Askeri savcılık ne kadar bağımsızdır?

Haber Giriş : 26 Haziran 2009 15:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yiğit Bulut/Habertürk

Askerin tavrını doğru anlamak!

BİR soru ile başlayalım: Genelkurmay Askeri Savcılığı ne yaptı?

Haberler kadar karışık ve detaylı ki, tek cümleyle ifade etmek

gerekebilir... Askeri Savcılık net olarak şu kararı verdi: Belgenin kimler

tarafından hazırlandığı, TSK'yı hedef alıp almadığı, hazırlayanların gerçek amaçlarının ne olduğu, yayını yapan gazeteye nasıl ulaştığının anlaşılması gibi konularda "son kararı" vermek ve "yargılamak", sivil bir kurum olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının görevidir.

Şimdi bir konuyu tespitlerimizi unutmadan burada keselim ve biraz geriye dönerek, 28 Şubat döneminde emniyet ile askeri makamlar arasında neler olduğunu hatırlayalım...

O günü anlatan gazete haberlerinden aynen aktarıyorum:

"...28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu'na ait gizli belgeleri çalmakla suçlanan Emniyet İstihbarat Daire Başkanvekili Bülent Orakoğlu ve Onbaşı Kadir Sarmusak, askeri mahkemede hâkim karşısına çıkmış, askeri hâkimler önce tutuklama, daha sonra ise beraat kararı vermişti. Bunun üzerine davaya bakan hâkimler, çeşitli baskılara maruz kalmış, daha sonra da bir kısmı emekli edilirken, bazıları ise sürgün yemişti. Bu davaya bakan Askeri Mahkeme Başkanı Tuğamiral Mehmet Celayir, süresi dolmadığı halde denizcilikte sürgün yeri olarak nitelendirilen Hatay'ın İskenderun İlçesi'ne gönderildi. Kıdemli üye Binbaşı Hâkim Mesut Kurşun ise Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne normal üye olarak tayin edilmişti. Aynı davaya bakan üye Deniz Yüzbaşı Hâkim Ahmet Karamanlı ise eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle 1999 yılındaki Yüksek Askeri Şûra kararıyla zorla emekli edilmişti..."

Sevgili dostlar, eldeki verileri bir kez daha düşünerek olaya tekrar bakalım. Askeri Savcılık isteseydi, hukuken de bu mümkün, olayı "TSK'ya komplo" kavramından başlamak üzere büyütür ve sivillerin de dahil olduğu "çok sert bir süreci" Genelkurmay destekli olarak başlatabilirdi! Yapmadı!

Peki İlker Başbuğ'un belgenin ilk ortaya çıkmasından sonraki sözlerini hatırlıyor musunuz? Aynen şöyle dedi: "Ne yapacağımızı hep birlikte göreceğiz. Bütün Türkiye görecek..."

Geldiğimiz nokta : Askeri Savcılık, dolayısıyla TSK, en tepedeki ismin "Neler olacak görürsünüz" açıklamasına rağmen, "yıllar önce" ortaya koyduğu sert tavrı, elinde hukuki imkânlar olmasına rağmen tekrarlamadı!

Ne yaptı ? "Ergenekon soruşturması bir komplodur, bunu yürütenler de bu komployu uygulayanlardır" suçlamasına maruz kalan sivil savcılara, yani Ergenekon savcılarına "inisiyatifi" bıraktı! Bu tavrı doğru anlamak ve TSK'nın "sessiz kalarak" veya "geçmişte gösterdiği tavrı bugün sergilemeyerek" ne yapmaya çalıştığını doğru analiz etmek zorundayız!

Daha mı açık yazayım? Yazayım...

Sadece bir köşesinden çok küçük bir örnek veriyorum. Bugün, TSK envanterinde bulunan gemilerimizin "Alman" veya "Amerikan" malı olması konusunda inanılmaz bir savaş var...

Muavenet olayı sonrası "hibe" ve "Almanya'daki siparişler" gibi konularda, akla gelmeyecek detaylar sorgulanabilir... Bugün var olan hükümet aleyhine bütün dosyaların tamamı aynı ülke kökenli ve en önemlisi "içerideki sivil sürece" karşı yapılan yayınların da tamamı sermaye ve felsefi anlamda aynı köklere doğru gidiyor, aynı kişilere dayanıyor! İlişkilerin "özkökleri" ortak!

Sevgili dostlar, ilk gün için bu kadarı bile fazla! Son cümleyle bitiriyorum. Lütfen yazdıklarımı "sürece destek" veya "köstek" şeklinde "artı-eksi" çizgisinde algılayıp sorgulamayın...

Eğer TSK, elindeki imkânlara rağmen "kendi sırasını" pas geçiyor ve "hareket etme kabiliyetini", "komplonun yaratıcıları-yürütücüleri" denen sivil makamlara bırakıyorsa ve en önemlisi, bunu yapan TSK'nın elinde sizden, benden fazla bilgi-belge varsa; bu noktada durup düşünmek ve TSK'nın tavrını doğru analiz etmek gerekir.

Olaya tamamen "ortada duran" bir açıdan, objektif kriterlerle bakıyorum ve diyorum ki; olay bildiğinizden, bildiğimizden çok daha büyük ve daha kapsamlı bir hesaplaşma...

Sakin, sabırlı olalım ve sonuçları heyecanlarımızı bastırarak bekleyelim...

Son tahlilde "ortada durması" gereken, ama "sübjektif" olan medyamızın bir bölümü için de bir not düşerek bitirelim: Yabancı gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin "verdiği akılla" yönettikleri kurumları bu hesaplaşmada "pozisyon tutmaya" zorlayan medya yöneticilerini, gerçekler açığa çıktıkça, çok ama çok zor günler bekliyor... Türkiye "ağırlıklarından" kurtulacak! Derin ilişkilerin "özkökleri" kopacak!

Sabır... Sabır... Sabır... Türkiye bu "hesaplaşmadan" daha temiz ve arınmış olarak çıkacak...

Dediğim gibi, ilk gün için bu kadar "yeter"! Fazlası önümüzdeki günlerde burada olacak!

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber