Reşit olmayan çocuğun nehirde ölümünde idare ve ailesi birlikte sorumludur

Danıştay 8. Dairesi, Dicle nehrinde boğularak ölen çocuğun ölümünde, davalı il özel idaresinin bölgede kaçak kum alımı yapılmasına rağmen gerekli denetimi yapmamış olması, ailenin de vefat eden çocukların reşit olmaması gerekçesiyle kusurlu olduklarına karar verdi.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 28 Nisan 2021 00:04, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
Reşit olmayan çocuğun nehirde ölümünde idare ve ailesi birlikte sorumludur

Dava; davacıların çocuklarının Dicle Nehrinde boğularak ölmesi olayında davalı idarenin bakım ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmemek suretiyle hizmet kusuru işlediğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen 60.000-TL maddi ve 60.000-TL manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

İlk derece mahkemesi, hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesi ile davayı reddetmiştir.

Danıştay ise bu kararı aşağıdaki gerekçe ile bozmuştur:

Bu durumda, davalı (tüzel kişiliği kaldırılmış) İl Özel İdaresi'nin ruhsat verdiği alanın çevresinde kaçak kum alımı yapıldığından haberi olmasına rağmen bu hususta gerekli denetimleri yapmadığı, idarenin bilgisi dahilinde olan alanın denetiminin yapılmaması, söz konusu yerde gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle denetim sorumluluğunu gerektiği gibi yerine getirmeyen davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varıldığından, davacıların uğradığı zararla yürütülen hizmet arasında nedensellik bağı kurulamadığı gerekçesiyle davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Ayrıca, vefat eden çocukların reşit olmadıkları dikkate alındığında, meydana gelen olayda küçüklerin velisi anne ve babanın üzerine düşen gözetim ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediği de açıktır. Bu sebeple, İdare Mahkemesince, davalı idarenin kusur durumu ile davacıların kusur durumlarının (müterafik kusur) birlikte değerlendirilmesi sonrasında tazmin sorumluluğuna dair bir karar verilmesi gerekmektedir.

T.C. DANIŞTAY

Sekizinci Daire

Esas No: 2020/1586

Karar No: 2020/2532

Kararın Düzeltilmesi İsteminde Bulunan (Davacılar): 1- ., 2- .

Vekili : Av. .

Karşı Taraf (Davalı): Diyarbakır Valiliği (Diyarbakır İl Özel İdaresi)

Vekili: Av. .

İstemin Özeti: Danıştay Onyedinci Dairesinin 23/03/2016 gün ve E:2015/6568, K:2016/1997 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: İstemin kabulü ve mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü: Kararın düzeltilmesi istemine ilişkin dilekçede öne sürülen düzeltme nedenleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesine uygun bulunduğundan düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Kapatılan Onyedinci Dairesinin 23/03/2016 gün ve E:2015/6568, K:2016/1997 sayılı kararı kaldırılarak işin esası yeniden incelendi.

Dava; davacıların çocuklarının Dicle Nehrinde boğularak ölmesi olayında davalı idarenin bakım ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmemek suretiyle hizmet kusuru işlediğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen 60.000-TL maddi ve 60.000-TL manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; ölüm olayının meydana geldiği yerin kum ocağı ruhsatı verilen sahanın dışında bir yer olduğu ve bu yerde hukuki açıdan (sorumluluk) denetim görevinin İl Özel İdaresinde bulunmadığı, ruhsatlı alan dışında 3. kişiler tarafından kaçak olarak kum çıkartılmak suretiyle göletçik ve bataklıkların oluştuğu, bu göletçik ve bataklıklar ile ilgili olarak önlem alınması konusunda davalı idareye veya başkaca bir kuruma herhangi bir ihbar veya şikayet yapıldığına dair bir bilgi ve iddianın bulunmadığı, ruhsat verilen kum ocağı sahibinin (.) ölüm olayının meydana geldiği yerde kaçak olarak kum çekme faaliyetinde bulunduğunun ispat edilemediği, kaldı ki davalı idare tarafından ruhsat verilen kum ocağı sahibinin kum ocağı dışındaki bir yerden kaçak olarak kum çekilip çekilmediğini denetleme yükümlülüğünün bulunmadığı, öte yandan, olayın meydana geldiği yerde davalı idare dışındaki bir idarenin hizmet kusurunun bulunduğu düşünülebilse bile, Anayasanın 65. maddesi uyarınca devletin ekonomik yükümlülüklerini yerine getirme hususunda, mali imkanları ölçüsünde sorumlu olduğu dikkate alındığında, ilçe merkezinde yer almayan ve sürekli kullanılmayan bir alanda yer alan olay yeri arazisinin denetlenmemiş olmasında bu yönüyle de idarenin hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 125. maddesinde "İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmü yer almaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 335/1. maddesinde, "Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz." hükmüne, "velayetin kapsamı" başlıklı 339. maddesinde ise, "Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar.

Çocuk, ana ve babasının sözünü dinlemekle yükümlüdür. Ana ve baba, olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanırlar; önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutarlar. Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan alınamaz. Çocuğun adını ana ve babası koyar." hükmüne yer verilmiştir.

İdareler kural olarak yürüttükleri kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdürler. İdari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Bir başka anlatımla, kamu idareleri, yürüttükleri hizmetin işleyişini sürekli kontrol etmek ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün tam ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması nedeniyle doğan zararların, hizmeti yürütmekle yükümlü bulunan idare tarafından tazmini gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, Diyarbakır İli, Bismil İlçesinde 26.7.2006 tarihinde saat 16.20 sıralarında, Atatürk Mahallesi, Bismil Stadyumu Altı, Dicle Nehri içerisinde davacıların çocukları olan ., . ve .'ın boğularak öldükleri, anılan yerde bulunan kum ocağını işleten .'ya karşı Bismil Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan tazminat davası kapsamında yapılan 5.5.2008 tarihli keşifte düzenlenen 12.5.2008 tarihli jeoloji mühendisi raporuna göre, olayın meydana geldiği bölgede 2,5-3 metre derinliğinde çukurlar açıldığı, hatalı bir şekilde kum alındığı, buralara su dolduğu, tanık ifadelerine göre civardaki kum ocaklarının muhtelif zamanlarda arsadan kum çektiği, ancak boğulmanın gerçekleştiği alanın adına dava açılan gerçek kişiye verilen izinli ruhsat sahası sınırları dışında olduğu, denetim ve önlemlerin yeterli ölçüde alınmadığının belirtilmesi üzerine davacıların idarenin hizmet kusurunu öğrendikleri, 15.5.2008 tarihli başvuru dilekçesi ile davalı idareye tazminat talebiyle başvuruda bulundukları, başvurunun 27.5.2008 gün ve 1215 sayılı davalı idare cevabi yazısı ile "olayın meydana geldiği yerin idareleri tarafından . isimli şahsa verilen kum/çakıl ocağı ruhsatlı alanın dışında olduğu" gerekçesiyle reddedilmesi üzerine, davacılar olan anne ve babanın her biri için 30.000-TL maddi ve 30.000-TL manevi olmak üzere toplam 120.000-TL maddi ve manevi tazminat istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bakılan uyuşmazlıkta, Bismil Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan tazminat davası kapsamında yapılan 05.05.2008 tarihli keşifte düzenlenen 12.05.2008 tarihli jeoloji mühendisi raporunda; "olay yerinin eski nehir yatağı olduğu, söz konusu yerde köstebek yuvası gibi çukurlar açıldığı, 2,5 -3 metre derinliğindeki çukurların hatalı kum alımından meydana geldiği, dibi balçıklı olan çukurların tehlike arz ettiği, olay yerinin de içinde olduğu geniş bir sahadan gelişigüzel kum çekildiği, denetim ve önlemlerin yeterli olmadığı" hususlarının ifade edildiği, 20.05.2008 tarihli harita mühendisi raporunda; "olayın ruhsat verilen alanda gerçekleşmediği, ruhsat sahasına 152 metre, köy yerleşim alanına 250 metre mesafede gerçekleştiği, kaçak ve izinsiz çalışmaların yapıldığının belirlendiğinin" ifade edildiği, aleyhine dava açılan . isimli ruhsat sahibi şahsın Yargıtay'a sunmuş olduğu temyiz dilekçesinde, şantiyesini kurup işe başlamadan önce kum ocağı çevresinde kaçak kum alımından dolayı oluşmuş yüzlerce çukur şeklindeki göletin mevcut olduğunun tespitini talep etmesi üzerine İl Özel Müdürünün de imzasının yer aldığı 15.12.2005 tarihli tutanakta, "Ulutürk Köyü sınırları içerisinde, . tarafından kiralanarak kum ocağı eleme ve depo yeri olarak kullanılacak alan çevresinde birçok noktada önceki yıllarda kum çıkarıldığı ve çevrede tahribat yapıldığı tarafımızdan yerinde tespit edilmiş olup..." ifadesine yer verildiği görülmektedir.

Öte yandan, olayın olduğu yere yakın mesafede kum ocağı bulunan ruhsat sahibi ..'nın ırmak yatağından gelişigüzel kum aldığı, kum aldığı yerlerin etrafında gerekli güvenlik önlemlerini almadığı, gerekli tedbirleri almayarak dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı belirtilerek "Taksirle Ölüme ve Yaralamaya Neden Olma" suçunu işlediği iddiasıyla açılan ceza davasında Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 21.11.2011 tarih ve E:2010/432, K:2011/423 sayılı beraat kararı gerekçesinde, sanık tarafından olay tarihinden bir yıl kadar öncesinde başkaları tarafından Dicle Nehri yatağından izinsiz kum ve çakıl alınması nedeniyle resmi kurumlara yapılmış başvurularının bulunduğu yönündeki değerlendirmelere de yer verilerek ..'nın üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin olarak mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak somut ve kesin delil bulunmadığından beraatine karar verildiği görülmektedir.

Yukarıda yer verilen tespitler ve Mahkeme kararlarının değerlendirilmesinden, davacılar çocuklarının boğulduğu yerde bulunan çukurların, davalı idarece kiralanıp işletme ruhsatı verilen alan içerisinde kalmadığı ve söz konusu çukurların işletme ruhsatı sahibi tarafından kazıldığına ilişkin kesin bir delilin bulunmadığı açık olmakla beraber, olaydan aylar önce düzenlenen 15.12.2005 tarihli tutanakla olayın meydana geldiği yerden üçüncü kişilerce izinsiz bir biçimde kum ve çakıl alındığı, izinsiz alımlar nedeniyle çevrede tahribat meydana geldiğinin davalı idarenin bilgisi dahilinde olduğu; öte yandan, ruhsat sahibi . tarafından da olay tarihinden bir yıl kadar öncesinde başkaları tarafından Dicle Nehri yatağından izinsiz kum ve çakıl alınması nedeniyle resmi kurumlara yapılmış başvuruların bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, davalı (tüzel kişiliği kaldırılmış) İl Özel İdaresi'nin ruhsat verdiği alanın çevresinde kaçak kum alımı yapıldığından haberi olmasına rağmen bu hususta gerekli denetimleri yapmadığı, idarenin bilgisi dahilinde olan alanın denetiminin yapılmaması, söz konusu yerde gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle denetim sorumluluğunu gerektiği gibi yerine getirmeyen davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varıldığından, davacıların uğradığı zararla yürütülen hizmet arasında nedensellik bağı kurulamadığı gerekçesiyle davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Ayrıca, vefat eden çocukların reşit olmadıkları dikkate alındığında, meydana gelen olayda küçüklerin velisi anne ve babanın üzerine düşen gözetim ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediği de açıktır.

Bu sebeple, İdare Mahkemesince, davalı idarenin kusur durumu ile davacıların kusur durumlarının (müterafik kusur) birlikte değerlendirilmesi sonrasında tazmin sorumluluğuna dair bir karar verilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 03/11/2011 tarihli E:2008/1874 K:2011/2837 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, 17/06/2020 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları tarafından verilen kararlar hakkında karar düzeltilmesi yoluna başvurulabilmesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinde yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.

İstemde bulunan tarafından öne sürülen düzeltme nedenleri sözü edilen maddede belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığından karar düzeltme isteminin reddi gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber