Döviz neden sürekli olarak artıyor?
Türk lirasındaki değer kaybını yorumlayan iktisatçı akademisyen Dr. Levent Yılmaz, döviz artışına faiz aracı ile müdahale edilmesinin istediğini ancak geçmiş deneyimlerde bunun bir işe yaramadığını yaratılan kaos'un ana nedeninin ise oy kullanacak seçmenin sandıktaki tercihlerini etkilemek olduğunu söyledi

Türk Lirası'nın dolar ve euro başta olmak üzere yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybını ve uluslararası ekonomi çevrelerinde dillendirilen Türkiye ekonomisinde büyük bir krizin yaklaştığı yorumlarını uzmanlar Sputnik'e değerlendirdi.
Türk Lirası'nın dolar ve euro başta olmak üzere yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybını ve uluslararası ekonomi çevrelerinde dillendirilen Türkiye ekonomisinde büyük bir krizin yaklaştığı yorumlarını uzmanlar Sputnik'e değerlendirdi. İktisatçı akademisyen Dr. Levent Yılmaz ve iktisatçı yazar Mustafa Sönmez, Türkiye'de 24 Haziran seçimlerine kadar kur kaynaklı ekonomik dalgalanmaların süreceği görüşünde birleşirken Türk Lirası'ndaki değer kaybının sebebi konusunda farklı görüşler dile getirdi. Dr. Levent Yılmaz, Türk Lirası'ndaki değer kaybını "oy kullanacak seçmenin sandıktaki tercihlerine etki edecek şekilde bir finansal saldırı" olarak nitelendirirken "Batı'da şöyle bir şey vardır; bir operasyon yapılır, siz o operasyonu yakaladığınız zaman komplo teorisyeni olarak nitelendirilirsiniz. Bu kesinlikle bir komplo teorisi değil" dedi.
Mustafa Sönmez ise dövizdeki kur artışının sebebinin dış kaynaklı bir müdahale olmadığını ifade ederek "Hiç dış komplo filan aramasınlar. Bunun içeriyle ilgisi olduğunun herkes yaşayarak farkında. Hangisi komplo? Enflasyonun tırmanması mı, bütçenin bu kadar açık vermesi mi, işsizliğin bu kadar yüksek olması mı?" diye sordu.
'TÜRKİYE'NİN İFLASI BAŞLADI'
Makro ekonomist ve finans tarihçisi Russell Napier, İsviçre'de yayımlanan Neue Zürcher Zeitung gazetesine verdiği mülakat, Türkiye'de de tartışma yarattı. Napier, Türkiye mülakatında ekonomisiyle ilgili açıklamalarda bulunurken küresel piyasalarda 1980'lerin yeniden yaşanacağını ve Türkiye'yi büyük bir krizin beklediğini iddia edip "Türkiye'nin iflası başladı" şeklinde konuştu. En geç seçimlerden sonra, Türk Lirasının muazzam değer kaybedeceğini söyleyen ekonomist, Türkiye'nin 400 milyar doları bulan borcunu ödeyemeyecek duruma geldiğini ifade etti.
OLUMLU YORUM
'DÖVİZ KURU ÜZERİNDEN SEÇİMLERE ETKİ EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR'
Sputnik'e konuşan iktisatçı akademisyen Dr. Levent Yılmaz ise Türk lirasındaki değer kaybının ekonomik algıdaki bozulmadan kaynaklandığını dile getirerek şunları söyledi: "Bu algı neden bozuluyor; ben ekonomi güvenliği çalışan bir akademisyen olarak şöyle
düşünüyorum: Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde döviz kuru ve finansal piyasalardaki hareketler üzerinden seçimlere etki edildiğini görüyoruz. Dolayısıyla sandıkta oy kullanacak seçmenin tercihlerine etki edecek şekilde bir finansal saldırının Türkiye ekonomisi için de geçerli olduğunu ifade edebilirim. Tabii bu tarz şeyler söylendiği zaman bunun altını doldurmak gerekiyor, yoksa komplo teorisinden öteye gitmiyor. Ama burada Türkiye'deki ekonomik göstergelere baktığımızda bunun bir komplo teorisi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin Türkiye'de açıklanan yüzde 7.4'lük büyüme, işsizlik konusunda atılan adımlar, işsiz oranının azalması, özellikle genç işsizlikte sağlanan önemli başarılar var. Diğer taraftan ihracatta artış devam ediyor. Öte taraftan Türkiye'de 17 Aralık [2013] ve öncesinde Gezi olaylarıyla birlikte başlayan süreç var. Bunların ciddi maliyetleri oldu. En son 15 Temmuz'da Türkiye bir askeri darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Bütün bunlara baktığımızda Türkiye'de bunları yönetebilmiş, bu işin içinden çıkabilmiş bir ekonomi var. Bu süreçte biraz zayiat verdi tabii, kurda yukarı yönlü bir hareket oldu, bunu kabul etmek lazım. Ama bütün bunlara rağmen ayakta kalmış, çevresindeki ateş çemberine rağmen ihracatını arttırmış, bütün küresel finansal baskılara rağmen borçlarını zamanında ödeyebilen, faizleri biraz yükselmekle birlikte hazinesinin borçlanabildiği, bankalarının karlılık oranının yüksek olduğu bir ekonomiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla burada finans tarihçisi Russell Napier'in açıklamalarının ayaklarının yere basmadığını düşünüyorum."
'ERDOĞAN'IN LONDRA'DAKİ AÇIKLAMALARI ÇOK SPEKÜLATİF DEĞERLENDİRİLDİ'
Hükümetin Merkez Bankası'na müdahale ettiği ve faiz artırımına izin vermediği görüşlerini değerlendiren Yılmaz, Merkez Bankası'nın para politikası araçlarını bağımsız bir şekilde kendisi belirlediğini ancak Merkez Bankası'nın uygulamaları sonucunda ortaya çıkan ekonomik atmosferin bedelini siyasetin ödediğini ifade etti. Yılmaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Londra ziyaretinde 'yeniden cumhurbaşkanı seçildiğinde ekonomiye daha fazla müdahil olacağı' yönündeki açıklamalarının bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini dile getirerek "Bence orada ifade edilmek istenen şey, devlet başkanının oturup para politikalarını belirlemesi değil, para politikalarını belirleyen kurumun hayatın, dünyadaki konjonktürün gerektirdiği şekilde yeniden yapılandırılması olarak yorumlanmalı bence. O kısmın biraz fazla abartıldığını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
'FAİZ ARTIŞIYLA TÜRK LİRASI'NIN DEĞER KAYBININ ÖNÜNE GEÇİLEMEZ'
Türkiye'de Merkez Bankası ne kadar bağımsız hareket edebildiğini defalarca
gösterdiğini, geçtiğimiz aylarda piyasayı fonladığı faizde 75 baz puan artış
yaptığını söyleyen Yılmaz, "Artış yaptığı gün Merkez Bankası bağımsız değil
miydi? Dolayısıyla ben bu konunun Türkiye seçime giderken seçmenin tercihlerini
etkilemek açısından bir spekülasyon malzemesi olarak kullanıldığı kanaatini
taşıyorum" dedi.
Türk Lirası'ndaki değer kaybını önlemek için Merkez Bankası'nın faiz arttırması
gerektiği görüşüne katılmadığını vurgulayan Yılmaz, "Piyasanın işleyişi
içinde Merkez Bankası'nın temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Merkez
Bankası'nın bir döviz kuru hedeflemesi olmamalıdır. Merkez Bankası'nın sadece
faiz arttırma silahını kullanarak dövizin yükselişini önlemesi talebi var çeşitli
piyasa aktörleri tarafından, ancak faiz artışıyla dövizin artışının önüne geçilemediğini
görüyoruz. Bütün dünyada dolar endeksi değerleniyor. Küresel gelişmelerden bağımsız,
sadece Türkiye'de bir sorun varmış gibi algılayamayız. Her döviz artışına Merkez
Bankası faiz artırımıyla cevap verirse bunun sonu yok" diye konuştu.
'24 HAZİRAN'DAN SONRA KURDA GERİLEME DÖNEMİNİN BAŞLAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM'
Türkiye'nin ekonomik durum algısındaki bozulmanın sadece faiz artırımıyla düzeltilemeyeceğini
ifade eden Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu algının nasıl bozulduğu da belli; kredi derecelendirme kuruluşları
ve çeşitli yatırım bankalarının, Türkiye ekonomisinin gerçeklerini yansıtmayan
açıklamaları var. Bu açıklamalara sadece faiz artırımıyla cevap vermek faydalı
olmayacaktır. Ben bu süreçte 24 Haziran'dan sonra ortaya çıkacak yeni ekonomi
yönetiminin ve politikalarının kurdaki artışın önüne geçeceğini ve hatta kurda
gerileme dönemini başlatacağını düşünenlerdenim. Çünkü ben bunun seçimlerde
seçmen kararını etkilemeye yönelik finansal hareketin parçası olarak değerlendiriyorum.
Tabii Batı'da şöyle bir şey vardır; bir operasyon yapılır, siz o operasyonu
yakaladığınız zaman komplo teorisyeni olarak nitelendirilirsiniz. Bu kesinlikle
bir komplo teorisi değil. Üst üste gelen açıklamalara bakın; durduk yerde S&P'nin
Ağustos ayında yapması gereken Türkiye değerlendirmesini öne çekmesi, IMF'nin
rutin ziyaret neticesinde yaptığı Türkiye değerlendirmesinde her şeyin yolunda
olduğunu söyleyip 'Ama ekonomi ısınıyor' demesi gibi piyasa gerçeğinin dışındaki
açıklamalar algıyı bozdu, bozmaya da devam edecek gibi görünüyor. Bunun önüne
geçmek için 24 Haziran'da ortaya çıkacak tablonun yeterli olacağını düşünüyorum."
'SEÇİMDEN SONRA KEMER SIKMA POLİTİKALARININ GEREKSİZ OLDUĞU KANAATİNDEYİM'
Seçim sonrası ekonomide 'kemer sıkma politikaları' uygulanacağı görüşlerini de değerlendiren Yılmaz, "Çok sıkı kemer sıkma politikalarının ben gereksiz olduğu kanaatindeyim; sebebi de şu, şu anda sadece kur üzerinden konuşuyoruz. Türkiye ekonomisinin küçülmesi, ihracatının azalması gibi bir durum söz konusu değil. Türkiye'yi baskılayan petrol fiyatlarındaki artış ile kurdaki artışın üst üste gelmesinden kaynaklanan enerji maliyetlerindeki artış var, bu da cari açığa sebep oluyor. Türkiye cari açığı akşamdan sabaha kapatabilecek bir ülke değil, çünkü enerji kaynaklarına erişimle ilgili yapması gereken projeler var. Rusya'yla devam eden Akkuyu Nükleer Santrali gibi Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı azaltacak ve enerji maliyetlerini düşürecek projelere ihtiyacı var, bunların da projelendirildiğini görüyoruz. Dolayısıyla çok sert bir ekonomik atmosferi ben beklemiyorum" diye konuştu.
2019 yılında dünya ekonomisinde küresel bir dalgalanmanın beklendiğini de dile getiren Yılmaz, "ABD'nin ekonomi tarafında dünyaya ciddi zararlar verdiğini düşünüyorum ve bunun dünyaya ciddi dönüşü olacak. Bu açıdan baktığımızda bu küresel dalgaya karşı Türkiye önlem alacaktır ama bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil, bunun altını çizmek gerekiyor" dedi.
OLUMSUZ YORUM
'TÜRKİYE EKONOMİSİNE GÜVENSİZLİK VAR, GÜVENSİZLİĞİN SONUCU DÖVİZE HÜCUM VAR'
ktisatçı yazan Mustafa Sönmez, Türkiye'deki ekonomik göstergelerin negatif gittiğini ifade ederek "Dış gözlemcilerin kehanetlerini bir tarafa bırakırsak Türkiye'de birçok ekonomik gösterge negatif gidiyor. Biz bunu Merkez Bankası kaynaklarından, birinci elden takip ediyoruz. Hadise şudur: İçeride çok ciddi bir güvensizlik var, dışarıda ciddi bir güvensizlik var. Bu güvensizliğin sonucu olarak dövize hücum var. Hem mevduat sahipleri, hem borçlu şirketler dövize hücum halindeler" diye konuştu.
'HERKESİN BEKLENTİSİ FAİZ ARTTIRIMI, FAKAT MERKEZ BANKASI BUNU YAPAMIYOR'
Türk Lirası'ndaki değer kaybına Merkez Bankası'nın bir müdahalede bulunamadığını kaydeden Sönmez, "Merkez Bankası buna bir müdahalede bulunamıyor, bulunamamasının nedeni de [Cumhurbaşkanlığı] Saray[ı]. Saray faizlerin arttırılmasını istemiyor. Halbuki herkesin beklentisi Merkez Bankası'nın faiz arttırarak TL'yi cazip kılması ve dövizden caydırması. Ama bu konuda Saray hem içeriye hem dışarıya 'ben faizleri düşürmem' söylemini kullandığı için, kendisini bağladığı için Merkez Bankası da Saray'a karşı çıkamıyor. Bundan dolayı dövizin başı boş kalmış durumda" dedi.
'SEÇİME KADAR TÜRKİYE EKONOMİSİ CİDDİ BİR TAHRİBATA UĞRAYABİLİR'
Dövizdeki tırmanışın ekonomide ciddi tahribata yol açtığını ifade eden Sönmez,
"Bu tırmanış yarın enflasyona yansıyacaktır, etkileri fazla olacaktır.
Keza birçok ürünün fiyatlarına yansıdığı için akaryakıtta olduğu gibi sübvansiyona
gidip bütçe açığının artmasına yol açacaktır, cari açığı zaten arttırmıştır.
Dolayısıyla bütün bu göstergeler dengeleri bozmaktadır. Böyle olunca dış yatırımcı
da gelmemektedir ve kaynak sorunu ciddi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu, iflas
değilse de Türkiye ekonomisini ciddi bir zarara uğratıyor ve bundan sonrası
IMF yoluna girme riskidir. Seçimler dolayısıyla AKP bir reçete filan da uygulayamıyor,
her şeyi kendi haline bırakmış durumda. Fakat seçime daha 50 gün var ve 50
gün içinde gerçekten Türkiye ekonomisi ciddi tahribata uğrayabilir. Buradan
da doğrusu nasıl bir çıkış bulabilirler, seçmene nasıl bir argümanla gidebilirler,
bunu görmek mümkün değil. Fakat başta borçlu şirketler olmak üzere herkes ciddi
bir tahribatla burun buruna, bunu yaşama kaderiyle de baş başa bırakılmış durumdalar.
Sönmez, seçimlere kadar ekonomide bir düzelme beklemediğini ifade ederek "Bu
artık bir güven meselesidir. Bu saatte iktidar içeriye ve dışarıya nasıl güven
verir; Merkez Bankası'nın faizleri arttırma yolunda elini serbest bırakarak
güven tesis edebilir ama bunun sonuçlarına katlanmak istemiyor. Ayrıca piyasada
bir dizi güvensizlik işaretleri dolaşıyor, en başta Cumhurbaşkanı'nın Londra'da
global medyaya yapmış olduğu 'Ben tekrar Cumhurbaşkanı olduğumda ekonomiye daha
fazla müdahil olacağım, enflasyonla faizleri indirerek mücadele edeceğiz' söylemi
güven değil güvensizlik yaratmış durumda. Bu güvenin yeniden tesis edilmesi
pek kolay değil. Muhalefet dış dünyaya ve içeriye güvence verebilir fakat bu
da ancak iktidar olursa yapabileceği bir şeydir. Ne yazık ki bu 50 gün kurbanlık
koyun gibi bekleyeceğimiz, başımıza ne gelirse yaşayacağımız bir 50 gün olacaktır.
Ben bu 50 gün içerisinde bir düzelme değil ciddi bir tahribat bekliyorum. Sadece
bu tahribatın az olmasını diliyorum, bundan başka yapılabilecek hiçbir şey yok"
diye konuştu.
'ACI REÇETENİN OLACAĞI KESİN FAKAT FATURANIN KİME BÖLÜŞTÜRÜLECEĞİ BELLİ DEĞİL'
Mustafa Sönmez ise seçimleri kim kazanırsa kazansın seçimden sonra ekonomide 'kemer sıkma' önlemlerinin alınacağını belirtirken "Böyle bir kemer sıkma olacaktır kesin. Çünkü kamu açığı var, ciddi cari açık var, tırmanmış enflasyon var, vesaire. Kim gelirse gelsin bir 'acı reçete' uygulanabilir fakat bu acı reçetenin tek bir uygulanış biçimi yoktur. Siz bu faturayı farklı sınıflara da bölüştürebilirsiniz, ya da 'vur abalıya' diyerek alt sınıfların sırtına da yükleyebilirsiniz. Bu tercihler ayrışır. Muhalefet iktidara gelirse bu reçeteyi olduğu gibi alt sınıflara yaparsa zaten geçmiş ola, çok kısa ömrü olur. Fakat bu acı reçetenin faturasını daha adil dağıtırsa, üst sınıflara biraz daha fedakarlık çıkarırsa daha adil olur ve başarı şansı yüksek olur. Çünkü her halukarda bir rıza ve onay gerekecektir. O nedenle bir acı reçete olacağı kesin ama bunun uygulanış biçimi farklılaşabilir" dedi.
'DIŞ KOMPLO HİKAYELERİ ARTIK İŞE YARAMIYOR'
Sönmez, dövizdeki yükselmenin dış kaynaklı olduğu görüşleriyle ilgili olarak ise "Hiç dış komplo filan aramasınlar. Bunun içeriyle ilgisi olduğunun herkes yaşayarak farkında. Hangisi komplo? Enflasyonun tırmanması mı, bütçenin bu kadar açık vermesi mi, işsizliğin bu kadar yüksek olması mı? Hem bütçenize açık verdireceksiniz, hem işsizliğiniz kronikleşecek, hem dünyanın en yüksek cari açıklarından birini vereceksiniz, ondan sonra da kimse size kötü not vermeyecek. Böyle açıklarınız olduğu sürece tüm derecelendirme kuruluşları size kötü not verir. Bunun için komplo teorisi kurmaya gerek yok. İktidarda 'ayranım ekşi' deme cesareti olmadığı için sürekli mağduriyet edebiyatı, sürekli komplo edebiyatı. Bu tür komplo hikayeleri artık işe yaramamaktadır, kimse bunu yutabilecek durumda değildir" diye konuştu.
'TÜRKİYE ÇİN'E GÜVENİYOR'
Rus uzmanlar, makro ekonomist ve finans tarihçisi Russell Napier'in, Türkiye'yi büyük bir krizin beklediği ve iflasın başladığı iddiasını değerlendirdi.
Moskova Devlet Dışişleri Üniversitesi (MGIMO) öğretim görevlisi ve Türkiye uzmanı Yuliya Kudryaşova, Sputnik'e açıklamasında, Türk ekonomisinde krize yol açan bazı faktörlere işaret etti.
'TÜRKİYE'NİN KAMU BORCU ÇOK BÜYÜK'
Rus uzman, Türk ekonomisinde krize götüren dış faktörleriyle ilgili şu değerlendirmede
bulundu:
"Türkiye'de gerçekten çok büyük kamu borcu var. Haberde isimleri geçen
büyük şirketlerin de çok büyük borcu var. Türkiye önemli bir cari açık yaşıyor.
Yani ithalata çok bağımlı ve ithalat hacmi ihracat hacmini aşıyor. Giderek büyüyen
bütçe açığı var. Bunun sonucu olarak ülkede, yüzde 13 oranına varan ve hızla
büyümeye devam eden yüksek enflasyon var. Bu durumda Merkez Bankası'nın faizi
yükseltmesi gerekiyor. Ama (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan'ın yumuşak para
politikasına bağlı olması enflasyonun yükselmesine katkıda bulunacak".
'KISIR DÖNGÜ'
Birkaç iç faktörün de altını çizen Kudryaşova, şu yorumda bulundu:
"Yüzde 10 civarında olan yüksek işsizlik oranı, üstelik öncelikle de gençler arasında. Bu, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan sığınmacı anlaşmasını uygulamasıyla ilgili. Çok sayıda sığınmacı, maaşı ne olursa olsun her türlü vasıfsız işi yapmaya hazır. Bu durumda Türkiye, işsizlikle mücadele etmek için geniş kapsamlı projeler hayata geçiriyor. Bu projeler, ekonomiyi teşvik ediyor, yeni istihdamlar yaratıyor. Ama bu projeler sonucu bütçe açığı büyüyor. Yine bir kısır döngü ortaya çıkıyor. Şimdi bu politikayı sürdürmek için gereken finansal kaynaklarla ilgili zorluklar yaşanıyor."
'TÜRKİYE YABANCI YATIRIMLAR İÇİN CAZİP'
Türk ekonomisindeki bazı olumlu eğilimlere de dikkat çeken Yuliya Kudryaşova,
sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye, yabancı yatırımlar için çok cazip. Birçok açıdan yabancı yatırımlar
sayesinde misal 2017'de ekonomi büyüme sergiledi. Halihazırda açılan ortak işletmeler
sayısında da artış gözlemleniyor."
Bu yıl Türkiye'ye gelen turist sayısında da büyük artışın beklendiğini dile getiren Rus uzman, "Bir diğer olumlu gelişme, yabancıların Türkiye'deki gayrimenkule olan ilgisinde artış yaşanıyor. Bu ilgi Arap ve Avrupa ülkelerinden geliyor" dedi.
'TÜRKİYE ÇİN'E GÜVENİYOR'
Halihazırda cari açık sorununu çözmek için Türkiye'nin Rusya, İran ve Çin ile görüşmeler gerçekleştirdiğini anlatan Kudryaşova, "Bu görüşmelerin amacı, karşılıklı ticareti ulusal paralar üzerinden yapmak. Eğer Türkiye bunu başarırsa Lira'nın kuru güçlenir ve ithalat-ihracat dengesizliği yumuşar. Türkiye bu konuda öncelikle Çin'e güveniyor. Ayrıca Türk bankalarının Avrupa ülkelerine bağımlılığını azaltmak için Çin ile bankalararası işbirliği anlaşmaları imzalanmakta" ifadelerini kullandı.
'EKONOMİYİ TEŞVİK İÇİN UCUZ KREDİ DAĞITILDI'
Sputnik'e konuşan Rusya Bilimler Akademisi'nden Uluslararası Ekonomi ve İlişkiler
Enstitüsü'nden Viktor Nadein-Rayevski ise Türkiye'nin döviz-finansal sistemindeki
mevcut kriz durumunun uzun zamandır olgunlaşmakta olan bir olgu olduğunu söyledi.
Türkiye'nin her zaman bu tür durumlardan çıkış yollarını aradığını dile getiren
Nadein-Rayevski, şunu dedi:
"Türkiye her zaman oldukça yüksek borç yüküne sahipti. Türkiye'ye bir takım ekonomik sıkıntılar eşlik etti. 2016'daki darbe girişimi, Türkiye'nin tüm döviz-finansal sistemini çökertti. Hükümet, bu krizden çıkış yollarını aramaya başladı ve buldu da. Ekonomiyi teşvik eden bir yıl buldu. Ucuz krediler dağıtıldı. Bu, ülke içindeki kredi borçlanmasının çığ gibi büyümesine yol açtı. Öncelikle de Türk işletmeler tarafından. Bu hiç de kötü değil, özellikle borcu geri vermek için paran varsa. Dış piyasalardaki borçlar da sürekli Türkleri destekledi. Ayrıca ödeme gücüne sahip olunması ve kredilerin sürekli karşılanması da elbette rol oynadı."
Ama şimdi durumun, büyük dış yükümlülük altında zorlaştığını kaydeden Rus uzman, sığınmacı sorununun büyük bunda rol oynadığını belirterek bu konuda şu değerlendirmede bulundu: