlığında olmak bir ahlakidir. Rahmetli Pir Sultanın dediği gibi -Yanlış zamanda doğru yerde bulunmak en ahlaklı şeydir. -

"ZULÜM BU ZULÜM, ZULÜM ŞU ANDA YAPILANLAR"
Bu zulümün sahipleri de kimse sahiplenmiyor hakikaten öyle. Dar çerçeveye gelince ben de mecliste de görüyorum bazı arkadaşları bunları tasdik ediyorlar. Ama sağa sola bakıyorlar. Allah'tan korkmuyorlar reistenden korkuyorlar. İnan böyle. Eskiden bu millet özelliklerinden vardır. Cami veya ibadet yerlerini orada mezarlar alırdı mezarlar. Hacer ederlerdi. Buraya sıfatlı insanlar da gelince onu görür. Uyanır. Uyansın. Bak biz de böyle gideceğiz. İnsanlarda mal hırsı Soygunlar, ahlaksızlıklar mafya siyaset ilişkileri diz boyu siyaset holdingleşme aracı oldu. holdingleşme aracı oldu. Toplum rızası yok.
Şimdi bu toplumda idareciler gelir bin dört yüz seneye sallarlar. Menfaatine gelir. Yeri geliyor kendine göre bir düzen kuruyor. Böyle bir hukuk anlayışı, böyle bir devlet yönetimi yok. Ya aile yönetimi bile böyle değil. Onun için, ben de on beş, yirmi sene önce bir ideolojik yapıda onlardan nefret etmiyorum. Ama bunlar beni belli bir noktaya getirdi ve kendi kendime diyorum ki eğer bir ideoloji eğer bir aile bir ticaret din dahi olsa sorun çıkarıyorsa ondan uzaklaşır. Bak din dahi sorun çıkarıyorsa ondan uzaklaşın. Sorun çıkartmak değil, sorun çözmek önemlidir. Siyaset bunun için vardır. Şimdi Türkiye'de merak edenlerle sessiz olanları uyandıramadık biz. Uyandıramadık. Ne zamana kadar? Ne zamana kadar? Yeni yeni gelişmeler var eğer acı kendisine dokunursa o zaman başlar. Çünkü inanın sizin durumunuzu tam olarak bilmiyordu bu millet. Biz de araştırarak öğrendik.

Ben çözüm yoluna geleyim, çözüm yolu. Acımız büyük, acıyı da yaşayamam diyor, yaşamayan anlamıyor. Bu bir toplumsal isyan ahlakıyla olur. Her vilayette gerek Ahmet Bey korkmaz, diğer arkadaşlar bunu hep dile getiriyor. Direnç ahlakını yeşertmemiz lazım. Nerede bir haksızlık görüyorsak sol, sağ, Alevi, Sünni değil, insan olduğu için hayvana bile haksızlık yapıyorsa topyekun isyan ahlakımızı geliştirmemiz lazım. Böyle herkes keyfi bir idareyle iki milyon iki yüz bin insanın terörist şeyine inanmıyorum ben. Toplum da adalet olsun yeter. Hakları verilsin yeter. Bunu yapmanın yolu el ele, gücümüz yettiğince uyuyan siyaset, siyasetçilere. Çünkü bedeni ameliyat etmek için Uyutmak gerekir. Ama ruhu da uyandırmak için onları uyandırmak gerekir. Insanları uyandıracağız. Komşumuzu uyandıracağız. Ya öyle bir hale geldik ki oturduğumuz apartmanda gelin kaynanasını FETÖ'cü diye şikayet ediyor. Ya böyle bir mantık olabilir mi? Bunlardan kurtulmanın yolu ahlaklı olan el birliğiyle, meşru içten ahlakımızı genişleteceğiz. Siyasi partilerde baskı yapacağız diyor, hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum "


Türkiye'nin Sesi Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, "Sosyal Barış ve Genel Af" Sempozyumda konuşması şu şekilde:

"Genel afla ilgili doğrudan doğruya ben bir kısım izlenimimi paylaşarak başlamak istiyorum. Bir kere yaklaşık herhalde beş altı aydır sosyal medya üzerinden yürüyen bir genel af kampanyası var. Ve bu kampanyanın öncülüğünü yapanlar değerli arkadaşlar, siyasiler değil, adliler ; bu işe o kadar büyük fedakarlık yaparak organize olmuş vaziyetteler ki sosyal medya da isterseniz işte ben su içmek istiyorum deyin, altına da hashtag yapın, genel af diye bir anda müthiş bir beğeni takip falan alıyorsunuz. Ben bu arkadaşlarla buluştum birkaç kez.

Sosyal medyada bir kez oda açtılar. Odalarında anlatmaya çalıştım meramımı. Ama baktım ki bazen mağdurlar o kadar hani kendi mağduriyetlerine inanmış oluyorlar ki başka bir söz duymaya, dinlemeye çok açık olmuyorlar. O anlaşılırdı şey çünkü onların mağduriyetleri var. TAG açtıklarında sosyal medyada, Twitter dahil hashtag açtıklarında değerli arkadaşlar cümlelerle söze başlıyorlar. İşte bizim çocuklarımız FETÖ'cü hakimler tarafından cezalandırıldı. Dolayısıyla onların mağduriyetini iktidara duyurmanın yolunun buradan geçtiğini düşünüyorlar. Ya diyorum ki yani her oda açıldığında Twiter Odası'nda ya şu hakkınızı savunun. Biz de yanınızdayız. Evet yani gerçekten sizin çocuklarınızın mağdur edilmesinin sebeplerinden saydıklarınız da olabilir. Buna söylenecek söz yok da bu kalıbı niye kullanma ihtiyacı duyuyorsunuz? Yani başta haksızlığa uğramanızla ilgili mağdur İlgili başka hiçbir gerekçe yok mu? Yani tek söyleyeceğiniz söz bu mu? Ama ben değerli arkadaşlar bu konuda mesafe alamadık.
İstanbul'da bu konuda ailelerle neredeyse bir buçuk saatlik konuşmanın sonunda gelebildiğimiz son nokta şu oldu. Onların da mağduriyetleri var. Yani yarın genel affı hep birlikte savunuyoruz. Onlar da Hiç olmazsa sosyal medyada böyle yazmayın. Yani siz ne kadar mağdursanız ve muhtemelen haklıysanız başka mağdurlar da var. Başka haklılar da var. Demeye getiren şeyler anlattıysam da, en son gelebildiğim nokta sadece şu oldu. İçlerinden birkaç anne dedi ki ya evet biz meclise çok gidiyoruz siyasi partileri çok dolaşıyoruz. Işte yani meclise gittiğinizde askeri lise öğrencilerinden bazı anneleri gördük. Onlar da bize benziyorlar. Onlar da dertliler, galiba onların içinde de haklı olanlar var. Şimdi yaklaşık bir yıllık mesainin sonunda gelebildiğimiz nokta bu.
Değerli arkadaşlar. Yani bu bahsettiğim kitle de sonuçta mağdur bir kitle ve kendilerince bir hak mücadelesi yürütüyorlar. Bir talepleri var. Bunları tartışacağız. Eleştireceğiz, tepki göstereceğiz. Ama aynaya bakacağız. Yani aynada acaba bizden kaynaklı bir boyut var mı? Biz derken burayı tenzih ediyorum. Hepimiz Türkiye'de ihlale uğradığını düşünen, mağduriyeti olduğunu düşünen, talebi olan herkes, hepimiz olarak bakabiliyor muyuz bir kere?

"BU GENEL AF TALEBİNİN TOPLUMSAL KARŞILIĞI NEDİR?"

Bu genel af talebinin toplumsal karşılığı nedir? Bu konuda kampanya yürüten arkadaşlar, Toplumun büyük ekseriyetinin üzerinde uzlaştığı genel affı talep ediyoruz diye açıklama yapıyorlar. Ama ben bu konuyu açtığımda böyle genel bir kabul görmediğim kanaatimi onlarla paylaştım. Ama onları inandıramadım. Bakın bir kere gerçekten bu kadar yüksek bir kabul olsa bunu iktidar partisinin de görmeme ihtimali yok. Yani ahlak, erdem, her şeyi bir tarafa bırakın. İnsan hakları vizyonu falan onun için bunu yapar. Ama ben o mağdurları -yani adlilerle ilgili söylüyorum- ikna edemediğim için iki tane anket firmasından rica ettim. Dedim ki elinizde hiç yakın tarihte yapılmış bir af anketi var mı? Arkadaş adalete erişimle ilgili yapmış. Adalet memnun musunuz? Yargıdan memnun musunuz? Falan. Çok vahim rakamlar var tabii. İki yıl önceki yapılmış araştırmada yüzde otuzlar civarında genel taraftarlığı çıkmış. Yüzde yetmiş civarında olumsuz ve kararsız çıkmış. Ben dedim acaba bu iki yıl içinde hani değişen bir şey olabilir. Arkadaşa rica ettim. Dedim ya ilk ankete sadece bir iki soru bu. Affı anlayacak kadar bir şey ekle dedim ekledi, döndü.

Sonuç yirmi beşler civarında dedi. Yani yanılma payını da katarsanız hani iki yıl öncekinden çok farklı bir durum yok. Dolayısıyla hani siyasetçi bu işi niye yapacak? Ya Erdem'i, ahlakı, insan hakları anlayışı, hukuka bağlılığı, adil yargılanma olmadığıyla ilgili durum tespitiyle yapacak. Ya da bir tırnak içinde zorla yapacak. O zor. İşte AİHM olabilir, uluslararası platformlardan dışlanmamak, işte mali kaynak temin etmek vesaire vesaire yapabilir Geçmişte ya da daha demokratik ve bizim toplumsal olgunluğumuz açısından da değerli ve önemli olan iç dinamikler dolayısıyla yapabilir. Yani seçmen var ortada. Bir sınava giriyor siyasetçi. Sandığa gittiği zaman ne oy getirir, ne oy kaybettirir. Bu somut gerekçelerle yapabilir. Dolayısıyla özetle talebi siyasetçilere duyurmak elbette çok değerli, çok önemli. Ama bence daha değerlisi, daha önemlisi değerli arkadaşlar. Toplumu ikna etmek. Yani bir toplumsal sorunumuz var. Birimiz kendi mağduriyetimiz üzerinden Türkiye'yi, dünyayı okuyoruz. Ve biz hala hak ve özgürlükler temelli eksenli bir perspektifi, bakış açısını yeterince içselleştirememişiz. Hepimizin ötekileri var. Eğer bunu aşabilirsek eğer bu konuda daha olgun, daha farkındalığı yüksek bir toplumsallık düzeyi, siyasal bilinç oluşturabilirsek emin olun siyasetçiler bunu mecburen yaparlar, ister istemez yaparlar. Eninde sonunda yaparlar. Umut edelim ki bu daha erken olsun ve mağduriyetler bir an önce bitsin. Hepinizi selamlıyorum. Teşekkür ediyorum"

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber