Kamu reformuna farklı bir bakış: Memurlar kimin memuru?
İsmet BERKAN/RADİKAL
Artık sıkıldınız biliyorum ama kamu yönetimi reformu son derece önemli. Bu
reformla ilgili en temel yasa, biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer
tarafından veto edildi. Cumhurbaşkanı'nın veto gerekçeleri arasında hiçbir biçimde
katılmadığım ve eleştirdiğim unsurlar var; bunları yazdım. Cumhurbaşkanı'yla
kısmen aynı fikirde olduklarım var, onları da yazmaya çalışıyorum.
Bugün, içerik olarak değil ama biçimsel açıdan Cumhurbaşkanı'nın vetosuna katıldığım
bir konuyu ele almaya ve tartışmaya çalışacağım. Söz konusu yasanın 46. maddesi,
kamu görevlilerinin statüleri ve özlük haklarıyla ilgili önemli düzenlemeler
içeriyor. Madde Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi.
Maddeye göre, kamu görevlileri 'memurlar', 'sözleşmeliler' ve 'işçiler' olarak
üçe ayrılıyor. Burada Cumhurbaşkanı, 'sözleşmeli'lerin özlük haklarının yasayla
değil de, bu kişiler için yapılacak sözleşmelerle düzenlenmesini veto ediyor.
Aynı madde ayrıca Milli Savunma Bakanlığı müsteşarı hariç bütün müsteşarların
ve başkanlık veya genel müdürlük şeklinde kurulan bütün ilgili ve bağlı kuruluşlardan
kendi genel kurulları tarafından seçimle gelenler hariç başkan ve genel müdürlerin,
bir hükümetin istifası ya da güvensizlik oyuyla düşürülmesi durumunda görevlerinden
ayrılmalarını öngörüyor.
İşte esas tartışmalı bölüm bu. Devletteki bütün müsteşarlar (Milli Savunma hariç)
ve neredeyse bütün 'başkan' ve 'genel müdürler' hükümetle birlikte göreve gelir,
hükümetle birlikte gider hale geliyorlar.
Yasanın yapmak istediğini Cumhurbaşkanı başka pek çok gerekçenin yanı sıra temelde
Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla geri çevirdi. Buradaki Anayasa'ya aykırılık
iddiası bence haklı bir iddia, Anayasa böylesi bir düzenlemeye izin vermiyor.
Ancak, isterseniz Anayasa'ya uygunluk konusunu bir kenara bırakıp böylesi bir
düzenlemenin gerekli ve faydalı olup olmadığını tartışalım. Çünkü dediğim gibi
bence de düzenleme Anayasa'ya aykırı; ama eğer böyle bir düzenleme gerekli ve
faydalıysa, belki işe Anayasa'yı değiştirerek başlamalıyız.
Yasanın yapmak istediği uzun uzun tartışılabilir belki ama bence bu düzenlemede
getirilmek istenen, gündelik hayattaki fiili bir durumu resmi hale getirmek.
Çünkü baktığınızda, devletteki neredeyse bütün müsteşarlar, başkanlar ve genel
müdürler hükümetlerle birlikte göreve gelip hükümetlerle birlikte gidiyorlar.
Peki nadir durumlarda, pek nadir bazı siyasetçiler, 'Ben bulduğum kişiyle çalışırım'
diyorlar ve en azından kendi müsteşarlarını değiştirmiyorlar ama dediğim gibi
bu istisnai bir durum.
Anayasamıza göre memurlar hükümetlerin değil devletin memurları. Ama biz geçmişte,
il valiliklerini bile hükümetteki kontenjanına göre paylaşan koalisyonlar gördük.
O yüzden, bu yüksek dereceli memurların 'Hükümetin değil devletin memuru oldukları'
benim 'yalanda yaşamak' kategorisine soktuğum şeylerden biri.
Memurların, özellikle de yüksek memurların 'devletin memuru' olduğu son ülke
belki Birleşik Krallık, yani İngiltere'ydi. Tony Blair bu geleneği de ortadan
kaldırmış durumda. Türkiye'de ise böyle bir gelenek belki tek parti döneminde
vardı ama 1950'den itibaren bunun ortadan kalktığını söylemek yanlış olmaz.
Belki o zaman, Amerika'da olduğu gibi 'siyasi memur'luğun önünü açmak, en azından
bu yalandan kurtulmak gerek. Ve kurtulmak için de, gerekirse Anayasa'daki kuralları
da değiştirmek gerek.