Rektör'den uyarı: Darbeden daha kötüsü olabilir

Kaynak : Radikal
Haber Giriş : 14 Mayıs 2007 10:05, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

'Darbeden daha kötüsü olabilir'

Rektör Kalaycıoğlu, "Cumhurbaşkanlığı seçimi gene aynı yola girerse, AKP'ye, askerden muhtıradan fazlası gelir. bu darbedern daha beter olur" diyerek kara tablolar çizdi...

Neşe Düzel'in röportajı

Büyük bir siyasi altüst oluştan sonra nihayet seçimlere gidiyoruz. Ardı ardına yaşanan olayların seçmeni nasıl etkileyeceği, onların oylarını nasıl belirleyeceği, Türkiye'nin geleceği için de önemli bir soru işareti. Ordunun muhtırasından ve Anayasa Mahkemesi'nin kararından önceki seçmen tablosu değişecek mi? İnsanlar son olaylara bakarak yeni tercihlere yönelecek mi? Bu seçimlerde, seçmenin tercihlerini belirleyen en önemli etken ne olacak? Ekonomik konular mı yoksa laiklik tartışmaları mı seçim sonuçlarını etkileyecek? Meydanlarda toplanan milyonlarca insanın oyları sandığa nasıl yansıyacak? Türkiye önümüzdeki iki ay boyunca bu soruların cevaplarını arayacak.

Bu soruları, siyasi partiler ve seçim araştırmaları konusunun önde gelen isimlerinden Işık Üniversitesi Rektörü siyaset bilimci Prof. Ersin Kalaycıoğlu'yla konuştuk.

Siyaset sahnesinde bir dizi gelişme oluyor. Ordunun muhtırası gibi garipliklere de, partilerin birleşmesi gibi siyasi gelişmelere de şahit oluyoruz. Bütün bunlar yapılacak seçimlerin sonuçlarını etkiler mi? Yoksa kemikleşmiş oylar kımıldamaz mı?

Türkiye'de Batı'daki gibi kemikleşmiş oy yok. Bizde seçmenin yarısı bir seçimden diğerine müthiş değişiklik yapıyor. 2002 seçimlerinde bir partiden diğerine geçenlerin oranı yüzde 43.9'du. Demokrasisi gelişmiş Batı dünyasında böyle bir 'yüzer gezer' oy oranı yok. Türkiye bu ligde tek başına.

Bu nasıl bir sonuç yaratıyor?

Biz her seçim öncesinde Rus ruleti oynar durumdayız. Her üç-dört yılda bir Meclis'in yüzde 60-70'i değişiyor. Düşünün, ABD'de iki yılda bir kongre seçimleri oluyor, yüzde 10 değişiyor. Zaten bir ülkede oyların kemikleşmiş olabilmesi için orada siyasi partilerin uzun ömürlü örgütler olması, parti sisteminin kurumsallaşması lazımdır. Bizde ise sık sık darbeler, muhtıralar, anayasa değişiklikleri, parti kapatmalar bütün ezberleri bozuyor. Oysa demokrasi biraz ezberle giden bir iştir.

Önce askerin gece yarısı muhtırasından başlayalım. Muhtıranın etkileri sandığa nasıl yansıyacak sizce? Kimilerinin dediği gibi halk askerden ürküp AKP'den uzaklaşacak mı? Yoksa bir diğer kesimin dediği gibi bu mağduriyet AKP'nin oyunu mu artıracak?

Bugünkü durumda, AKP'nin oyları artacak ya da en azından azalmayacak. Ancak kapatılma durumu ortaya çıkarsa, AKP'nin oyları azalır. Çünkü

o zaman seçmen 28 Şubat sonrasındaki gibi davranır. 28 Şubat'ta Refah Partisi kapatıldı ve onun devamı olan Fazilet Partisi'ne seçimde yeterince oy çıkmadı. Çünkü seçmen, 'Bu partiye niye oy verelim ki? Bu parti askeri yönetemiyor. Askerle didişiyor ve sonra da parti kapanıyor' diye düşündü.

AKP, askerin muhtırasına sert bir cevap verdi. Bu cevap seçmeni nasıl etkiler?

Seçmen bu parti sağlam diye düşünür ama... Ben askerin geri adım atacağını düşünmüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci gene aynı yola girerse, askerden tekrar muhtıra gelir, Belki daha fazlası olur. Darbe olmayabilir ama darbeden daha kötüsü olabilir.

Darbeden kötüsü ne olabilir?

Genç subayların ayaklanması olabilir. 1960 darbesi genç subayların ayaklanmasıyla geldi. Harbiye öğrencileri Genelkurmay Başkanı'nı öldürmek için otomatik silahlarla evinin kapısına dayandı. 1960-63 arasında genç subay darbe girişimlerini yaşadığımız için, bunun, emir komuta zinciri içinde yapılmış bir darbeden çok daha kötü olduğunu biliyoruz biz. Askerin son muhtırası da, pek emir komuta zinciri içinde olmuş gibi bir izlenim vermiyor. Muhtıra, Genelkurmay Başkanlığı'nın denetimi dışında bir girişimmiş gibi gözüküyor. Bu, 'Tekrar 1960-63 dönemine mi dönüyoruz acaba?' diye başta ordu olmak üzere, hepimizin çok endişe duyması gereken bir gelişme. AKP seçimlerden sonra gene uzlaşma aramadan kendi adayını cumhurbaşkanı seçtirme yoluna girerse aynı kaynaklardan aynı reaksiyon tekrar gelecektir.

Peki CHP'nin muhtıra yanlısı ve askeri siyasete çeken politikasının seçimdeki etkisi ne olacak?

Mütedeyyin ve muhafazakâr seçmen kitlesi dışındakiler CHP'yi bu gözle görmüyor. Onlar CHP'yi, laikliği, Cumhuriyet'in temel ilkelerini ve devleti koruma endişesiyle hareket eden bir parti olarak görüyorlar. Muhafazakâr kitle ise CHP için, 'Bu devletin partisi. Halkın partisi değil' diyor ve onlar sağdaki partilere yöneliyor. Muhtemelen de en fazla AKP'ye yönelecek gibi gözüküyorlar. Oysa halkın daima esas olarak belirttiği sorunlar, işsizlik, enflasyonun yeterince düşmemesi ekonomik istikrara kavuşulamamış olması, yeni bir kriz endişesi gibi iktisadi konulardır. Eğer CHP bunları ve özellikle de işsizliği giderecek çözümleri konuşsaydı, daha fazla oy alırdı. Ama CHP bu konular üzerine çalışmak yerine, laikliğin ve Cumhuriyet'in tehlikeye düştüğünü gösteren bir strateji izliyor.

Bu strateji, CHP'nin oylarını artırır mı seçimlerde?

Artıracağını düşünüyor. CHP ve AKP, ikisi de ortamı çatışmacı siyasetle kutuplaştırıyorlar. CHP'nin stratejisi özetle şu. Birincisi, AKP'nin bir tehdit olduğunu ortaya koymak. İkincisi, AKP'nin krizi yönetemediğini göstermek. CHP, AKP sayesinde her ikisinde de başarılı oldu gibi gözüküyor. Aslında AKP'nin CHP'yle uzlaşma araması gerekmiyordu. DYP ve ANAP'la da uzlaşabilirdi. Eğer AKP uzlaşma aradığını gösterebilseydi, CHP'nin oyununu bozardı. Fakat o, 'Bende çoğunluk var. Ben çoğunlukla yönetirim' diyen bir parti imajı çizdi ve CHP'nin stratejisine tam uyan bir noktaya geldi. Krizi yönetemeyen bir parti görüntüsünü ortaya koydu. Şimdi ise krizden çıkmak için getirdiği çözüm, çok daha büyük bir felaket olacak.

Cumhurbaşkanını halkın seçmesini de içeren bir Anayasa değişikliği paketi geçen hafta Meclis'ten geçti. Bu mu büyük felaket?

Evet. Eğer sistem bu haliyle uygulanırsa ve AKP'nin istediği gibi cumhurbaşkanını halk seçerse, bu, yeni bir kriz demek değildir. Bundan sonra hiç bitmeyecek üst üste krizler demektir bu. Çünkü cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle siyasi otorite ikiye bölünecek ve bir yanda halkın oyuyla gelen cumhurbaşkanı, diğer yanda halkın oyuyla gelen bir Meclis olacak. Siyasi sistemde çift başlılık üretilecek. Burada bir sürtüşme çıkmaması olanaksızdır. Aynı partiden olsalar bile uzlaşmayabilirler, ikisi arasında kriz yaşanabilir. Çünkü bu cumhurbaşkanı 40 milyon seçmenin diyelim ki 20 milyonunun oyunu almış biri olacak. Ve, yetkilerini mutlaka artırmaya çalışacak. Yoksa şimdiki cumhurbaşkanının yetkileri için halkoyuna gidilir mi? Anayasa Mahkemesi'ne, YÖK'e üye atamak için halka gidilir mi?

Anayasa değişikliği kesinleşti diyelim. Yeni cumhurbaşkanını halkın hemen seçmesi ihtimali yüksek mi?

Yüksek değil. 22 Temmuz'da halkın önüne ikinci bir sandık konulamayacak. Bu mümkün değil. Dolayısıyla önce milletvekilleri seçilecek ve yeni Meclis'in ilk işi cumhurbaşkanını seçmek olacak. Çünkü yeni Meclis, cumhurbaşkanını seçemezse tekrar genel seçimlere gidilecek. Bakın... Seçimlerden sonra kurulacak yeni Meclis üç nedenden ötürü cumhurbaşkanını seçecek. Bir, milletvekili olmak için 150-500 bin YTL arasında para harcayan bu insanlar bir hafta sonra tekrar seçime gitmezler. İki, şu anda milletvekili adayı olmak isteyenler arasında çok sayıda dokunulmazlık zırhının içine girmeye çalışanlar var gibi gözüküyor. Bunlar, yeniden seçime gitmek istemeyeceklerdir. Üç, milletvekilleri iki yıl dolmadan emeklilik hakkı elde edemiyor. Dolayısıyla yeni Meclis cumhurbaşkanını seçmek zorunda. Sonuç şu ki, yapılan Anayasa değişikliği, yedi yıl sonraki cumhurbaşkanını seçmek için yapıldı.

Peki... MHP, gerginlikte açıkça taraf olmadı. Bu, onun oylarını azaltır mı, artırır mı?

MHP'nin bir miktar belirlenmiş bir imajı var. Onun milliyetçiliği daha kan bağına vurgu yapan, daha etnik bir milliyetçilik. O imaj değişmiyor. Ama MHP sorumsuz muhalefet yapmadığı izlenimini vermeye çalışıyor. Bunun kendisine oy getireceğini düşünüyor. Ben getireceğinden emin değilim? Çünkü seçmenin oy hesabında bu tür şeylerin rolü yok. Sol-sağ, laiklik -dindarlık- milliyetçilik bir kenara atılırsa, seçmenin baktığı şey cüzdanıdır. Eğer hükümetin politikası seçmenin cüzdanını zarara uğratmışsa, seçmen başka partiye yönelir. Ya da cüzdanıyla ilgili bir başka partiden daha olumlu şeyler duyar ve ikna olursa o partiye eğilim gösterir.

Seçmen, bu seçimlerde ekonomiyi nasıl değerlendirecek sizce?

Ekonomik durumu olumlu algılayacak ve bu da seçimlere AKP açısından olumlu yansıyacak.

CHP'nin boşalttığı sol kulvardaki oylar kime gider peki? 'Ne olursa olsun CHP'ye oy vereceğiz' mi der sol seçmenler, yoksa başka bir alternatif mi ararlar?

Alternatif arayacaklarını zannetmiyorum. 2002 de de öyle oldu. Çok kişi, 'oyumuzu kerhen CHP'ye verdik' dedi. Muhtemelen bu seçimde de aynı şeyi söyleyecekler. Çünkü o seçmenin gözünde en büyük sorun laikliktir. Bu laiklik aynı zamanda onun yaşam biçimiyle, kişisel haklarıyla ilgilidir. Bu insanlar, sadece yaşam biçimlerini değil, yaşamlarını da tehdit altında görüyorlar. Mesela, 'Bize örtünün diyecekler. Örtünmezsek yüzümüze kezzap atacaklar, ya da İran'daki gibi mahkeme kurup bizi asacaklar' diye düşünüyorlar. İnsanların kendilerini tehdit altında hissetmeleri güvenlik arayışına yol açıyor. Güvenlik arayışı da devleti ve devletin güçlenmesi talebini getiriyor. Devletin güçlenmesi demokrasi açısından bir sorundur tabii.

DYP ile Anavatan Partisi birleşti. Birleşmek, bizim seçmenin gözünde hep artı bir puan olarak görünür. Ama bu iki merkez sağ parti aynı zamanda Çankaya seçimlerini sabote etmekle ve muhtıraya olanak vermekle suçlanıyor. Bu iki gelişmeyi yan yana koyduğumuzda, bu iki partinin oyları nasıl etkilenir?

Biliyorsunuz geçmişte SODEP'le Halkçı Parti birleşti ve seçimlerde ikisinin daha önce almış olduğu oy toplamının yarısı kadar oy aldılar. Bugün de aynı risk var. DYP ve ANAP yüzde 10 ve yüzde 5 gibi gözüküyorlar. Ama seçimde oyları yüzde 15 olacağına yüzde 7.5'ta kalabilir. Bazı seçmen partilerin birleşmelerini istiyormuş gibi gözüküyor ama, seçim günü davranışlarına yansımıyor bu istek. Çünkü insanlar partilerin birleşmesi isteğini ayrıntısıyla düşünmeden söylüyorlar. Bir kere, partiler birleştiklerinde, ortada bu birleşmenin temeli olan bir ortak metnin olması lazım. O bile yok ortada. Aynı şey CHP ve DSP için de söz konusu. Birleşip ne yapacaklar? Eskisine göre ne farklı olacak? Neyi temsil edecekler? Bunlar bilinmiyor. Parti birleşmelerinin hiçbir temeli yok. Bir uzlaşma zemini varmış gibi davranıyorlar. Yarın öbür gün çok kolay ikiye çatlayabilirler. Yangından mal kaçırır gibi seçime gidiliyor. Yangından mal kaçırır gibi Anayasa değiştiriliyor. Yangından mal kaçırır gibi partiler birleşiyor.

DTP'nin Kürt milletvekilleri seçimlere bağımsız olarak girecek. Böylece baraj engelinden kurtulacaklar. Bu gelişme, Güneydoğu'da oyları nasıl etkiler?

Oyları değil, sandalyeleri etkiler. DTP, AKP'nin oyunu değil de Meclis'teki sandalye sayısını etkileyecek. Geçen seçimde yüzde 6-7 bir oy almıştı. DTP gene o civarda bir oy alacak. Ve, bağımsızlarla yüzde

10 barajı çökecek. Geçen hafta bütün partiler birleşip, bağımsız adayların da bu seçimde birleşik oy pusulasında yer alması kararını aldılar. Ama bu tür ufak ayak oyunları Türkiye'de artık çok işlemez. DTP şu anda 20 sandalye alacak gibi gözüküyor. Ama halk yüklenirse, bu 30-35 de olabilir. Bu şartlar altında Meclis aritmetiği de değişir. Hatta çok komik bir sonuçla da karşılaşılabilir. CHP dahil hiçbir parti yüzde 10'u geçemeyebilir. Böyle bir tablo düşük bir ihtimal ama bu imkânsız değil. Bu durumda da, sadece Kürt milletvekillerinden oluşan bir ana muhalefet partisinden ve AKP'den oluşan bir Meclis'le yolunuza devam edersiniz. Ve oturup, 1982 Anayasası'na karşıdan gülersiniz.

AKP, 'ekonominin düzeldiğini' ileri sürmeye hazırlanıyor. Diğer partiler ise ekonomiden daha önemli sorunlar olduğunu söylüyorlar. Ekonomik durum bu seçimlerde ne ölçüde belirleyici olur?

Ekonomiden çok laiklik meselesi konuşulacak gibi gözüküyor. Ben AKP'nin yerinde olsam, bu seçimde sadece ekonomi konuşurum, ekonomi dışında da bir şey konuşmam. Ne din, ne iman başka bir şey söylemem. Onları söyleyerek AKP'nin oyu düşer. Ama sadece ekonomi konuşarak AKP yüzde 45 oy alır. Gerçi ekonomi konusunda AKP'ye karşı söylenecek önemli sorunlar var. Dış borç yükünün inanılmaz artmış olması, işsizlik sorununun çok ciddi boyutlarda olduğu gibi... Ama bu konularda konuşacaksanız, AKP'yi eleştirmeniz yetmez. Çözümünüzü, alternatif politikanızı da söylemeniz lazım. İşte orada bir alternatif yok. Kimse bir şey söylemiyor. Oysa, 'Bana oy verin, işsizlik oranını yüzde 5'in altına düşüreyim' diyebilen ve halkı buna inandıran bir partinin ortaya çıkması lazım.

Bu seçimlerde en belirleyici unsur ne olacak sizce?

Seçmen birkaç temel faktöre bakıp oy verecek. Birincisi, iktisadi duruma bakacak. İktisadi durumdan memnunsa, devamı için AKP'ye yönelecek. İktisadi durumdan memnun değilse, bu durumun değişmesi için AKP dışında bir partiye oy verecek. İkincisi, laiklik dikkate alınacak. Seçmen kendini tehdit altında hissediyorsa, korunabileceği partiye oy verecek. Üçüncüsü de, hangi parti PKK'yla ve terörle iyi boğuşur diye bakacak ve oyunu ona verecek. Bu seçimlerde bir miktar dış politika yani Kıbrıs ve Kuzey Irak konuşacağız ama bizde seçmen dış politikaya bakarak oy kullanmaz. AB ise çok önemli bir konu olmayacak bu seçimlerde. AB karşıtlığı, milliyetçiliğin bir uzantısı olarak dile getirilecek.

Türkiye'nin birçok şehrinde meydanları dolduran AKP karşıtı milyonlarca insanın tepkisi sandığa nasıl yansıyacak?

Bu ülkede 40 küsur milyon seçmen var. Meydanlarda ise iki milyon kişi toplanıyor. Seçmenin yüzde 5'i bu. Yüzde 5 hiçbir şey ifade etmiyor. Yüzde 10'luk barajı bile geçmiyor. Bu seçmen muhtemelen AKP'ye oy vermeyecek ama bunların oyunun tamamı da tek bir partiye gitmeyecek. Çağlayan'daki mitinge gittim. Orada MHP'liler, ÖDP'liler de vardı.

Seçim araştırmaları yapılmaya başladı. Bu anketlere baktığınızda 2002 seçimlerinden farklı olan ne görüyorsunuz?

Dört partili bir Meclis şaşırtmayacak bir olasılık. Şu anki görüntü o. Ama bu durum, AKP'nin tek başına iktidara gelmesini engellemez. Diyelim ki CHP yüzde 15, DYP-ANAP birleşmesi yüzde 10 oy aldı ve DTP 25 bağımsız milletvekili soktu. Birkaç bağımsızla daha bağımsızların sayısı 35 oldu. Bu durumda yüzde 10 barajının altında kalan oylar partilere yeniden dağıtıldığında, sandalyelerin gene üçte ikisini yani 360 küsur sandalyeyi AKP alacaktır. Tabii bir de DYP ve MHP yüzde 10'a çok yakınlar. Meclis'e ikisi birden de girebilir. İkisi birden de girmeyebilir. Ya da biri girebilir. Yüzde 10'a bu kadar yakınken bunlarla ilgili bir tahminde bulunmanın manası yoktur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber