Yetiştiği yurda müdür oldu

Haber Giriş : 01 Aralık 2005 08:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yetiştirme yurtlarında büyüyen Alim Yavuz, kendisiyle aynı kaderi paylaşan çocuklara hizmet etmek ve acılarıyla yüzleşmek için Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nda (SHÇEK) çalışmaya başladı. Giresun ve Yozgat yetiştirme yurtlarında yıllarını geçiren Yavuz, şu anda Manisa Kula Zihinsel Engelliler Rehabilitasyon Merkezi Müdürü olarak yardıma muhtaç çocuklara hem yöneticilik hem ağabeylik yapıyor.

Yaşadıklarını anlatmak için ?Şatom Benim Üzgün Yurdum' kitabını yazan Alim Yavuz, annesini 2.5 yaşındayken kaybetti. Fiziksel engelli babası tarafından halasına emanet edildi. Ardından da okul çağı geldiğinde ise Giresun Yetiştirme Yurdu'na verildi. Alim Yavuz'un yurtlarda geçen 11 yıllık acı, tatlı hayatı böyle başladı. Şimdi ise 30 yaşında olan Alim Yavuz, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Genel Müdürlüğü'ne bağlı Manisa Kula Zihinsel Engelliler Rehabilitasyon Merkezi Müdürü olarak görev yapıyor.

YURDA ŞATO DERDİK

O, yetiştirme yurtlarında dayağın her türlüsünü gördü, yaşamı boyunca ruhundaki darp izini silemedi. Yılmadı, tüm olumsuzluklara rağmen yurtlardaki en güzel örnekleri alıp, üniversiteyi bitirdi. Sosyal hizmet uzmanı olarak yeniden yurt çocuklarının arasında döndü. Alim Yavuz, Timaş Yayınları'ndan çıkan ?Şatom Benim Üzgün Yurdum' isimli kitabında, yurtta yediği ilk dayağı, bayramları, karne günlerinin başka günlere benzemeyen hüznünü, çiş koklama başkanının ne demek olduğunu, koşulsuz sevgi ve ilgiden mahrum kalmanın yarattığı ezikliğin hayatının her aşamasına yayılmasını, kısacası ?yurt çocuğu' olmanın anlamını acı tatlı hatıralarla okuyucuya aktarıyor. ?Dışarıdakilerin' yurtta kalan herkesi ?sevgisiz, hırsız, arsız, ahlaksız' gibi sığ ve gerçekliği olmayan sıfatlarla tanımlanmasına şahit olan çocuklar olarak bu ?iltifatlara mazhar' olmamak için kendilerini saklama ihtiyacı hissettiklerini belirten Yavuz, bu nedenle arkadaşları arasında özel bir şifre geliştirdiklerini, ?yurt'tan ?şato' olarak bahsettiklerini söylüyor. Yavuz, Yerli Malı Haftası'nda bütün sınıf arkadaşlarının ailelerine aldırdıkları özel yiyeceklerle okula gelirken, kendi sırasının nasıl boş kaldığını ve bu utancı yaşamamak için sadece o günlerde okuldan kaçtığını, sınıf öğretmeninin bulduğu bir yöntemle onu bu utançtan kurtardığını da anlatıyor.

BANYO TASLARI KAFAMIZA İNİYORDU

İŞTE Alim Yavuz'un kitabında yer verdiği anılarından biri: İlk yıllarımızda yaşımızın küçüklüğünden olsa gerek, kendi temizliğimizi yapamayacağımızı düşünen yurt idaresi, bizleri ?grup annesi? diye tanımlanan temizlikçi kadınların şefkatli (!) keselerine bırakırdı. Bugün gözlerimin önünden gitmeyen en canlı görüntülerden birisidir; soyunma bölümünde anadan üryan soyulmuş yirmi arkadaşım ve ben. Durumumuzun küçültücü yanlarını sorgulamaktan uzaktık. Bizim adımıza sorgulayan birileri de yoktu ne yazık ki. Birbirimizin üstüne soğuk su, sıcak su atarak, köpük sürerek oyunlar oynardık. Böyle bir ortamda oluşan curcunayı tahmin etmek zor değildir herhalde. Görevliler de, bu curcunanın karşılığında payımıza düşen banyo taslarını kafamızdan eksik etmiyorlardı sağ olsunlar (!). Suyun sıcaklığı çoğu zaman iyi ayarlanamıyordu, dolayısıyla üstümüze dökülen suyun altında ya donuyor ya da haşlanıyorduk. Suyun sıcaklığından şikâyet etmekten çekinirdik çünkü bizden önce yıkanan arkadaşımızın böyle bir teşebbüste bulunması neticesinde, demirden yapılmış banyo tasının kafasına inmesiyle çıkan darbe sesi henüz kulaklarımızda yankılanıyor olurdu.

akşam

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber