'Aşı takvimine alınan 13 aşı yaptırılmalıdır'

Başbakan Yardımcısı Akdağ, vatandaşların, aşı takvimine alınan 13 aşıyı hiçbir endişeye kapılmadan çocuklarına yaptırmaları gerektiğini bildirdi

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 12 Mayıs 2018 10:50, Son Güncelleme : 12 Mayıs 2018 12:22
'Aşı takvimine alınan 13 aşı yaptırılmalıdır'

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, "Sağlık Bakanlığı'mızın aşı takvimine aldığı 13 aşı, bu aşıların alınma şekilleri, kaliteleri hususunda vatandaşlarımız hiçbir endişeye kapılmamalıdır ve mutlaka çocuklarını aşılatmalıdır." dedi.

Başbakan Yardımcısı Akdağ, CNN Türk'te Hakan Çelik'in "Hafta Sonu" programına katılarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Akdağ, "Aşılar konusu hep tartışıldı da bu dönem farklı şekilde tartışıldı. Türkiye'de görülmeyen hastalıklar tekrarlamaya mı başladı? Eğer öyleyse bunun nedeni ülkemizde misafir ettiğimiz yabancı konuklarımız, Suriye'den, Irak'tan gelenler olabilir mi?" sorusuna karşılık, aşının önemli bir konu olduğunu vurguladı.

Aşı ile önlenebilir hastalıklarla binlerce, on binlerle çocuğun hayatının kurtulduğunu, çocukların hastalıklara yakalanıp ölmediğini, hastalıklardan dolayı belli engelliliklerin gelişmediğini ifade eden Akdağ, "Aşı konusunu gerçekten önemsemeliyiz. Biz bunu Türkiye Cumhuriyeti olarak çok başarılı bir biçimde yaptık. 2002'de AK Parti olarak iktidara geldiğimizde çocuklar 7 aşı ile aşılanıyordu. Şimdi 13 aşı ile aşılanıyor. Bunlar devletin ücretsiz yaptığı aşılar." diye konuştu.

Türkiye'de vatandaşların çocuklarını aşılatma oranlarının Avrupa'dan yüksek olduğuna değinen Akdağ, ABD ve Avrupa'nın bazı ülkelerinde bir takım gereksiz dedikoduların bazı aşılar konusunda vatandaşların tereddütlerine yol açtığını aktardı.

Gereksiz dedikodunun "herhangi bir aşının, herhangi bir alakası olmayan bir duruma sebep olduğu" gibi, bilimsel olarak ispatlanmamış, hiçbir delili olmayan bir dedikodu olduğunu anlatan Akdağ, "Bu neye yol açtı? Mesela kızamık salgınları görülmeye başlandı Avrupa'da, ABD'de. Kızamığın kökü tamamen kurutulmamıştı ama hemen hemen görülmüyordu." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin bu hususta oldukça iyi olduğunu belirten Akdağ, sözlerine şöyle devam etti:

"Türkiye'de hala vatandaşlarımız bu konuda çocuklarını koruma konusunda hassasiyetlerini devam ettiriyorlar. Dolayısıyla alarma geçeceğimiz herhangi bir durum falan yok. Avrupa'daki bazı ülkelerdeki gibi tedirginlikler, tereddütler, sayıca aşı gerilemeleri olsa aynı duruma Türkiye'de döner.

Kızamık deyip geçmemek lazım çünkü kızamık çocuklarda bağışıklık sistemini çok zayıflatır. Bunun peşinde zatürre ve bir takım başka hastalıklara yol açarak, ölüme de yol açabilir. Ben yıllarca çocuk sağlığı hastalıkları uzmanı olarak çalıştım, üniversitede öğretim üyeliği yaptım. Biz kızamıktan çok çekmiştik zamanında. Çünkü aşılama oranları düşüktü. Çok kaybettiğimiz yavrularımız oldu. Hele biraz daha geç yaşlarda olursa daha tehlikeli oluyor. Hatırlarım, 12 yaşında bir kız çocuğu, yavrumuz ağır bir zatürreden bir gece sabaha kadar uğraşmamıza rağmen hayatını kaybetmişti. Aradan 30 sene geçti hiç unutmuyorum. Buna benzer çok olayla karşılaştım."

- "Vatandaşlarımız Sağlık Bakanlığı'na itimat etmeli"

Vatandaşların, Sağlık Bakanlığı'na bu konuda itimat etmesi gerektiğini ifade eden Akdağ, "Çünkü Sağlık Bakanlığı işini çok iyi bilen uzman heyetlerle aşı konusunu her zaman çalışır. Geçmişte de böyle oldu, şimdi de böyle. Sağlık Bakanlığı'nın aşı takvimine aldığı, satın aldığı aşılardan hiçbir aile endişe etmemelidir. Bu hususta Sağlık Bakanlığımız gerçekten çok hassas davranır. Sağlık Bakanlığı'mızın aşı takvimine aldığı 13 aşı, bu aşıların alınma şekilleri kaliteleri hususunda vatandaşlarımız hiçbir endişeye kapılmamalıdır ve mutlaka çocuklarını aşılatmalıdır." değerlendirmesini yaptı.

Sağlık konusunda dedikodu mahiyetinde internette dolaşan bir takım bilgilerin vatandaşın kafasını zaman zaman karıştırdığını anlatan Akdağ, "Halbuki sonuçta bu bir bilim alanı. Türkiye'de bilim insanları, bu hususta oluşmuş olan komisyonlar, Sağlık Bakanlığı adına çalışıyorlar. Bu komisyonlarda Türkiye'nin aşı konusunu en iyi bilen hocaları var. Öyle bir iki kişi falan da değil. Belki zaman zaman sağlık camiasından da bir takım iddialar ortaya çıkıyor. Ama Sağlık Bakanlığı adına, Sağlık Bakanlığı'nın karar verici mekanizmaları içinde 5, 7, 8,10 hocadan oluşan ve işinin erbabı olan komisyonlar karar veriyor. Dolayısıyla bu hususta tereddüt etmemek lazım."

"Suriye ve Irak'tan gelen insanlar ve çocuklarla beraber Türkiye'de ilave sağlık sorunları oluştu mu? Türkiye'de görülmeyen, unutulmuş, sönmüş hastalıklar tekrarladı mı?" sorusu üzerine Akdağ, bunların oluşmadığını, çünkü sınırdan gelen her çocuğun dikkatli biçimde aşılandığını söyledi.

Suriye'nin geçmişte, Esed'in zulmü başlamadan önce de aşılama ve halk sağlığı konusunda iyi bir ülke olduğunu anlatan Akdağ, "Sıtma konusu diyelim ki Orta Doğu ve Afrika'da bir problemdi, Türkiye'de de geçmişte bir problemdi. Türkiye bu problemi güney ilçelerinde yendi. Biz bunu yendik kendi dönemimizde. Suriye de sınırın öteki tarafında yenebildi. Dolayısıyla oradan böyle bir risk gelmedi. Aşılama konusunda da elbette aşılanmazsa çocuklar, bahsettiğimiz sıkıntılar ortaya çıkıyor. Ama çok hassas davrandık, biz Suriyeli çocukları da aşıladık. Dolayısıyla şu ana kadar Suriye'den gelen sığınmacılar, misafirlerimiz ya da onların çocukları sebebiyle yayılmış, artmış herhangi bir hastalık olmadığını biliyoruz." diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, 2008'de yüzde 32'ler civarında olan sigara içme oranının 4 yıl içerinde yüzde 27'ye gerilediğini ancak sonraki 4 yıl içerisinde yeniden yüzde 31'e çıktığını belirterek, "Bu yüzde 31'e çıkışta incelediğimiz zaman şunu görüyoruz: Daha ziyade kadınlarda ve gençlerde sigara içme oranlarının artışı bu oranları yükseltti. Demek ki bizim odak grubumuz, daha ziyade üzerine eğilmemiz gereken, mücadele etmemiz gereken grubumuz gençlerimiz ve kadınlarımız. Bunun için de yeni bir stratejik plan ve eylem planı hazırlıyoruz." dedi.

Akdağ, CNN Türk televizyonunda yayınlanan "Hafta Sonu" programında Hakan Çelik'in sorularını yanıtladı. Sigara yasağına son dönemde uyulmadığının gözlendiğine ilişkin ifade üzerine Akdağ, Anadolu'nun birçok kentinde kapalı mekanlarda sigara içme yasağının uygulandığını ifade etti.

Yasak ihlallerinin daha çok büyük şehirlerde yaşandığına değinen Akdağ, şöyle konuştu:

"Konu tamamen bir uygulama konusu. Şu anda Türkiye'de bu işle ilgili kanunlar, ikincil mevzuat yeterli. Ciddi cezalar var. Cezaların yaptırım gücü çok iyi. Para cezası, katlanarak giden para cezası, tekrarında müessesenin kapatılma cezası var. Dolayısıyla cezalar aslı yerli yerinde oluşturulmuş durumda. Uygulamada valilerimizin konuyu yakından takip etmesi lazım. Özellikle metropol valilerimizin, yani İstanbul'un, Ankara'nın, İzmir'in, diğer büyük şehirlerimizdeki valilerin konuyu yakından takip etmesi gerekiyor. Sigara konusunda Türkiye, dünyada en büyük başarılarına imza attı. Cumhurbaşkanımız Dünya Sağlık Örgütü'nden ödül aldı. Dünya Sağlık Örgütü bizlere ödüller verdi. Neden? Çünkü yüzde 32'ler civarında olan sigara içme oranı 2008'lerde, 4 yıl içerinde yüzde 27'ye geriledi. Sonraki 4 yıl içerisinde de yüzde 31'e çıktı yeniden. Bu yüzde 31'e çıkışta incelediğimiz zaman şunu görüyoruz: Daha ziyade kadınlarda ve gençlerde sigara içme oranlarının artışı bu oranları yükseltti. Demek ki bizim odak grubumuz, daha ziyade üzerine eğilmemiz gereken, mücadele etmemiz gereken grubumuz gençlerimiz ve kadınlarımız. Bunun için de yeni bir stratejik plan ve eylem planı hazırlıyoruz."

- Yeni mücadele eylem planı

Recep Akdağ, uyuşturucu ve madde bağımlılığıyla ilgili başarılı bir stratejik plan hazırladıklarını, haftalarca üzerinde çalıştıklarını, paydaşlarla politika laboratuvarları oluşturduklarını anlattı.

Yeşilay'ın rolünü de ciddi ölçüde geliştirdiklerine değinen Akdağ, "O tamam, plan yürürlüğe girdi şimdi uygulamalarına başladık. Elimizde, masamızda şu anda tütünle ilgili sigarayla ilgili önümüzdeki 5 yılın yeni mücadele eylem planı var. Bu da önümüzdeki bir, iki ay içinde tamamlanacak. Ancak şunu söyleyeyim, kanunlar itibarıyla Türkiye'de kanunlar aşağı yukarı yeterli. Bir düz paket meselesi var, bu gündemimizde. Logoların kaldırılması... İkincisi de bazı kanunlarda küçük bir, iki maddede değişiklikler yaparak bu kapalı mekan meselesini iyice garanti altına almak gerekiyor." dedi.

Akdağ, düz paket uygulamasının da seçimden sonra gerçekleşeceğini belirtti. 2008'de yüzde 32 olan oranın 2012'de yüzde 27'ye gerilediğini, 2016'da tekrar yüzde 31'e çıktığını yineleyen Akdağ, "Onun için mücadeleyi yenileyerek yola devam." ifadelerini kullandı.

- Yeşil Dedektör uygulaması

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, kapalı alanlarda sigara içiminin önüne geçmek için geliştirilen "Yeşil Dedektör" adlı cep telefonu uygulaması hakkında da bilgi verdi. Kişilerin cep telefonlarına indirdikleri uygulama sayesinde kapalı alandaki ihlalleri telefon açmadan ilgililere bildirebileceğini belirten Akdağ, "Konum belirleniyor, orada ihlalin olduğu belirleniyor, sistem Sağlık Bakanlığı ekiplerine haber veriyor ve en yakın ekipler olay mahalline geliyor." dedi.

Ekiplerin mobil hareket ettiklerine de dikkati çeken Akdağ, "Ekiplerin elinde tabletler var ve sistem bir yazılımla en yakın ekibe yol gösteriyor ve en yakın ekip de elindeki tabletle olay yerine hareket ediyor." diye konuştu.

- Afgan mülteciler meselesi

Akdağ, son dönemde Türkiye'ye giren Afgan mültecilerle ilgili soru üzerine de bu konunun büyük ölçüde kontrol altına alındığını kaydetti.

İçişleri Bakanlığı'nın Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün ciddi bir çalışma gösterdiğini, kendilerinin de AFAD olarak bu çalışmalara destek verdiklerini belirten Akdağ, "Iğdır'da, hemen sınırın giriş kısmında bir toplama merkezi oluşturuyoruz. Bunlar geçici merkezler, Erzurum'da bir geçici merkez var. Bunlar uygun şekilde, kendileri de ikna edilerek uçaklarla memleketlerine geri gönderiliyorlar." dedi.

Sığınmacılar ve mültecilerle ilgili uluslararası kanunlar olduğunun altını çizen Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dolayısıyla en önemli husus, yurt dışından, sınırlarımızdan Türkiye'ye girişi engellemek. Bunun için de biliyorsunuz belirli tedbirler alınıyor sınırlarda, fiziki tedbirler alınıyor. Özellikle bahsettiğimiz doğudan gelen sığınmacılar açısından engel olabilecek fiziksel engellerin de büyük bir kısmı tamamlandı. Bu bir yatırım gerektiriyordu. Bu yatırımı hükümet olarak yapıyoruz. Sayı çok fazla değil ama bunlar geldiklerinde yollarda, terminallerde görülmüş oluyorlar. Tabiatıyla insanlar tedirgin oluyor. Sadece 'Afganlılar ya da herhangi bir ülkeden sığınmacılar Türkiye'de. Bunlara karşı biz ne yapacağız, bunlar Türkiye'de bizim için büyük bir problem oluşturacak.' diye düşünmüyor, daha çok 'Bunların hali ne olacak?' İnsanımız çok şefkatli. Kanunlara göre bunları aracına almak, evine götürmek suç. Dolayısıyla insanlarımız bunu biliyorlar, zaman zaman bizi de aradılar. Bir ara yoğun bir geliş oldu. 'Bunların hali ne olacak, bunlara yardımcı olun destek olun.' Ne yapıyoruz, bunları alıyoruz neyse günlük yaşam ihtiyaçlarını karşılayıp, uçaklarla geri gönderiyoruz. Şu anda Göç İdaresi yoğun biçimde bunu yapıyor. Bu hususta gittikçe sayıları artan bir Afgan mülteciler sorunu Türkiye'de yok."

- "Afgan mülteciler için İran'ın itinalı olması lazım"

Recep Akdağ, sınırları geçerek gelen kişilerin kaçak işçi olarak çalıştırılmaları konusundaki soru üzerine de Göç İdaresi'nin ana vazifesinin bu konu olduğunu bildirdi.

Birkaç sene önce İçişleri Bakanlığı çatısı altında Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün kurulduğuna değinen Akdağ, her ilde Göç İdaresi Müdürlükleri bulunduğunu, Ankara'da 500'ün üzerinde uzman ve çalışan bulunduğunu kaydetti. Bunun yanı sıra İçişleri Bakanı başkanlığında Göç Yüksek Kurulu oluşturulduğunu belirten Akdağ, bu kurulun meseleyle yakından ilgilendiğini dile getirdi.

Göç meselesinin komşu ülkelerinde problem ve çatışma sıkıntı olan ülkeler açısından bir problem olduğuna işaret eden Akdağ, "Normalde Afgan mülteciler için aslında İran'ın itinalı olması lazım. Sonuçta onlar İran'dan geliyor. Demek ki gerekli önlemleri yeterince alamadılar. Almadılar diye suçlamayalım ama bazen alınmıyor, bazen alınamıyor yeterince. Demek ki gerekli önlemler yeterince alınamadı. Onlar İran'a geliyorlar, bütün İran'ı katediyorlar. Türkiye sınırına geliyorlar. Yürüyerek, bazen otobüslerle geliyorlar. Türkiye'ye geldikten sonra daha çok yürüme işi oluyor. İran'da bunun böyle olduğunu zannetmiyorum. İran biraz da kendisinde toplanmış olan sığınmacı ya da Afgan mültecilerin Türkiye'ye geçişi konusunda çok hassas davranmadı doğrusu geçtiğimiz aylarda. İran'dan da bu hususta hassas davranmasını bekliyoruz. Yani neticede onların Türkiye'ye giriş yolları İran." dedi.

- "AB Türkiye'ye verdiği sözleri ne kadar tuttu?"

Akdağ, Avrupa Birliği'nin sığınmacılar konusunda Türkiye'ye verdiği sözleri ne kadar tuttuğuna ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı:

"Önce bir 3 milyar avroluk anlaşma imzaladık. Bu 3 milyar avroluk anlaşmadan bize gelen, Türkiye'ye gelen ve kullanılan miktar 1 milyar avrodan az. Çünkü çok bürokratik bir mekanizma oluşturulmuş durumda. Araya aracı başka kuruluşlar da giriyor, gözlemci kuruluşlar adı altında. Dolayısıyla süreç uzayıp gidiyor. Bir de projelerin niteliği itibarıyla doğrudan harcamaya müsaade eden projeler olması gerekir. Mesela Kızılay ile AFAD'ın birlikte yürüttüğü ve Kızılay'ın belli kartlar oluşturarak, yiyecek temini açısından bir kısım Suriyelilere temin ettiği bir kart var. Bu doğrudan doğruya o karttan bankadan paralarını çekip yiyecek alıyorlar. Bu tarafı işin çok güzel işledi. Ama işte, Suriyelilere göç sağlığı merkezleri yapılacak deniyor. Bu uzayıp da gidiyor. Ne kadar uğraşsanız karşı tarafta ciddi bir bürokrasi var."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda kesin talimatları olduğunu ve kendisinin Avrupa'ya gittiğinde muhataplarıyla bu konuyu gündeme getirdiğini de anlatan Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu bürokrasiyle bu iş yürümez. Bu 3 milyarın dediğim gibi 1 milyarı kullanılmış durumda, 1 milyarı da onlara sorarsanız verilmiş. Verilmiş ama duruyor bankada yani. Kullanmadıktan sonra kullanamadıktan sonra onu uygun, kolay bir yöntemle ne kıymeti var? İkinci 3 milyarın da teminine ilişkin onlar kendi aralarında karar aldılar. Şimdi karşılıklı görüşmelerimiz yapılıyor. Ama şunu söylemek lazım: 2011'den beri bizim harcadığımız para 31 milyar, 32 milyar dolarlara ulaştı. Çok büyük bir para. Bu tabii bütün Avrupa'nın vermeyi taahhüt ettiği 6 milyar dolar. Geçtiğimiz günlerde Brüksel'de bir toplantı oldu bu konuyla alakalı ben de o toplantıya katıldım. Bunları onların yüzlerine de çok açıkça söylüyoruz. Bu kadar ülke, zengin ülkeler, bu meseleye Avrupa aslında çok samimi bir şekilde de yaklaşmıyor açık söyleyeyim. Toplantılar toplantılar, görüşmeler, çok önemsiyormuş edaları ama aslında kendilerine dokunmasın yeter, birçok politikacının kanaati. Ben buna katılmadığımı, Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim bunu kabul etmediğimizi, Brüksel'deki toplantıda da çok açık bir şekilde hem ortak toplantılarda hem de ikili toplantılarda kendilerine ifade ettim. Yani burada Avrupalıların yaklaşımı benim kanaatime göre biraz samimiyetten uzak bir yaklaşım. Bu mesele herkesi ilgilendiren bir mesele midir yoksa Suriyeli mülteciler konusu sadece Türkiye'yi, Lübnan'ı, Ürdün'ü ilgilendiren bir mesele midir? Bugün dünyada en ziyade sığınmacının, mültecinin sayıca en çok olduğu ülke Türkiye. 3,5 milyona yakın Suriyeli, belki bir 500 bin de bütün yıllar boyunca gelmiş diğer ülkelerden kişiler var."

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, 24 Haziran seçimlerine ilişkin, "Birinci turda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilir. Herhalde yüzde 55'e yakın bir oranla seçilir diye düşünüyorum. Parlamentoda da AK Parti çoğunluk elde eder, MHP ciddi sayıya ulaşır. Daha modern bir anayasa yapabilme hususunda belli bir sayıya ulaşabileceğimizi düşünüyorum." dedi.

Akdağ, CNN Türk'te yayınlanan "Hafta Sonu" programında Hakan Çelik'in sorularını yanıtladı.

Başbakan Yardımcısı Akdağ, bir soru üzerine, Filistin'e yardımlar konusunda Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu'nun bulunduğunu, bunun amacının Filistin, Gazze ve Batı Şeria'ya yardım etmek olduğunu söyledi.

Çeşitli ülkelerin buraya finansman açısından taahhütlerinin bulunduğuna dikkati çeken Akdağ, "Geçtiğimiz aylarda maalesef ABD 360-370 milyon dolardan 60 milyon dolara indirdi. Bu finansmanı sağlamak lazım, her ülke elinden geldiği kadar destek vermeli. Biz bir 10 milyon dolar ilave verebileceğimizi ortak bir toplantıda bildirdik. Daha fazlasını Türkiye'den oluşturmak üzere vatandaşın da desteğine müracaat edeceğiz. Medya kampanyası yapacağız. Sayın Cumhurbaşkınımızın talimatıyla bu medya kampanyasının koordinasyonunu da ben yapacağım. AFAD'la beraber bu koordinasyonu yapacağız." diye konuştu.

ABD'nin buradaki tutumunun çok acımasızca, merhametten yoksun ve tamamen politik, kendi çıkarlarını düşünen bir yaklaşım olduğunu belirten Akdağ, bunu kabul etmediklerini söyledi.

Recep Akdağ, şu anda da Gazze'ye 26 bin ton un temini için de hazırlık içinde olduklarını ifade etti.

Hakan Çelik'in, yabancı yatırımcıların zaman zaman Türkiye'de çok fazla bürokrasi olduğu yönünde eleştiriler yaptıklarını belirterek, bu konudaki görüşü sorduğu Akdağ, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu diye bir merkezin bulunduğunu ve bu kurulun başkanlığını da kendisinin yaptığını söyledi.

Uluslararası örgütlerin, Dünya Bankası'nın Türkiye'de iş yapma kolaylığı açısından nerede olduğunu gösteren endekslerinin bulunduğunu aktaran Akdağ, "Bana göre objektif endeksler, buna göre 2017 Ekim sonunda açıklanan raporda ki bu 2018'in yatırım ortamını tarif eder. Burada Türkiye 60. sırada yer aldı." dedi.

Akdağ, geçen sene yaz mevsiminden başlayarak yoğun bir çalışma içine gerdiklerini belirterek, bu konunun birçok bakanlığı ve kurumu ilgilendirdiğini vurguladı.

Kendisinin de bu işe 200-300 saat harcadığını, birlikte çalıştıkları bakanların buna çok ilgi gösterdiğini, uluslararası uzmanlarla toplantılar yaptıklarını dile getiren Akdağ, şöyle konuştu:

"Kendimize bir yol haritası yaptık. Bu yol haritasını takip ediyoruz. Beklentimiz, yaptığımız hesaplamalar, bu senenin ekim ayında yayımlanacak raporda Türkiye'nin 30'lu bir sıraya yükseleceği şeklindedir. 2019 için de 20'li bir rakamı hedefliyoruz. Buna inşallah ulaşacağız."

Başbakan Yardımcısı Akdağ, daha önce İstanbul'da bir şirket kurulmak istendiğinde bunun yaklaşık bir hafta sürdüğünü, yaptıkları çalışmalarla şu anda bunun yaklaşık 20 dakika, yarım saatte tamamlandığını kaydetti.

Türkiye'nin genç nüfusa sahip olduğuna vurgu yapan Akdağ, "Neredeyse bütün Avrupa'nın bir yılda oluşturması gereken yeni iş imkanı kadar Türkiye'de yeni iş imkanı oluşturmak gerekiyor. Böyle bir genç nüfusla gerçekten bu iş çok kolay değil." ifadesini kullandı. Akdağ, Türkiye'de her yıl çok sayıda yeni istihdam oluşturduklarını, bu hususta gayret etmeyi sürdüreceklerini vurguladı.

Türkiye'nin şu anda doğurganlık hızının yüzde 2,1 civarında olduğunu belirten Akdağ, "Her yıl yine bir milyona yakın bir nüfus artışımız var. Bu bir müddet daha devam edecek. Türkiye'nin nüfusu 90 milyonlara kadar çıkacak." şeklinde konuştu.

Akdağ, Türkiye'nin depreme ne kadar hazırlıklı olduğuna yönelik bir soru üzerine, bunun birkaç başlık altında ele alınabileceğini söyledi.

Vatandaşların deprem konusundaki farkındalığının yetersiz olduğunu, bu konuda ciddi eğitimler verdiklerini aktaran Akdağ, gelecek yıllarda bu eğitimleri çocuklara gençlere ve ailelere yaygın bir biçimde vermeye devam edeceklerini söyledi.

- "Binalarımızın yüzde 25'i depreme dayanıklı değil"

Başbakan Yardımcısı Akdağ, eğitim merkezlerinin sayısını da artıracaklarını dile getirerek, şunları kaydetti:

"Belli araştırmalar sonucu yapılan bir tahmin, Türkiye'de binalarımızın yüzde 25'i depreme dayanıklı değil. Çok büyük bir oran, Japonya ile asıl farkımız burada. Japonya'da bu oran yüzde 8. Türkiye'de bu oran bazı illerde yüzde 25'in de üstünde."

- "Cumhur iktidarı da diyebiliriz"

Çelik'in "Seçim süreci nasıl görünüyor? Birinci tur, ikinci tur oy oranları tahminine ilişkin elinizde son bir bilgi var mı?" şeklindeki soru üzerine Akdağ, AK Parti'nin seçime çok hazır bir parti olduğunu vurguladı.

MHP ile kurdukları Cumhur İttifakı için, "Cumhur İktidarı" ifadesini kullanan Akdağ, Hakan Çelik'in "Cumhur iktidarı mı diyorsunuz?" şeklinde araya girmesi üzerine, gülümseyerek, "Cumhur iktidarı da diyebiliriz. Bunda da bir mahsur yok" ifadesini kullandı.

Cumhur İttifakı ile iyice güçlendiklerini kaydeden Akdağ, "Burada hedefleri belli olan iki parti bir araya geldi. Nedir hedefler? Bizim hep 'Rabia' olarak ifade ettiğimiz, bayrak, millet, devlet, vatan, güçlü bir Türkiye, refahı hızla artan, huzur içinde bir Türkiye... Öteki tarafta adına ittifak dedikleri şey gerçekten bir garabet." diye konuştu.

Öbür tarafta dünya görüşleri, tarzları birbiriyle alakasız partilerin bir araya geldiğini anlatan Akdağ, "HDP'nin genel başkanı hakkında birtakım olumlu ifadeler kullanan ya da işte buna benzer bir tavır sergileyen bir Saadet Partisi Genel Başkanı ya da Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni, PKK ile kol kola siyasi hayatına devam eden bir HDP ya da işte farklı bir tona bürünmüş bir İP..." dedi.

Kendilerinin ısrarla AK Parti dediklerinde bazılarının "AKP" ifadesini kullanıldığını hatırlatan Akdağ, "Neticede Allah korusun bu bahsedilen ittifak bir bilinmezler ittifakı. Türkiye'yi hızla baş aşağı götürecek, başarılı olsalar ki Allah'ın izniyle olamayacaklar, bir ittifaktan bahsediyoruz. Neye 'Tamam' diyorlar? Türkiye huzura doğru gidiyor, terörü yendik, alt ettik tamamen buna mı 'tamam' diyorlar, artık bu devam etmesin mi? Refahımız hızla artıyor buna mı 'devam etmesin' diyorlar." şeklinde konuştu.

Başbakan Yardımcısı Akdağ, şunları kaydetti:

"Birinci turda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilir. Herhalde yüzde 55'e yakın bir oranla seçilir diye düşünüyorum. Parlamentoda da AK Parti çoğunluk elde eder, MHP ciddi sayıya ulaşır. Daha modern bir anayasa yapabilme hususunda belli bir sayıya ulaşabileceğimizi düşünüyorum."

"HDP'nin barajı geçebileceğini düşünüyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine Akdağ, "Barajın bir altı, bir yukarısı gibi şu andaki anketlerde gittiğini biliyoruz." dedi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber