Bu sene 40 bin özürlüye iş müjdesi

Haber Giriş : 03 Ocak 2005 03:36, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

ÖZÜRLÜLER İdaresi Başkanı Dr. Mehmet Aysoy, yaklaşık 40 bin boş özürlü kadrosunun 2005'te doldurulmasını bekliyor. AYSOY, ?Özürlü çalıştırmak zorunda olan firmalar ayda 1 milyar lira cezayı ödeyip çalıştırmıyor. Bu bir ayrımcılıktır? dedi.

Ülkemizde yaklaşık 8.5 milyon özürlü bulunuyor. Toplum tarafından dışlandıklarını hisseden özürlüler, kendilerine ikinci sınıf vatandaş gibi davranılmasına isyan ediyorlar. Özürlülere ayrı okullar ve yurtlarla ayrımcılık yapılmadan, eşit davranılmasını istiyorlar. ?Hasta, cahil değiliz? diyen özürlüler, insanca yaşayabilmek için iş talep ediyor.

Onlar da giderek kendilerini daha farklı platformlarda ifade etmeye çalışıyorlar. Bu platformlardan birisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM). Türkiye'de ayrımcılığa uğradıklarını belirten özürlüler AİHM'e gidiyor. İzmir'de Mevlana Özürlüler Derneği'nden 38 kişi AİHM'e giderek, 1'er milyon Euro'luk tazminat davası açtı.

Özürlüler İdaresi Başkanı Dr. Mehmet Aysoy özürlü değil; ama kardeşleri özürlü olduğu için onların sorunlarını çok iyi anladığını söylüyor. Özürlülere ayrımcılık yapıldığını vurgulayan Aysoy, Özürlüler Kanunu'nun çıkması için, büyük mücadele veriyor. Karşısına çıkan zorluklardan dolayı istifasını bile sunmaktan çekinmeyen Aysoy'un istifası kabul edilmemiş. Kanun çıktığında, özürlülere yapılan ayrımcılığın azalacağını belirten Aysoy, ?Özürlü toplumdan dışlanıyor. Bu durumda da özürlüler kendilerini ikinci sınıf vatandaş gibi görüyor ve aileleri de marjinalleşiyor? dedi.

Röportajımızda 40 bin özürlüye iş imkânı yaratılacağı müjdesini veren Aysoy'a yönelttiğimiz sorular ve aldığımız cevaplar şöyle:

Özürlünün tarifini yapmak gerekirse, özürlü kime denir?

Özürlü olmak, bir fiziksel yeti eksikliğinden ziyade, özel ihtiyacı olan insan demektir. Dünyada son 30 yılda özürlünün tanımı konusunda önemli değişiklikler oldu. Daha önce özürlü, ?bireysel, yeti eksikliği olan' bir konsepte sahip iken, bugün ?engellilik' toplumsal boyutuyla tanımlanıyor. Ülkemizde ise 8.5 milyona yakın özürlü var.

Toplumun, özürlüye bakış açısı nasıl?

Özürlülük konusunda toplumda ciddi bir ayrımcılık var. Ülkemizde de, yasal boyut ve devlet düzeyinde sunulan hizmet dahil, ciddi bir ayrımcılık yaşanıyor. Toplumda özürlülük, yoksullukla, cahillikle ilintili olarak görülür. Özürlülüğün genetik olduğu gibi yargılar oluşmuş durumda. Biz, şunu söylemek istiyoruz; ?özürlülük' cahillikle, yoksullukla doğrudan ilintili değil. ?Özürlü' demek ?hasta olmak' demek değildir. Özürlülüğün içinde bir kronik hastalık boyutu var ama genel olarak bir hastalık olarak değerlendirilmemesi gerekiyor.

Ayrımcılık en çok nerelerde göze çarpıyor?

Ayrımcılıktan şunun için söz ediyoruz; her şey mükemmel bedene göre dizayn edilmiş. Bizim ülkemizde hâlâ özürlü olmak devlet memuru olmaya engel. Devlet düzeyinde kota sistemi ile özürlü alınıyor ama bu ülkede hâlâ özürlü olmak memur olmaya engel. Bunu çok doğru okumalıyız, bu bir ayrımcılıktır. Sadece tekerlekli sandalyeye göre altyapı kurmak, özürlülerin sorununu çözmek anlamına gelmiyor. Özürlülerin profiline baktığımız zaman küçük bir bölümünün ortopedik özürlü olduğunu görüyoruz.

Kanun, Bakanlar Kurulu'nda ?Özürlüler dışlanıyor' mu, demek istiyorsunuz?

Tabii ki; ülkemizde özürlü aileleri bir şekilde marjinalleşmiş durumda. Bizim toplumumuz özürlüye nasıl davranılacağını bilemediği için, o insanlar marjinalleşiyor. Özürlülük konusunda özel eğitim, bakımevi, yurtlar vb. şeylerle insanları toplumdan kopartıp, belli mekanlara doldurmak bir ayrımcılıktır. Bunlar, özürlünün toplumdan soyutlanması anlamına geliyor. Dünyada bu uygulamalardan vazgeçildi. Onun için, Özürlüler Kanunu ile ilgili yapılan ayrımcılığı kaldırmak için mücadele ediyoruz. Bu kanunda önceliğimiz ayrımcılık. Şu an kanun Bakanlar Kurulu'nda. 2005 yılına gelmeden bu kanunun çıkmasını hedefliyoruz. Bizim bu kanunu tasarlarken hedefimiz şuydu: Dünyada 1970'li yıllardan itibaren Özürlüler Kanunu çıkmaya başladı. Bu şu demekti; devlet özürlülere sunduğu hizmeti yeniden düzenliyor. Yani, artık özürlülerin sorunları, insan hakları açısından ele alınacak.

Kanun ne getiriyor?

Yasanın, bakım, rehabilitasyon ve entegrasyon olmak üzere üç ana başlığı var. Şu an bir tedavi hizmeti veriyoruz ama bakım hizmeti sunmuyoruz. Ülkemizde bir an evvel ?bakım sigortası sistemi'nin başlaması gerekiyor. Bakım konusundaki önerimiz ?evde bakım sistemleri'; yani ?mobil bakım' dediğimiz, yaşlıya kendi evinde, aileyi destekleyerek çözmek.

Yasanın ikinci boyutu da rehabilitasyon. Bizim ülkemizde şu an yaklaşık 60 bin özürlü çocuğa rehabilitasyon hizmeti veriliyor. Ancak bu sadece Emekli Sandığı ve SSK ?lı olan insanların çocuklarına verilen bir hizmet. Biz, özellikle bu hizmetin alanını genişletiyoruz.

Kanun çıktığında, özürlüler devlet memuru olabilecek mi?

Kariyer mesleklerine atanabilecekler. Kaymakam adayı ya da hâkim olabilecekler. Özürlülerin toplumda yer aldığını göreceğiz.

Kanunu hazırlarken zorluk çektiniz mi? Önünüze ne tür engeller çıktı?

Önümüze çok zorluklar çıktı. 4 yıldır yasayı çıkarmaya çalışıyoruz. Bu nedenle bir kaç ay önce istifamı verdim ancak kabul edilmedi. Kanun karşısında gösterilen davranışlardan dolayı istifa etmek istedim.

Özürlülerin iş hayatında karşılarına çıkan engeller nelerdir?

Burada ikircikli bir durum devam ettiği için sıkıntı var. Milli Eğitim Bakanlığı hem kaynaştırmayı teşvik etmeye çalışıyor, bir yandan da özel eğitim kurumlarına teşvik uyguluyor. Dünyada bu uygulamalar bir arada olan şeyler değil. Dünya, özel eğitim okullarını kapatıp, kaynaştırmaya geçti ama bizde bu paralel gidiyor, bu ciddi bir sorundur. Bugün, Ankara dahil, ortopedik özürlüler okullarına gittiğinizde dayanamazsınız. Özürlüleri bir araya getirip ilkokulu okutmak anlamlı değil. Çünkü onların zekâ özürü yok, onlar yaşıtları ile olmak zorunda. Toplum özürlülere nasıl davranacağını bilemediği için, bu insanlar marjinalleşiyor.

AİHM'E başvuruyorlar

Özürlüler kendilerini nasıl hissediyor?

Burada kendilerini ?öteki' olarak algıladıklarını görüyoruz. Onlar için iki dünya var; birincisi, özürlü olmayanların kurduğu ve kendileri için engellerle dolu bir dünya. Bir de o dünyada marjinalleşmiş ve ayrımcılığa uğramış bir kitle olarak özürlüler. Onlar da giderek kendilerini daha farklı platformlarda ifade etmeye çalışıyorlar. Ülkemizdeki özürlüler AİHM'e başvurdular, davalar açıyorlar, başka ülkelere ilticada bulunuyorlar. İzmir'den Mevlânâ Özürlüler Derneği, AİHM'e başvurdu ve belli yol aldı. Dava çok olumlu gidiyor. Türkiye'de ayrımcılığa uğradıklarından dolayı 38 kişi 1'er milyon Euro'luk tazminat davası açtı. Biz ilk raportör sonuçlarını aldık, çok olumluydu.

Özürlüler, en çok hangi konuda size başvuruda bulunuyor?

Öncelikle bize yansıyan iş konusu. İkinci sırada da sağlık hizmetleri geliyor. Özürlüler kendilerine sunulan hizmetlerinden yararlanabilmek için, sağlık kurulu raporu almak zorunda kalıyorlar. Sağlık kurulu raporları da çok sınırlı sayıda hastanede veriliyor. Biz, özürlüler karşısında devleti temsil ediyoruz ama devlet içinde de özürlüleri temsil ediyoruz. İki tarafta da tarafız. Onların haklarını savunamadığımız zaman onlar kendi haklarını savunmak için geliyorlar.

İş, hayat demek

Özürlüler iş bulabiliyor mu?

2005 yılına kadar bir eylem planımız var. Önceliğimiz işsizlik. Hedefimiz, kamuda kota kontejanlarını doldurmak. Özürlü kadrosunda yaklaşık 40 bin boşluk var. 2005 yılında bunların doldurulmasını bekliyoruz. Özürlülerin verimli olamayacağına inanılıyor ama özürlüler, kendilerini birer temsilci olarak kabul ettikleri için, diğer insanlara göre daha çok çalışıyorlar. Çünkü, ?iş' demek özürlü için hayat demektir. İşi olmayan özürlü bağımlı, diğer insanlar gibi değil. Belli büyüklükteki firmaların özürlü çalıştırma zorunluğu var ama çalıştırmadıkları için ayda 1 milyar liraya yakın ceza ödemeye razı oluyorlar. Bunu şöyle okumak zorundayız; ?kurumumda özürlü çalıştırmayayım, cezasını ödeyeyim?. Bu bir ayrımcılıktır. İş-Kur'a başvurulara baktığımız zaman 70 bin özürlünün iş talebinde olduğunu görüyoruz.

İyi davranılmıyor, ayrım yapılıyor

Özürlü, kendine acıyarak bakan gözler istemiyor. Ayrım değil, eşitlik istiyor. Biz de, özürlü vatandaşların ne hissettiklerini kendilerine sorduk. İşte, özürlülerin düşünceleri:

Ortopedik özürlü Abdulgani Balcı:

Bu Allah'ın bir lütfudur bize, biz bundan bir rahatsızlık duymuyoruz ama toplumun eğitimsiz kısmı bizleri hakir görüyor. Devlet büyüklerimizden, milletvekillerinden sorunlarımıza candan yardımcı olmalarını istiyoruz. 56 yaşındayım ve sokakta çay satıyorum. Her gün bu 15 kiloyu taşıyorum.

Ortopedik özürlü Ömer Alıtçı:

1997'den beri çalışıyorum. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Sosyal Antropoloji bölümü mezunuyum. Ben biraz şanslıyım, eğitim alıp, daha sonra istihdam edilebildim ve istediğim bir yerde çalışıyorum. Ancak genel anlamda özürlüler bu şansı bulamıyorlar. Özürlüler eğitim alamıyor, bu nedenle istihdam edilemiyor. Sosyal yaşamın içinde yer alamamış insanlarımız var. Toplum direkt tavır almıyor ama imkânlar buna zorluyor. Eğitim alamayan özürlüler topluma katılamıyorlar ve evde hapis hayatı yaşıyorlar.

Sebahattin Cemal:

40 yaşındayım ve sokakta işportacılık yapıyorum. Özürlü olmak iyi değil, berbat. İyi davranmıyorlar, ayrım yapıyorlar.

Mehtap GÖKDEMİR

H.O. Tercüman

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber