Teziç: ÖSS'yi kaldırabilecek bir gücü Türkiye'de göremiyorum

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 04 Temmuz 2006 08:02, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e sundukları raporun bir yasa taslağı değil, yükseköğretimle ilgili bir düşünce zemininin oluşturulması niteliği taşıdığını söyledi.

Erdoğan Teziç, Strateji Geliştirme Komisyonu'nca hazırlanan ''Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi'' başlıklı raporun Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e sunulmasının ardından, konuya ilişkin bilgi vermek amacıyla YÖK'te basın toplantısı düzenledi.

Teziç, raporun 1.5 yıllık sürede hazırlandığını belirterek, YÖK Üyesi Prof. Dr. İlhan Tekeli ile birlikte konuya ilişkin Cumhurbaşkanı Sezer'e sunum yaptıklarını söyledi.

Yükseköğretimle ilgili yasal değişiklikler konusundaki çalışmaların 2004 yılında kesintiye uğradığını ifade eden Teziç, konuyla ilgili çalışmaların daha sonra Strateji Geliştirme Komisyonu tarafından yürütüldüğünü anlattı.

Teziç, ''Hazırladığımız rapor bir yasa taslağı değil, yükseköğretimle ilgili bir düşünce zemininin oluşturulması ve bu düşünce zemininin taslağa dönüştürülmesi şeklindedir'' diye konuştu.

Teziç, raporu üniversitelere ve ilgili diğer çevrelere göndereceklerini, üniversitelerin rapora ilişkin görüşlerini 2.5 ay içinde YÖK'e ileteceklerini kaydetti.

Önerilere açık olduklarını belirten Teziç, raporu hazırlarken herhangi bir hazır sistemi veya modeli yansıtmadıklarını, Türkiye'ye uygun olabilecek bir sistem oluşturmaya çalıştıklarını söyledi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Türkiye'de ÖSS'nin kalkmasını gerçekleştirecek bir gücü göremediğini söyledi.

Erdoğan Teziç, Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi raporuna ilişkin bilgi vermek amacıyla düzenlediği basın toplantısında, taslağı hazırlama nedenlerini ve taslakla ilgili görüşlerini anlattı.

Raporu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bugün sunduklarını hatırlatan Teziç, Sezer'e raporun hangi amaçla hazırlandığı ve içeriği konusunda hem kendisinin hem de YÖK üyesi Prof. Dr. İlhan Tekeli'nin 2 ayrı sunum yaptığını kaydetti.

Teziç, şöyle konuştu:

"Bizim stratejik bir çalışmaya girmemizin nedeni, yükseköğretimle ilgili yapılması istenilen yasal değişikliklerin 2004 yılı mayıs ayında kesintiye uğraması. Kesintiye uğramasından sonra gergin bir ortam oluştu ve bundan sonra üniversite sorunları 2 konuya odaklandı. Bu 2 konu da giderek ortamın gerilmesine neden oldu. Biz bu gerginliği nasıl aşarız diye üzerinde bir hayli düşündükten sonra bütün temel yasaların yapılma sürecinde uygulanması gereken bir ilkeyi harekete geçirdik. Belirlenmiş amaca giderken tutulacak yol ne olmalı dediğimiz anda da karşımıza strateji sözcüğü çıktı." Raporu hazırlarken, üniversitelerin gelecekteki beklentilerini, özerk ve öğretim üyelerin sıkıntılarının aşıldığı bir üniversite için neler yapılması gerektiği konularını dikkate aldıklarını ifade eden Teziç, bu çalışmayı yürütmek üzere bir komisyon oluşturdukları ve çalışmanın 1.5 yıl sürdüğünü kaydetti. Teziç, komisyonun çalışmalarını geçen haziran ayında tamamlandığını söyledi.

Yükseköğretimle ilgili tartışmaların yapıcı bir nitelik kazanabilmesi için stratejinin mantığını yakalamak gerektiğini belirten Teziç, şunları kaydetti:

"Bu mantık aynı zamanda bunun yöneldiği amacı da belirleyecektir. Kanunun mantığından yola çıkarak nasıl bir ön hazırlık yapılması lazım. İşte bu ön hazırlık, strateji raporunun hazırlanmasına yol açtı. Strateji çalışması bizim ilerde yapılması düşünülen bir yasal düzenlemeye zemin teşkil edebilecek düşünce platformunu oluşturmak için yola çıkmamıza neden oldu. Hazırladığımız bir yasa taslağı değil. Hazırladığımız rapor bir düşünce zeminini oluşturmak. Yükseköğretimle ilgili düşünce zemininin oluşması ve bu düşünce zemininin bir taslağa dönüştürülmesi. Kanun taslağı değil, strateji rapor taslağıdır. Çünkü bu tamamlanmış bir metin değildir. Bunun tamamlanması ancak paydaşlarının da buna ilgi duyanların da metne getirecekleri katkılarla gerçekleşecektir." Teziç, raporu üniversitelere göndereceklerini, üniversitelerin görüşlerini de 2.5 ay içinde YÖK'e ileteceklerini kaydetti.

Üniversitelerin görüşlerini yeniden değerlendirip rapora ekleyeceklerini ve son biçimi vermiş olacaklarını ifade eden Teziç, bunun tüm yasalar için yapılması gerektiğini anlattı.

Teziç, şöyle devam etti:

"Temel kanunlar bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkarlarsa, güçlü bir mantıkla yola çıkarlarsa buradaki aksaklıklar da büyük ölçüde giderilmiş olur. Maalesef yasa yapma sürecinde bu hususlara Türkiye'de uyulmuyor. Temel yasalarda da bu gerçekleşmedi. Biz üniversitelerle ilgili yapılacak düzenlemelerde böyle sağlıklı bir yolun izlenmesiyle daha derinlemesine bir düşünce zemini oluşturmak ve gelecekte de üniversitelerin beklentilerine cevap verecek bir düzenlemeye kapı açabilecek hususları ortaya koymaya çalışacağız." Raporu hazırlarken herhangi bir hazır sistemi veya yabancı ülkelerdeki modelleri yansıtmadıklarını belirten Teziç, "Biz, bize uygun olabilecek bir sistemi oluşturmaya çalıştık. Bu, bizim ürünümüz olsun dedik. Bunun için de verileri çok geniş biçimde değerlendirdik" diye konuştu.

"SON SÖZ ÖNERİLERE BAĞLI OLACAK"

Raporda tüm konuların ele alınarak değerlendirildiğini belirten Teziç, gelecek önerilere kapalı olmadıklarını göstermek için raporda olasılıkla ilgili cümleler kullandıklarını ifade etti.

Bu ifadelerin, kendilerinin değişik önerilere açık olduğunu gösterdiğini vurgulayan Teziç, "Son sözü söylemek üniversitelerden, sivil toplum kuruluşlarından, öğretim üyelerinden hatta öğrenci kesiminden gelebilecek önerilere, değerlendirmelere bağlı olacaktır. Bizim istediğimiz, bir konuyu benimsenmediği taktirde 'bunu benimsemeyelim' şeklinde tavır almak ve bunun yanı sıra önerileri de ekleyerek geri dönüş yapmaktır" dedi.

Teziç, raporda orta ve uzun vadeli gelişmelerin de dile getirildiğini anlattı.

YÖK tarafından 14-15 Kasım 2005 tarihlerinde uluslararası konferans düzenlendiğini hatırlatan Teziç, söz konusu konferans çalışması ve bu raporu bir kitap durumuna getirerek 2006 yılı içinde kamuoyuna sunmayı hedeflediklerini söyledi.

Teziç, konuşmasını, "Tekrar ediyorum, bu bir yasa taslağı değil. Ancak gelecekte bir yasal düzenleme yapılacaksa o yasal düzenlemenin bu zeminden hareket etmesini kolaylaştıran bir özelliği var" diyerek tamamladı.

"SİYASİ TERCİHİNİ KULLANIRKEN DEĞERLENDİRİR"

Gazetecilerin, raporun Cumhurbaşkanı Sezer'e sunulduğunu hatırlatarak, "Başbakan'ı da ziyaret edecek misiniz?" sorusu üzerine Teziç, "Bu rapor tamamlandığı zaman bize intikal edecek, geri dönecek düşünceleri de raporda değerlendirip son biçimini verdikten sonra hükümete de teslim edeceğiz" dedi.

"Hükümetten görüş alınacak mı?" sorusuna karşılık Teziç, "Hükümete sunulacak olan, bütün kesimlerden gelen görüşleri içeren bir rapor olacaktır. Hükümet sonra siyasi tercihini kullanırken bunları sadece değerlendirir. Böyle bir strateji raporunu hazırlarken amacımız, yapılacak siyasi tercihin kamu yararı amacıyla olmasına gösterdiğimiz özendir" dedi.

"BENİMSEYİP BENİMSEMEME HÜKÜMETİN TERCİHİDİR"

"Raporu hükümetin kabul etmemesi ihtimaline karşılık bir B planları olup olmadığı" sorusuna Teziç, şu karşılığı verdi:

"Böyle bir düşünceden hareket etmedik. Benimseyip benimsememe hükümetin tercihidir. Biz, bizden beklenen Anayasa'nın 130. ve 131. maddeleri ile 2547 sayılı yasanın bize getirdiği yükümlülüklerden yola çıkarak bu çalışmayı yaptık. Bu çalışmayı yapmamızın 2 nedeni var: Akademik sorumluluğumuz ve hukuki mükellefiyet. Türkiye'deki mevzuat, yasal düzenleme zaten bize böyle bir yükümlülük getiriyor. Bu yükümlülüğü de biz akademik sorumluluğumuzla birleştirerek hükümete sunarız. Benimser veya benimsemez, onların bileceği iştir." Cumhurbaşkanı Sezer'in söz konusu raporla ilgili değerlendirmesinin sorulması üzerine Teziç, raporu yeni sunduklarını vurgulayarak, "Sayın Cumhurbaşkanımız herhalde şu anda okumaya başlamıştır. 200 küsür sayfalık bir rapor. Hemen bunun üzerinde görüş bildirmeye olanağı yok. Zaman zaman kendisini ziyaret ettiğimiz zaman tabii görüşlerini alacağız" diye konuştu.

"KIRMIZI ÇİZGİLER KOYMADIK"

Bir başka soru üzerine Teziç, her konunun tartışılmasını istediklerini ve "kırmızı çizgiler koymadıklarını" söyledi. Teziç, "Zaten Anayasa'dan kaynaklanan değerler var, temel ilkeler var. Bunları tartışamayız. Değiştirilmesi istenmeyen birtakım hükümler var Anayasa'da, onlar herkes için bağlayıcı. Onlar bütün yapılacak düzenlemelerde değerini koruyan temel ilkeler" dedi.

Raporda YÖK ile ilgili değişiklikler öngörülüp öngörülmediği sorusu üzerine Teziç, bu konuda anayasal değişikliklerden çok yasal değişikliklerin neler olabileceğini tartışmaya açtıklarını bildirdi.

Raporun, Cumhurbaşkanı'na sunulmadan önce rektörlere neden verilmediği sorusuna Teziç, "Kalabalık heyetle, 70 kişiyle bir rapor yazılmaz" yanıtını verdi.

Rapor hakkında görüş almak için üniversitelere göndereceklerini yineleyen Teziç, "Rapor bu şekilde bir katılma prosedürüyle tamamlanmış olacaktır" diye konuştu.

"LİSEYE GİRİŞ SINAVINA HİÇ SES ÇIKARILMIYOR"

Raporda, yükseköğretime giriş sistemi konusunda da önerileri bulunduğunu kaydeden Teziç, "ÖSS'nin kaldırılmasını mı tavsiye ediyorsunuz?" sorusu üzerine, şunları söyledi:

"ÖSS'nin kalkmasını gerçekleştirecek bir gücü ben Türkiye'de göremiyorum. Ama bunun yapılış biçimiyle düşünceler oluşturulabilir. Sizin üniversitelerdeki yer payınız sınırlıysa ister istemez bir sınav olacaktır.

Bu konuyu yalnızca üniversite düzeyinde getiriyorsunuz. Türkiye'de ortaöğretime başlarken de sınavlar oluyor, niye bu sınav üzerinde hiçbir tartışma yapılmıyor. Orada da Anadolu, fen liseleri var. Buraya giren öğrenciler bir yarışmayla sınavla giriyorlar. Buraları kazanamayanlar da genel liselerde öğrenimlerine devam ediyorlar. Bu mantığı anlamakta hepimiz güçlük çekiyoruz. Liseye geçişte sınavlara hiç ses çıkarılmıyor, çocuklar istediği yere giremiyor. Üniversite aşamasında sınırlı yerlere nasıl öğrenci yerleştireceksiniz? Bu noktaya geldiğiniz zaman suçlu YÖK ve ÖSYM şeklinde dile getiriliyor. Bütün arzumuz üniversiteyle ilgili konuların sığ alanlardan çıkarılıp yukarı düzeylerde, çok büyük düşünce enerjisi sarf edilerek her konuyu tartışıp ortaya koyabilmek. Biz bunun cesaretle yapılmasını istiyoruz." "Bunun zamanının geldiğini" söyleyen Teziç, şunları kaydetti:

"Bugünkü tıkanıklıkların, bugüne değin bir strateji planının oluşturulmamış olduğunu tespit edince bu yola girdik. Bundan sonrası artık kamuoyunun, üniversitelerin, ilgilenen kuruluşların, sorumluluğu taşıyan hükümetin, bütün bunların bir araya gelmesiyle üniversitelerle ilgili yeni bir bakış açısının ortaya çıkması gerekiyor. Yalnızca üniversite giriş sınavları ya da üniversitelerde giyinme biçimi gibi konularla uğraşırsak, yalnız bunlara odaklanırsak, beklediğimiz evrensel boyuttaki gelişmelerden ve değişim içindeki Türkiye'nin sorunlarını çözmekten aciz kalırız."

"ORTAÖĞRETİMİ BİTİRME SINAVI KONULMALI"

YÖK'ün hazırladığı Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi başlıklı raporda, "Ortaöğretimi bitirme sınavı" konulması önerilerek, bu sınavın ortaöğretimden yükseköğretime geçiş sisteminin ön koşulu olduğu vurgulandı.

Bu çerçevede, her yıl haziran ayının ikinci yarısında Ders Düzeyi Seçme Sınavı ve ve Temel Düzey Seçme Sınavı adıyla sıralama yapmayı amaçlayan 2 merkezi sınav düzenlenmesi, özel yetenek sınavlarının da bugünkü biçimiyle sürmesi önerildi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in düzenlediği basın toplantısının ardından, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e sunulan raporun özeti gazetecilere dağıtıldı.

Teziç, YÖK Başkanvekilleri Prof. Dr. Aybar Ertepınar, Prof. Dr. İsa Eşme, YÖK üyeleri Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr. Fikret Şenses, Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman, eski YÖK Üyesi Prof. Dr. Burhan Şenatalar ve eski ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Süha Sevük tarafından hazırlanan raporda, "Dünyada yükseköğretim sistemlerinde yeni eğilimler ve beklentilerdeki gelişmeler, Avrupa yükseköğretim alanı ve Bolonya süreciyle Türkiye'nin yükseköğretim sisteminden beklentileri" konuları işlendi.

"Türkiye'deki Yükseköğretim Sisteminin Bugünkü Yapısı ve Performansı" başlıklı bölümde, ortaöğretim ve öğrenci seçme ve yerleştirme sınavları irdelendi.

Bu bölümde, şu ifadelere yer verildi:

"Değişik ölçütler bakımından yapılan saptamalar, gerek genel liseler düzeyinde, gerek meslek liseleri düzeyinde olsun ortaöğretim sisteminin öğrencilere yükseköğretim için yeterli temeli veremediğini ortaya koymuştur. Bugünkü üniversiteye giriş sınavı, öğrencileri temelde yeterliliklerini gözönüne almadan, sadece aralarındaki sıralamaya bakarak yükseköğretim kurumlarına yerleştirebilmektedir. Seçme sınavını kazananların yetersizlikleri büyük ölçüde gözardı edilmektedir. Yükseköğretim de ortaöğretimden gelen yetersizliklerle başbaşa kalmaktadır.

Sınava giren öğrenci sayısının çok fazla olması nedeniyle bir zorunluluk olarak uygulanan çoktan seçmeli sorularla öğrencilerin analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme yeteneklerini ölçmek son derece zorlaşmaktadır. Ayrıca adayların ana dillerinde sözlü ve yazılı olarak kendilerini ifade etme becerilerinin ölçülmesi gerçekleştirilememektedir." Üniversiteye giriş sınavında 2 milyona yaklaşan adaylardan yalnızca yüzde 20'sinin yükseköğretime yerleştirildiği bir merkezi sınav yapıldığı belirtilen raporda, "Merkezi sınav, yol açtığı yarış nedeniyle ortaöğretimde sınavı amaç, eğitimi araç durumuna getirmiştir. Bu nedenle sistem kendini ifade etmede zorlanan, sorun çözme becerisi yeterince gelişmemiş, sosyal etkinlik deneyimi olmayan, toplumdan kopuk, ortaöğretimin temel amaçlarıyla yoğrulmamış bir lise mezunu profilinin yetişmesine yol açmaktadır" denildi.

SINAVLARLA İLGİLİ ÖNERİLER

Raporda, ortaöğretimden yükseköğretime geçiş sürecine yönelik önerilere yer verildi.

1974 yılında uygulamaya konulan merkez sınav sisteminin en önemli özelliğinin sınavın ve yerleştirmenin merkezi yapılması olduğu kaydedilen raporda, sistemin, toplumun güvenini sağladığı vurgulandı. Konuyla ilgili önerilen düzenlemelerin, "sınavın teknik yönden değiştirilmesinin çok ötesinde olduğu" dile getirilen raporda, "Dolayısıyla bu değişikliğin ortaöğretim ve yükseköğretimin yeniden yapılandırılması kapsamında bir bütünlük içinde ele alınması daha akılcı bir yol olarak görülmektedir. Geçiş probleminin çözümünde sistemin bütünlüğünün gözönüne alınması gereği kabul edilince, yapılacak önerilerin de tüm sistemi kapsayacak biçimde geliştirilmesi gerekmektedir" belirlemesi yapıldı.

Ortaöğretimden yükseköğretime geçiş süreciyle ilgili de raporda şu öneriler sıralandı:

- Ortaöğretimi bitirme sınavı konulmalı, - Erken yaşta yönlendirme yapılması için 4 yıllık ortaöğretim programının ilk 2 yılının ortak müfredattan oluştuğu düşünülerek, ortaöğretim 10. sınıf sonunda alan belirleme ve yönlendirme sınavı konmalı, - Yükseköğretim kontenjanının artırılması için örgün öğretimde program niteliğine ve derslerin özelliklerine göre bazı dersler e-öğrenme yoluyla yapılmalı. Ortaöğretim bitirme sınavının uygulamaya girmesi halinde bu sınavda başarılı olan öğrencilere açık öğrenime ve örgün eğitimin bazı programlarına doğrudan girme hakkı tanınmalı, - Mesleki eğitim özendirici hale getirilmeli, - Yükseköğretime seçme ve yerleştirme sistemi yeniden düzenlenmeli.

ORTAÖĞRETİMİ BİTİRME SINAVI ÖN KOŞUL

Önerilen geçiş sisteminin ön koşulunun ortaöğretim sonunda yapılacak "ortaöğretimi bitirme sınavı" olduğu vurgulanan raporda, bu sistemde özel yetenek sınavı dışında merkezi olarak sıralama niteliğinde 2 sınav yapılması ve üniversitede yerleşilecek programların 4 gruba ayrılması önerildi.

Öneriye göre, bu çerçevede her yıl haziran ayının ikinci yarısında, ardışık haftalarda matematik, sosyal bilgiler, fen bilimleri, türkçe-yabancı dil olarak 4 aşamalı merkezi bir Ders Düzeyi Geçme Sınavı düzenlenecek. Lisans programlarına yerleşmede genel sınav başarısı ya da puan türü başarısı yerine ilgili programın özelliğine göre belirlenecek derslerdeki başarı puanı esas alınacak. Bu sisteme göre öğrenciler 4 aşamalı sınavın tüm aşamalarına ya da bir sınav aşamasındaki tüm derslerine girmek zorunda kalmayacak. Bu sınav sonucunda mühendislik, tıp ve hukuk gibi iyi derecede temel donanım gerektiren lisans programlarına girilebilecek.

Diğer merkezi sınav ise Temel Düzey Seçme Sınavı adıyla yapılacak ve ortak müfredata dayalı olacak. Bu sınav, 2006-ÖSS'den önceki sınava benzeyen bir sıralama sınavı olacak. Bu sınav sonuçlarına göre meslek yüksekokullarına, yüksekokulların ve fakültelerin bazı lisans programlarına girilebilecek.

Özel yetenek sınavı ise bugün uygulandığı gibi üniversitelerin ilgili bölümleri tarafından uygulanacak.

Açıköğretim Fakültesi'ne, bazı önlisans ve lisans programlarına yerleştirmede de ortaöğretimi bitirme sınavı başarı notları esas alınacak.

YÖK VE ÖSYM

Raporda, YÖK'ün bugünkü yetkilerinin bazılarının Üniversitelerarası Kurul, bazılarının da doğrudan üniversitelere devredilmesi gerektiğini kaydedildi.

YÖK Genel Kurulu'nun bugün olduğu gibi 21 üyeden oluşması, ancak 11 üyenin Üniversitelerarası Kurul, 5 üyenin Bakanlar Kurulu, 5 üyenin de Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi önerildi. Mevcut durumda Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Üniversitelerarası Kurul kontenjanlarından 7'şer üye YÖK'e atanabiliyor.

"KADIN SAYISI ARTIRILMALI"

YÖK'e üye sağlayan 3 kanaldan belirli oranda kadın üyenin katılımın sağlanmasının önemli olduğu belirtilen raporda, "Ayrıca belirli konularda YÖK Genel Kurul toplantılarına öğrenci temsilcisinin katılabilmesi de yarar sağlar" ifadesine yer verildi.

ÖSYM'nin YÖK'ten ayrılmasının, sistemin bütünlüğü açısından sakıcalığı olduğu vurgulanarak, "ÖSYM'nin yeniden YÖK bünyesine alınması isabetli olacaktır" denildi.

Raporda, Üniversitelerarası Kurul ile ilgili olarak da "Üniversitelerarası Kurul birçok ülkede olduğu gibi Rektörler Komitesi'ne dönüştürülebilir ve yalnızca rektörlerden oluşabilir. Üniversitelerarası Kurul'un son 25 yıldaki uygulamaya göre güçlendirilmesi ve sürekli tam zamanlı görev yapan bir yürütme kuruluna sahip olması yarar sağlayacaktır" ifadeleri de yer aldı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber