Orduda istifa mekanizması neden gerekli?

FSMVÜ öğretim üyesi, emekli albay Doç. Dr. Hasip Saygılı, son YAŞ kararlarını da göz önüne alarak TSK'da yüksek makamlarda bulunan general/amirallerin kurumun itibarına yönelik doğrudan veya dolaylı sorumlulukları söz konusu olduğunda veya siyasi irade tarafından tercih edilmemeleri halinde istifa etmeleri gibi bir geleneğin teessüs etmesi gerektiğini ileri sürüyor

Haber Giriş : 07 Ağustos 2017 08:55, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Orduda istifa mekanizması neden gerekli?

Ağustos ayı başında açıklanan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarının sonuçları ordu içinde bazı prensip kararları alınması ve sebatla uygulanması zaruretini ortaya koymuştur. Bunların başında yüksek sevk idare makamlarını işgal eden general/amirallerin bazı durumlarda vakit geçirmeden istifa diye bir kurumun mevcut olduğunu akla getirmeleridir. TSK'da yüksek makamların emanet edildiği generallerden son 30 yılda rahmetli Necip Torumtay, Atilla Işık, Işık Koşaner ile Nusret Güner paşalar dışında herhangi bir problemi prensip meselesi sayıp görevinden istifa yoluyla ayrılan yüksek seviyeli bir komutanı maalesef hatırlamıyoruz. 2011 Temmuzu'nun son günlerinde bir hafta içinde emekli edilecekleri anlaşılan Kuvvet Komutanı orgenerallerin emeklilik dilekçelerini bu kategoride görmüyoruz.

Hiçbir yüksek askeri makam sahibi her hal ve şartta siyasi irade görevine son vereceği saate kadar koltuğuna yapıştığı izlenimi vermemelidir. Kendisinin doğrudan idaresizliği, gafleti, ihmali, tedbirsizliği, Faik Türün Paşa'nın ifadesiyle "altını tutamaması" yüzünden, kurum itibar kaybına uğramışsa makam sahibi siyasi karar alıcıların kendisi hakkında tasarrufunu beklememelidir. Tabii askerliğin ontolojik ilkesi "komutan, kurumunun yaptığı veya yapamadığı her şeyden sorumludur" anlayışınca da kendisinin doğrudan sorumluluğu olmayan konularda dahi görevden kendi iradesiyle ayrılma iradesi göstererek ocağın itibar kaybının sembolik de olsa kefaretini ödemesi gerekir.

İstifa kurum için bir sigorta olarak da görülebilir. Harp, seferberlik ve fiili iç güvenlik hizmeti halleri dışında istifa asker ocağının sevk ve idare açısından yenilenebilirliği ve hayatiyetini de gösterir. Zaaf emaresi değil, kendine güven işareti olarak okunur. İstifa edenin yerine gelen şahsiyeti işe dört elle sarılmaya, geçmişte yaşanan olumsuzlukların tekerrürüne mani olacak tedbirler almaya sevk eder. Aksi durum kamu hizmeti yapan üniformalıların yaptıkları hizmette sadece siyasi makamların takdirini esas almaları, mesleki etik ve normların yok sayılması gibi bir yozlaşmayı yaratır. Kendisini şahsi ve kurumsal olarak sorumlu hisseden makam sahibi, siyasi güç, görevini terk et demese dahi istifa gibi bir çıkış yoluna başvurmayı göze almalıdır.

Belki merhum Abdülhak Şinasi Hisar'ın aktardığı Sultan 3. Selim'e karagöz oynatan Hayali Hafız'ın meslek etiğini, kendi mesleklerinin de yazılı olmayan bazı normları olması gerektiğini unutanlara hatırlatmanın vaktidir. Sultana karagöz oynatan usta sanatçı, bir gaflet eseri perdede Hacivat'ın kölesine "Selim..." diye bağırır. Yaptığı büyük gafın hemen farkına vararak "öyle bir gaf yaptın ki bundan sonra bu işi yapman sana haram oldu. Hemen saadetlü padişahtan af niyaz et, izin al. Hacca git, günahlarından af dile. Yola düş..." der ve perdeyi söndürür. Sultan Selim'in ricasına rağmen hayali, meslek normlarına saygısından ötürü ölünceye kadar bir daha perde gerisine geçmez. Karagöz oynatan hayali için söz konusu olan normlar devletimizin en eski kurumu olan ordumuz için de vazgeçilmez önemdedir. Bu normların başında da yüksek rütbe sahiplerinin bir olumsuzluk ortaya çıktığında sorumluluk alarak görevden aflarını talep lüzumu olmak gerekir.

Yüksek makam sahiplerinin astlarından daha bilgili ve karakterli davranmak zorunda olduklarına göre gerektiğinde mevki ve makam gibi baştan çıkarıcı dünyalıklardan kendi serbest iradeleriyle vazgeçebilecek yüksek ruhluluğunu gösterecek seviyede olmaları beklenir. Gerektiğinde kendi iradesiyle vazifesini bırakabilecek şahsiyetler kendi kurumunda, siyasi mahfillerde ve kamuoyunda saygı ile karşılanır. Bir de istifa ettiği meselede şahsi kusur ve ihmalinin bulunmadığı konusunda yaygın kanaat bulunuyorsa itibar ıskalası, makam sahibiyken olduğundan aşağıda değildir. Rahmetli Necip Torumtay Paşa'nın vefatından önce tekerlekli sandalye ile gittiği mekanlarda gördüğü rağbet ve alaka hatırlanmalıdır. İşgal ettiği makamda üç gün daha kalabilmek için cinci ve falcılara dahi başvuran, yine 1990'lı yıllarda seçim kampanyasında üniformasıyla parti otobüsünün üzerine çıkan makam sahiplerinin emeklilik dönemlerinde gördükleri istiskal düşündürücüdür.

Üstler Astlara Örnek Teşkil Ediyor

Tahmin edileceği gibi asker ocağında da astlar yüksek makam sahiplerinin sadece söylemlerine değil düzgün, ilkeli davranışlarına bakarlar. Tavır ve davranışlarla uyumlu olmayan hamaset ve hamiyet söylemleri kimseyi ikna edemez. Astlarından beklediği hususları kendi nefsinde yaşamayan üstlere temsil ettikleri kurumlar güven duymazlar. Kriz zamanlarında amir nüfuzu yok olur. Bu da otoritenin çökmesi anlamına gelir. Bu çerçevede 15 Temmuz 2016 FETÖ kalkışmasında bir kısım yüksek makam sahiplerinin uğradıkları utanç verici tecavüzlerin, maiyetlerinin güvenlerini yok edecek tarzda etrafa kaba ve çirkin davranmalarından, kendi nefisleri dışında pek kimseye değer atfetmemelerinden kaynaklandığını tahmin edilebilir.

İncelediğimiz çerçevede yüksek askeri makam sahibiyken, etrafına kendisi Batı Avrupa kraliyet ailelerinden birisine mensupmuşçasına tepeden ve iğrenerek bakan, bildiğimiz kadarıyla Cumhuriyet döneminin bedeli bütçeden karşılanmak şartıyla en savurgan kişiliğinin istifa ile ilgili bakış açısını yansıtan bir örneği verelim. Yüksek makam sahibi bir grup generale konuşmaktadır. Ülkemizin bir yöresinde vicdanı rahatsız eden görüntülerin kamuoyuna yansıdığı bir zamanda bahse konu general dilek ve temenni olarak şunları söylüyor: Falan yerdeki Tugay Komutanı keşke hadiselere müdahale etse, milletin rahatsız olduğu manzaraları ortadan kaldırsa sonra da askerlikten istifa etse...

Yani birileri görevlerin istifa etme pahasına yapsın. Ama yüksek makam sahibi prensip olarak yüce kişiliğinin kendi arzu ve iradesiyle görevden affını muhtemelen aklına bile getirmiyor. Oysa bu durum Avusturyalı yüzbaşının İtalyan askerleri hücuma geçirmek için yaptığı hamasi konuşmayı akla getiriyor. Yüzbaşıya inanmayan ve saygı duymayan bölük mevziinden kıpırdamadan, "bravo kapitano..." diyerek Bölük Komutanının şahsen hücuma geçmesini istemişti...

Yüksek askeri makam sahiplerinin durumu Avusturyalı yüzbaşı kadar ümitsiz sayılmaz. Unutmayalım, sevk ve idare bakımından mangadan orduya astlar komutanlarının davranış kalıplarını kısa sürede benimserler. At sahibine göre kişner. Uyuz, kaçamak, içten pazarlıklı, sıfır risk odaklı, kendi güvenliğini birliğin güvenliğinden önceye alanlar kendi ruhsuz replikalarını astları arasında süratle klonlarlar. Olumsuz karakter özellikleri hızla bulaşan bir virüs gibi bünyeyi sarar. Diğer taraftan sevk idare mevkiindeki askerin samimiyet, atılganlık, fedakarlık ve birliğini kendi canından evvel öncelemesi de süratle bu potansiyel müspet niteliklerin birliklerde ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bazen korkakla cesur arasında kıl kadar küçük olan fark kahraman ve gayretli lehine sonucu tayin edecek seviyeye kolayca yükselir. Sonuçta kurucu liderimizin muharebe meydanı tecrübesi olarak ifade ettiği "muharebede yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden daha az ıslatır" hale gelir.

Ordumuzun bir an evvel mesleki motivasyonu kazanması için yüksek askeri makam sahiplerinin kuruma kendi tavır ve davranışlarıyla örnek olmaları gerekir. Bunun için siyasi makamları ikna için çaba gösterilmesi de gerekmez. Prensip meselesi olabilecek konularda kendi tezleri için istifa etmeyi göze alabilme temsil edilen kurumun profesyonellik, inanırlık ve ciddiyetini de göstermiş olur.

Diğer taraftan biz Türkler yerli yersiz çok eski askeri tarihi geçmişimiz olmakla övünürüz. Ama bunun bize işlevsel olarak hangi olumlu katkılar sunduğunu tartışmaya yanaşmayız. Mesela 1947 yılında bağımsızlığını kazanan kardeş Pakistan'da siyasi irade yüksek bir asker makam için bir general/amirali tercih ettiğinde o makama aday olarak bilinen yüksek rütbeliler aynı gün istifa dilekçelerini verirler. Burada hizmette ağır kusur, ocağın itibar ve motivasyon aşınmasına doğrudan veya dolaylı olarak sebep olma değil, siyasi iradenin tercihi istifa gerekçesidir. Biz de ise yüksek rütbe ve makama gelmiş olan generallerimiz tercih edilmemelerini genellikle istifa gerekçesi olarak görmezler. Hatta tenzil-i makama uğrasalar dahi üniformalarını kendi arzularıyla çıkarmayı akla getirmezler. Yarım yüzyıl kadar önce Cemal Tural gibi bir orgeneral Genelkurmay Başkanlığından alındıktan sonra YAŞ üyesi olarak kuruma hangi kaydadeğer hizmeti yapmıştır, ben şahsen bilmiyorum. Ama Hava Kuvvetleri Komutanlığından sonra 2015'te YAŞ üyeliğine getirilen halen darbe girişiminden dolayı yargılanmakta olan Akın Öztürk'ün utanç verici akıbetinde ordumuzda istifa diye bir geleneğin pek oluşmamış olmasının da rolü olduğunu düşünüyorum.

Günümüze gelirsek, Ağustos başındaki YAŞ kararı ile bir koramiral Deniz Kuvvetleri'nin başına getirilirken, Bahriyede halen oramiral rütbesini taşıyan komutanın bu satırların yazıldığı saatlere kadar istifa etmediğine işaret etmeliyiz. Yüksek askeri kademelerde olağan hizmet sürelerini mutlaka tamamlamak gibi bir zaruret bildiğimiz kadarıyla yoktur, zaten görevden af talebi tek taraflı bir tasarruftur. İroni gibi olacak ama yine de soralım. İstifa etmek için de siyasi makamdan emir mi gelmeli?

Kaynak: Karar Gazetesi

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber