Doktorlar neden mutsuz (1)

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 01 Nisan 2011 07:50, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Mesleğe yeni başlayanlara acıyorum

İş ve gelir güvencesi yok, can güvenliği tehlikede ADI DOKTOR

BAŞLARKEN

İş ve gelir güvencesi yok, can güvenliği tehlikede ADI DOKTOR

Doktorlar beyaz önlükleriyle sokaklara döküldüler... Şikayetçiler... Mutsuzlar... İsyan ediyorlar. Sağlıkta dönüşüm politikaları konuşulurken, hastaları memnun ama onlar huzursuz, endişeli, üzgün, tepkili... Mecburi hizmet aile hayatlarını darma duman etmiş. Öyle ki, yaşadıkları çıkmazdan tek kurtuluşun ölüm olduğunu düşünme noktasına gelenler dahi var... Sistemin ne durumda olduğuna ayna tutabilmek için doktorlara, sivil toplum örgütlerine sorduk: Neden mutsuzsunuz?

Birçok e-mail aldık, telefon görüşmeleri yaptık. İçtenlikle konuştular, sıkıntılarını ortaya döktüler ama büyük kısmı isimlerinin verilmesini istemedi. Korkuyorlar. Hep birlikte sokağa iniyor ama dertlerini tek tek dile getirmeyi riskli görüyorlar. Ama rahatsızlık duydukları noktalar ortak...

Doktorlar, hasta bakarken puan, döner sermaye, para düşünmek zorunda kalmaktan mutsuz. İş ve gelir ve tabii ki can güvencesi altında mesleki saygınlıklarını geri istiyorlar. En az 20 yıllık bir eğitim ve çalışmanın ardından profesör olabildikleri bir ülkede, dertlerinin sadece para kazanmak olmadığının altını çiziyorlar. İşte bu yazı dizisinde doktorların nelere karşı çıktığını, mesleki kimliklerine nasıl sahip çıkmak istediklerini kendi anlatımlarıyla okuyacaksınız.

Ağır çalışma şartlarına rağmen iş ve gelir güvencelerinin olmadığından sikayetçi doktorlar artık isyan noktasında. Prof. Ayhan Attar, sağlık politikalarının rencide ettiği bazı doktorların Türkiye'yi terk ettiğini belirtiyor. Son olarak geçen ay Ankara Üniversitesi'nden iki uzman arkadaşının çalışmak için ABD'ye gittiğini belirten Attar, 'Hekimlerle ilgili söylenen sözlerin hiçbiri gerçek değil. Mesleğe yeni başlayanlara acıyorum' diyor

AĞIR çalışma şartlarına rağmen, iş, gelir konusunda geleceklerinin son derece belirsiz, can güvenliklerinin ise tehlikede olduğunu belirten doktorlar artık isyan ediyor. Sağlık sisteminin kötüleşmesinin sorumlusu olarak gösterildiklerini, yönetimlerin kendilerini halka öcü gibi tanıttığını düşünüyorlar. Öncelikle doktorlar, seslerinin duyulmamasından şikayetçi. İlk sırada iş güvencesi var, ikinci gelir güvencesi. Üçüncü sırada ise kimsenin pek de aklına gelmeyen can güvencesi geliyor. Şiddete maruz kalmaktan bıkmışlar. Doktorluk yaparken mesleklerine sürekli müdahale edilmesine de kızgınlar...

BEZGİNLİK VE BIKKINLIK VAR

Türkiye Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil, 'bezginlik ve bıkkınlık içerisindeyiz' diye başlıyor sözlerine... Sistemle ilgili sıkıntılarda kendilerinin hedef gösterilmesinden rahatsız olduklarını dile getiren İtil, 'Konuşmalarda hekimlerin para için her şeyi yapabileceklerini, muayeneden başka derdi olmayan insanlar olduğumuzu söylüyorlar. Böyle bir şey mümkün mü? Türkiye'de 100 binin üzerinde hekim var. 3 bin doktorun muayenehanesi var. O da bir sorun ama bizim karşı çıktığımız tümüyle bu değil ki... Maalesef Türk tıbbı dünya çapında ama bizim mesleki itibarımız sıfır noktasında. Son derece yanlış. Gerek yönetimlerin doktoru ve sağlık çalışanını öcü gibi gösteren tutumları gerekse zor ve ağır çalışma şartları sektördeki çoğu insanı isyan noktasına getirmiş durumda' dedi. Vatandaşa doktorların kötü gösterildiğini, bunun sağlık sektörünü son derece mutsuz ettiğini söyleyen Prof. Dr. İtil'e göre, 'Sağlıktaki iyileşmeler hekime sevgiyle, saygıyla yaklaşarak, hukuka uyarak da yapılabilirdi. Oysa şimdi kimle konuşsanız Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a tepkili. Hekimi kazanmadan hiçbir sağlık politikası başarılı olamaz.'

HUKUK UYGULANSIN

2007'den bu yana neredeyse aynı konuda 10 yönetmelik çıktığını anlatan Prof. Dr. İtil, neredeyse bir hukukçu gibi ders çalıştıklarını söyledi. İtil, görüşlerini 'Türkiye'de liberal ekonomi varsa, Türkiye'de gerçekten bir hukuk sistemi varsa, sağlık alanındaki tebliğler yönetmelikler Anayasa Mahkemesi'nin kararları bir heyet tarafından incelensin. Sağlık Bakanlığı'nın uygulamaları da incelensin. Hukuki netlik ortaya çıkacaktır. Bizim istediğimiz son derece basit, Anayasa Mahkemesi'nin kararları uygulansın, hukuksal olarak doğru neyse o yapılsın' sözleriyle anlattı.

SÖZLER TUTULMADI

Verilen sözlerin tutulmadığını da söyleyen İtil, 'Kamuoyuna 'tam gün'ün ardından hekimin 10 bin liranın üzerinde para kazanacağını, iş güvencesi sorunu olmayacağını, iyileştirmelerin emekliliğe yansıyacağını söylediler. Ama hiçbiri gerçekleşmedi. Hekimin güvencesi yok. Gelecek ay bile ne kadar alabileceğini bilmiyor, emekliliğinde ne olacağını bilmediği bir ortama isteği dışında sürüklendi' dedi.

TAM BİR KARMAŞA

Ankara Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Attar ise sağlık politikalarının rencide ettiği bazı doktorların ülkeden ayrılmayı tercih ettiğine dikkat çekti. Sadece bu ay Ankara Üniversitesi'nden iki uzman arkadaşının ABD'de çalışmaya gittiğini söyleyen Attar, 'Hekimlerle ilgili söylenen sözlerin hiçbiri gerçek değil. Mesleğe yeni başlayanlara acıyorum. Maalesef birçok meslektaşım ülkeyi terk ediyor. Şu an üniversitelerde durum tam bir karmaşa. Üniversitelerin tek düzelme umudu bence dünyayı ve üniversite gerçeğini bilen bir yönetici grubunun duruma el atmasıdır' diye konuştu.

EMEĞİMİZ UCUZLATILIYOR

Hep paranın konuşulduğunu ancak bakış açısında bir yanlış olduğunu da dile getiren Attar, bunu şöyle ifade etti: 'Sokaktan geçen 100 kişiye sizin para kazanmak diye bir derdiniz var mı, diye soralım. 99'unun evet dediğini duyacaksız. Doktorlar da diğer toplum fertleri gibi çalışmak ve karşılığında kendilerini, ailelerini geçindirmeye yeterli bir kazanç elde etmek istiyor. Her gün hekimler hakkında bilinçli olarak aleyhte yayın yapılması, hekim emeğinin ucuzlatılarak hastane zincirlerine ve bunların yabancı ortaklarına sunulması hedeflenmektedir. Bunu yapmanın en kısa yolu hekimlerin kazanılmış haklarının ellerinden alınması, ücretlerine sınırlamalar getirilmesidir.'

HAPŞIRANA KUŞ GRİBİ TEŞHİSİ

Önceliği eğitim olan üniversite hastanelerinde bir performans yarışının da doğru olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Attar, kalitenin nasıl düşeceğini şöyle anlattı: 'Eğitim performansının ölçüsü yetiştirdiğiniz kişilerin başarısı, sizin ulusal veya uluslararası başarınızdır. SGK sisteminde baktığınız hasta sayısına göre başarıyı ölçütleyemezsiniz. Bunu planlayan kişilerin akademik deneyimlerinin yetersiz veya büyük üniversite modellerinde yaşamamış, bilgisiz ve deneyimsiz kişiler olduğunu düşünüyorum. Taşra modeliyle büyük üniversite yönetemezsin. Ufkun darsa yöneticilik vasfın da zayıf olur. O zaman her hapşıranı kuş gribi diye yuttururlar. Bu konuda çok kitap okudum, işi biliyorum diyene de okuyarak piyano çalınamayacağını birilerinin hatırlatması gerekir.'

SÖZÜN ÖZÜ POPÜLİZM

Dermatoloji Uzmanı, ABD'de Miami Üniversitesi Miller Tıp Fakültesi'nde konuk öğretim üyeliği de yapan Prof. Dr. Rana Anadolu ise sağlık alanında sorunların daha derinleşeceğine dikkat çekti. Prof. Dr. Anadolu, 'Sağlık sektöründe hekim ve sağlık personeli, eczacılar, ilaç sanayii ve hastalar mağdur edilmektedir. Aslında amaç son derece basittir; bedava iş gücü olacak hale getirilen hekim ve sağlık personelinin yanı sıra sudan ucuz ilaç politikası ile maliyetin altına ilaç temini yoluyla yaklaşan seçimlere halkın bu konudaki memnuniyeti ve desteğinin verdiği ivmeyle girmek. Sözün özü popülizm' eleştirisinde bulundu.

24 YAŞINDA İLK MAAŞ 45'İNDE İSE PROF.'LUK

18 yaşında tıp fakültesine adım atan bir genç, 24 yaşında mezun oluyor. İlk maaş işte bu yaşta ediniliyor. Erkekler 15 ay askerlik yapıyor, 26 yaşına geldiklerinde aşmaları gereken TUS var. 5 yıllık bir ihtisasın ardından uzman doktor olarak mesleğe adım atıyorlar. Yaş oluyor 31. Uzmanlığın ardından iki yıl mecburi hizmet, ardından üç yıl uzmanlık derken yaş 36 oluyor. Üç yıl da yardımcı doçentlik var: Yaş 39. En iyi ihtimalle 40 yaşında doçent olabiliyor. En az beş yıl da profesör olmak için bekliyorlar. Yani hiç boşluk vermeden çalışan bir doktor 45 yaşında profesör oluyor. 17 yıllık bir eğitimin ardından alınan ortalama ücret 3 bin lira. Eğer tek bir alanda ihtisas yapmayayım, bir de yan dalım olsun diyorsanız üç yıl daha eğitim görmeniz gerekiyor. Bu üç yılın ardından 48 yaşında 1.5-2 yıl civarında da yine bir mecburi hizmetiniz var. Yani dörtbaşı mamur bir profesör olayım diyebileceğiniz yaş en iyi ihtimalle 50...

BEN NE ANLARIM KARIN AĞRISINDAN

'14 yıllık KBB uzmanıyım. 6-7 aydır cerrahi havuz nöbeti tutuyorum. Bu nöbette görevim tüm travma hastalarına bakmak. Ben ne anlarım karın ağrısından, bacak kırığından? Ama adım doktor. Daha kötüsü pratisyen hekimlerin çoğunu 1 haftalık eğitimle aile hekimi yaptıkları için (normal eğitim süresi 3 yıl) acillerde doktor kalmadı. Acil uzmanlarının sayısı da yetersiz. Şimdi bize Türkiye'nin pek çok yerinde olduğu gibi acil nöbeti de tutturacaklar. Hastaya yazık değil mi? Bana yazık değil mi? Üstelik mesleki zorunlu sağlık sigortamız, branşımız dışında yapacağımız hatalarımızı karşılamıyor. İyi mi?'

YETER ARTIK BUGÜN ÖLMEK İSTİYORUM

'Mecburi hizmetimi tamamlamak üzereyim. Tayinim çıkınca biyolog eşim özel hastanedeki görevini bıraktı. Amacımız sadece aile bütünlüğümüzü korumaktı. İki yetişkin üniversite mezunu aklı başında insanın verebildiği bu aptalca karar sonunda onca yıl eğitim almış, emek göstermiş eşim işsiz kaldı. İşe girebilmesi için ya 3 - 5 bin kişinin girdiği bir sınavda 1'inci olmak ya da KPSS diye dayatılan sınavdan 85-90 almak zorunda. Mecburi hizmetim her gün ıstırap, hakaret ve kavgayla sürüyor. Aile bütünlüğüm her gün işsiz, mutsuz eşimle yaşadığım yeni bir kavgayla sınırlarını zorluyor. Hastanedeki kavganın gürültünün ortasında 'Yeter artık bugün ölmek istiyorum' dualarım hep şu soruyla bölünüyor; geride kalacak kızımın, eşimin güvencesi ne ki? Nasıl yaparım?'

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber