'Hakimlik sınavında mülakatın Anayasa'ya aykırılığından söz edilemez'

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 29 Kasım 2007 13:12, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Anayasa Mahkemesi'nin, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, hakim ve savcı adaylığı sınavının dayanağı olan yasa hükmünün iptali isteminin reddine ilişkin kararının gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 2802 Sayılı Kanunun 9. maddesinin, 5435 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesiyle değiştirilen son fıkrasında yer alan ''yarışma sınavı ve mülakatı ile...'' ibaresinin ve aynı yasadaki ''mülakat'' ve ''... mülakatta başarı göstermek'' sözcüklerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu.

Yüksek Mahkeme, bu istemleri, 10 üyeye karşı üye Fulya Kantarcıoğlu'nun karşı görüşüyle oy çokluğuyla reddetmişti.

Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararında, hakimlerin görevlerini, yürütme ve yasama organları dahil, her türlü baskıdan uzak, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre yerine getirebilmelerini sağlamak için ''bağımsız'' olmaları gerektiği ifade edilerek, Anayasa'nın 138, 139. ve 140. maddelerinde özel hükümler konulmak suretiyle anayasal güvenceler getirildiği anımsatıldı.

Anayasa'da yer alan ''mahkemelerin bağımsızlığı'', ''hakimlik ve savcılık teminatı'' ve ''hakimlik ve savcılık mesleği''ne ilişkin ilkelerin, hakimlik ve savcılık mesleğine kabul edilen ve fiilen bu görevi yapan hakim ve savcılar için öngörüldüğü belirtilen gerekçede, şöyle denildi:

''Hakimlik ve savcılık ise ancak Anayasa uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kurulup, görev yapan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca mesleğe kabul etme işlemi ile mümkündür.

Mevcut düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda, adayların mesleğe kabulden önceki dönemde, adaylığa atama sürecinde Kurul tarafından hakimlik ve savcılık mesleğine kabullerinin yapılmamış olması ve adaylık döneminde yargılama faaliyetinde de bulunmamaları nedeniyle hakim ve savcı statüsünde sayılmaları mümkün değildir.''

-YASA KOYUCUNUN TAKDİR HAKKI-

Mülakatta başarı göstermenin, adaylığa atanabilmek için yasa ile aranılan koşullar arasında sayıldığı belirtilen gerekçede, hakimlik ve savcılık mesleğinin kendine özgü niteliği ve özelliği göz önünde bulundurularak yasa ile kimi nitelikler ve koşulların aranmasının zorunlu olduğu kaydedildi.

Gerekçede, ''Yazılı sınavdan geçerek yeterli hukuk bilgisine sahip olduğu kabul edilen aday adaylarının meslek için gerekli olan genel ve fiziki görünüm, intikal ve kavrama yeteneği gibi özelliklerin karşılıklı görüşme sonucu saptanabileceği açıktır'' denildi.

Bu nedenle, yazılı yarışma sınavında başarı gösteren aday adayları arasından en uygun koşulları taşıyanları seçme olanağı veren mülakatın hakim ve savcı adaylığına atanabilmek için gerekli görülmesinin yasa koyucunun takdir hakkı içinde olduğuna işaret edilen gerekçede, şöyle devam edildi:

''Mülakatta başarı göstermenin mesleğe kabul aşaması öncesinde adaylık için bir koşul olarak aranmasının Anayasa'ya aykırılığından söz edilemez.

Öte yandan adayların, hakim ve savcı statüsünde olmamaları nedeniyle adaylığa atamada koşul olarak aranılan mülakatın uygulanmasına ilişkin hususların yönetmelikte düzenlenmesinde de Anayasa'ya aykırı bir yön görülmemiştir.''

-KARŞI OY-

Üye Fulya Kantarcıoğlu'nun karşı oy gerekçesinde ise, 2802 sayılı Yasa'nın 9. maddesinin incelenmesinden, hakim ve savcı adaylığına atanabilmek için yazılı yarışma sınavı ile mülakatın Adalet Bakanlığı tarafından yapılacağı, bunların uygulanmasına ilişkin hususların da yine Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği, böylece her iki konuda da Adalet Bakanlığı'nın yetkilendirildiğinin anlaşıldığı belirtildi.

Devletin temelini oluşturan adaletin gerçekleştirilmesinin, her şeyden önce Anayasa'nın 9. maddesi uyarınca, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanacak bağımsız mahkemelerin yargıçlarının idare karşısında yansızlıklarının korunabilmesine bağlı olduğuna işaret edilen gerekçede, hakim adaylığına atanmanın ilk koşulunu oluşturan yazılı sınav ve mülakatın, her türlü etkiden uzak, liyakati esas alan nesnelliği sağlayacak yöntemlerle yapılmasının, Anayasa'nın ''Mahkemelerin bağımsızlığı'', ''Hakimlik ve savcılık teminatı'' ve ''Hakimlik ve Savcılık Mesleği''ne ilişkin 138, 139. ve 140. maddelerinin de gereği olduğu vurgulandı.

Karşı oy gerekçesinde, ''Hakimler ve savcılar için öngörülen anayasal güvenceleri bu görevlerin fiilen icra edildiği dönemle sınırlayıp, hakim ve savcı olarak göreve başlayabilmek için gerekli eğitimin ve formasyonun alındığı adaylık dönemini ise bunun dışında tutmak, Anayasa'nın 'atama'dan önce tespiti gereken niteliklerin belirlenmesi konusunda da mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarının gözetilmesini zorunlu kılan temel felsefesi ile bağdaşmamaktadır'' denildi.

-AB RAPORU: ''BAKANLIĞIN ETKİSİ, YARGI BAĞIMSIZLIĞINI ZEDELER''-

Gerekçede, Avrupa Birliği (AB) 2005 yılı İlerleme Raporu'nun ''Yargı ve Temel Haklar'' bölümünde, ''yazılı sınavı geçen adayların Adalet Bakanlığı temsilcilerinden oluşan bir kurul tarafından mülakata bağlı tutulmalarının, hakim ve savcı adaylarının istihdamında Adalet Bakanlığı'nın hatırı sayılır derecede etkili olmasına imkan tanıdığına; Türkiye'deki üst düzey adli makamlarca, bu kadar büyük sayıda hakim ve savcının görevlendirilmesinde Adalet Bakanlığı'nın sahip olduğu etkinin yargının bağımsızlığını ciddi olarak zedeleyeceği kaygısı yarattığına'' dikkat çekildiği aktarıldı.

Kantarcıoğlu, karşı oy gerekçesinde, şu görüşlere yer verdi:

''Yargıçlık mesleğinin hak ve özgürlüklerin korunmasındaki temel işlevi, yargıçların sadece bağımsız olmalarının değil, öyle görünmelerinin de yargının saygınlığı ve güvenilirliği bakımından taşıdığı önem ve bireylerin adil bir hukuk düzeninin sağlanması bağlamında yargıdan beklentileri de dikkate alındığında, hakim ve savcılara tanınan Anayasal güvencenin hakim ve savcı adaylarına tanınmadığı ileri sürülemez. Anayasa'daki düzenleme biçimi de bu tür bir ayrıma olanak vermemektedir. Anayasa'nın sözü kadar amacı da önem taşıdığından, yargıyla ilgili ayrıntı sayılabilecek ölçüdeki kapsamlı düzenlemeler, amaçları da gözetilerek birlikte değerlendirildiğinde, adalet dağıtımında tek belirleyici olan 'yargı erki' mensuplarının adaylığa alınmalarından başlayarak anayasal güvence altında bulundukları sonucuna ulaşılmaktadır. Bu güvencenin ise, hakim ve savcı adaylarının seçimleri ve kariyerleri konusunda idarenin her türlü etkisinden uzak sadece hakimlik mesleğinin gerektirdiği bilgi, yetenek ve ilkelerin geçerli olduğu liyakate dayanan bir sistemin benimsenmesini sağlayacağı kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle hakim ve savcıların mesleğe alınabilmeleri için yapılan seçme sınavlarında Adalet Bakanlığı'nın belirleyici olması, Anayasa'ya aykırı bulunduğundan dava konusu düzenlemelerin iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.''

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber