657'de radikal bir değişiklik olmaz

KESK tarafından düzenlenen “Nasıl Bir Kamu Personel Rejimi ve Toplu Sözleşme” sempozyumunda konuşan katılımcılar konunun farklı yönlerini ele alan sunumlar gerçekleştirdi.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 12 Şubat 2013 13:57, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
657'de radikal bir değişiklik olmaz

I.Oturum Nasıl Bir Kamu Personel Rejimi?

DPB Başkan Yardımcısı Polat: “Kamu Personel Rejiminde Yapılacak Düzenleme Radikal Bir Değişim Olamaz”

DPB Başkan Yardımcısı Enes Polat, Kamu Personel Sisteminin anayasadan başlamak üzere kapsamlı bir külliyata sahip olmasına rağmen sadece 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu (DMK) eksensinde ele alınmasının eksiklik olduğuna dikkat çekti.

657 sayılı DMK ‘da değişen koşullara cevap verebilmek için bugüne kadar 691 adet değişiklik yapıldığını kaydeden Polat “Ben personel uzmanı olarak yasanın sistematiğinin güçlü olduğunu düşünmekteyim. 657 sayılı DMK bu kadar değişikliğe rağmen hala yürürlükte ise, bu sistematiğinin güçlü olduğunu gösterir.” diye konuştu.


*657'de neler değişecek?


Polat, kökleri 140 yıl öncesine dayanan modern anlamda Kamu Personel Sisteminin tevhid (birleştirme) ve teadül (denkleştirme) kavramaları ile özetlemenin mümkün olduğunu vurgulayarak bugüne kadar sistemde yapılan tüm değişikliklerin bu iki kavramla ifade edilen amaca hizmet ettiğini kaydetti.

Kamu Personel Sistemimin kamu çalışanları, emekliler ve bunların aileleri ile birlikte milyonlarca insanı yakından ilgilendirdiğini kaydeden Polat, “Bu kadar geniş bir kesimi yakından ilgilendiren Personel rejiminde yapılacak düzenleme kavisli bir yol izleme durumundadır. Radikal bir değişim olamaz” diye konuştu.

Polat, yapılan düzenlemelerin yaşanan tüm sorunları çözmeye yetmediğini ifade ederek Kamu Personel Rejiminin bundan sonraki seyrine Kamu Personel Danışma Kurulunun karar vereceğini kaydetti.

Yard. Doç. Dr Gençay: “Statü Hukukunun Geçerli Olduğu Fransa’da Kamu Çalışanlarının İş Güvencesi de Grev Hakkı da Var”

Oturumda söz alan Yardımcı Doçent Doktor Didem Sevgili Gençay Türkiye kamu personel sisteminin yapılandırılmasında Fransa örneğinden yola çıkıldığını ancak kavramsal düzeydeki benzerliğin sendikal haklar ve grev konusunda yaşanamadığına dikkat çekti.

Çalışma süresi haftalık 35 saate indirilmesine rağmen tüm Avrupa’da en verimli memurların Fransız Memurları olduğunun istatistiklerde de görüldüğünü kaydeden Gençay, “Çalışma süresinin uzunluğu ile verimlilik arasında bir bağ yoktur. Aksine çalışma süreleri kısa tutulduğunda çalışanlar yapması gereken işİ daha verimli bir şekilde yapılabiliyor” diye konuştu.

Fransa’da kamu çalışanlarının 1946 yılından bugüne grev hakkını kullandığını ifade eden Gençay, bu haktan yararlanmayan kamu çalışanlarının çok sınırlı bir kesimi oluşturduğunu kaydetti. Türkiye’de kamu çalışanlarının grev hakkı konusunda “iş güvencesi olanın grev hakkı olmaz, statü hukuku kamu çalışanlarına grev hakkı verilmesine engel” gibi bir bakış açısı olduğuna dikkat çeken Gençay “Fransa’da da statü hukuku var. Ancak kamu çalışanlarının iş güvencesi de grev hakkı da var” diye konuştu. Lokavt ile grev hakkının birlikte değerlendirilmesinin de yanlış olduğunu kaydeden Gençay, Fransa’da ve pek çok Avrupa ülkesinde lokavtın olmadığını çünkü lokavtın bir hak olarak görülmediğini vurguladı.

Prof. Dr. Özdemir “ Neo Liberal Söyleme Ait Kavramların Karşısına Toplum Odaklı Söylemi Koymak Gerekiyor”

Daha sonra söz alan Haccettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr Ali Murat Özdemir ise Kamu Personel Sistemi değişiklikleri çerçevesinde yapılan tartışmaların topluma karşı piyasayı koruyan neo-liberal söylemin kavramları ile yapıldığının altını çizerek bu kavramlardan beslenen söyleme dayalı mücadelenin başarılı olmasının mümkün olmadığını vurguladı.

Neo-liberal söylem tarafından içi boşaltılan kavramlara dikkat çeken Özdemir “Öncelikle ‘verimlilik’, ‘rekabet’, ‘kalite’, ‘sosyal diyalog’, ‘esnekleşme’, ‘paydaşlık’ ‘tüketim’, ‘tatmin’, ‘bireysel haklar’, ‘mobbing’, ‘performans’, ‘halkla ilişkiler’ gibi terimlerle kendisini açığa vuran ve topluma karşı piyasaları koruyan neo-liberal söyleme ait kavramların yerine ya da karşısına, ‘nitelikli hizmet’, ‘liyakat’, ‘işbirliği’, ‘dayanışma’, ‘katılım’, ‘topluma karşı sorumluluk’, ‘toplumsallığın korunması’, ‘kolektif haklar’, ‘endüstriyel ilişkilerin gereklerine saygı’ gibi terimlerin hâkim olduğu toplum odaklı bir başka söylemi koymak gerekir” dedi.

Özdemir, kamu yönetiminin sermaye birikiminin gerekliliklerine indirgenemeyecek bir yanı olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret ederek farklı statülere son verilmesi için kamuda özlük hakların geniş tutulduğu, herkesi kapsayacak bir modelin yaratılması gerektiğini kaydetti.

Kamu hizmetini yerine getirenlerin toplu sözleşme ve grev haklarına sahip olduklarının her daim akılda tutulması gerektiğini vurgulayan Özdemir “Toplu sözleşmelerin kapsamı bütün çalışanlara sirayet edecek şekilde genişletilmelidir” dedi.

II.Oturum : Nasıl Bir Toplu Sözleşme?

Dr. Murat Özveri: “Türkiye’de Sendikala Haklar Konusunda ‘Mış’ Gibi Oyunu Oynanıyor!

Kolaylaştırıcılığını Prof. Dr. Mesut Gülmez’in yaptığı sempozyumun ikinci oturumunun konuşmacılarından ilk sözü alan DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası Hukuk Uzmanı Dr. Murat Özveri bir toplu sözleşmenin gerçek anlamada bir toplu sözleşmesi olabilmesi için sosyolojik olarak amacına uygun olarak düzenlenmiş, özerk, koruma işlevine sahip ve grev hakkı ile tamamlanmış olması gerektiğini ifade etti.

Özveri “Sosyal haklar içersinde mutlak bir hak olan Toplu Sözleşme hakkı çıkarları çatışan iki sınıfın belirli bir mücadelesi uzlaşmasının ürünüdür. Kimsenin bahşettiği bir hak değildir. Türkiye pratiğinde olduğu gibi toplu sözleşme masasında uzlaşıldığı düşünülen bir şey ancak Bakanlar Kurulu kararı ile hayata geçirilebiliyorsa toplu sözleşme özerkliğinden bahsetmek mümkün değildir” diye konuştu.

Gerçek anlamada bir toplu sözleşme hakkından söz edilebilmesi için ayrıca toplu sözleşmenin imzalanmasından yürürlülük tarihinin sonuna kadar güçler dengesini eşitleyecek bir hukuki yapı olması gerektiğini vurgulayan Özveri, “Bu yoksa ne oluyor? Ya toplu sözleşme imzalandıktan bir süre sonra yargı hukuki değil, sosyal- siyasal mülahazalarla toplu sözleşmeyi çöpe atıyor. Ya da işveren sizi toplu sözleşmeden ödün verme pazarlığına davet ediyor” dedi.

Türkiye’de sendikal haklar konusunda hep “mış” gibi oyunun oynana gelindiğini vurgulayan Özveri, “Sendika olsun ama belirlenen sınırları çizilmiş alanın dışına çıkmayacak makbul sendika olsun” anlayışının öteden beri süre geldiğini ifade etti.

ILO Uzmanı Özge Berber Ağtaş : “ILO Sözleşmelerinde Özgürlük Kural, Sınırlama İstisnadır”

İkinci oturumda konuşan ILO Türkiye Ofisi Uzmanı Özge Berber Ağtaş örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkının ILO’nun her zaman vurguladığı temel haklardan olduğunu kaydederek bu durumun Türkiye’nin imzaladığı 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerde açık bir şekilde ifade edildiğini belirtti.

ILO üyesi olan, ILO anayasasını kabul eden tüm ülkelerin sözleşmeleri onaylamasa bile aslında bu sözleşmelerle bağlı olduğuna dikkat çeken Ağtaş “ILO sözleşmelerinde özgürlük kuraldır, sınırlama istisnadır” diye konuştu. Ağtaş, geçtiğimiz üç-dört yılın ILO komite raporlarında sendikal haklar konusunda Türkiye’ye önemli uyarılarda bulunulduğunu hatırlattığı konuşmasında ILO’nun taşeron-sözleşmeli olarak çalışanların haklarına yer verdiği 94 Sayılı Kamu Sözleşmelileri Sözleşmesinin Türkiye’de yeterince gündeme getirilmediğini ifade etti. Ağtaş, “94 Sayılı sözleşme kamu ihalelerinde ve yatırımlarında emek maliyetinin bir rekabet unsuru olmamsı gerektiğini kritik ilke olarak belirlemiş bir sözleşmedir. Bu kritik ilkeye bağlı olarak da taşeron, sözleşmeli olarak istihdam edilenlerin ücretler, çalışma saatleri gibi koşullar açısından ayrımcılığa uğramaması, çalışma haklarının güvence altına alınması gerektiğini kapsar” dedi.

Güvencesiz çalışama denilince tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilk kadınların akla geldiğini belirten Ağtaş, konuyla ilgili olarak ILO’nun 100 Sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi, 111 Sayılı İş ve Meslek Alanındaki Ayrımcılık Sözleşmesi ve 122 Sayılı İstihdam Politikası Sözleşmesinin Türkiye tarafından onaylanan sözleşmeler arasında olduğunu kaydetti.

Doç Dr. Aziz Çelik: Grevli, Hukuka Uygun, Uluslar Arası Normlara Uygun Bir Toplu Sözleşme”

İkinci oturumda son sözü alan Doçent Doktor Aziz Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 4688 sayılı yasada yapılan değişikliklerin ve 6356 sayılı yasanın uluslar arası örneklere nazaran son derece ileride olduğu propagandası yaptığını hatta Avrupa Sosyal Şartının 5 ve 6. Maddelerinde yer alan hakları sağlayan düzenlemeler olduğunu iddia ettiğini hatırlatarak “o halde Türkiye Avrupa Sosyal Şartının 5 ve 6. Maddelerine neden çekince koymuştur ve bu çekincelerin neden devam etmektedir? diye sormak gerekiyor” dedi.

Nasıl bir toplu sözleşme sorusuna yanıt ararken hangi çerçeveden ve hangi zihniyetten bakıldığının büyük önem taşıdığını kaydeden Çelik,” Nasıl bir toplu sözleşme? Kuşkusuz grevli, hukuka ve uluslar arası normlara uygun bir toplu sözleşme” dedi.

Çelik, 4688 Sayılı yasada yapılan değişikliklerle “grev yasaklı, tek sendika rejimi” getirildiğinin altını çizerek Türkiye’de kamu emekçilerinin %68’inin sendika üyesi gözükmesine rağmen toplu pazarlık ve grev hakkı bir bütün olduğu için bu hakların bir arada olmadığı bir durumda aslında gerçek anlamada bir sendika hakkından da söz etmenin mümkün olmadığını vurguladı.

ILO sözleşmelerinin genel prensipleri gösteren metinler olduğunu ifade eden Çelik, bu metinlerin Sendika Özgürlüğü Komitesi gibi denetim organlarının kararları ile anlam kazandığını kaydetti. Çelik, ILO Sendikal Özgürlükler Komitesinin üyelerinin çıkarlarını korumak için kurulan bir örgütün bu çıkarları korumak için uygun araçlara sahip olması gerektiğini açık bir şekilde ifade ettiğine dikkat çekerek, “bu grev hakkının özgür toplu pazarlığın bir unsuru ve sendikal hakların bir parçası olduğunu tartışmasız bir şekilde ortaya koymaktadır” diye konuştu. Çelik, kamu çalışanlarının grev hakkı ile ilgili olarak ileri sürülen” Kamu çalışanlarının güvencesi var, statü hukukuna göre çalışıyorlar, dolasıya grev hakkı olmaz” iddiasının uluslar arası normlara, örneklere aykırı saçma bir iddiadan ibaret olduğunu vurgulayarak “grev hakkının personel rejimi ve kamu görevlisinin statüsü ile hiçbir alakası yoktur. Sadece belirli kategorilerdeki kamu görevlileri için, belirli durumlarda sınırlandırılabilir” diye konuştu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber