YÖK üyesi Prof. Dr. Ali Ülkü Azrak: "Rektör, öğretim üyesini kapı kolu gibi kullanıyor"

Haber Giriş : 12 Eylül 2003 08:28, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Maltepe Üniversitesi İdare Hukukçusu ve YÖK üyesi Prof. Dr. Ali Ülkü Azrak: "Rektör, öğretim üyesini kapı kolu gibi kullanıyor"


12 Eylül iktidarının üniversitelerde kurduğu askeri hiyerarşinin hâlâ sürdüğünü söyleyen Prof. Azrak, "Bu baskıcı sistemi kırmak zor. YÖK'ün yararlı olduğuna artık inanmıyorum" diyor

Bakan Çelik hazırladığı taslak yasalaşırsa, "YÖK eski YÖK olmayacak" diyor...
Demokrat Parti döneminde Millet Partisi'nde görevli emekli paşa Sadık Aldoğan "Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidardan uzaklaştırılmasıyla, Türkiye'de bir şey değişmedi; Hamam eski hamam, tellaklar değişti" demişti. Korkarım ki burada da hamam eski hamam olacak, sadece tellaklar değişecek.

Bütün iktidarlar döneminde bu hep böyle mi oldu?
Çoğu dönem böyle olmuştur. Atatürk'ün 1933 reformu, çağdaş modern Batı modeline yönelik çözümler öngörmüştü ama o dönem de de üniversite özerk değildi. Daha sonra Mehmet Ali Aybar, Behice Boran gibi çok değerli bilim adamları 'solcudur' diye siyasi baskılarla üniversiteden uzaklaştırıldı. Sadece 1946'da, özerk üniversiteyi kabul eden kanundan, üniversiteler 1961'e kadar geniş ölçüde yararlandı

Menderes iktidarının "Üniversite hocaları öğrencileri tahrik edip, sokağa döküyor" gibi iddiaları vardı...
Hatta Menderes 'Kara Cüppeliler' diye de hakaret etti. Ama bu iktidar Üniversite Kanunu'nu değiştirip üniversiteyi baskı altına alma cesaretini gösteremedi. İlk ciddi müdahale 27 Mayıs ihtilalinden sonra bir kanunla, 147 öğretim görevlisinin görevden uzaklaştırılmasıyla gerçekleşti. İkinci müdahale, 12 Eylül'de Sıkıyönetim Komutanlığı'na üniversite içinden yapılan ihbarlarla çok sayıda üniversite üyesinin uzaklaştırılmasıyla oldu. Arkasından da YÖK gündeme geldi

22 yıldır tartışma konusu yapılan YÖK değişti mi? İşleyişi nasıl?
Zikzaklar çizdi ama özünde değişiklik olmadı. Rektörün öğretim üyelerince seçimi kabul edildi ama bu gerçek bir seçim niteliği taşımıyor. Vakıf üniversiteleri düzenlendi ama onları da denetleyemedi. Kurulduğu 1981 yılından bugüne kadar bütün itirazlarımıza rağmen YÖK'ün içinde hiçbir müzakere ve karar tutanağı tutulmadı. Oysa yönetmelikte hüküm var. Bir toplantı da yönetmeliğe aykırı hareket edildiğini ve tutanak tutulmasını istedim tek bir celse tuttular. Bakan Necdet Tekin geldiğinde de o sorunca masanın üzerine bir ses alma cihazı getirildi ama gittikten sonra kaldırdılar.

Yani YÖK içerisindeki tartışmaları, alınan kararları hiçbir zaman bilemeyeceğiz..
Bilemeyeceğiz, çünkü tarihe geçmesi istenmedi. Oysa, YÖK'ün nasıl bir gelişme izlediğini tespit etmek, tarihe not düşmek bakımından tutanaklar önemliydi. Doğramacı'nın göreve başladığı günden bugüne kadar hiçbir tutanak yok; kim ne söylemiş, ne talep etmiş, ne tartışmalar yapılmış hiçbirinin tutanağı yok!..YÖK'ün ben yararlı bir kuruluş olduğuna artık inanmıyorum...

Üniversiteler AKP öncesinde de hep suskun kaldı, neden bir şey yapılamadı?
Bunun sebebi şu: Üniversiteler kendi modelini yaratmak istedi ama o dönemdeki iktidarlar, üniversiteleri bir disiplin altında tutacağı görüşüne sahip oldukları için YÖK'e ilişmediler. Biraz da Silahlı Kuvvetleri rahatsız eden bazı gelişmelerin ancak YÖK sayesinde frenlenebileceği düşüncesine sahip oldukları için YÖK'ü sarsmamaya çalıştılar.

YÖK'ün baskısı üniversitelerde hangi birimlere kadar uzanıyor?
En aşağı birimlerine kadar. 1981 askeri iktidarının kurduğu askeri hiyerarşik yapı üniversitelerde hâlâ sürmektedir. Askerin kendi içinde, kendileri bakımından çok normal sayılan bir jargonu, bürokrasi dilini bile üniversitelerde üretti. Öğretim üyeleri kendi meslektaşları durumunda olan dekana 'arz ederim' diyor. Diliyle, üslubuyla, dünya görüşüyle, üniversite anlayışıyla baskıcı sistem oturmuştur. Bunu kırmak, ortadan kaldırmak fevkalade güç.

YÖK'ün akademisyen kimliğine verdiği en büyük zarar ne?
Üniversitelerde kişilik sahibi, özerklik düşüncesini benimsemiş, öğretim üyelerinin yetişmesine engel olması. Herbirini emir kulu haline getirmiştir, Dolayısıyla akademisyenlere direktif altında iş yaptırmak mümkündür ve rektörler bunları birer kapı kolu gibi kullanabilmektedir.

Ama bakanlığın taslağına karşı harıl harıl çalışıyorlar.
Bunlardan kimisi samimidir. Fakat, ne kadar itiraz etseler de yasalaşması halinde çoğunluğu taslağa aynı şekilde uyacaktır. Bu taslağın geçme şansı var. Çünkü tabanından gelen ve Acil Eylem Planı'nda da kendisini gösteren bir görüş var ve bu görüş değişmez.

Siyasi iktidarın kafasında bir üniversite modeli var mı?
Muhafazakârlık ve Müslümanlık sözlerinin altını çizmek aslında Cumhuriyet'ten önceki döneme dönüştür. Yani Osmanlı Darüfünunu'na dönüştür. Ve onlar da bunu istiyor.

milliyet

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber