Meclis açıldı

Haber Giriş : 01 Ekim 2004 18:54, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 22'nci Dönem'in 3'üncü Yasama Yılı'nı açış konuşmasında, hukuk devleti ilkesinin geçerli olduğu sistemlerde egemenliği kullanan organların birbirlerine üstünlüğünün sözkonusu olamayacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet sezer, 22'nci Dönem'in 3'üncü Yasama Yılı'nı açış konuşmasına, milletvekilleriyle birlikte olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek başladı.

TBMM'nin, ulusal egemenliğin temsilcisi ve demokratik rejimin temel kurumu olduğunu vurgulayan Sezer, Meclis'in her zaman ülke sorunlarına duyarlılıkla sahip çıktığını, aldığı tarihsel kararlarla laik ve demokratik Cumhuriyetin gelişimine hız kazandırdığını, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma ve onu geçme çabalarına çalışmalarıyla katkıda bulunduğunu belirtti.

Dünyanın ve buna bağlı olarak Türkiye'nin önemli bir dönemden geçtiğini bildiren Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Uygar toplum-çağdaş devlet-güçlü ülke ortak hedefine ulaşmak yolunda, Atatürk devrimleri ve anayasal ilkeler ışığında, toplumsal uzlaşma da sağlayarak gerekli adımları atmalıyız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, geçmişte olduğu gibi bu süreçte de kararlarıyla öncü rol üstleneceğine inanıyoruz. Bir kez daha vurgulamak isterim ki, ulusumuzun Yüce Atatürk'ün önderliğinde büyük özverilerle kurduğu Cumhuriyet, her koşulda sahip çıkmamız gereken en değerli varlığımızdır. Dünyada hayranlıkla karşılanan atılımları kısa sürede gerçekleştirebilmemizin önünü açan laik ve demokratik Cumhuriyet, aydınlık yarınlara ulaşabilmemizin en önemli güvencesidir.

Yurttaşlarımızın, Cumhuriyet'i, Atatürk ilke ve devrimlerini, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğümüzü korumak için birlik içinde ve sorumluluk bilinciyle hareket edeceğinden kuşkumuz yoktur. Üzerimize düşen görevleri tam olarak yerine getirdiğimizde, daha güzel günlere ulaşmamız kolaylaşacaktır.'' -

SİYASİ PARTİLER VE SEÇİM YASALARINDA DEĞİŞİKLİK-

Değişim rüzgarlarının güçlü biçimde duyumsandığı, koşulların her geçen gün farklılaştığı bir dünyada yaşandığını ifade eden Sezer, gelişme ve gönenç düzeyi ne olursa olsun hiçbir ülkenin bu değişim sürecinden kendini soyutlayamayacağını söyledi. Sezer, dünya üzerindeki her bölge, her ülke, her toplum, her bireyin, bir yandan değişimin yol açtığı olumlu gelişmelerden yararlandığını, bunun yanında olumsuz gelişmelerin neden olduğu risklerle de karşı karşıya kaldığını belirtti.

21. yüzyılın başlarındaki deneyimler başta olmak üzere, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşananların, demokrasi, temel hak ve özgürlükler, küresel barış, gönenç, güvenlik ve istikrarın önemini çarpıcı biçimde gösterdiğini kaydeden Sezer, şöyle konuştu:

''İnsanlığın ortak amacı olan demokrasi, günümüzde, halkın aracılar yardımıyla yönetildiği bir (aracılı demokrasi)ye dönüşmüştür. Bu nedenle, (katılımcı demokrasi) kavramı, temsili demokrasinin sorunlarını çözme yönünde yeni bir seçenek olarak belirmiştir. Katılımcı demokrasi, halka görüşlerini doğrudan anlatma olanağı sağlamakta; kitlelerin, genel politikaları belirleyen ve yürütenleri genel seçim düzeneğiyle denetleyebilmesine olanak yaratmaktadır. Bireylerin, toplumsal sonuçlar yaratan kararların alınma sürecine katılmalarının, düşünce ve çözüm üretmelerinin, demokrasi bilincinin yerleşmesi ve siyasal kültürün gelişmesine katkıda bulunacağı tartışmasızdır.

Anayasa'da yurttaşların seçme, seçilme ve siyasal etkinlikte bulunma hakları güvence altına alınmış olmasına karşın, bu hak tek başına katılımcı demokrasinin gerçekleşmesi için yeterli olmamaktadır.'' Sezer, siyasal partilerde, parti içi denetim düzeneklerinin işlevselliğinin artırılması, parti üyeliği kurumunun sağlıklı çalıştırılması ve kullanılan oyların ''Temsilde adalet'' ilkesine uygun biçimde Parlamento'ya yansımasının sağlanmasının önem taşıdığını söyledi. Siyasi partiler ve seçim yasalarının katılımcılığı temel alan bir yapıya kavuşturulması için gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiğini kaydeden Sezer, bunun kamuoyunun beklentilerini karşılayacağını ifade etti.

-ERKLER AYRILIĞI-

Toplumların gelişme düzeyleri ile hukukun gelişme düzeyi arasında yakın ilişki olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Sezer, toplumsal örgütlenmenin ulaştığı en ileri ve çağdaş aşamanın, hukuk devleti düzeyi olduğunu belirtti.

Sezer, çağdaş demokrasilerin belirleyici özelliğinin ''Hukuk devleti'' niteliği olduğunu kaydettiği konuşmasında, bu niteliğin Türkiye Cumhuriyeti'nde evrensel ölçütlere uygun biçimde gerçekleştirilmesi, geliştirilmesi ve korunmasının zorunlu olduğunu söyledi.

Hukuk devletinin, çoğulcu, katılımcı, demokratik, sosyal olma temeline dayanan ve laiklikle tamamlanan bir bileşke olduğunu bildiren Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Anayasa'da hukuk devleti ilkesi bağlamında benimsenen değerler, Cumhuriyet'in diğer niteliklerinin de güvencesidir. Aynı zamanda, bireylerin devlet gücü karşısında korunmaları gereksiniminden doğmuş olan (hukuk devleti) ilkesi, devlet gücünün kötüye kullanılması olasılığına karşı alınması gereken tüm önlemleri de kapsamaktadır. Çünkü hukuk devleti, iktidar gücünün baskı yönetimine dönüşmesini önlemenin temel aracıdır. Bu bağlamda, çoğulcu demokrasinin gelişip kurumsallaşabilmesi için, hukuk devleti ilkesiyle yaratılan özgürlükçü ortama gereksinim duyulmakta ve bu yüzden demokrasi, ancak hukuk devletinin egemen olduğu rejimlerde yaşayabilmektedir.

Öte yandan, çağdaş demokrasilerde erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiştir. Egemenlik tektir ve ulusundur. Erkler ise devlet organları arasında paylaştırılmıştır. Her organ kendi alanında ulusal egemenliğe dayalı devlet yetkisini kullanmaktadır. Hukuk devleti ilkesinin geçerli olduğu sistemlerde, egemenliği kullanan organların birbirlerine üstünlüğü söz konusu olamaz. Anayasa'nın başlangıcında, güçler ayrımının, belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılması anlamına geldiğinin ve sınırlı uygar bir işbölümü ve işbirliği olduğunun belirtilmesinin nedeni budur.'' Hukuk devleti niteliğinin en önemli sonucunun, hukukun üstünlüğü ilkesinin kabul edilmesi olduğunu bildiren Sezer, Anayasa'nın 11. maddesinde, anayasal kuralların bağlayıcı ve üstün olduğunun belirtilmesinin, hukukun üstünlüğünün en üst düzeyde yaşama geçirilmesi olduğunu söyledi. Sezer, bu kuralların, başta yasama, yürütme ve yargı organları olmak üzere herkesi bağladığını, bağlayıcılığın, en üst norm olan anayasal kurallara uygun düzenleme yapılması anlamına geldiğini ifade etti. İktidar gücünün yasama ve yürütme tarafından kullanılması nedeniyle Anayasa'nın üstünlüğünü ve bağlayıcılığını yargının sağlayacağını bildiren Sezer, ''Bu yetkinin yargıya verilmesi gücün dengelenmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle, Anayasa'nın 138 ve 1. maddelerinde yargı kararları ile Anayasa Mahkemesi kararlarının, tüm organları ve yönetimi, kısaca herkesi bağladığı açıkça kurala bağlanmıştır'' dedi.

Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının yasama işlemleri yönünden ayrı anlamı ve önemi bulunduğunu belirten Sezer, mahkemenin kararlarının Anayasal kural, kavram ve ilkelere içerik kazandırdığını kaydetti. ''HIZLA GEÇİRİLEN YASALAR...'' Sezer, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca anayasal kuralların bu kararlardaki içerikleriyle birlikte ele alınması ve çıkarılacak yasalarda, anayasal kurallar kadar bu kararların da gözönünde bulundurulmasının anayasal zorunluluk olduğunu vurguladı.

Yasaların genel, nesnel ve soyut olması ve kamu yararı amacı taşıması gerektiğini de belirten Sezer, şunları söyledi:

''Maddi anlamda yasanın taşıdığı genellik ve genellikten kaynaklanan süreklilik, yasama sürecinin çoğulcu ve katılımcı olmasını gerekli kılmaktadır. Bu durum, yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan bir düzen kurmayı ve sürdürmeyi amaçlayan hukuk devletinin de gereğidir. Ayrıca, toplumun çeşitli kesimlerince yeterli düzey ve süre ile tartışılması, yasaların uygunluk ve kalıcılığının koşuludur. Toplumda yeterince tartışılıp olgunlaştırılmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınan ve hızla geçirilen, bu nedenle de sıklıkla değiştirilen yasalar, uygulayıcıların duraksamalarına ve düzenlemeden etkilenenlerin hukuksal durumlarında belirsizliklere yol açabilecektir ki, bu durum, Devlet'e olan güveni zedeleyecek sonuçlar yaratabilecektir.

Hukukun temel ilkelerine dayanmayan, Devlet'in amacı ve varlık nedeniyle bağdaşmayan yasaların kamu vicdanında olumsuz tepki yaratma olasılığı yüksektir. Bu tür yasalar, hukukun yüceliğini yansıtmadığı gibi, bunları hukuk devleti işlemleri olarak nitelemek de güçtür.'' Sezer, ekonomideki sonuçların umut verici olmakla birlikte tümüyle iyimserliğe kapılmamız için yeterli olmadığını bildirdi. Sezer, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, güçlü bir ülkenin, ancak güçlü ve istikrarlı bir ekonomiyle sağlanabileceğini ifade etti. Ekonomik dengeleri kurulmamış, ulusal geliri hakça dağıtılmayan ve kişi başına ulusal geliri insanca yaşamaya yetmeyen ülkelerde toplumsal gönenç ve huzurdan söz edilebilmesinin olanaksız olduğunu ifade eden Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Türk ekonomisi önemli bir gelişme ivmesi yakalamış görünmektedir. Enflasyon tek sayılı düzeye inmiş, büyüme hızında ve kapasite kullanımında yüksek oranlara ulaşılmış, dışsatımda önemli artışlar sağlanmış, turizm canlanma sürecine girmiş, durgunluk aşılmaya, güven ortamı oluşmaya başlamıştır. Bu sonuçlar umut verici olmakla birlikte, tümüyle iyimserliğe kapılmamız için yeterli değildir. Yalnızca oranın büyüklüğüne odaklanıp, büyümenin niteliğini sorgulamamak, geleceği tasarlamada kimi olguları gözden kaçırmamıza neden olabilecektir. Çünkü, yılın ilk yarısında gayrisafi ulusal gelirdeki büyüme; dış ticaret açığı, cari işlemler açığı ve tarım sektöründeki daralma ile birlikte yorumlanmalı, dışalım vergileri ve özel tüketim giderlerindeki artışın etkisi gözardı edilmemelidir. Ayrıca, yılın ilk yarısı itibariyle dışsatımın dışalımı karşılama oranı, kritik eşiğin altında gerçekleşmiştir. Cari işlemler açığının finansman kaynaklarındaki olası değişiklik, kırılganlığı yeniden artırabilecektir.

Ekonomik büyümeye ilişkin gelişmeleri, bölüşüm, istihdam, kamu hizmetleri ve dış ticarete konu yapısal ögeler ve borç stokundaki artışla birlikte düşünmekten ve halkımızın gönencini gerçekten artıracak durumda olup olmadığını sorgulamaktan kaçınılmamalıdır. Türkiye'nin çağdaşlaşma hedefi, gelir dağılımında bugün görülen en alttaki gelir dilimi ile en üstteki gelir dilimi arasındaki 10 katı bulan farkın ortadan kaldırılmasını gerekli kılmaktadır. Farkın küçültülmesinin, reel büyümenin ve dengeli paylaşımın sağlanmasıyla gerçekleştirilmesi önem taşımaktadır.''

İŞSİZLİK SORUNU

İşsizlik sorununun bütün ağırlığı ile sürdüğünü bildiren Sezer, özellikle genç işsiz sayısının gittikçe arttığını söyledi. Sezer, her yıl, bir milyona yakın yurttaşın çalışma yaşamına katılma çağına geldiği gerçeği ile birlikte ele alındığında sıkıntının boyutlarının tüm çıplaklığıyla karşımıza çıktığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Sezer, işsizlik sorununun ekonomik olduğu kadar toplumsal yönüyle de ele alınarak çözümlenmesi gerektiğini kaydetti. Sosyal güvenlik sistemindeki sorunların çözülemediği ve sosyal güvenliğin yaygınlaştırılamadığının da bir gerçek olduğunu bildiren Sezer, şöyle konuştu: ''Özel yatırım eğiliminin artması, ülkeye yabancı sermaye yatırımının artarak girmesi, finansman kaynakları üzerindeki baskının ortadan kaldırılarak özel kesimin, yatırımları için finansman olanaklarından daha büyük ölçüde yararlanabilmesi, istihdam sorununun çözümüne olumlu etki yapacaktır. Bu süreçte, işsizliği azaltmaya yönelik geçici çözüm çabaları da gözardı edilmemelidir.'' Toplam dış borç stokundaki azalmaya karşılık iç borçlarda sorunun büyüyerek sürdüğünü kaydeden Sezer, ''İç borç stokunun her ay artış göstermesi, ülkeyi bir borç sarmalına sürükleyerek ileride yeni sorunlara neden olabilecektir'' dedi.

MALİ AFLAR

Sezer, borçlanma gereksiniminin hızla azaltılması, vade ve tutar yönünden kabul edilebilir düzeylere indirilmesi için sağlıklı kaynaklara gerek bulunduğunu belirtti. Bu bağlamda, genel bütçe gelirlerinin artırılması, adil bir vergi dağılımının gerçekleştirilmesi, etkin ve basit vergi toplama yöntemlerinin geliştirilmesi, vergilerin harcanmasında özenli davranılmasının zorunluluğuna dikkat çeken Sezer, mali aflara başvurulmamasının önem taşıdığını söyledi.

Mali afların iki önemli olumsuz sonucunun deneylerle ortaya çıktığını kaydeden Cumhurbaşkanı Sezer, ''Mali af, bir yandan vergi ödemesinde azalmaya neden olurken, diğer yandan Devlet'e güveni sarsmaktadır'' dedi. Borçlanma gibi sonucu kestirilemeyen yöntemler yerine vergi gelirini artırıcı önlemlere yönelinmesi gerektiğini ifade eden Sezer, bunun için de ekonominin kayıtlı duruma getirilmesinin en önemli hedeflerden biri olduğunu kaydetti.

EKONOMİK KALKINMAYA İŞLERLİK KAZANDIRILMASI

Sezer, BM'nin İnsani Gelişme Raporu'nda Türkiye'ye ilişkin göstergelerin, 70 milyonun birlikte yaşama istencinden güç alan, stratejik önemi olan bir bölgede bulunan, zengin tarih ve kültür mirasına sahip, dinamik ve girişimci insanların yaşadığı ülkede, bu potansiyelin yeterince kullanılmadığının bir işareti olarak yorumlanması gerektiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Sezer, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın "Temel Amaçlar ve Strateji" belgesinde, Dördüncü Türkiye İktisat Kongresi sonuç bildirgesindeki hedeflerin, sektörler ve bölgelerarası kaynak tahsislerinin uzun erimli bir ekonomik kalkınma stratejisi doğrultusunda yönlendirilmesini zorunlu kıldığını ifade etti. Bu bağlamda, üç yıldır uygulanan istikrar programları nedeniyle ele alınamayan uzun erimli, dengeli sanayileşme ve ekonomik kalkınmaya işlerlik kazandırılmasının zorunlu olduğunu vurgulayan Sezer, şöyle konuştu:

''Ekonomik kalkınma ve süreklilik gösteren büyüme için, başta bankacılık olmak üzere mali kesimin, ekonominin reel kesimiyle koşut bir gelişme göstermesi zorunludur. Kullanılabilir fonların girişimcilere kısa, dolaysız yoldan ve düşük maliyetle aktarılabilmesi, mali piyasaların, bankacılık sektörünün sağlıklı çalışmasına bağlıdır. Bu bağlamda, genel olarak mali piyasalar ve özel olarak da bankacılık kesimi ile ekonomi politikaları arasında tutarlı organik bağlar yeniden oluşturulmalıdır.

Aşınan ve eskiyen altyapı yatırımlarından başlanarak, ulaştırma-haberleşme, sulama ve başta Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde olmak üzere geri kalmış bölgelere dönük, özellikle emek yoğun sektörlerdeki yatırım projeleri ile kamu kesimine sürükleyici yatırım dinamizmi yeniden kazandırılabilir. Bu bağlamda, Güneydoğu Anadolu Projesi'nin tamamlanmasının ülkemiz yönünden yararını önemle ve özenle vurgulamak isterim. Ayrıca, özel sektörün riskli gördüğü teknoloji yoğun projelerde, kalkınmasını başarmış ülkelerde olduğu gibi kamusal işletmeler ya da ortaklıkların görevlendirilebileceği gözden uzak tutulmamalıdır. İstihdama, bölgesel dengesizliği gidermeye ve döviz kazandırmaya katkıda bulunan sektörlere ve ülkemizin teknoloji kapasitesini yükseltmeye dönük projelere kredi ve enerji desteği sağlanmalıdır. Turizm sektöründe, doğa ile uyumlu, çevreye duyarlı, sektör içi çeşitliliğe katkı getirecek özel sektör yatırımlarının özendirilmesine hız verilmelidir. Böylesi bir yatırım ortamı, doğrudan yabancı sermaye için de en uygun iklimi yaratacaktır.''

DEVLETİN SOSYAL NİTELİĞİ

Cumhurbaşkanı Sezer, devletin, "Sosyal" niteliğine de gerektiği biçimde yeniden kavuşturulması gerektiğini ifade ederek, devletin faiz giderlerinin azaltılması ile birlikte, eğitime, sağlığa ve adalete daha çok kaynak ayrılmasını istedi. Sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirlerini artırmak için kayıtlı çalışmanın sıkı denetime alınması gereğine dikkat çeken Sezer, sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirlerini etkin biçimde değerlendirmelerini sağlayıcı düzenlemelerin de gündeme getirilmesi önerisinde bulundu.

Sezer, Türkiye'nin kalkınmasının temel gereklerinin başında, çağa uygun eğitim ve öğretimin geldiğini bildirdi. Sezer, TBMM'nin 22. Dönem 3. Yasama Yılı'nı açış konuşmasında, bilgi çağı ve bilgi toplumu gibi kavramların, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yoğun kullanımını içermeleri nedeniyle teknoloji ağırlıklı görünse de temelde nitelikli insan kaynağına dayandığını belirtti. Bu yönden bakıldığında, eğitim-öğretim sisteminin, hem nitelikli insan gücü yetiştirilmesini sağladığını hem de uzun dönemde bilim ve teknoloji üretimi yoluyla ekonomik ve sosyal gelişmede kilit rol oynadığını kaydeden Sezer, şöyle konuştu: ''Ülke kalkınmasının temel gereklerinin başında, çağa uygun eğitim-öğretim gelmektedir. Bilim ve iletişim teknolojilerindeki gelişme de eğitim-öğretim sistemini etkilemektedir. Eğitim-öğretim sürecindeki temel ilkemiz, dogmalardan arınmış, evreni aklın öncülüğünde ve bilimin araçlarıyla algılayan, bilim ve teknoloji ile barışık, sorumluluk bilinci gelişmiş, ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için çaba gösteren, Cumhuriyet'in temel ilkelerinin değerini bilen ve korumaya kararlı kuşaklar yetiştirmek olmalıdır. Aslında bilim, teknoloji ve sanayide üstün olan ülkelerin biçimlendirdiği küreselleşen dünya üzerinde saygın yer edinebilmenin başka yolu da bulunmamaktadır.''

ZORUNLU EĞİTİM

Temel eğitimin süresinin 8 yıla çıkarılmasından sonra yaşanan gelişmelerin sevindirici olduğunu ifade eden Sezer, ancak, henüz aşılamamış çok önemli sorunlar bulunduğunu söyledi. Sezer, ilköğretim çağındaki bir milyon gencin eğitim olanağından yararlanamadığını, okulların çoğunun sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitimin gereksinmelerini karşılayabilecek özellikte olmadığını, kalabalık sınıf sorununun çözümlenemediğini, gelişen eğitim teknolojilerini kullanabilecek yeterli sayıda öğretmen yetiştirilemediğini kaydetti.

Zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılmasının gerektirdiği fiziksel altyapının kurulmasını geciktiren kimi olumsuzlukların bir an önce giderilmesi gerektiğini ifade eden Sezer, ilköğretim sisteminin en önemli sorunlarından birinin de öğrencileri orta öğretime yönlendirmedeki yetersizlik olduğuna dikkati çekti. Yükseköğretim sisteminin, ilk ve ortaöğretimde olduğu gibi, önemli sorunları içinde barındırdığını bildiren Sezer, üniversitelerin, Anayasa ve Yükseköğretim Yasası ile verilen görevleri yerine getirebilecek güçten yoksun olduklarını kaydetti. Türkiye'de kamu kaynaklarından öğrenci başına ayrılan payın, dünya ortalamasının ancak yarısına ulaştığını belirten Sezer, akademik kariyer yapılması özendirilemediği için, yeterli sayı ve nitelikte öğretim üyesi yetiştirilemediğini, bütçe ödeneklerinin yetersizliği nedeniyle, üniversitelerin yapı özellikleri ve donatımlarının eğitimin gerektirdiği düzeye ulaştırılamadığını söyledi. Cumhurbaşkanı Sezer, yükseköğretimin bilimsel, yönetsel ve mali özerklik anlayışı içinde yapılandırılması, bu anlayış içinde ülke kalkınmasıyla ilişkisinin kurulması gerektiğini vurguladı.

ENERJİDEKİ GELİŞMELER

Enerji sisteminin önündeki en büyük engellerden birinin dışa bağımlılık olduğunu ifade eden Sezer, geçen yıl birincil enerji tüketimimizin yerli kaynaklardan karşılanma oranı yalnızca yüzde 28 düzeyinde kaldığını bildirdi. Sezer, enerji tüketiminin ortalama yüzde 5'lik bir oranla sürekli artmasına karşılık yerli üretimin azalmasının bu oranın her geçen gün daha da düşmesine neden olduğunu söyledi. Yerli enerji üretimindeki bu olumsuz gidişin önüne geçilebilmesinin bilinen en geçerli yolunun, tüketimin çoğunu oluşturan fosil yakıtların ülkedeki bilinen rezervlerinin artırılmasından geçtiğini kaydeden Sezer, ''Bu da ancak, ayrıntılarıyla planlanmış kararlı bir arama seferberliğiyle olanaklıdır'' dedi. Sezer, dışa bağımlılığın azaltılması konusunda etkili olacak bir diğer önlemin de eldeki rezervlerin işletilmesinde hız ve verimliliğin artırılması olduğunu ifade etti. Cumhurbaşkanı Sezer konuşmasında, Türkiye'nin, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık dörtte üçüne sahip üretici ülkelerle en önemli tüketici ülkelerin merkezinde yer almasının, enerji zengini Hazar ve Orta Doğu bölgeleri ile Avrupa arasında bir köprü oluşturmasına olanak sağladığını söyledi.

Doğu-Batı Enerji Koridoru tasarısıyla ilgili gelişmelerin mutluluk verici olduğunu bildiren Sezer, Türkiye'nin bunun yanı sıra çerçevesindeki diğer ülkelerle de enerji konularındaki işbirliğine verdiği önemi sürdürmesini istedi. Sezer, enerjideki olumlu gelişmelerin yanında, Karadeniz'de giderek artmakta olan petrol taşımacılığının birlikte getirdiği tehlikelerle başetmenin yollarının aranmasına önem verilmesi gerektiğini, Boğazlar üzerindeki yükün hafifletilmesi için gerekli hatların bir an önce yaşama geçirilmesinin zorunlu duruma geldiğini kaydetti.

BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK GELİŞME

Bilimsel ve teknolojik gelişmenin, ekonomik büyümenin itici gücünü oluşturduğunu da ifade eden Sezer, ''Bilimi geliştirmek, bilgiyi üretime dönüştürerek ülke gönencini arttırmak tüm ulusların ortak amacı olmuştur'' dedi. Bilimin geliştirilmesi ve bilginin üretilmesinin, ilerlemenin temel kaynağını oluşturduğunu bildiren Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bilimin geliştirilmesi ise özgür ortamın sağlanması ve bu alana yeter ölçüde kaynak ayrılmasıyla olanaklıdır. Özellikle pozitif bilimlerde araştırma çalışmalarına ağırlık verilmesi zorunludur. Son dönemlerde, devlet kurumları ile özel kuruluşların teknoloji geliştirme alanında değişik projeler çerçevesinde ortak çalışmalar yapması sevindiricidir.'' ÇEVRE KİRLİLİĞİ Cumhurbaşkanı Sezer, dünyanın son yüzyılda hızlı sanayileşme ve kentleşme olgusu yaşadığını, kentsel yerleşimler ve sanayi yerleşimlerinin orman alanlarının azalmasına, doğal dengenin bozulmasına yol açtığını söyledi. Tüketim alışkanlıklarındaki değişmenin doğal kaynaklar üzerindeki baskıları yoğunlaştırdığını belirten Sezer, sanayilerin ve kentlerin atıklarının çevre sorunlarının büyük boyutlara ulaşmasına neden olduğuna dikkati çekti. Sezer, insanlığın doğal çevrenin korunması gerektiğinin bilincine ancak hava, toprak ve su kaynaklarının aşırı kirliliğinin, çölleşmenin, iklim olaylarının doğurduğu sorunları yaşayarak vardığını belirtti. Cumhurbaşkanı Sezer, Türkiye'nin doğal, kültürel ve tarihsel kaynakların, sürdürülebilir kalkınma anlayışı içinde korunmasını ve değerlendirilmesini çağdaş bir yaklaşımla sağlayabildiğini göstermesi ve anlatması gerektiğini söyledi.

AİLE PLANLAMASI

Sağlık alanında, yurttaşların daha iyi yaşam olanaklarına kavuşturulması, doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi, nitelikli eleman gereksinimi ve daha fazla yurttaşımızın sağlık güvencesinden yararlanabilmesi yönünde temel eksiklikler bulunduğunu belirten Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Anayasa'da devlete, bireylerin yaşamını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama görevi verilmiştir. Bu nedenle, sağlık hizmetlerinin zamanında, nitelikli, dengeli, tüm yurttaşlara açık biçimde yapılmasını sağlamak yönünde etkin adımlar atılmalıdır. Kaynakların verimli kullanılması, hizmet niteliğinin iyileştirilmesi, sağlık standartlarının geliştirilmesi, bölgelerarası hizmet dengesinin sağlanması, genel sağlık sigortası sisteminin oluşturulması gibi çeşitli alanlarda yapılan çalışmaların uygulamaya konulmasına hız kazandırılmalıdır. Koruyucu ve ilk basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi, bu bağlamda aile hekimliği uygulamalarının yaygınlaştırılması ve etkin işleyen bir hasta yönlendirme sisteminin geliştirilmesi önem taşımaktadır.'' Aile planlaması, ana ve çocuk sağlığının iyileştirilmesinin toplumun geleceğinde önemli etkisi olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Sezer, aile planlamasının, ülkenin gönenciyle de yakından ilgili olduğunun unutulmaması gerektiğini söyledi.

Konuşmasında uyuşturucu sorununa değinen Sezer, bunun devletin sürekli olarak izlemesi gereken bir konu olduğunu belirtti. Sezer, uyuşturucu alışkanlığının yayılmasının toplum üzerinde doğuracağı kötü sonuç nedeniyle, bu sorunla kararlı biçimde uğraşılması gerektiğini ifade etti.

aa

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber