Anadolu'daki vahalar: Üniversiteler

Kaynak : Bugün
Haber Giriş : 25 Şubat 2007 07:05, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

gülay göktürk'ün yazısı

Ne yalan söyleyeyim, önceleri ben de yeni üniversitelerin açılışına olumsuz bakanlardandım.

Siyasi iktidarlar yeni üniversite açma kararı aldıklarında, aynen şimdi bazılarının yaptıkları gibi burun kıvırır, zaten halihazırda bir sürü "gecekondu üniversite" varken, bunlara yenilerini eklemenin faydasızlığını düşünür; birkaç derslik ve birkaç "uçan profesör"le kurulan bu üniversitelerin, oralara girmek için bunca sıkıntı çeken, bunca hayal kuran gençleri aldatmak olduğunu söylerdim.

Yeni bilim üretimi, ya da bilgiyi genç kuşaklara aktarmak dediğimiz, böyle yerlerde, bu kadarcık imkânla yapılabileceğinden çok daha ciddi bir işti... Böyle yazar, böyle söylerdim. Bunlar şimdi de yabana atılır argümanlar değil; hala önemli ölçüde doğruluk payı taşıyor. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Zaman geçtikte, bu üniversitelerin bir kısmını gidip gördükçe, oralarda yetişen genç öğretim üyeleri ile tanıştıkça, Anadolu'da yeni üniversiteler açılması konusundaki fikrimi değiştirdim. Gördüm ki, ya hep-ya hiç demek yerine, bir yerden başlamak daha doğru. Başlanan yer ne kadar zayıf olursa olsun, "hiç yok"tan iyi oluyor ve bu üniversiteler hiç yokken hiçbir üniversitenin kapısından içeri adım atamayacak bazı gençler için bir fırsat yaratılmış oluyor.

Bir bakıyorsunuz, kuruluşunda kötü bir lise kadar bile olamayan bir üniversite, on yıl sonra bayağı toparlanmış, bir ölçüde kendi öğretim üyelerini yetiştirmiş, en parlaklarını devlet burslarıyla yurtdışına gönderip doktora yaptırmış; onlar geri dönüp üniversitelerini güçlendirmişler... Ya da büyük şehirlerdeki büyük üniversiteleri bitirmiş, üniversitede kariyer yapmak istemiş ama büyük üniversitelere kabul edilmemiş Anadolulu akademisyen adayları, büyük şehir çocuklarının gelmek istemediği bu kentlere yerleşip bu üniversitelerin kadrolarını oluşturmuşlar.

Birçoğu, şimdiye kadar İstanbul ya da Ankara üniversitelerinin elinin değip de araştıramadığı bölgesel konuları tez konusu yapıyor; şehirlerini, bölgelerini, bölge insanını daha iyi anlamamızı sağlayacak özgün araştırmalar ortaya çıkarıyorlar. Üstelik bunu yaparken, bölgelerinin - başka türlü hiç kullanılmayacak olan - imkânlarını da harekete geçiriyorlar. Bununla da kalmıyor, kendileri gelişirken çevrelerini de geliştiriyor, Anadolu'nun birçok ücra kentinde birer vaha oluşturuyorlar. O kentte bir fikir hayatı, bir dinamizm yaratıyor; şehrin entelektüel ve sosyal faaliyete susamış insanları için birer çekim merkezi haline geliyorlar. Hala büyük zaafları yok mu?

Var... Ama bir de şöyle düşünün: Eğer üniversiteler konusundaki mükemmeliyetçiliğimizi ilkokullar konusunda da göstermiş olsaydık, beş sınıfın bir arada tek öğretmenle eğitim yaptığı o köy okullarını açabilir miydik? O ilkokullar açılmasaydı bugün nüfusun yüzde 99'unu okur yazar hale getirebilir miydik? Bu ülkede Cumhuriyet'in ilk öğretmenleri, ancak birkaç yıl okul yüzü görmüş, okuma yazmayı ve dört işlemi ancak sökmüş uyanık genç erkekler ve kızlardı. Ankara'da ya da İstanbul'da açılan birkaç aylık kurslarda Latin harflerini öğrenip memleketlerine öğretmen olarak gönderildiler. Ve iyi kötü, öğrendiklerini başkalarına öğrettiler.

***

Söz konusu üniversite eğitimi olunca ortaya çıkan tehlikenin farkındayım elbette. O üniversite toparlanıncaya kadar ne olacak? Bu okullardan diploma alan hukukçulara davalarımızı, inşaatçılara evlerimizi, muhasebecilere defterlerimizi, doktorlara hayatlarımızı nasıl teslim edeceğiz? Ama unutmayın ki, aynı güvensizliği duymamız gereken düzinelerce yeni özel üniversite açılıyor Türkiye'de. "Özel gecekondu üniversiteler" türüyor apartman dairelerinde. O üniversitelerden de doktorlar, hukukçular, mühendisler çıkıyor; davalarımızı alıyor, tedavimizi yapıyorlar.

Üstelik bu sadece Türkiye'de değil, birçok Batı ülkesinde de böyle... O zaman çözüm ne? Eğitimin bu kadar çeşitlendiği ve kaçınılmaz olarak muazzam bir kalite farklılaşmasının yaşandığı bugünkü koşullarda, halkı kötü yetişmiş profesyonellerden korumanın tek yolu var:

Belli meslekleri icra edebilmek için diplomanın yeterli sayılmaması; ilgili meslek örgütlerinin denetiminde yeterlilik sınavlarının konulması... Amerika'yı yeniden keşfetmeye çalışmanın alemi yok. Bizim yapmamız gereken de bu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber