Van depreminin mucize ismi okumak istiyor
23 Ekim 2011’de Van’da meydana gelen depremin ikinci yılında, enkazın altında 6 gün kalarak mucizevi bir şekilde kurtarılan Ferhat’ı ziyaret ettik. Depremden sonra okulu bırakan Ferhat, inşaatlarda çalışmaya başlamış. Hâlâ hasarlı olan evlerinde oturmaya devam eden Ferhat’ın tek isteği, 10 bin lira bulup hasarlı evini onarabilmek

GİZEM COŞKUNARDA
O, Van Depremi'nin mucize ismiydi. 7 katlı binanın enkazı altında, 144 saat yaşam savaşı verdi.
23 Ekim 2011'de Van'da yaşanan 6,6 büyüklüğündeki deprem sırasında, henüz 13 yaşındaydı Ferhat Tokay. Arkadaşlarının yanına gittigi ayakkabıcı dükkanında enkazın altında kalacağını, kendi sağ çıksa da arkadaşlarının öleceğini bilmiyordu. Ferhat şimdi 15 yaşında ama "Bugün ikinci yaşımı kutluyorum. Bu benim yeni hayatım" diyor. Van Depremi'nin yıldönümünde Erciş'te ailesiyle birlikte yaşayan Ferhat'ı ziyaret ettim. Yıldönümü olduğu için ilçede ya da Van'da en azından ölenler için bir anma töreni düzenlenir sanıyordum ancak kimse depremin adından bile bahsetmedi. Oysa Ferhat unutmamıştı, "Bugün yine aynı şey yaşanır mı diye korkuyorum" dedi. İlk gün gibi hatırlıyordu her şeyi Ferhat. An be an anlattı yaşadıklarını. Annesinin yüreği el vermedi dinlemeye, belli etmeden içeri gitti...
SANATÇILARA ÇOK KIRGINIM
Ferhat, daha duygusal. Kendisine verilen sözleri, söz verenleri de unutmamış. Bazı sanatçılara çok kırılmış özellikle; "O dönemde, bizi popülerliklerine malzeme ettiler. Yardım yapıyormuş gibi göründüler. Sonra gittiler. Herkes gitti. Sanatçılar gitti. Zenginler gitti. Gazeteciler gitti. Biz kaldık."
15 yaşında Ferhat ama konuşsanız düşüncelerinin ve hareketlerinin olgunluğuna inanamazsınız.
Başına gelenlerden sonra onu hayatın olgunlaştırdığını düşünmeyin.
13 yaşında ve deprem nedir bilmezken, bilinçli hareketleriyle 6 gün yaşama tutundu.
HEP DUA ETTİM
Nasıl dayandın 6 gün diye sorduğum da "Hep dua ettim. Aileme bir şey oldu mu diye düşündüm devamlı. Umudumu kesmeden, hayatta kalmanın yollarını aradım" dedi. Başka da bir soru sormadım Ferhat'a, o günü yeniden yaşayarak, ara ara gözleri dolarak her şeyi uzun uzun anlattı...
"Deprem olmadan önce ekonomik durumumuz kötü değildi. Okula gidiyordum. Okul çıkışı da arkadaşlarımın çalıştığı bir ayakkabıcı vardı, sohbet etmek için yanlarına uğruyordum. O gün saat 13.41'de deprem oldu. Önce ne olduğunu anlamadım. 7 katlı binanın en alt katıydı. Herkesin dışarı çıktığını görünce ben de kaçmayı denedim ama o anda bina üstümüze yıkılmaya başladı. Üstümdeki tavan kırılmadan söküldüğü gibi üzerimize düştü. Bir dolabın yanında duruyordum. Ben de o ara yere düştüm. Arada kalan boşlukta saklandım. İlk saatlerde arkadaşlarımın sesini duyuyordum. İkinci deprem vurduktan sonra sesleri kesildi. Öldüler!
Benim yattığım yer de düşen molozlardan dolayı iyice daralmıştı. Gözlerim açıkken bile her yer karanlıktı. Yanımda iki tane ayakkabı buldum. Başım ağrımasın diye onları kafamın altına koydum. Arada bir çıkarıp telefonuma bakıyordum ama sonra onun da şarjı bitti. Sadece saati görüyordum açtığımda; kapanıyordu. Uzun saatler yattım. Bazen çıkamayacağım buradan dedim ama bir yandan da her işte vardır bir hayır deyip kurtulacağım anı bekledim. İş makinelerinin sesini duyuyordum. Onların bana biraz daha yaklaşmasını bekledim seslenmek için. Günler geçtikçe sesler artmaya başladı.
BİR IŞIK GÖRDÜM, DELİRDİM SANDIM
Son gün minik bir ışık gördüm. Çıldırdım sandım. Çünkü her yer kapkaranlık. Delirdiğimi düşündüm. Biri elini ayağıma attı. "Kimse var mı?" diye sordu. "Buradayım, yardım edin bana" dedim. Ondan sonra deliği büyüttüler. Su istedim. Böbreklerime zarar gelmesin diye çok az verdiler. 6 gün boyunca ne yedim, ne içtim. Moralimi yüksek tutmak için benimle sürekli muhabbet ettiler. O arada deliği iyice büyütüp bana daha da yaklaştılar. Arada demirler vardı kestiler hepsini. Tersten başımdan çıkardılar, ayaklarım içeride kaldı, bir süre de onunla uğraştılar. Allah yardım etti, onu da atlattık. Çıktığımda gözlerimi kapadılar. Beni sedyeye yatırdılar. Bir fotoğraf makinesinin flaşı gözüme gelince, tekrar açtım ve arkadaki minarenin yıkıldığını gördüm. O zaman işte aileme bir şey olmuştur diye çok korktum. Ambulansa aldıklarında şuurum yerindeydi. Hemşireden telefonunu istedim babamı aramak için. Hemşire şaşırdı, "Telefon numarası aklında mı senin?" dedi. Babamın numarasını söyledim, aradılar. Babamın ağlamaktan bağırmaktan sesi değişmiş, o olduğuna inanmadım. Annemi ver dedim, onunla da konuştum, onun da sesi bitmiş. En küçük kardeşimi İdilnaz'ı sordum. 'O evde uyuyor' dediler. Sonra beni hemen hastaneye götürdüler. Oradan da helikopterle Van'a. 5 gün oradaki hastanede yattım. Babamı aradım, 'Ben geleceğim' dedim. Babam, 'Saçmalama hastanede kal. Bu soğukta çadırda yatıyoruz. Gelip ne yapacaksın' dedi. Dayanamadım yine de yanlarına çadıra gittim."
EVİMİZ İKİ BÜYÜK DEPREM GEÇİRDİ
Ferhat'ın asıl hayat hikayesi tam da buradan sonra başlıyor. Deprem zamanında yardım sözü verenler, tek tek ortadan kaybolunca Ferhat okulu bırakmak zorunda kalıyor. Ferhat şimdi, iki yaş büyük ağabeyi ve akranı olan kuzeniyle birlikte inşaatlarda çalışıyor. Yakın illerde istihdam az olduğundan, Antalya, Ankara, Kuşaadası gibi birçok şehire gidiyor. Yazın iş var ama kışın Erciş'e geri dönüyor. Laf tekrar, verilen sözlere geliyor. Ferhat sitemli... "Gelen sanatçıların bana verdikleri sözleri size anlatsam inanamazsınız. Hiçbir şey yapmadılar. Bu ev, iki büyük deprem geçirdi. Çatlakları görüyorsunuz.
Bir deprem daha olsa, mümkün değil, biz buradan sağ çıkamayız.
Her akşam bunun korkusuyla uyuyorum bu evde. 10 bin liramız olsa evimizi güçlendireceğiz" diyor.
İNŞAATTA ÇALIŞMAK ÇOK ZOR
Ferhat'a göre, inşaatta çalışmanın ne demek olduğunu bir tek oradakiler bilir. Ne kadar zor bir iş olduğunu anlatırken gözlerindeki yorgunluk fark ediliyor; "Benim yaşımdaki insanların gelişimini etkiliyor ama ne yapacaksın, ekmek parası kazanmak zorundayız. İnşaatlarda sürünüyoruz. Bir gidiyoruz, iki aya yakın kalıyoruz. Sabah 8'de başlıyorum, akşam 8'e kadar çalışıyorum. Çok ağır bir iş, kaldırdığım en hafif şey 50 kilo."
"Okumak istiyor musun, okumayı seviyor muydun?" diye sorunca verdiği cevap her şeyi özetliyor ve üstüne söylenecek hiç bir laf bırakmıyor; "Söz verenlerin yapacakları, çok bir şey değildi. Belki ben de şu an okuyor olacaktım. Farklı bir hayatım olacaktı."