Ülkemiz kamu bürokrasisi, toplam kalite yönetimi kavramını kendine benzetmiş, içini boşaltmıştır.

Haber Giriş : 30 Mart 2004 00:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Değişim ve Dünya

Değişim, yaşıyoruz... sadece günlük hayatta değil ya da bilgi teknolojileri alanında. İnsanlar zorlanıyor, örgütlerde devletlerde zorlanıyor. Değişime ayak uydurmak kolay değil. Yarına kalmak için sürekli gelişim göstermek, tarihin çöp sepetine gitmek yerine tarihin öznesi olmak, tarih yazmak için geleceği bugünden tasarlamak gerekiyor. Kısaca bugünü geleceğin kavramlarıyla ve olası paradigmalarıyla yorumlamak ve değiştirmek gerekiyor.

Ülkeler, örgütler kıyasıya rekabet içinde, tüm olanaklarıyla 100 metreyi en önde bitirmek istiyorlar. Geçmişten ve yaşanılanlardan dersler çıkarılarak geleceğe kalmak için.

Kamu Yönetimi Yasa Tasarısının değişimin karşısında zorlanan kamu yönetimine yeni bir anlam ve katma değer katmak için hazırlandığı iddia ediliyor. Fakat tasarıyı bir bütün olarak incelediğimiz zaman ülkenin geleceğine ilişkin bir çok zaafları taşıdığını görebiliriz. Geçmişte ülkemizin imza attığı (MAİ, MİGA, GATS vb.) uluslar arası anlaşmalar adeta ülkemizin geleceğini bağlamakta. Söz konusu yasa tasarısı da bu anlaşmaların, dolayısıyla yabancı ve emperyal sermayenin (sermaye zaten emperyalisttir), gücü iyice zayıflamış yerel yönetimler karşısında egemenliğini pekiştirecekmiş gibi bir kaygı yaratıyor. Buna birde insan kaynaklarının nicel ve nitel yetersizliğini eklersek durum daha da vahimleşecektir. Ayrıca kültürel ve toplumsal yapımızda "rekabet" anlayışının olmayışı ya da dünya ölçeğinde olduğu düzeyde olmayışı uluslar arası sermaye ile rekabeti nasıl etkileyeceği ortadadır.

Türk bürokrasisi her kesin kabul ettiği gibi çok ağır, hantal ve korkak. Sanırım bu ve benzeri özellikleri taşımasının tarihsel arka planı var.

15 yılın üzerinde özel sektörde, son 5 yıldır da kamu sektöründe toplam kalite yönetimi adını alan bir yönetim biçimi uygulanmaya çalışılıyor. Bunun karşılığını özel sektör verimliliklerini ve dolayısıyla da karlılıklarını ve rekabet gücünü arttırarak gördü. Kamuda ise, Çalışma Bakanlığında, Sağlık Bakanlığında, Millî Eğitim Bakanlığında, Maliye Bakanlığında uygulanmaya çalışıldığını biliyoruz. Fakat bir netice alınamadığını da biliyoruz. AKP hükümetinin "acil eylem planında, programında ve bazı bakanların açıklamalarında" toplam kalite yönetimi kavramına ciddi anlamda vurgu yapılmaktadır. Fakat o kadar. Sanırım politika yapıcılar ile bu politikaları uygulayıcılar arasında anlayış farkı var ya da bilgi farkı ya da yeterlik farkı. Yukarıda sözü edilen kurumlar ve edilmeyenler toplam kalite yönetimi çalışmaları kapsamında liderlerden başlanılarak akademisyenlerden, danışmanlık şirketlerinden, KalDer'den maliyeti oldukça yüksek olan eğitim aldılar. Oysa kamuya hiçbir yansıması olmadı bu eğitim çalışmalarının, toplam kalite yönetimi çalışmalarının değil. Çünkü kamuda toplam kalite yönetimi uygulamalarına geçildiğini düşünmüyoruz. O halde aklımıza şöyle bir soru geliyor. Ya eğitimi veren akademisyenler, danışmanlık şirketleri ve de KalDer tky'yi bilmiyor, ya da eğitim sürecinin nasıl yürütüleceğini, belki de kamunun liderlerinin henüz hazır bulunuşluk düzeyleri yeterli değil. Belki de hepsi birden, yukarıda yer alan sorulara cevap olarak gösterebileceğim elimde "sağlam temelli" bir kanıtım yok. Fakat, girdiler böyle olunca sonuç kriterleri olarak performans göstergelerine baktığımızda, yaklaşımdan kaynaklı bir göstergede yok, yayılım da yok, kapsam ve sonuç ise hiç yok. Fakat biraz zorlama ile baktığımızda ise sonuç olarak Millî Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı Teftişte performans çalışması var.

Kısaca, ülkemizde toplam kalite yönetimi çalışmaları adına yürütülen çalışmaların istenildiği boyutlarda yürütülemediğini görüyoruz. Toplam kalite yönetimi kavramını ülkemiz kamu bürokrasisi kendine benzetmiş, içini boşaltmıştır. Aynı netice muhtemelen performans değerlendirme çalışmalarının da başına gelecektir. İnanmayan "sağlam temelli" bir kanıt olarak MEB'in hazırladığı Teftişte Performans Ve Denetim çalışmasına baksın (www.meb.gov.tr).

Hangi türden istatistiksel verilere ya da endekslere bakarsak bakalım ülkemiz oldukça alt sıralarda, özellikle eğitimde ve ekonomide. O nedenle "eğitim şart" diyoruz ya.

AKP hükümeti tarafından atanan bürokratlarımıza, AKP hükümetinin geliştirdiği politikaları kamusal alana daha iyi ve doğru olarak taşıyabilmeleri için iki kaynak kitap önererek yazımızı bitirmek istiyoruz.

Sayın Başbakanın Danışmanlığını yürüten Ahmet Davutoğlu'nun "Stratejik Derinlik, Türkiye'nin Uluslar Arası Konumu" ve yine Sayın Erdoğan'ın danışmanlığını yürüten Ömer Dinçer'in "Stratejik Yönetim" adlı kitaplarını, ülkemiz kamu yönetimine daha fazla derinlik kazandırmaları umuduyla kamu bürokratlarına okumalarını öneriyoruz.

29.03.2004
Ahmet SUAT

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber