Boğaziçi Köprüsü intiharları

"Köprüye çıkan, artık var olmak istemeyen ama yaşadığı şehirden hala beklentisi olandır. 'Belki bir şey olur, biri iyi bir şey söyler' diye kurandır o"

Kaynak : Habertürk
Haber Giriş : 12 Mart 2016 06:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Boğaziçi Köprüsü intiharları

Nihal Bengisu KARACA / GAZETE HABERTÜRK

İnsan neden intihar etmek için köprüye çıkar? Sessizce hap yutmak, sessizce bileklerini kesmek, son saniyelerini kendisiyle baş başa geçirmek ve kalan enerjisini ölümünde payı bulunan herkesi sorumlu tutan tumturaklı bir intihar notuna ayırmak varken?.. Hayatına son verme konusunda hiçbir şüphesi olmayan kesin kararlı biri intihar etmek için Boğaziçi Köprüsü'ne çıkmaz, hayır.

Köprüye çıkan, artık var olmak istemeyen ama yaşadığı şehirden hala beklentisi olandır. "Belki bir şey olur, biri iyi bir şey söyler" diye kurandır o

Tamamen kararmış kalbinin, aynı gökyüzünü, aynı metroyu ve evet aynı köprüyü paylaştığı insanların kalbine değmesini umandır o.

Sesinin duyulacağına, derdinin paylaşılacağına dair az da olsa hüsnü zannı olandır.

Köprü intiharı, umutsuz insanın şehrin önüne bıraktığı sınav kağıdıdır.

Sorular bellidir: a) Yaşamaya değer mi? b) Yaşamım değerli mi?

Bir cevap gelmesi istenir. Bir omuz, bir güzellik, bir şiir, bir ilgi. Bir "işaret".

Köprü intiharcısı bir son dakika mucizesine kredi verendir. Bir son dakika aydınlanmasına. Son dakika ikramına, sürprizine.

***

Erol Çetin'in nasibine düşen tam tersi oldu. Boğaziçi Köprüsü'ne çıktığında, ölmek için cesaret ya da hayatta kalmak için umut arıyor, hayatının testini yapıyordu hayata, şehre, İstanbul'a.

Günlerden 8 Mart'tı. Erol Çetin, İstanbul'un umurunda değildi.

İstanbul, o gün "Kadınları öldürüyorsunuz" konulu gösterilerle, panellere, konferanslarla meşguldü.

Müzakereci polis vardı sadece, "Yapma, dur, yaşa" diyen. O da görevi gereği söylüyordu muhtemelen. Erol Çetin için öyleydi belli ki. Yine de 45 dakikalık çaba işe yaramış, haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla Erol Çetin tek bacağını korkulukların gerisine atmıştı. Kararından daha fazla şüphe duyuyordu artık. Polis, "Tam da ikna etmeye başlamıştım" diyor o yüzden.

Ama kurtaramadı.

Çok muhtemel, nobranlıkla geçiş üstünlüğü kazanmaya alışmış iki kadın, Erol Çetin'e, "Atlayacaksan atla artık" dediler.

Erol Çetin'i ölüme ittirdiler.

Haksızlık da etmeyelim, bu ölümde iki gizli özne daha var: Biri ekonomik nedenler. İkincisi İstanbul, İstanbullu.

Erol Çetin'in umutlarını boşa çıkaran kalpsizlik, kötü bir tesadüften ibaret değil.

Başkası, başkaları da aynı şeyi yapabilir, tahammülsüzlük, duyarsızlık ve çarpık mizah anlayışıyla aynı sonuca neden olabilirdi.

Çünkü İstanbul, artık New York gibi, Londra gibi vurdumduymaz bir şehir. Ve bu ikisinden daha kalabalık. Çok kalabalık.

İstanbul'un ilk sakinlerinin yerinde yeller esiyor. Çoğu kendisini kentin dışında teşekkül eden ve sayfiye hayatını andıran yerleşim yerlerine attı. Eski İstanbul hanımefendi ve beyefendilerine rastlamanız istatiksel olarak çok düşük. Yirmi-otuz yıl önce gelenler ise yeni gelenlere karşı kızgın ve kibirli. Yeni gelenler de karşılaştıkları ekonomik ve sosyal zorluklar nedeniyle öfkeli; "Kendime biraz çekidüzen vereyim" demek yerine, başkalarını rahatsız etmeyi zevk alma aracına dönüştürüyor ve hatta kimliklerini -genellikle de etnik kimliklerinibetimleyen bir marifet gibi algılıyorlar.

Tamamı İstanbulluyu oluşturuyor işte. Ve İstanbullu şehri paylaştığı insanlara karşı gardını alarak, savaşır gibi yaşıyor.

İstanbul, insanları ne yaparlarsa yapsınlar gözden kaçmasına alıştırdı. Her türden ahlaki sorgulamaya "Sana ne?" demeyi şiar edindi İstanbullu. "Mahalle" kavramı mimari seçimler, uydu kentler ve "mahalle baskısı" kavramsallaştırmalarıyla şeytanlaştırıldığından, "ayıplanma" korkusu yok. Kendini çok sevdiğinden, en çok kendini sevdiğinden; özdenetimlerle, iç muhasebelerle hırpalanmaya da niyeti yok. Empatisini yitirmiş. Işığını yitirmiş.

Erol Çetin'in ölümünü olduğundan daha hazin hale getiren şey, İstanbul'un kararmış kalbine gereğinden fazla anlam yüklemesidir.

Çünkü köprüye çıkan, artık var olmak istemeyen, ama yaşadığı şehirden hala beklentisi olandır.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber