Sokağın eline düşerseniz, nereye varacağınızı bilemezsiniz

Kaynak : NTV
Haber Giriş : 30 Ekim 2007 09:34, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hakkari'deki saldırılar hemen her kesimde kınanırken, öfkeyi fırsat bilen bazı grupların saldırgan eylemleri karşısında; 6-7 Eylül, Kahramanmaraş ve Sivas olayları hatırlanarak sağduyu ve önlem çağrıları yapılıyor. Ancak tüm çağrılara ve alınan önlemlere rağmen saldırılar ?dozunda? sürüyor; Sokağın öfkesini, asker ve sivillerin öfkeyi yönetme tarzını, psikolojik harekatı strateji uzmanlarıyla konuştuk. Ulusal Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Doç. Sedat Laçiner ?Sokağın eline düşerseniz, nereye varacağınızı bilemezsiniz? diyor ve ekliyor: ?Devletin içinde bazı kişiler, güvenlik meselelerini iç hesaplaşmalar için kullanıyor; gidişattan memnun olmadıklarında milleti sokağa döküyorlar.? Avrasya Stratejik Araştırmalar Kurumu (ASAM) Hukuk ve Güvenlik Danışmanı Doç. Sadi Çaycı ise psikolojik harekatın önemli olduğunu, ancak ?fişleme ve derin devlet söylemiyle, tam tersine devletin olması gereken yeteneklerine karşı psikolojik harekat olduğunu? söylüyor. Çaycı'ya göre devletin ?örtülü gizli harekat, özel harekat? gibi yeteneklerini kullanması gerekiyor; bunun hukuku da var; önemli olan görev ve sorumluluğun kötüye kullanılmaması.

Doç. Sedat Laçiner (USAK)

ÜLKE TANGIR TUNGUR GİDİYOR

Çok büyük bir ülke çok hassas bir konuda tangır turgur gidiyor. Kontrolsüzlük var. Bu kadar kontrolsüz hareket eden devasa bir cismi yönlendirmek çok kolaydır. Bu terör örgütü için de kolay olur, dünyanın diğer ülkelerindeki istihbarat güçleri için de kolay olur. En kötüsü de bazılarının ?çukur devlet? dediği farklı iç niyetleri olanlar için de çok elverişli bir ortam. Nitekim sokağa baktığınızda da olağanüstü hali pompalamaya başladılar. Olağanüstü hal, terör örgütünün en çok istediğ şey, ama bir bakıyorsunuz bunu güya milliyetçi mülahazalarla da söyleyenler de var. Sokağın eline düşerseniz, nereye varacağınızı bilemezsiniz. Terörün da maksadı zaten sokağı işin içine sokmaktır.

TÜRKİYE KENDİSİNE KARŞI PSİKOLOJİK HAREKAT YAPTI

Türkiye kendi kendisine karşı adeta psikolojik bir harekat yaptı. Kendi çıkarlarına, kendi çıkarlarına karşı bir psikolojik harekat, kendini topuğundan vurmak dedikleri tarzda davrandı. Bu kontrolsüzlüğü durduramazsak, gerçekten çok tehlikeli olur.

EN ÇOK BAĞIRANLA ÜLKE SEVGİSİ ÖLÇÜLEMEZ

Zaman, sakin olma zamanı. En çok bağırana bakılmaması lazım. En çok bağıranla ülke sevgisinin ölçülmemesi lazım. En çok bağıran muhtemelen Türkiye'yi en çok tehlikeye düşüren kişi olacak. Bütün yetkililer görevlerinin başında, onların tek sorunu iletişimde çok kötüler. Görevlerini yapmakta iyi olabilirler ama iletişimde çok kötüler. Bundan sonra düzeltmeleri lazım.

TERÖRÜ KULLANARAK MİLLETİ SOKAĞA DÖKÜYORLAR

Psikolojik harekat eğer düzgün yürütülemezse çok tehlikelidir. Ve bunun hedefinin iyi belirlenmesi lazım. Türkiye'de bazı şeyler yapılıyor, herkes buna psikolojik harekat diyor ama bence -devlete mal ediyorlar herşeyi- bu doğru değil. Türkiye'de devlet içerisinde de yer alsa bazı kişiler dış meseleleri ve güvenlik meselelerini iç hesaplaşmalar için kullanıyorlar. Herşeyden önce bunların bir temizlenmesi lazım. Devletin içinde bazı kişiler var; askerin içinde, sivil bürokrasinin içinde hatta siyasilerin içerisinde de var. Bunlar kendilerini devlet sanıyorlar ve gidişattan memnun olmadıkları konularda aslında ülkenin milli çıkarlarına da zarar verecek tarzda terörü kullanıyorlar, Irak meselesini, Amerika meselesini kullanıyorlar, milleti sokağa döküyorlar.

ÇOK CİDDİ KOORDİNASYON PROBLEMİ VAR

MGK, sadece terör için oluşturulmuş bir kurul değil. MGK başbakan, cumhurbaşkanı ve askerlerden kurulu bir yer. Sonuç itibarıyla orada bir istişare yapılıyor ve tavsiyelerde bulunuyor. Bir eylem yeri olmanın ötesinde eylem yapsın diye tavsiyede bulunan bir yer. Ama Terörle Mücadele Üst Kurulu -o işlevi de tam yapamıyor; keşke yapabilse- güvenlik güçlerinin özellikle teröristlerle mücadelesinde bir koordinasyon sağlamaya çalışıyor. Çünkü çok ciddi bir koordinasyon problemi var. Askerler, polisler ve jandarma ve hükümetin diğer birimleri arasında bur uyum sorunu var. Uyum sorunu yeni değil, 23 yıldır, hatta daha uzun süredir bir uyum sorunu var ve birbirini tamamlamıyor.

MEDYA FRENİ BOŞALMIŞ BİR KAMYON GİBİ

Pazar günü olaylar geceleyin başladı, sabaha kadar çatışmalar sürdü, çok sayıda şehit var, vahim bir hadise var. Sabah bu bilgiler verilebilirdi. Kamuoyuna verilmese de, basını çağırırsınız ve olayın nasıl geliştiğini ve neleri yansıtabileceklerini söylersiniz. Bu durumda basın deliler gibi yayın yapabilmek için sokakta ilk karşılaştığı kişiyi terör uzmanı diye ekrana çıkarmak zorunda kalmazdı. 24 saat yayın yapmak zorunda televizyonlar, birileri çıkacak tabii ki orada. Hükümet te bilgi vermeyince ne yapılacak? Hükümet bilgi veremedi. Açıklama akşam 5 buçukta falan geldi. Yapılan açıklamada Hükümet Sözcüsü Çiçek, açıklama yaparken muhabirle tartıştı, kavga etti. Bakın, ne kadar problemli bir iletişim. O saatten sonra medya adeta freni boşalmış bir kamyon gibi yokuş aşağı indi. Medya yokuş aşağı inerken sokağa da birileri daldı. Sokakta bir manipülasyon, provakasyon başladı. Tam terör örgütünün istediği tarzda bir provakasyon başladı: İnsanlar da bir öfke seli, sanki askerlerimiz korunmuyor, ülke savunmasısız, çaresiz, çocuklarımız birer birer öldürüyor ve hükümet hiç bir şey yapmıyor tarzında. Bir süre sonra da ?Komutanlar, istihbarat uyuyor mu, nasıl bu kadar adam sınırdan girir de kimse bilmez? tarzında eleştiriler gelmeye başladı. Zaafiyet oluşmaya başladı. Ondan sonra bütün televizyonlara yayın yasağı. Hiç buna gerek yoktu. Şu saatten sonra da benim düşüncem odur ki, Hükümet olsun Genelkurmay olsun, her sabah veya akşam basın bilgilendirme toplantısı yapsın. Onu kapalı da yapabilir. Şimdi de haberler yayınlanıyor. Tanklarımız şurda, uçaklarımız burda gibi. Bu bilgilerin hepsinin medyaya yansıması doğru mu acaba?

İNGİLTERE, AMERİKA'DAKİ GİBİ YAPILMALIYDI

İdeal olanı şudur: Birincisi Genelkurmay tıpkı ABD'de yapıldığı gibi, olabiliyorsa eğer Diyarbakır'da veya Ankara'da nerede yapılabiliyorsa haritalar ve krokiler eşliğinde kameralara anlatılacaktı. Ama olayın anlatılabilir kısmını anlatacak, anlatılamayacak kısmını ?of the record? (kayıtdışı) söyleyecekti. Bunu da muhabir bazında değil, ilk başta etkili olan insanlar bazında anlatılacaktı. Sonra da bu bilgiler aşağı doğru yansıyacaktı. Veya Genelkurmay teknik basın toplantısı yaptıktan sonra Hükümet genel açıklamayı yapacaktı ve insanları rahatlatacaktı. En nihayetinde de Başbakan'ın bu işte sorumluluğunu göstermesi gerekiyordu. Çünkü askeri mevzular da Başbakan'a bağlıdır. Bu açıklamaların, bilgi notları şeklinde medyaya düzenli olarak verilmesi gerekirdi. STK'larla gerekli toplantılar yapılması gerekirdi. Bu psikolojik harekat değil, normal yapılması gerekendir. Bu bir İngiltere, bir Amerika için rutindir. Bunları yapamadılar, olaylar tepetaklak gitti, çok zarar verici noktaya gittiğinde de bu yasak konuldu. Ama yasağı koymak yetmiyor. Roj TV, internet, kaçırılan askerlerin görüntüleriyle doldu. Hükümet ve askeri kanat gerekli bilgileri vermeyince insanlar dedikodulara daha çok inanabilir hale geliyorlar. Ve terör örgütünün piyasaya pompaladığı her haber daha çok ilgi çekiyor.

Doç. Sadi Çaycı (ASAM)

PKK TÜRK- KÜRT ÇATIŞMASI BAŞLATMAK İSTEDİ

Burada iki boyut var. Biri kendiliğinden ortaya çıkan vatandaş tepkisinden ibaret olan boyut. Bir de bu ortamı kendi maksatlarıyla kullanmak isteyenlerin yol açmak istediği olaylar. Ben inanıyorum ki, PKK terör örgütünün son zamanlarda tırmandırdığı eylemlerin amacı da zaten Türkiye'nin kendi içinde çatışmalar çıkarmaktır. Bizim halkımız çok tez canlıdır. Ya can ciğer ahbap olur canını verir sizin için, veya beş paralık bir konu için adam öldürür gibi bir izlenim var. Bence PKK terör örgütü bu genel görünümü kendi amaçları için kullanmayı düşünmüştür ve ülke içinde bir Türk- Kürt çatışması başlatmayı düşünmüştür diye değerlendiriyorum. Türk milletinin unutulan bir özelliğinin de bilinmesi gerekir. Türk milleti olağanüstü ve olağandışı durumlarda hiç kimsenin aklına gelmeyeceği ölçüde bir basiret ve sağduyu gösterir. Ben bu gelişmelerin bu doğrultuda ilerleyeceğini düşünüyorum. Kamuoyunun tepki göstermesi gayet yerinde bir olaydır. Bunun saptırılmaması, sınırlı tutulması da yine kamuoyunun kendi sağduyu ve basiretiyle sağlanacaktır.

GİZLİ VE ÖRTÜLÜ HAREKATIN HUKUKU VARDIR

Psikolojik harekat elbette önemlidir ama Türkiye'nin güvenlik konularında asıl zaaf noktası, istihbarat, istihbarata karşı koyma. Bizde bütün sorunlar askere havale edilmiş vaziyettedir. Asker klasik yöntemlerle bunu halletme durumunda bırakılır. Ve bu nedenle de hiçbir meselemiz halledilmez. Oysa siyaset ve diplomasi her şeyden önce gelir, buna destek olmak üzere devlet saydığım yetenekleri kullanılır: İstihbarat, istihbarata karşı koyma, örtülü gizli harekat, özel harekat. Silahlı güç kullanılması gibi bir seçenek, en son ve tamamlayıcı bir seçenektir. Birincisi, Türkiye'de bir yetenek zaafiyeti var. İkinci olarak da tam tersine bizim kamuoyumuzda devletin esasen olması gereken bu yeteneklerine karşı bir psikolojik harekat var, yani ?fişleme söylemi?. Veri tabanı oluşturmadan dünyanın hiç bir yerinde hiç bir kurum görevini yapamaz. Önemli olan görevi yapmak için mi bilgi topluyor veya topladığı bilgiyi göreviyle ilgisi olmayan yerlerde mi kullanıyor; bunun önlenmesi lazım. İkincisi ?derin devlet? söylemi. Devletin gizli ve örtülü harekat yeteneği, istihbarat yeteneği böyle bir örgütlenmeyi gerekli kılar; bunun hukuku vardır. Önemli olan, bu yetki, görev ve sorumluluğun kötüye kullanılmasının önlenmesidir.

DEMOKRASİDE EN GENİŞ BİLGİLENDİRME ŞART

Şahsen bizim devletimizin yakın zamana kadar uyguladığı manada psikolojik harekat tabirini biraz eksik buluyorum. Psikolojik harekat, normal olarak bir silahlı çatışma veya kriz ve gerginlik durumlarında dışarıdan veya taraf olan odaklara yönelik bir şeydir. Oysa bizim gibi demokratik ülkelerde yönlendirici psikolojik harekat olarak değil, tam tersi kamuoyunun en doğru ve tam zamanında en geniş şekilde bilgilendirilmesidir. Kamuoyunu bilgilendirmezseniz, tabii ki bu süreçte işlenen suçlar ve hatalar olur, sorumluluk bağlamında bunların da gereklerini yapmazsanız, kamuoyunun desteğini yitirirsiniz veya devlet olarak inandırıcılığı kamuoyu nezdinde zaafa uğramış olur. Türkiye'de devlet-toplum, yönetim-toplum ilişkilerinin temelinde de zaten bu yatıyor.

ÖYLE BİR BİLGİ KİRLENMESİ VAR Kİ...

Öyle kişiler ekranlara çıkarıldı, öyle yorumlar yapıldı ki... Bir kez konunun uzmanı olmak gerekir. Değerlendirmelerinizi dayandırdığınız bilgilerin doğru olduğunu bilmeniz gerekir. Öyle bir bilgi kirlenmesi var ki, birçok kesimimiz bazı aydınlarımız da buna dahil, kaynağı, doğruluğu belli olmayan ama kendi görüşlerini destekleyen bu gibi verileri alıp kamuoyunu yönlendirici yayın ve söylemde bulunuyorlar.

MENTALİTE DEĞİŞMEZSE TMYK DA GÖSTERMELİK OLUR

MGK'nin eski yapısıyla yeni yapısını karşılaştırırsanız, elbette eskisi de bugünün koşullarında çok fazla yetkiyle donatılmıştı, O işlevini tamamlamış bir yetki düzeniydi. Ama şimdi bu bir aşırı uç. Bugün bu konuların adeta başıboş bırakılması şeklinde yorumlanabilecek yeni yapılanma ve uygulama da olumsuz anlamda diğer bir aşırı uç olarak görüyorum. Bunun bir orta yolunun bulunması lazım. Bazı konular, milli güvenliği ilgilendiren konular sahipsiz kalmış görünüyor. Örneğin, PKK terörü konusunda mesela, MGK gibi bir kurul varken, kanunlarımızda yazılı komisyonlar kurumlar var, ben onların toplandığını bile bilmiyorum, hangi yetkiyle neye istinaden o mekanizmalar işletilmedi, onu da bilmiyorum. Terörle Mücadele Yüksek Kurulu diye bir kurul oluşturup, bundan bir fayda ummanın pek faydalı bir girişim olduğunu düşünmüyorum. Bana göre doğru bir uygulama olmamıştır. Bu konularla uğraşacak mekanizmalar -istihbarat dahil,danışma dahil - bugünkü mevzuatımızda zaten var. Bu mekanizmalar niye işletilmiyor ki bundan fayda umuluyor? O mekanizmalar hangi gerekçelerle işe yaramadı ise, aynı neden ve gerekçelerle o mantalite değişmediği sürece bu kurul da sadece göstermelik faaliyet yapar.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber