Mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını kim çözecek?

Tarımın en hareketli alanlarındaki sorunlar yeterince önemseniyor mu? Tarımda çalışanın hakkını arayacak kuruluşlar ne yapıyor? Tarım sektöründeki temel sorunların nedeni yeterince kurumsallaşamamak mı?

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 12 Haziran 2020 14:40, Son Güncelleme : 12 Haziran 2020 14:42
Mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını kim çözecek?

Tarımın yeterince gelişmemesinde çalışanın alın terinin hakkını vermemek mi var?

Geçtiğimiz günlerde Hatay'da İl Koordinasyon Kurulu'nun aldığı kararla o bölgedeki tarım işçilerinin 10 saatlik bilfiil çalışma sonunda günlük yevmiyelerinin 52 tl olarak belirlenmesi ve çalışma şartlarının tarif edilmesi çağdaş köleliğin zuhurunu hatırlatan bir uygulama olarak gündemdeki yerini aldı. Karar alıcıların kendileri gibi insan olan ve kendileri gibi ekmeklerini tarımdan çıkaran çaresiz kitle hakkında aldıkları bu karar, vicdanları kısa bir süreliğine de olsa hareketlendirdi. Ancak sonuçta uygulamaya yönelik ciddi bir değişiklik yapılmadı. Her ne kadar bu durum ülkemiz tarımının gerçeklerinden bir gerçek olsa da malum kitle ülkemizin önemsenen kitlelerinden bir kitle olmadığı için sadece vicdansal yakınmalarla gündemde yer bulabildi.

Tarım işçilerinin ücretleri, barınma imkanları, çalışma şartları, traktör üzerinde taşınmaları veya servislerde istif edilmeleri, çocuklarının eğitimleri gibi sorunları birkaç fantezi projenin dışında çözümlenebilmiş değil. Benzer sorunlar sadece çiftçi arazilerinde değil mevsimlik işçi çalıştıran kuruluşlarda da değişik versiyonları ile kendini göstermektedir.

Tarımın en temel emek alanlarına gereken değer veriliyor mu?

Tarım işçisi fiziki gücünü kullanarak üretileni ortaya çıkarmadaki rolü ile tarımın en hareketli alanlarından birini teşkil etmektedir. Bu en hareketli alanların başında gelen diğer alan ise üretilen ürünün başlangıcını teşkil eden, araştırma sonucu elde edilen materyellerin ana kaynağında görev alan tarım araştırmacılarının rol aldığı alandır. Görünürde birbirinden bağımsız olan bu iki alanın ortak özelliği; emek sarf etme meydanı olmasına rağmen hep geçici yada lokal çözümlerle muhatap edilmesidir.

Tarım işçisinin sorununa daha çok mevsimlik ve "az ücret işsizlikten iyidir" gözüyle bakılması, araştırmacıların çalışmalarına ise daha çok kurumsal reklam amaçlı ve nitelikten uzak sayısal başarı eksenli bakılması sorunların temelini oluşturmaktadır. Bu bakış açısı bu iki alanında var oluş gayelerine hizmet etmemekte, sorunlarını çözmemekte, sadece ötelemektedir.

Asıl sorun tarımda yeterince kurumsallaşamamak mı?

Günümüzün en önemli konusu olan tarım ve gıdanın gittikçe daha hassasiyet kazandığı süreçte, tarımın birçok köklü sorunu kalıcı çözümlerle muhatap edilmediği için, görselde ekranın göstermediği geri plandaki gerçek görüntüde, iyi paketlenmemiş bir kargo gibi sarkmaktadır. Tıpkı Hatay örneğinde olduğu gibi.

Tarih boyunca emek sömürüsü hiç bitmedi, bitmeyecek. Tarımda da böyle! Ancak kısmen de olsa ülkemizde bu tür haksızlıkların önüne geçilebilecek zeminin varlığına inananların sayısı da az değil. Çünkü bunun için tarımsal alanda devlet yapılanması olgunluğunun doruğundadır. Ayrıca üyelik aidatları ve devlet destekleri ile cepleri dolan, enseleri kalınlaşan tarımsal sivil toplum kuruluşları ve sosyal destek unsurları da oldukça yaygın durumda olup tüm kapılar önlerine açılmış vaziyettedir. Öyleyse bu tür sorunlar neden hala çözülemiyor? Bunların temelinde üç neden var.

Birinci neden; gerek resmi gerekse özel sektör olarak tarım sektörünün, buna tarımsal sivil toplum kuruluşları da dahil, kurumsallaşmayı hala başaramamış olmalarıdır.

İkinci neden; tarım sektöründeki kurum ve kuruluşlar gerekli kurumsallaşmayı başaramadıkları için birbirleri ile ilişkilerindeki dengeyi, alanlarının bilimle, eğitimle ve diğer sektörle olan bağlantılarını ve ilişkilerini sonuca götürecek şekilde kuramamalarıdır.

Üçüncü neden; sivil toplum kuruluşu niteliğindeki yapıların hitap ettiği alanda çalışanların haklarını gereği gibi savunmamalarıdır.

Kurumsallaşma başarılamıyor; çünkü kurumun özgünlüğü ve fonksiyonu yerine etkin kişiler ön plana çıkıyor. Kurumsallaşma yerine kişiselleşme ağırlık kazanıyor. Ancak bu etkin kişilerin gücü var ama liyakati yetersizse kurumun veya kuruluşun içi boşalıyor, işlevi ve üretkenliği verimsizleşiyor. Mevcut problemleri çözemediği gibi yeni sorunların çoğalmasına da neden oluyor. Bu durumdaki birçok kuruluş mesleki ve teknik derinlikten uzak sadece etkin güçle yönetildiği veya yönlendirildiği için ayrıntıları göremiyor, ileriyi tasavvur edemiyor, mevcudu değerlendiremiyor, var olan tekdüze güç yordamıyla yol almaya çalışıyor. Kritik dönemlerde kritik kararları doğru alamadığı için, üretimdeki eksilmeyi ithalatla, tarımsal araştırmadaki yeterliliği tabeladaki sayıyla, tarımsal bilim ve bilinçteki yetersizliği sadakatle, işçiye, çiftçiye ödenen yetersiz ücreti kanaatle kapatmaya çalışıyor.

Tarımsal kurum ve kuruluşlar kurumsallaşamadığı için ilişkilerindeki dengeyi; alanlarının bilimle, eğitimle ve diğer sektörle olan bağlantılarını sonuca götürecek şekilde kuramamaktadırlar; çünkü tarımsal araştırmalarda ve bilimsel çalışmalarda çoğu kez tekrara düşülmekte, tarımsal enstitüler her konuda her şeyi yapar konumda seyretmekte, bir enstitüde 10 araştırmacı 1 konuya bakarken başka bir enstitüde 1 araştırmacı 10 konuya bakar durumdadır.

Maaşlar eşit ancak araştırma sonucunda elde edilen gelir ve imkandan sadece belli araştırmacılar faydalandırılmaktadır. Böyle bir durumda, tarım adına kaliteli ve verimli bir sonuç çıkması mümkün müdür?

Kamunun çalıştığı birçok tarımsal araştırma ve çalışmalarda ticarete konu olacak seviyeye bir türlü gelinememektedir. Tarımda özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve kamu kuruluşları, birinci amaç olarak öne çıkarmaları gereken ülke ve millet menfaatinin önceliği konusunda söylemde anlaşırken uygulamada ayrı düşmektedirler. Ülke çapındaki tüm alanlar içerisinde tarım sektörü kadar birbirinin alanına müdahale eden başka bir alan yoktur herhalde.

Tarımsal sivil toplum kuruluşları her geçen gün inandırıcılığını yitirmektedir. Çünkü büyük aidat ödeyenin temsilciliğini yapmak daha cazip gelmektedir.

Tarım araştırıcısının sorunuyla ilgilenmeyen tarımdan beslenen sivil kuruluşlar tarım işçisinin sorunlarını ancak Hatay örneğindeki gibi ele almaktadırlar. Bu örnek, bu tarımsal sivil toplum kurluşlarının var oluş amaçlarını göstermesi açısından iyi bir örnektir.

Tarım öncelikle tüm sektör olarak kurumsallaşmalıdır. Kişiler değil, iş ve işlev öne çıkmalıdır. Makamsal, güçsel, yetkisel kişiselleşme bir kenara bırakılmalıdır. Araştırmalarda, bilimsel çalışmalarda eğitim ve bilim ihtiyaca göre sonuca götürücü bir şekilde öne çıkarılmalıdır. Tarımsal sivil kuruluşlarda, hiç terlememiş, hiç yorulmamış, tarlada çalışmaktan bitkin düşmemiş, üretmenin hiçbir aşamasında fikri ve fiziki olarak rol almamış temsilciler ve yetkililer sahneden inmelidir. Savunuculuğun ve temsilciliğin ölçüsünü, aidatı fazla ödeyen ve etkileşimli gücü elinde bulunduran belirlememeli, tarıma emek veren çalışanın emeği ve alın teri belirlemelidir. Tarım ancak böyle kurumsallaşılır ve böylece tarımın ve tarım işçilerinin sorunlarına çözüm bulunabilir.

M. Murat GÜN

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber