TBB: Anayasa Mahkemesi'ne TBMM de üye seçsin

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 06 Eylül 2005 16:05, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok, son günlerde Türkiye'nin çeşitli yerlerinde toplumsal dokuyu zedeleyecek, birlik ve beraberliği bozacak, laik Cumhuriyeti örseleyecek, çok tehlikeli olaylar yaşandığını belirterek, herkesi sağduyuya ve göreve davet etti.

Özok, adli yılın açılışı dolayısıyla Yargıtay'da düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Türkiye'nin uyguladığı ekonomik politikaları ve özelleştirmeleri eleştirdi.

Türkiye'nin uzun yıllar siyasal istikrar aradığını, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde bir partinin TBMM'de çoğunluğu elde ettiğini anlatan Özok, sayısal üstünlüğe dayalı siyasal istikrarı yeterli bulmadıklarını, 80 yılı aşkın Cumhuriyetin temel ilkeleri üzerinde tam bir birliktelik sağlayan siyasal ve ekonomik istikrarı aradıklarını anlattı.

Özdemir Özok, yürütmede yaşanan kadrolaşma hareketlerinin yargıda da gözlendiğini öne sürerek, yargıda kadrolaşma ve pazarlık söylentilerinin, geniş kapsamlı olarak düzenlenen atama kararnamesinden ve yüksek mahkemelere üye seçiminden sonra yoğunlaştığını kaydetti. Özok, "Türkiye'de 81 ilde büyük özveriyle çalışan savcı ve yargıçlarımız bu uygulamalardan ve çıkan söylentilerden son derece rahatsız olduklarını çeşitli şekillerde ifade emektedirler. Kuşkusuz bu atamalar ve seçimler, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun bugünkü yapısıyla ilgili eleştirileri de haklı çıkarmaktadır" diye konuştu.

Hakim ve savcıların mesleki çalışmalarıyla ilgili tüm kararların, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından alınması gerektiğini kaydeden Özok, yapılan değişikliklerle, sınav ve staj dönemlerinde HSYK'nın yerine bakanlık merkez teşkilatının görev ve yetkilerinin artırıldığını anlattı. Kadrolaşma başta olmak üzere birçok eleştiriye hedef olan mülakatın, bilgi ve liyakatı ölçmeyi amaçlayan objektif bir yöntem olmadığını, yargı ve yargıç bağımsızlığıyla çeliştiğini, yargısal denetime elverişli olmadığını dile getiren Özok, şöyle devam etti:

"Bunca olumsuzluklarına karşın, bu uygulamada ısrar edilmesi, yürütmenin yargıya el atma isteğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Benzeri değerlendirmelerin yapılmaması ve siyasetin gölgesinin yargı üzerine düşmemesi için, Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarı'nın kuruldan ayrılması, adalet bakanlarının yargıç ve savcılar hakkında müfettişler aracılığıyla resen soruşturma başlatma yetkisinin kaldırılarak, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na bağlı bir teftiş kurulunun oluşturulması, mesleğe giriş sınavının kurul tarafından yapılması, özlük işlerinin kurula bağlanması gereklidir. Sayılan bu düzenlemeler süratle yapılmadığı sürece, yargı bağımsızlığı üzerindeki eleştiri ve tartışmalar kesilmeyecek, ayrıca siyasetin yargı üzerindeki gölgesi de kalkmayacaktır." Yargının sorunlarına da değinen Özok, peş peşe açılan hukuk fakültelerinden altyapısız bir öğretimden sonra donanımsız hukukçular çıktığını savundu.

ANAYASA MAHKEMESİ

Yeni dönemde tartışılacak önemli bir konunun, Anayasa Mahkemesi'nin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olacağını ifade eden Özok, şöyle devam etti:

"Anayasa değişikliklerinin gündeme geldiği son günlerde en çok tartışılan konuların başında, Anayasa Mahkemesi'nin kuruluşu ve görevleriyle ilgili hususlar gelmektedir. Mahkemenin kuruluşu sırasında üye seçimleri hangi yöntemlerle olmalıdır? TBMM, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçebilmeli midir? Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan görevini üstlenmeli midir? Hepsinden önemlisi Anayasa Mahkemesi'ne 'Bireysel Başvuru Hakkı' tanınmalı mıdır? Yargılamaların sürdüğü bir süreçte Yüce Divan göreviyle ilgili tartışmaların yapılmasının uygun olmadığına inanıyorum.

TBMM'nin, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi konusuna gelince, yargının siyasallaşması kuşkusu ve tehlikesi yanında, konuya bir de Anayasa Hukuku perspektifinden bakmak gerektiği kanısındayız. Anayasa Mahkemesi, karar verirken yargının ve yargılamanın çok önemli unsuru, koşulu olan şekil ve biçim kurallarına sıkı sıkıya bağlı olmayan yorum ve değerlendirmeler yapabilmektedir. Anayasa Mahkemesi yargıçları, kararlarının gerekçelerinde anayasal siyaset yapabilme haklarına ve özgürlüğüne sahiptirler. Anayasa yargısının kabul edildiği ülkelerin hemen hemen tümünde anayasa mahkemeleri, çerçevesi anayasa olan siyaset alanının temel aktörleri arasında yer almaktadır. Bu yönüyle anayasa mahkemesi kararlarının hukuki yönü yanında, siyasi yönü de bulunmaktadır."

"ANAYASA MAHKEMESİ'NE TBMM DE ÜYE SEÇSİN"

Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının veya bir kısmının yasama meclisi tarafından seçilmesinin Avrupa'da yaygın bir şekilde uygulandığını, üyelerinin tümünün halk tarafından seçildiği TBMM'nin, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesinin Yüksek Mahkeme'nin demokratik meşruiyetine güç katacağı kanısında olduklarını anlatan Özok, şöyle devam etti:

"Ancak, TBMM'nin oluşumu halk iradesini ne kadar doğru yansıtabilirse, TBMM'nin Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesi de o kadar sorunsuz ve sağlıklı olabilecektir. Genel seçimlerde kullanılan oyların yarıya yakınının parlamentoda temsil edilemediği, yüzde 30 oranında alınan oyla, sağlanan mutlak çoğunlukların TBMM'nin üye belirleme faaliyetlerine de olumsuz yansıyacağı ve bunun sonucu olarak üyeleri belirlenen kurumların da bundan olumsuz etkileneceği görülebilecektir."

"KÜRT SORUNU" TARTIŞMALARI

Özdemir Özok, "1984 yılında Eruh baskınından sonra gündemden hiç düşmeyen etnik ayrılıkçı terör örgütü PKK ile ilgili kimi aydınların girişimi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın onları kabulü sırasında 'Kürt Sorunu' tanımını yapmasının yeni tartışmalara neden olduğunu" söyledi. Özok, TBB'nin, 1999 yılında bölgede yapmış olduğu incelemeler sonunda Güneydoğu Raporu adı altında bir rapor düzenlediğini ve bunu kamuoyuna açıklandığını anımsattı.

Raporda, "Bölge halkının büyük kesiminin desteğini alamayan terör örgütü PKK'nın, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ni de içine alacak bağımsız bir Kürt devleti kurmayı hedeflemiş ve hedefe ulaşmak için de şiddet ve terörü benimsemiştir" tespitinde bulunulduğunu ifade eden Özok, şöyle konuştu:

"Bu tespitten sonra sorunun çözümü ile ilgili görüş, düşünce ve öneriler gündeme getirilmeli ve tartışılmalıdır. Eğer değerlendirme doğru yapılmaz ve yaşatılmak istenen bu olgu görmezden gelinirse, şimdi olduğu gibi sorun üzerinde sağlıklı konuşulamaz ve tartışılamaz.

Yapılan açıklamadan sonra, terörist başını öven ve ayrılıkçı düşünceleri yansıtan yasadışı eylemlerin yaygınlaşması, konuyla ilgili yorum ve değerlendirmelerde son derece dikkatli olunması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Türkiye'nin 1984 yılından bu yana giderek yoğunlaşan ve bir zamanlar yaşamımızın bir parçası haline gelen terör ile ABD ve Avrupa, 11 Eylül 2001 şoku ile doğrudan tanışmaya başladı. Giderek artan dinci terör dolayısıyla Türkiye'nin zorluklarının ağır ağır kavranmaya başlandığı bir dönemde, terör sorunu söyleminin terk edilerek, bunun yerine soruna farklı yaklaşımları çağrıştıracak 'Kürt sorunu' diye nitelendirilmesi doğru olmamıştır. Konunun çok çeşitli boyutları vardır. Kökleri derinlere inen siyasal, sosyal, ekonomik, tarihsel yönleri yanında, ulusal ve uluslararası kesimlerin duyarlılığı da söz konusudur. Bölgede mevcut feodal yapı halen hüküm sürmektedir. PKK terörü yanı sıra ağa, şeyh, tarikat, cemaat ve töre ilişkilerinin kurumsal olarak yaşadığı bu bölgemizde nasıl bir eksiksiz demokrasi uygulanabileceği konusunda ciddi endişeler taşımaktayız." Özok, TBB olarak AB-Türkiye ilişkilerinde eşit koşullarla yapılacak görüşmeler sonunda, tam üyelik dışında hiçbir ara formülü kabul etmediklerini belirtti.

"...TEHLİKELİ OLAYLAR YAŞANIYOR"

"Son günlerde yurdun çeşitli yerlerinde toplumsal dokumuzu zedeleyecek, birlik ve beraberliğimizi bozacak, laik Cumhuriyeti örseleyecek, çok tehlikeli olaylar yaşanmaktadır" diyen Özok, bu konuda herkesi sağduyulu olmaya çağırdı ve göreve davet etti. Özok, sözlerini şöyle tamamladı:

"Özgürlük adına çağdaş Türk kadın haklarından geriye dönüşü çağrıştıran, çağdaş Türkiye'nin simgesi olan Çankaya Köşkü önünde ve Fatih Camii avlusunda şeriata çağrı çıkaran eylemleri, mikro milliyetçilik ve yobazlığın tetiklediği linç girişimlerini, ülkenin bölünmez bütünlüğü ve üniter yapısına yönelik ayrılıkçı eylem ve girişimleri, bir yazarın kitaplarının imha edilmesi yönünde emirler verilebilmesini, Türkiye'nin çağdaş yüzünü oluşturan sanat kurumlarına yönelik haksızlıklar dizisini, yasadışı kontrolsüz Kuran kursları başta olmak üzere, çağdaş Türkiye'nin vazgeçilemez ilkesi olan laiklik ilkesine ve onu temsil eden kurumlara yönelik saldırıları ve bütün bunlara karşı sergilenen umursamazlığı, ülkenin aydınlık geleceğine gölge düşüren tehlikeli yaklaşımlar, virajlar olarak görüyoruz." Bu arada, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, törenden sonra Yargıtay Başkanı Osman Arslan'ın, Anayasa Mahkemesi'ne yönelik sözlerinin anımsatılması üzerine, "Bugün başkaları konuşacak" diyerek soruları yanıtlamadı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber