Adalet Bakanı: Komisyon hızlı karar verecek

Gül: Aldığımız bilgilere, yerinde yaptığımız incelemelere göre Komisyon, bu süre içinde arşivini ve bilişim alt yapısını kurdu, ilgili tüm devlet kurumlarıyla veri entegrasyonunu da sağladı. Vatandaş takipsizlik aldıysa görebiliyorlar mesela, diğer bilgileri de, örneğin bakanlık verilerini, savunmaları, gerekçeleri... Kuruluş aşamasındaydı, teknik hazırlıklar tamamlandı, bundan sonra çok daha hızlı çalışacak bir sistem oluşturdular. Bizim bu noktadan sonraki beklentimiz, artık bir an evvel kararların çıkması, varsa bir haksızlık ya da mağduriyet hemen giderilmesi yönündedir

Kaynak : Star Gazetesi
Haber Giriş : 18 Haziran 2018 09:32, Son Güncelleme : 18 Haziran 2018 10:50
Adalet Bakanı: Komisyon hızlı karar verecek

CHP Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce "Amerikalılar beni aradı, Türkiye Gülen'i usulüne uygun istememiş" dedi...

Amerika'dan telefon geldi dedi ama kimin aradığını söylemedi. Hala söylemiş de değil. Amerika'dan kim aradı belli değil, hangi eyaletten aradı belli değil. Washington'dan mı, California'dan mı, Pensilvanya'dan mı? Açıklaması lazım. Muhtemelen Muharrem İnce'yi işletmiştir birileri. Esasen ciddiye alınır tarafı da yok.

İnce bu iddiayı ortaya atınca Hükümet de İnce'yi davet ederek dosyaları görmesini istedi. CHP adına bir heyet inceleme yaptı, bir rapor hazırladı ama bu esnada Muharrem İnce katıldığı canlı yayınlarda ısrarla iddiasını sürdürdü ve şunları söyledi. 1) 120 - 125 klasör verdik dediler, öyle değil, 27 klasör var. 2) Elden verdikleri dosyaları bize göstermediler. 3) Suç tarihi belirsiz, 2011'e bile atıf var. 4) Evrakı bekletmişler, geciktirmişler. Adalet Bakanı olarak cevabınız nedir?

İnce ilk başta usule uygun değil dedi. Sonra geldi esasa uygun değil, deliller yeterli değil dedi. Darbeyi FETÖ'nün yaptığına dair delillerin yetersiz olduğunu ya da ilişkili olmadığını söyleyen sadece FETÖ'cülerdir oysa. Amerika bile bunu söylemedi. Dosyalarla ilgili de şu kadar, bu kadar diyorlar ama bizim tarafımızdan Amerika'ya 86 klasör teslim edildi. Üç nüsha halinde iade evrakı ve ekleri ile beş klasörden oluşan ek bilgi ve belgeler. Toplam 86 klasör. Bizim muhatabımız Amerika Birleşik Devletleri ve oraya da usulüne uygun olarak bunlar teslim edilmiş. 26-27 Ekim 2016 tarihinde Bekir Bozdağ Bey -o tarihte Adalet Bakanı- bir ziyaret yapıyor ve Amerika'ya istenen ek bilgi ve belgeleri veriyor. Sonrasında bunlar yine resmi kanallarla da gönderiliyor.. Bize göstermediler dedikleri de dahil olmak üzere bütün belgeleri incelediler ama daha neyi incelediklerini bile bilmiyorlar.

İADE TALEBİ YARGISAL BİR FAALİYETTİR

İnce ilk başta usule uygun değil dedi, sonra söylediği şey de "iki dosyada talep geç verilmiş, bekletilmiş". Gecikme de yok, bekletme de. Bir defa şunu bilmeleri lazım. İadede usul şudur, talep hakim-savcılar, yani mahkeme veya savcılık tarafından hazırlanır. Adalet Bakanlığı iade talebini hazırlamaz, o yargının görevidir. Yargı buna karar verdikten sonra evrak Bakanlığa gelir. Bakanlık bir posta tevzi memurluğu değil. Bakanlık bunu alır, uluslararası sözleşmeye uygunluğunu inceler, sözleşme ve mevzuata göre evraka ilave edilmesi gereken hususlar varsa mahallinden, yani mahkeme veya savcılıktan bunların da ilavesini ister, sonra bütün bu -binlerce sayfayı bulan- evrakın yabancı dile tercümesini yaptırır ve gelir gelmez de muhataplarına gönderir. İnce'nin bekleme-gecikme dediği bir kaç aylık süre bahsettiğim bu işlemlerin süresidir. Asıl bu işlemler yapılmadan talep gönderilirse usule aykırı davranılmış olur. Bakanlık olarak iade hususunda dünyadaki en yetkin hukukçulara sahibiz. Bir, bu yargısal bir faaliyettir, taleplerin içeriğini biz belirlemeyiz, bu yargının işi. İki, Adalet Bakanlığı sürecin sözleşme ve mevzuata uygun biçimde ilerlemesini sağlıyor, aracılık yapıyor. Üç, deliller yok verilmemiş gibi bir şey asla söz konusu değildir, bunu kabul etmek de mümkün değildir. Kaldı ki ürettikleri bütün bu iddialarla, başta dile getirdikleri ama altında kaldıkları asıl iddialarını karartmaya kalkıyorlar. "Usule aykırı" demişlerdi. Nedir usule aykırı olan? Hangi talep, sözleşmenin, mevzuatın hangi hükmüne aykırı? Cevap yok.

İNCE'NİN ÖNCE ABD'YE "FETÖ'YÜ İADE EDİN" DEMESİ LAZIM

Cumhurbaşkanlığına aday bir siyasi böyle temelsiz bir iddiayı nasıl atabiliyor peki ortaya?

15 Temmuz'u FETÖ'nün yaptığına dair kesin deliller var, mahkeme kararları var. Bakın Gülen'in iadesi ile ilgili eğer gerçekten samimi olunsa Amerika'ya,onu arayanlara yüksek sesle söylemesi gerekir. "Ya arkadaş sen ne hakla beni arıyorsun, siz önce Türkiye Cumhuriyeti'nin verdiği talebi yerine getirin" diye gereken cevabı vermesi lazım. Amerika'ya"terör elebaşını niçin koruyorsun" diye yükleneceğine, gelip Türkiye Cumhuriyeti'ne yüklenmek ciddiyetle, samimiyetle, Devlet adamlığıyla hiçbir şekilde bağdaşmaz. İnce'nin siyasette böyle bir iddiası, ciddiyet ve samimiyet gibi iddiaları yok, o anlaşılıyor.

"Telefon geldi","Amerikalılar aradı", kimin aradığı bile belli değil; doğru mu, yalan mı, yanlış mı, biri mi işletti, belli değil. Biz hodri meydan deyince iddianın hata olduğunu gördüler. Bekir Bozdağ Bey çağırdı, gelip incelesinler. Eksik, kusur olsa bu cesareti, bu özgüveni gösterebilir miydik? Bu konuyu istismar etmesinler diye çağırdık, incelettik. Şimdi kendi ayıplarını örtmeye çalışıyorlar. Hata eksik bulamayınca mızrak ellerinde kaldı, koyacak çuval arıyorlar ama bulamazlar çünkü iddiaları doğru değil. Türkiye Cumhuriyeti eksiksiz, usule uygun ve tüm delilleriyle vermiştir iade talebini. Olması gereken Amerika'nın bunları mahkemelerine iletmesidir, Amerikalılara söylenmesi gereken de budur.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dosyaları inceleyen heyetin üç sayfalık bir rapor hazırladığını, bir nüshasını kendine, bir nüshasını Muharrem İnce'ye ilettiğini, rapora göre iade talebinin usulünce olduğunu vebu evraka göre FETÖ elebaşının iade edilmesi gerektiğini söyledi. Buna dair yorumunuz nedir?

Tablo şu: CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı, CHP'nin Genel Başkanı tarafından yalanlanmıştır. Her şey ortada, iddiaların ciddiyetsizliği ortada.Bu tablo karşısında fazla bir şey söylemeye gerek yok sanıyorum.

15 TEMMUZ'A DARBE DİYEMİYOR, OHAL'E DARBE DİYOR

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimlerden sonra durumu yeniden değerlendirip OHAL'i kaldırabileceklerini söyledi. Bununla ilgili nasıl bir çalışma ve takvim var acaba?

OHAL ile ilgili önce şunu söyleyeyim, CHP'nin yaklaşımı açısından. 15 Temmuz'a darbe demeyen, kontrollü darbe diyen bir CHP var. 15 Temmuz'dan sonra askeriyenin, yargının, emniyetin içerisinde FETÖ'cü terör mensupları var, ne yapacaksınız? Bunları ihraç etmek ve gerekli diğer tedbirler için olağanüstü hale ihtiyaç var. Anayasada bu yetki verilmiş. Eğer bu şartlar altında ilan etmeyecekseniz, hangi şartlar altında ilan edeceksiniz OHAL'i? 20 Temmuz'da Türkiye'nin birliği ve kamu düzeni için OHAL kararı alınınca, Anayasa'ya dayanan, Meclisin onayladığı bu karara CHP "20 Temmuz darbesi" diyor. FETÖ'cülerin yaptığı darbeye darbe diyemiyor, buna diyor. Zaten 15 Temmuz'a darbe diyemeyen birinden FETÖ'nün iadesi konusunda samimiyet beklemek de mümkün değil.

BİZ REFORMCU BİR HÜKÜMETİZ

OHAL ile ilgili sorunuza gelince; OHAL anayasal bir yönetim biçimi. Demokratik düzene, hak ve hürriyetlere yönelen, anayasal düzeni hedef alan ciddi tehlikelerin varlığı halinde Milli Güvenlik Kurulu'nun görüşü alınarak Cumhurbaşkanı başkanlığındaki Bakanlar Kurulu tarafından ilan ediliyor, Meclis'in de onayına sunuluyor. Bir kişinin kararı ile olmuyor. OHAL sürecinde de hukuka uygun davranıldı gerek KHK'larla, gerek uygulamalarla. Amaç Türkiye'de devlet düzeni ve demokrasinin korunmasıydı. Gelinen noktada tekrar gözden geçirilir, ihtiyaçlar dikkate alınır. Bizim amacımız elbette olağan döneme geçişin şartlarını hızla olgunlaştırmaktır, , olağanüstü halin devamı değil. OHAL de zaten normalleşmek, olağan dönem yetkileriyle yapılması mümkün olmayan bir mücadeleyi hızla ve kararlılıkla yürütüp demokratik zemini korumak için ilan edildi. Biz OHAL ile ilanihaye gidecek bir hükümet değiliz, reformcu bir hükümetiz. İhtiyaç ve zaruretler doğrusunda ilan edildi, elbette ihtiyaçlar doğrultusunda da yeniden gözden geçirilecek.

OHAL'i gerektiren durum değişti mi peki? PKK, FETÖ ve diğer terör örgütlerinin faaliyetlerinde bir seyrelme ve terörü normal şartlarda kontrol etme seviyesine mi ulaşıldı?

Bütün bu terör örgütleriyle mücadelemizde herhangi bir zafiyet, gevşeme söz konusu olmaz. Mücadeleye elbette devam edeceğiz ama aldığımız mesafeyi, kaydettiğimiz başarıyı da inkar edemeyiz. Devlete kafa tutan bu terör şebekelerinin gün görmesi mümkün değildir. PKK ile FETÖ ile DAEŞ ile mücadele anlamında önemli mesafeler kat edildi. Bunlar dikkate alınarak, süreç tekrar değerlendirilecektir.

İTİRAZ İÇİN YARGI YOLLARINI BİZ AÇTIK

FETÖ nedeniyle KHK'larla ihraç edilenlerin aralarında gerçekten mağdur olan da vardır illaki, olabilir ama sanki bu oran daha büyükmüş gibi yaratılan bir hava da var. Bizzat FETÖ'nün yönettiği bir algı çalışması. Bunları ayrıştırmak ve adaletin tecellisi için ne yapacaksınız mesela hükümet olarak, AK Parti olarak?

FETÖ darbe girişiminden sonra FETÖ ile irtibatlı kamu görevlilerinin ihracıyla ilgili kanun hükmünde kararnameler çıktı, bunlar ihraç edildi. Bakıyorsunuz bir Kara Kuvvetleri imamı, bilmem ne biriminin imamı, bakanlığın imamı, bir yerde öğretmen, bir yerde memur ve bunlar kamu hizmetinde değil örgütün emrinde çalışan kişiler. Devlete sadakatin yerine örgüte bağlılığı koyanlarla çalışamazsınız. Bu yapıyı temizlemeniz gerekiyor. 100 bin civarında ihraç edilen var. Elbette bu tedbiri uygularken bunun da bir hukuku, ölçüsü var. Bir kişi bile yanlış bir işlemin muhatabı olmasın, hak iddiasında bulunanlar hakkını arayabilsin diyerek, gerekli mekanizmayı kuralım dedik hükümet olarak ve OHAL Komisyonu kuruldu. KHK ile tesis edilen işlemlere karşı normalde bir başvuru yolu yoktu, bu komisyonu hükümetimiz kurdu. Komisyon kararlarına karşı yargı yolunu da biz açtık. İhraç kararları alınırken, ilgili birimlerden gelen bilgilere ve belgelere göre FETÖ ile irtibatlı bulunanlar hakkında işlem yapılıyor ama bu işlemlerin doğruluğundan emin olmak, denetimi için gerekli yolları açmak da Hükümete düşüyor. Bizim yaptığımız da bu oldu.

DERDİMİZ SKOR DEĞİL ADALET

Hükümet terörle mücadele ediyor, ama terörle mücadele edilirken oluşan mağduriyetleri gidermekten de sorumlu mu diyorsunuz?

Biz FETÖ ile mücadele ediyoruz. Skor değil bizim derdimiz, adalet. Şu kadar kişiyi atmak, işinden gücünden olsun diye değil. Devleti terör örgütü ve uzantılarından korumak, bunu da adalet ve hukuk çerçevesinde yapmak için titizlik gösteriyoruz. Elbette kararı OHAL Komisyonu verecektir. Komisyon bağımsız bir kurum. Bizim beklentimiz Komisyonun hızlı şekilde karar vermesi. Vatandaşlarımızın beklentisi de bu.

Biz bu kurumu oluşturduk, mekanizmayı kurduk ama filan tarihte FETÖ okuluna gitmiş, para yatırmış, sosyal temasta bulunmuş ama terör örgütüyle irtibat var mı, yok mu kararını komisyon verecek, biz değil. Karar karşısında mahkeme yolu açık. Bu yolları açan hükümetimizdir. İnşallah en adil kararların OHAL komisyonunca ve mahkemelerce verilmesini ve sürecin hızlı şekilde ilerlemesini bekliyoruz. Bu süreçte haklılığı anlaşılanların işlerine dönmeleri elbette bizim için önemli.

SİSTEM GÜÇLENDİ KOMİSYON HIZLI KARAR VERECEKTİR

Çok başvuru var, Komisyon yetişemiyor şikayetlerine karşı tedbiriniz nedir?

Bu da eleştiriliyor ama gözden kaçırılan şu: Her üyenin dosyaları tetkik eden raportörleri var. 230 civarında çalışan var. Aldığımız bilgilere, yerinde yaptığımız incelemelere göre Komisyon, bu süre içinde arşivini ve bilişim alt yapısını kurdu, ilgili tüm devlet kurumlarıyla veri entegrasyonunu da sağladı. Vatandaş takipsizlik aldıysa görebiliyorlar mesela, diğer bilgileri de, örneğin bakanlık verilerini, savunmaları, gerekçeleri... Kuruluş aşamasındaydı, teknik hazırlıklar tamamlandı, bundan sonra çok daha hızlı çalışacak bir sistem oluşturdular. Bizim bu noktadan sonraki beklentimiz, artık bir an evvel kararların çıkması, varsa bir haksızlık ya da mağduriyet hemen giderilmesi yönündedir.

FETÖCÜLER BAŞBAKAN'A SALDIRIRKEN CHP NEREDEYDİ?

Muhalefetin üzerinde sörf yaptığı konulardan biriydi mağduriyetler. Kemal Kılıçdaroğlu geçen yaz sırf bu sesi çoğaltabilmek için Ankara'dan İstanbul'a "Türkiye'de adalet yok" algısını çoğaltmak için yürüdü. Adalet Bakanı olarak bu iddiaya, bu çabaya ne diyorsunuz?

Bu yürüyüşün ya da sloganın hiçbir anlamı, hiçbir geçerliliği yok, doğru da değil. FETÖ'cüler bu ülkede yargı üzerinden "dönemin Başbakanı" diye seçilmiş Başbakan'a kelepçe vurma çabasına girerken neredeydi Kılıçdaroğlu? Niye yürümediler, niye seslerini çıkarmadılar? Bu ülkede vesayetçi anlayış hakimken, 28 Şubatlarda brifing alan, talimat verenler döneminde niye sesiniz çıkmadı yargı ile ilgili? Yargıda FETÖ'cüler tasfiye olduktan sonra bu çaba niye? Acaba yargının bir kesimin yargısı olmaktan çıkıp Türk milletinin yargısı olması mı rahatsız ediyor? Şimdi yargı artık kendi mecrasına dönüyor. İdeolojik çatışmaların veya farklı kesimlerin kendisine güç devşirme alanı değil yargı. Tamamıyla bağımsız bir yargı haline geliyor. Elbette sorunlarımız var, eksikler var ama "sistemin daha iyi işlemesi,yargının üzerindeki yükün azalması için güven veren adalet" dedik seçimlerden önce. Güven veren adaletin tesisi için yargıya güvenin artması, yargının hızlanması bizim en temel önceliğimiz, bununla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

CHP FETÖ'NÜN YANINDA DURDU

FETÖ'nün siyasi ayağına girelim. Muharrem İnce bir TV yayınında dedi ki "Biz FETÖ'yü temizlediğinizde AK Parti'nin yarısı gider". Bir ay önce de CHP Milletvekili Eren Erdem "MİT Tırları belgelerini Genel Başkan yardımcısı Bülent Tezcan'dan aldım, Zaman Gazetesi'ne ve FETÖ'ye ait medyaya dayanışmaya Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla gittim". Erdem'in itirafı ve İnce'nin iddiası hakkında samimi düşünceniz ne?

FETÖ'cüler17/25 Darbe girişimi sonrasında kriptoluktan bir başka evreye geçtiler. Niye kriptoydu? Kendilerini muhafazakar ya da Türkçe öğreten bir sosyal kuruluş gibi farklı kimliklerle gösterirlerdi. Makyajın altında devleti ele geçirmeye çalışan örgütün varlığı ortaya çıktıktan sonra bu mücadele hep beraber ve kararlı şekilde verildi. Makyajlar dökülünce herkesin tutumu turnusol kağıdı görevi gördü. O tarihten itibaren AK Parti, Sayın Cumhurbaşkanımız ve FETÖ'ye gerçekten karşı çıkanlar sonuna kadar mücadele etti. Ama ne ilginçtir ki CHP okullar, dershaneler kapatılınca dershanelerin avukatlığını yaptılar, televizyonları kapatılınca televizyonların avukatlığını yaptılar, kapattırmayız diye destek mesajları veren kimdi? Hadi o tarihe kadar bunlar kripto faaliyet yapmışlar ama tam alenileştikten sonra eğer siz bunlara destek veriyorsanız bildiğiniz halde, bile bile o zaman siz bunlara destek veriyorsunuz demektir. Onlar için ağlayan, onların yanında duran kimdi, milletimiz görüyor. O günden beri Cumhurbaşkanımız FETÖ ile ilgili mücadele verirken bunlar onu yalnız bırakıp hatta karşı tarafta yer alan bir anlayışta oldular. AK Parti ise 2014 seçimi olsun 7 Haziran, 1 Kasım seçimleri olsun, hem tüm adaylarını hem tüm yöneticilerini FETÖ bağlantılı olan herkesi tasfiye etmiştir, yargılanan ceza alanlar olmuştur. Bu konuda en net mücadele gösteren AK Parti'dir.

MİLLETİN İRADESİNE MUHALEFET EDİYORLAR

Millet İttifakı bileşenleri Türkiye'nin parlamenter sisteme hemen dönmesi gerektiğini söylüyor, bunu vaat ediyor ama nasıl yapacakları henüz belli değil. Komisyon kuracaklarını söylüyorlar. Muharrem İnce ise iki yıllık bir zamana ihtiyaç var diyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getiren Cumhur İttifakının mensubu olarak nasıl yaklaşıyorsunuz bu vaade? Diyelim ki İnce Cumhurbaşkanı seçildi...

O zaman bu rüya hiç bitmesin ister. Bu bir varsayım değeri bile taşımıyor ama cevaplayayım: Böyle bir tabloda anayasa değişikliği gerekiyor ve anayasa değişikliği için de dört yüz milletvekiline ihtiyaç var. İki genel başkanın oturup "biz bunu böyle istiyoruz" demesiyle olacak iş değil. Bu bir. İkincisi, 2017 yılındaki Anayasa ve sistem değişikliği öyle akşamdan sabaha olgunlaşmış, siyasetin de milletin de bir kaç ay içinde kararını verdiği bir değişim değil. 82 Anayasasıyla geçen yıllar içinde bizi bu noktaya getiren pek çok sebep bulunabilir. Bu değişimi Türkiye için hem mümkün ve hem de zorunlu hale getiren kırılmalardan birini 2007 yılında aramalıyız. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemine geçişin temel adımlarından birisi 2007'deki Cumhurbaşkanı seçim kriziydi. Bugün parlamenter sistem güzellemesi yapanların o gün parlamenterleri odalarına kilitledikleri, milletvekillerini kulislere kilitleyip genel kurula almadıklarını unutmuş değiliz. Bir şey soruldu millete o tarihte anayasa değişikliği ile ilgili, Cumhurbaşkanını parlamento mu seçsin, vatandaş mı seçsin diye? Vatandaş dedi ki "kardeşim ne münasebet, ben vekili aradan çıkarıyorum doğrudan ben seçiyorum".

HALK BÖYLE BİR TEMSİL VERMEZ ONLARA

Milletin evet oyu verdiği bir anayasa değişikliğinin daha mürekkebi kurumadan milletin gözüne baka baka diyorlar ki "sen bilmezsin, anlamazsın, ben bunu tekrar değiştireceğim". Milletin değerleriyle, duygusuyla ve reyi ile dalga geçmektir bu, yok saymaktır, inkar etmektir. Milletimiz elbette kendi iradesinin arkasında duracak, böyle bir tercihi, böyle bir temsili de onlara vermeyecektir.

CHP İSTEDİĞİ İÇİN DEMİRTAŞ HAPSE GİRDİ

Meclis aritmetiği HDP barajı aşarsa farklı aşamazsa farklı olacak. Demirtaş da cumhurbaşkanı adayı ama terörden dolayı da tutuklu. HDP kampanyasını mağduriyet üzerine kurdu. Millet İttifakı bileşenleri ise HDP'yi ittifaka almamış olsalar da aday olduğu için Demirtaş'ın salıverilmesi gerektiğini söylüyorlar. Demirtaş neden içeride, neden dışarıda değil?

CHP istediği için içeride. CHP'nin verdiği oylarla dokunulmazlık kalktı ve Demirtaş yargılanmaya başlandı. Yargı yetkisi mahkemelerdedir, tutuklamaya da mahkeme karar veriyor. Burada Hükümetin, AK Parti'nin bir tasarrufu yok, tutuklama ya da adli süreçle ilgili söyleyeceği bir şeyi de yok. AK Parti, MHP dokunulmazlıkları kaldırdı çünkü ya terörle aranıza mesafe koyacaksınız ya siyaset yapacaksınız. Terörle araya mesafe koyulmadı. Dokunulmazlıkların kaldırılması için AK Parti ve MHP'nin oyları yetmiyordu, demek ki CHP de oy verdi, HDP'nin oy verecek hali yok çünkü. Dolayısıyla dokunulmazlıklar konusunda Meclis böyle bir tercih yaptı. Yargılama bahsi bağımsız mahkemelerin işidir. Tutuklu olan birisini aday gösteren HDP'nin kendisidir. Buradan mağduriyet devşirmeye çalışıyorlar. Böyle şey yok, kimse kendi yapıp ettikleriyle yargının önüne çıkınca bundan bir kahramanlık çıkartamaz.

YASALARIMIZDA 'ADAY OLAN TUTUKLU SALIVERİLİR' DENMİYOR

Aslında sadece HDP değil İnce de, Akşener de, Karamollaoğlu da şunu ima ediyor;"Erdoğan kendine rakip olmasın diye Demirtaş'ı içeride tutuyor".

Çok net söyledim; CHP'nin desteği olmasaydı eğer Demirtaş'ın dokunulmazlığı kalkmaz, böyle bir yargılama da olmazdı. İki, Demirtaş aday olduğu için tutuklanmadı, tutuklu yargılanmakta iken aday gösterildi. Üç, hakkındaki yargılamada tutuklamaya karar veren Türkiye'deki bağımsız mahkemelerdir, tahliyeye karar verecek olanlar da mahkemelerdir. Kişi tutukluyken aday gösterildi, propaganda çalışması yapamayacağı, belli kısıtlamalara tabi olabileceği biliniyor. Başka tercih yapılabilirdi, yapılmadı. Böyle bir gerekçeyle bir tahliye kanunumuzda yok. Aday olan serbest kalır denmiyor yasalarımızda.

YARGI AK PARTİ'NİN DEĞİL TÜRK MİLETİ'NİN

Siyasi partiler bu talebi nasıl seslendirebiliyorlar peki? Yürütmenin yargıya müdahale etmesini talep etmek demek değil midir bu aynı zamanda?

Bu talepleri bize karşı dile getiriyorlarsa, evet, öyledir. Yok, bu talepleri hariçten mahkemeye karşı dile getiriyorlarsa, bu durumda yargıya müdahaleye yelteniyorlar demektir. Tutuklu olan şahsen veya avukatları aracılığıyla mahkemeye talebini iletir. Yani bu siyasi parti temsilcilerinin Demirtaş'ın avukatlığını yapmalarına da gerek yok. Yargı Türk milletinin yargısı ve bağımsız. Kimsenin yargıya tavsiye ve telkinde bulunmaya hakkı da, yetkisi de yok. Böyle bir şey kabul edilemez. Herkesin sürece saygı göstermesi lazım.

TÜRKİYE'DE SEÇİMLER ŞAİBESİZ VE GÜVENLİDİR

Seçim güvenliğiyle ilgili bir tartışmayı sürdürüyor muhalefet. AK Parti, Cumhur İttifakı manipüle edecek, örgütlenmeli sandıkları korumalıyız gibi. Bu durum, seçim güvenliğini tehdit eden bir şey midir değil midir?

Türkiye'de en şaibesiz, en geniş katılımlı yapılan iş, Türk demokrasisinin en başarılı olduğu konu seçimlerdir, seçimleri başarıyla ve demokratik katılımla sürdürmesidir. Tüm seçimler böyle olmuştur, 24 Haziran da böyle olacaktır. Seçim güvenliğine ilişkin Meclis'te yapılan yasal düzenlemeler seçim güvenliğini sağlayacak düzenlemelerdir. Özellikle sandık başkanlarının yine memur olması. Eskiden okuma yazması olmayan, siyasi kimliği olan sandık başkanları vardı, partiler getiriyordu. Şimdi kamu görevlileri arasından, kurayla belirlenen sandık kurulu başkanları söz konusu. Daha tahsilli, eğitimli. Mevzuata uygun bir seçim süreci olacaktır. Üstelik her sandıkta her partinin temsilcisi var. Cumhur İttifakı iki partili, AK Parti ve MHP. Diğer tarafta birçok parti var, ayrı dursa da HDP ile de beraber çalışıyorlar.

MUHALEFET 24 HAZİRAN İÇİN MAZERET ÜRETİYOR

Partilerin sandıklarda müşahit bulundurma hakkı var biliyorsunuz. Sandıklar gizli kapaklı yerde, AK Parti il-ilçe binasında sayılmıyor ki, herkesin her partinin müşahidinin olduğu, sandığın başında görevlisinin olduğu, imza attığı, ıslak imzalı tutanağın bir suretini aldığı bir seçim yapılıyor. Dolayısıyla Türkiye'de seçimler şaibesiz ve daha güvenli şekilde yapılacaktır. Ama her seçimde yok şu sebepten, yok bu sebepten bir şey bulur muhalefet. Şimdi 24 Haziran akşamı ve sonrası için bir mazeret bulmak için çalışıyorlar ama bunların hiç birisi hukuken geçerli şeyler değildir. CHP Anayasa Mahkemesi'ne götürdü çıkan kanunları iptal için, Mahkeme Anayasaya uygun buldu. Bu nedenle bu itirazların kabulü mümkün değil.

İSTİKRARIN BOZULMASI NE DEMEK 7 HAZİRAN'DA GÖRDÜK

Muhalefet Meclis aritmetiğini değiştirmek, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci tura bırakmak için işbirlikleri yapıyor, taktik geliştiriyor. Yorumunuz nedir?

7 Haziran sendromunu milletimiz unutmadı. 7 Haziran'da ne oldu? AK Parti birinci parti olsa da bir şekilde milletimiz hükümeti kuracak çoğunluğu vermedi ama o akşam "eyvah" dedi, AK Parti ile hep kalkınmayı, gelişmeyi, istikrarı gördüğü için. AK Parti'nin Türkiye'de huzur, istikrar ve kardeşliğin teminatı olduğunu 7 Haziran öğretti bize. Kürt kardeşlerimin evinin önünde çukur kazılmaya başlandı. Ceylanpınar'da polislerimiz şehit edildi. İstanbul'da, Ankara'da şehirler terörize edildi. Ege'de, İstanbul'da herkes tedirgin oldu. Ekonomik istikrar bozuldu, fabrikalar işçi çıkarmaya başladı. Yani ekonomik istikrar, siyasi istikrar bozuldu ve terör azdı. Antep'te de çalışıyoruz, her geçen gün milletimiz "daha güzelini yine AK Parti yapar" diyor yeni projeleri gördüğünde. Cumhur İttifakı'nın karşısında bir yıkım ittifakının olduğunu, millete hiç bir şey vaat etmediğini çok iyi görüyor. Ben bu seçimde bize çok güçlü bir destek olacağını biliyorum.

MECLİS'TE DE GÜÇLÜ BİR DESTEK ALACAĞIZ

Cumhurbaşkanlığı sandığı ile Meclis sandığı arasında fark olacak mı sizce?

Burada teknik olarak ilk defa uygulanan bir sistem olduğu için "Tayyip Erdoğan'a veriyoruz ya o yeter, öbürlerinin çok bir şeyi yok" gibi bir algı ilk başlarda vardı ama sistemle ilgili bilgi sahibi oldukça, konu halka daha çok anlatıldıkça durum değişti. Ben AK Parti'ye desteğin Mecliste de çok güçlü olacağına inanıyorum. Cumhurbaşkanımızın kendi oy potansiyeli daha yüksek ama Meclis'te de gerekli çoğunluğu sağlayacak desteği alacağımıza, AK Parti'nin, Cumhur İttifakı'nın iyi bir sonuç alacağına inanıyorum.

CHP'NİN BAŞÖRTÜSÜ SİCİLİ BELLİ: '411 EL KAOSA KALKTI'

Muharrem İnce kılık kıyafet özgürlüğüyle ilgili net bir söz sarf etmiyor. Ama yasakçı bir tavrı olduğu anlaşılıyor arşiv belgelerinden. CHP'nin sicili malum zaten, halihazırda kullanılan özgürlüklerden rahatsızlık olunduğu da öyle. Olur da CHP iktidar olursa, kazanılmış hak ve özgürlüklerin geri götürmesi konusunda bir olası risk görüyor musunuz? Sonuçta yapılmışları yıkmak, satmak ve yönetim sistemini de geri götürmek istiyorlar?

Türkiye'de 16 yılda AK Parti'nin getirdiği bütün demokratik kazanımları Muharrem İnce geriye götürecektir. Mesela başörtüsü ile ilgili de net şekilde "bu bir özgürlüktür, sonuna kadar destekliyorum" demiyor. İnce'nin söylemi ötekileştirici, kamplaştırıcı bir söylem ve bu endişe verici. Nitekim geçmişte de bu konuda yaptığı, başörtüsünün özgürlük olmadığını söyleyen açıklamaları var. Zaten bunlar rövanşist yaklaşımda muhalefet. AK Parti'nin getirdiği ekonomik kazanımları, siyasi kazanımları, demokratik kazanımları geriye götürüp bunları insanların elinden almaya yönelik bir tutum içerisine gireceklerini satır aralarında gösteriyorlar. 24 Haziran'ı iple çekiyorlar, bir yere kadar geliyor kendilerini zor tutuyorlar. CHP'nin ne yaptığı ortada."411 el kaosa kalktı" manşetlerindeki ruh ve o düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne götüren CHP'nin ta kendisidir. Milletimizin bu anlayışa vize vermeyeceğinden eminim. Zaten İnce'nin kampanyası da Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok, parti içi iktidar mücadelesinde bir gelecek rampasına dönüşmüş durumda.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber