AKP'nin önündeki üç senaryo ve riskler...

Kaynak : Referans
Haber Giriş : 06 Nisan 2008 15:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Kapatılma tehdidi altındaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ve Türkiye'nin önünde üç yol/üç senaryo bulunuyor: AKP'nin yapacağı seçim sadece kendi kaderini değil, siyasal ve ekonomik istikrar üzerinden ülkenin de kaderini etkileyecek. Muhtemel senaryoları genel hatlarıyla belirlemek ve muhtemel sonuçlarını tahmin etmeye çalışmak yararlı bir fikir cimnastiği olur. Bu senaryoların içinde demokrasiye ve ekonomiye en az zarar verecek olanını saptamak, sonra da seçmek gerekiyor. Aşağıda da göreceğiniz gibi seçim hiç de kolay değil.

AKP'nin önündeki üç seçenek kısaca şöyle tanımlanabilir:

1- Parti kapatmayı zorlaştırmakla sınırlı anayasa değişikliğine gider.

2- Hiçbir girişimde bulunmayarak Anayasa Mahkemesi'nin kararını bekler.

3- Yeni anayasayı da içeren kapsamlı bir demokratik reform süreci başlatır.

Senaryo 1: Sınırlı değişiklik

AKP mevcut anayasada Avrupa Birliği'nde kabul gören parti kapatma hukukuna uygun değişiklikler yapmakla yetinir. Anayasa değişikliği MHP ve CHP'den destek görmeyeceğine göre referandum çoğunluğu (330+) ile parlamentodan geçer. Böylelikle değişiklik doğrudan referanduma sunulur. Bu noktadan itibaren iki olasılık ya da iki alt senaryo gündeme geliyor: Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı alır (Sen. 1A) ya da almaz. İkinci şık da referandum yapılır (Sen. 1B).

CHP'nin kısmi anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağı kesin. Anayasa Mahkemesi hukuku zorlayarak referandum yolunu kapatabilir. Böyle bir karar demokrasinin tıkandığının ispatıdır. AKP'nin kritik demokratik ve ekonomik reformları yapabilme ehliyeti dumura uğrar. Daha basit ve kestirmeden söylersek, AKP iktidarı muktedir olmaktan çıkar. Bu senaryonun doğal sonucu erken seçimdir. Bu koşullarda yapılacak erken seçimin kutuplaşmayı daha da derinleştireceği açıktır.

Siyasi riskler

Erken seçim senaryosu, AKP açısından siyasal riskler de içerecektir. Sınırlı anayasa değişikliği senaryosunda AKP, "kendini kurtarmakla" ve "yargı denetiminden kaçmakla" suçlanacaktır. Yalnızlaşması kaçınılmazdır. Meşruiyet tabanının zayıflama ihtimali yüksektir. Bu koşullarda kalıntı merkez sağdan ve MHP tabanından seçmen apartma ihtimali sıfıra yakın olur. Bağımsız merkez seçmenden de oy kaybına uğrayabilir. Kısacası, oylarını az da olsa artırarak çıkması gereken bir seçimden oy kaybederek çıkma ihtimali vardır.

Ekonomik riskler

Bu senaryoda ekonomik riskler de bir hayli yüksektir. Erken seçim büyük bir belirsizlik yaratacaktır. AKP yeniden tek başına iktidara gelse de oy kaybederek gelme ihtimali, kapatma tehdidinin devam edecek olması ve en önemlisi temel sorunun, yani yürütmeyi zaafa uğratan kurumsal kuşatmanın devam edecek olması, istikrarsızlık riskine tavan yaptırır. Bu koşullarda dövizde, enflasyonda ve faizde büyük artışlar beklenmelidir. İstikrarsızlık riski, tüm yatırım türlerini son derece olumsuz etkiler. Büyüme rakamları 3 ay gecikmeyle açıklandığı için erken seçim kampanyasına yetişmez ama tüm göstergelerin bozulması, işsizliğin hissedilir ölçüde artması, AKP açısından ek bir yıpranma riski yaratır.

Anayasada kısmi değişiklik senaryosunda ikinci olasılık, Anayasa Mahkemesi'nin CHP'nin başvurusunu reddetmesi ve referandumun gerçekleşmesidir. Referandum büyük olasılıkla laiklik tartışmasına dönüşecektir. AKP'nin hamlesi kendini kurtarma olarak okunacağından, bağımsız seçmenlerin, demokrat aydınların, DTP seçmenin desteğini alması zordur. AKP'nin referandumu kaybetme ihtimali küçümsenmemelidir. Sandıktan evet çıksa bile, düşük bir çoğunlukla çıkması yüksek ihtimaldir. Bu durumda AKP iktidarı momentumunu yitirir. Referandumdan sonra AKP demokratik anayasa projesini ve diğer demokratik reformları gündeme alarak meşruiyet tabanını güçlendirmeye çalışabilir. 2009 yerel seçimlerinde durumu toparlamayı umabilir.

Ancak yüksek gerilimli referandum sürecinin ekonomide yapacağı tahribat dikkate alınmalıdır. Referandum belirsizliğinden daha çok, sonrasının belirsizliği ve siyasal istikrarsızlık riski ekonomiyi ciddi ölçüde hırpalar. Bu hırpalanmadan AKP'nin sorumlu tutulması muhtemeldir. Dolayısıyla AKP'nin referandum sonrasında reform momentumunu yeniden yakalaması hiç kolay olmayacaktır.

Kısmi anayasa değişikliği, ister referandum yolunun Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması ister referandumun gerçeklemesi şeklinde sonlansın, sonuçta AKP açısından en riskli, ekonomi açısından da en maliyetli seçenek olarak gözüküyor.

Senaryo 2: Kararı beklerken sonrasını hazırlar

AKP'nin önündeki ikinci seçenek Anayasa Mahkemesi'nin kararını beklemektir. Bu arada savunma hazırlanır ve AKP'ye yöneltilen suçlamalar kamuoyu önünde çürütülür. AKP, seçmen çoğunluğunu masumiyeti hakkında ikna etmeyi başarsa da bu, kapatılmayacağı anlamına gelmez. Bu dava siyasal bir davadır. Hukuk aracılığı ile sürdürülen bir iktidar mücadelesidir. Zaten ortada maddi deliller değil, kanaatler ve öznel değerlendirmeler vardır. Ben şahsen kapatma kararının çıkacağını düşünüyorum. AKP'lilerin de böyle düşündüklerini sanıyorum.

Demek ki dava sürerken AKP kapatma sonrasının siyasal mühendisliğini (yeni parti vs) planlamak zorunda. Kapatma, erken seçim demektir. Yerel seçimlerle birlikte erken seçim yapılabilir. AKP'nin savunma yapması, "sorumlu davranması" gibi etkenler, mağduriyetini artıracağından oylarının artması beklenir. MHP tabanından kaymalar olabilir. Bu arada seçmenin ekonomik maliyeti, yargıya fatura etmesi mümkündür. Kaldı ki, ekonomik ufku bir hayli dar olan yerli ekonomik aktörler açısından bu en iyi senaryodur. Döviz ve faiz şoku sınırlı kalır. Hükümet ekonomik reformlara ağırlık verebilir. Zaten düşük seyreden büyüme daha fazla düşmez. İşsizlik yavaş yavaş artar ama dediğim gibi, bu olumsuzluklardan AKP sorumlu tutulmayabilir.

Buna karşılık AKP açısından ciddi siyasal riskler söz konusudur. Kısa vadede risk, kapatılmanın kaçınılmaz olarak yaratacağı olumsuz imajın (bağımsız seçmende korku ve tereddüt) oy kaybına neden olmasıdır. AKP'nin yerine kurulan parti tek başına iktidara gelse bile, -ki bu, mevcut seçim sisteminin bilinen kurallarına muhalefetin perişanlığı eklendiğinde mümkündür- sandıktan yüzde 40'ın altında bir oranla çıkma riski vardır. Bu durumda yeni AKP'nin iktidar olması mümkün değildir. Sadece zayıflayan oy tabanı nedeniyle değil, daha çok bundan böyle vesayet rejiminin yargı darbesiyle ağırlaştırılmış versiyonunun hüküm sürmesi nedeniyle. Erken seçimden yeni AKP'nin oy kaybederek çıkması ve reformların yargı tarafından bloke edilmesi, Türkiye'nin uzun süre yerinde sayması ve toplumsal sorunlarının ağırlaşması demektir.

Orta vadeli risk

Burada orta vadeli riske geliyoruz. Demokratik reformların tıkanması demek, Türkiye'nin kaçınılmaz olarak AB sürecinden kopması demektir. Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu gibi iç ve dış sorunların yönetilemez hale gelmesi demektir. Ekonominin düşük büyüme rejimi kapanına girmesi demektir. Sürekli artan işsizliğin toplumu giderek daha çok bunaltması demektir. Kısacası ağırlaştırılmış vesayet rejimi sürdürülebilir değildir. Ama dayanıklıdır. Bu rejim altında zayıflamış yeni AKP ülkeyi yönetemez ve tüm iddiasını kaybeder. Bu iyi midir kötü müdür ayrı bir konu. Ancak ağırlaştırılmış vesayet rejiminden ve sonuçlarından Türkiye'nin nasıl çıkacağı sorusu şimdilik tamamen yanıtsızdır.

Senaryo 3: Demokratik atılım

AKP yeni anayasayı, Siyasal Partiler ve Seçim Yasası reformlarını içeren kapsamlı bir demokratikleşme programı hazırlar ve ilan eder. Burada önemli olan bu programın parti kapatılmadan önce yetişip yetişmeyeceği değil, güç dengelerini değiştirmek ve çıkış yolunu açmaktır. Yeni anayasanın olabilen en geniş mutabakatla hazırlanması önemlidir. Ancak burada ille de CHP'nin ya da MHP'nin onayı gerekmez. Onlar zaten demokratikleşmeye, özgürlüklerin genişletilmesine karşı çıkacaklardır. Burada önemli olan sendikaların, iş çevrelerinin, aydınların desteğini almaktır. Hiçbir demokratik ülkede örneği olmayan partiler yasasını ilga ederek yerine demokratik bir yasa getirmek, seçim sistemini yönetimde istikrarı göz ardı etmeden daha temsili, daha çoğulcu bir parlamento oluşturacak şekilde değiştirmek, AKP'nin demokrasiye bağlılığının ek kanıtları olacaktır.

Zamanlama elbette önemli. Öncelik anayasaya verilmek zorunda. Bu da zaman alacaktır. Bu arada Anayasa Mahkemesi AKP'yi kapatabilir. Bu durumda yapılacak şey yeni bir partiyle erken seçimlere gitmektir. Yasaklı AKP'lilerin bağımsız olarak seçilmesi de bana göre ikincildir. Demokratik atılım senaryosunun yeni AKP etrafında çok geniş bir seçmen koalisyonu oluşturma potansiyeli olacaktır. Bu kez yüzde 50'nin üzerinde oyla iktidara gelebilir. Bu elbette toplumla yaptığı demokrasi sözleşmesinin içeriğine ve ikna kabiliyetine bağlıdır.

Kısa vade etkisi

Erken seçimden güçlü bir iktidar çıktığı takdirde, yeni anayasa parlamentodan süratle geçirilir ve referanduma sunulur. Büyük bir çoğunlukla kabul edileceğinden hiç kuşkum yok. Çünkü yeni anayasa siyasal tıkanıklığı aşmanın asıl aracı olacaktır. Ondan sonra da parti ve seçim yasaları gündeme alınır. Bir kez daha altını çizmek istiyorum. Burada önemli olan zamanlama değil AKP'nin toplumla yapacağı sözleşme ve toplumu sözleşmeye sadık kalacağına inandırmasıdır.

Bu senaryoda ekonomik riskler kısa vadede yüksek olabilir. Çünkü bu, bir meydan okumadır. Başlangıçta belirsizlik nispeten yüksek olacaktır. Vesayet kurumlarının ne tepki vereceğini kestirmek kolay olmayabilir. Riskler yükselecektir. Kısa vadede döviz ve faiz şoku yaşanabilir. Demokrasi öncelik alacağından ekonomik reformlarda gecikmeler olacaktır. Düşük büyüme ile işsizlikte artış kaçınılmaz olabilir. Ama buna karşılık, güç dengesinin demokrasiden yana değiştiği, AKP'nin laikliği yok etmeyi amaçlayan gizli gündemi olmadığı, çoğulcu demokrasiyi samimi olarak desteklediği görüldükçe, riskler de azalacaktır. Ekonomik aktörler açısından orta vadede önemli olan, gerçekleşebilir bir çözüm senaryosunun varlığıdır. Üstelik bu senaryo Türkiye'yi AB'den koparan değil aksine bağları güçlendiren bir senaryo olacaktır. Bu perspektifin doğrudan yabancı sermaye girişleri açısından olumlu etkisini anlatmama herhalde gerek yok.

AKP'nin zor seçimi

AKP bu üç senaryodan hangisini seçecek? Birinci senaryoyu sanırım fazla tereddüt etmeden eleyebiliriz. Salt AKP'yi kurtarmaya yönelik bir anayasa değişikliği girişiminin yaratacağı süreçler AKP açısından en riskli süreçler olacaktır. Bu seçenekte aynı zamanda ekonomik açıdan da en maliyetli senaryolar gündeme geliyor. Geriye iki seçenek kalıyor: Vesayet rejimi ile uzlaşmak ya da Türkiye'yi çağdaş demokrasiler kulübüne sokacak hamle.

Demokratik reformları rafa kaldırarak Anayasa Mahkemesi'nde savunmaya öncelik vermek kısa dönemde en garanti seçenek olarak görülüyor. Ekonomik etkilenme asgaride olur. AKP ekonomik reformlara ağırılık verebilir. Ancak orta vadede ağırlaştırılmış vesayet rejiminin de yolunu açmış olur. Yasaklara maruz kaldıktan sonra yeni bir parti ile yeniden başlama sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Başlasa bile iktidar olabileceği son derece kuşkuludur. Orta vadede bu seçenek Türkiye açısından da bir çıkmazdır.

Kısa vade riski

Son seçenek, yani demokratik atılım, kısa vadede daha riskli gözükse de orta ve uzun vadede çıkmazdan tek çıkış yolu olarak gözüküyor. Türkiye çoktan küresel ekonomiye entegre oldu. Kapalı ekonomiye dönüşün refah maliyetini, yüksek tüketim eğilimine sahip olan bizim toplum kaldıramaz. İçine kapanan, AB'den kopan Türkiye'nin daha düşük büyüme ve daha düşük refah düzeyine razı olması kaçınılmazdır. Böyle bir Türkiye'de çok ciddi savunma zaaflarının ortaya çıkması da kaçınılmaz olur. AKP'nin siyasal riskleri göze alarak demokratik atılımı seçmesi kolay bir karar değil. Ayrıca vatandaşın çoğunluğunun da ne kadar demokrasi ve özgürlük talep ettiği pek belli değil. Ama bana göre Türkiye'nin bekası açısından en optimal seçenek demokratik atılım. Başarılı siyaset, çözüm üretebilmek için ölçülü riskleri zamanında alabilen siyasettir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber