Tarımda, öncelikli konular neler olmalı?

Tarımın tüm konularındaki sorunlarına kısa sürede, top yekün çözüm bulacağız diye yola çıkmak tutarlı ve gerçekçi bir yaklaşım mıdır? Hangi konular tarımın sorunlarını çözmemizde öncelikli olarak ele alınmalıdır?

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 20 Ağustos 2019 10:02, Son Güncelleme : 19 Ağustos 2019 22:04
Tarımda, öncelikli konular neler olmalı?

Birçok alanda olduğu gibi tarımda da bir konudaki başarı diğer konulardaki başarıyı tetiklemektedir. Örneğin yem konusundaki başarı hayvancılığın başarısına katkı sağladığı gibi. Aynı şekilde başarısızlıklarda birbirini tetiklemektedir. Bu durum bizi konuların önem sırasına göre aşama aşama ele almamızı zorunlu kılmaktadır. Her ne kadar tarımsal alt yapımızı yeterli görsek de, işlev ve işleyişte zeminin kaydığı, onarım, tadilat ve yeniliğe ihtiyaç duyduğu ortadadır. Bunun içinde öncelikli olarak şu beş konunun ele alınması, tadilat ve yeniliğinin gerçekleştirilmesi, sonraki konuların başarısının anahtarı olacaktır.

- Çiftçiliğe, köylülüğe, üreticiliğe bakışımız, biçtiğimiz konum ve rol

- Karar alma mekanizmalarının doğru işletilmesi ve bölgesel karar alma mekanizmalarının oluşturulması ve sağlamlaştırılması

- Uygulamalı tarımsal eğitime, ilköğretimden üniversiteye kadar gereken önemin verilmesi

- Yerinde hizmet, planlama ve kısaltılmış bürokrasi

- Tarımsal sivil toplum kuruluşlarının sivil toplum gibi davranması

Bunları aşmadan tarımın diğer sorunlarını çözmek, hem ulusal hem dünya çapında gelişim göstermek mümkün değildir. Çünkü tarımımız hala çiftçinin, üreticinin fedekarlığı ve bilek gücüyle gitmektedir.

Tarımın tüm konularındaki sorunlarına kısa sürede, top yekün çözüm bulacağız diye yola çıkmak tutarlı ve gerçekçi bir yaklaşım değildir. Üretken olmayan, yeterince aktifleşememiş, yetki ve yeteneği kısıtlanmış kadrolarla Tarımın tüm cephelerinde, aynı anda savaşa girmek başarı getirmez! Yılların birikmiş sorunlarına 3 ayda çözüm getirilemeyeceği gibi, bir sonraki evreye daha büyük sorunlar yığını olarak devredilme ihtimali yüksektir. Bunun için yapılması gereken en gerçekçi ve akılcı yol, konuları kademelendirmek, öncelikli sorunları, konuları belirlemek, tarımı bölgesel şartlar üzerinden değerlendirmek ve süreci daha uzun vadeye yaymaktır.

Her ne kadar küresel dünya kendi kurduğu uluslararası sistemin bir parçası olan kendi tarımsal sistemini tüm ülkelere, ekonomik verilerle dayatsa da kendi gerçeklerimizden kopmamak ve kendi gerçeklerimizden yola çıkarak çözüm geliştirmek zorundayız. Tarihimizi incelediğimizde görüyoruz ki; kendi gerçeklerimizden yola çıktığımızda başarıyoruz, ama başkalarını taklit ettiğimizde başaramıyoruz.

Tarımda kazanmayı düşünüyorsak köylüleri (kırsalı) ve çiftçileri kaybetmemeliyiz

Hepimizin bildiği, bizim gerçeğimiz olan tarımda küçük aile işletmelerini görmezlikten gelmemiz mümkün değildir. Eğer bu işletmeleri zamanında gereği gibi destekleseydik, eğitim ve sosyal hizmet götürmeyi başarsaydık bugün kırsaldan göç belki bu dereceye ulaşmayacaktı, tarımda belli oranda yerli damar, gereği gibi atmaya devam edecekti. Bunu görmemiz ve gerçekçi çözüme buradan başlamamız hem kırsaldan göçü azaltacak hem de yerli üretime katkı sağlayacaktır.

Köylüler ve çiftçiler, devletin hizmetinden ortalamanın altında faydalandığı halde, devletine ve milletine ortalamanın çok üstünde itaat ve bağlılık gösterenlerdir.

Bir gerçek daha var ki; köylü köyünü, çiftçi tarlasını terk ettikçe, şehre gelmekte, ancak şehirdeki hayata ayak uyduramamakta, köydeki masumiyetini ve bağlılığını yitirmekte ve bu durum ülkenin sosyal ve ekonomik yapısına da olumsuz yansımaktadır.

Çiftçi bir yıl kaybetti mi, ikinci yıl mutlaka kazanma refleksiyle hareket etmekte ve bu noktadan itibaren ne olursa olsun kazanmalıyım anlayışı öne çıkmaktadır. Bu durumdaki hareketlenmeler sistemsizliğe hizmet etmektedir. Bunun önüne geçmenin yolu, çiftçinin, üreticinin lehine inandırıcı ve güven verici bir tarımsal ağın kurulmasıdır.

Çiftçi ve üretici bizzat kendileri karar alsın!

Çiftçinin tek sermayesi tarlasıdır. Tarlası onun ikbali, istikbali, ümidi, hayatının anlamı, hayat tarzının belirleyicisidir. Her yıl tekerrür eden aynı işlemler, mevsimsel çalışmalar, mevsimsel beklentiler ve bu hissiyat onun yaşam döngüsüdür.

Tarımsal döngünün doğru tamamlanması için, tarlanın, pazarın nasıl olacağını çiftçinin yerine kendini koyarak düşünenler, empati yapanlar doğru çözümü üretebilirler.

Tarımda karar alıcı mevkide bulunanların, maaşı hak etmek için her ay bir hafta çiftçi şartlarında hayatını sürdürmesini; sezon döneminde tarlada, hasattan sonra Pazar alanlarında her ay bir hafta geçirmesini tavsiye ve teklif ediyorum. "Cenazemiz olsa kaldıracak vaktimiz yok" diyen çiftçinin yerine kendini koyması, kazanmanın ve kaybetmenin hissiyatını yaşaması karar vermede daha isabetli ve kararlı olacaklardır. Çiftçinin, üreticinin, hem fiziken hem ruhen yaşadığı gelgitleri yaşamayanlar onlar adına karar almada yeterli olamazlar.

Tüm etkililer ve yetkililer tarımla ilgili karar vermeye tarladan, çiftçiden başlamalıdır. En önemli kararlar, tarlada çiftçiyle birlikte alınmalıdır. En önemli açıklamaları çiftçinin ayağına giderek yapmalıdır. Tarlaya gitmeli, çiftçi gibi giyinmeli, çiftçi gibi hissetmeli, çiftçi gibi konuşmalıdır.

Resmi yayım kurum ve kuruluşları sürekli kendi reklamını yapmakta, çiftçiye, üreticiye ancak kendi reklamına katkı sağlayacak kadar film karesi ve yazı pasajı ayırmaktadır. Oysa bunun tersi olmalıdır.

Uygulamalı tarımsal eğitime, ilköğretimden üniversiteye kadar gereken önemin verilmesinin önünde bir engel var mıdır?

Meslek liselerinin önemi tekrar kavranmaya başlandı. Bunun tarımsal eğitime de yansımasını bekliyoruz. Tarımsal alanda, teknisyenlerin ve teknisyen kökenli mühendislerin uygulamada daha başarılı oldukları bir gerçek. Teknisyen boşluğu hala doldurulabilmiş değildir. Meslek Yüksek Okulları bu boşluğu doldurmaktan uzak görünüyor. Tarımsal eğitimde Milli Eğitim, Tarım Bakanlığı ve Özel sektör birlikte hareket etmeli ve mutlaka belli oranda Uygulamalı Tarım Meslek Liseleri açılmalıdır. Çünkü ilköğretim ve lise çağında kazandırılacak beceriler daha kalıcıdır. Bunları yapmanın önünde bir engelde yoktur. Üniversitelerde birçok ziraat fakültesi kontenjanını bile dolduramamaktadır. Üniversitede verilen eğitim teorik kaldığı için bitirenler, tarlaya, uygulama alanına girmekte zorlanmaktadır.

İlköğretimin başlangıcından itibaren verilecek olan tarımla ilgili dersler öncelikle bilinçli tüketim için, sonrasında da bu alanı meslek edinecekler açısından, bilinçli üretim için önemlidir.

Birçok meslek lisesi, yüksekokul ve ziraat fakültesi öğrencileri belirli dönemlerde gerek devlette gerekse özel firmalarda stajyerlik yapmaktadır. Bundaki amaç, mesleklerini uygulamalı olarak öğrenmek, benimsemek ve bilgilerini kısmen de olsa pekiştirmektir. Ancak gel gör ki, hem işi öğretip hem de birlikte çalışmak varken, birçok yerde bu stajyerlere iş öğretmek ikinci plana, işçi gibi kullanılmak birinci plana dönmüş durumdadır. Öğrenci, zar-zor bulduğu staj yapma imkanını yakmamak adına verilen her türlü görevi yapmak durumunda kalmaktadır. Bu durum birçok alanda olduğu gibi tarımsal eğitim sistemimizin en büyük handikaplarından biridir.

Yerinde hizmet, planlama ve kısaltılmış bürokrasi

Yerinde hizmet, anlayış olarak kabul görmekle birlikte, uygulamada hala birçok konu merkezden yönetilmektedir. Tarımla ilgili projelerde bölgesel yetkililerin yanında; akademisyen, belediye, sivil toplum kuruluşları gibi kurum ve kuruluşlara da hem rol hem de sorumluluk verilmelidir. Sonuçta herkes kendi bölgesinin kalkınmasını ister. Müracaat zinciri kısaltılmalı, projeler ve çalışmalar gerçekçi bir şekilde desteklenmeli ve adım adım takip edilmelidir. Tarımsal Kooperatifler çiftçiye avantaj sağlamıyorsa iptal edilmeli ya da çiftçiye faydalı işler yaptırılmalıdır.

Tarımsal sivil toplum kuruluşları sivil toplum gibi davranmalı

Sivil toplum kuruluşları esas itibarı ile gönüllü kuruluşlardır. Bu vasfını her alanda korumalıdır. Tarım alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının hemen hemen hepsi tarımın sırtından ve dolayısıyla üreticinin, çiftçinin sırtından büyük paralar kazanan kuruluşlar haline gelmiştir. Birçok tarımsal sivil kuruluş, çiftçiyi, üreticiyi desteklemek, yerliyi geliştirmek için kurulduğu halde ithal ürüne yönelebilmekte ve asli görevinin dışına çıkmaktadır. Bu noktada çok ciddi bir tarımsal sivil toplum kuruluşu mantığı kayması vardır. Öncelikle tarımsal ürünlerde ithal planlaması ile ithal kısıtlaması getirilmeli, çiftçi ve üretici bazlı kurulmuş olan tarımsal sivil toplum kuruluşlarında da, ithal tamamen kısıtlanmalıdır. Sivil toplum kuruluşları devletin işleyişini rahatlatma pozisyonunda yer almalı ancak sorumluluğunu da kolaycılığa kaçarak devretmemelidir. Bunun yanında kendini devlet yerine de koymamalıdır. Bir punduna getirip kanun birinin içine adını yazdırıp, her yaptığı meşruymuş gibi "kanunda var" diyerek devlet gibi davranan sivil toplum kuruluşları iyi takip edilmelidir, hiçbir yetkili bu takibi sümen altı etmemelidir. Kanunda, nokta atışı sivil toplum kuruluşunun geçmesi etik olmadığı gibi haksız ve ayırıcı bir durumdur.

Belli oranda değinebildiğimiz bu konular Tarımın olmazsa olmaz konuları olup, sistemli ve düzenli bir şekilde uygulamadaki yerini almaz ve derinlemesine analiz edilip tarımsal hayattaki rolü doğru tanımlanmazsa; uygulaması, var oluş nedenine uygun hale getirilmezse tarımın sorunları sittin sene çözülemez!

M. Murat GÜN

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber