Maliyetin fazla olması, çiftçiyi 'Buğday'dan kaçırıyor

Şu günlerde maliyet artışlarının tavan yapması ve desteklemelerin çok yetersiz kalması çiftçiyi buğdaydan kaçışa götürmektedir

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 19 Ekim 2018 11:32, Son Güncelleme : 19 Ekim 2018 11:34
Maliyetin fazla olması, çiftçiyi 'Buğday'dan kaçırıyor

Buğday, temel gıda maddemiz, fukaranın ekmeği, yokluğu yokluk, varlığı zenginlik, çiftçinin gözdesi buğdayla anavatanımız aynı... Ta yüzyıllar önce Balzac'ın, buğday ticareti yapan Goriot Baba'sının bile gözdesiydi, Anadolu'nun buğdayları...

Tarih boyunca çiftçimizin hiç kopmadığı, onunda bizi hiç terk etmediği bu ata yadigarı bitkiyle çiftçi arasına; para, maliyetler, olgunlaşamayan tarım politikaları, kapitalist dünyanın sömürgeci tarım anlayışı girmekte ve kadim dostluğu bozmaktadır. Dostluk, kutsallık ve doyuruculuk vasıflarından tamamen soyutlanarak nesneleştirilen buğdayı; toprak da, çiftçi de yavaş yavaş terk etmektedir.

Stratejik bir ürün olan buğdayın ekim alanı, TUİK verilerine göre; 2004 yılında 93 milyon dekar iken, 2017 yılında 76 milyon dekara düşmüş, üretim miktarı 2004 yılında 21 milyon ton iken, ıslah ve kalite geliştirme çalışmalarına rağmen 2017 yılında 21.5 milyon ton olmuştur. Yani olması gerekenin gerisinde kalmıştır. Türkiye'nin nüfusu 2004 yılında 67 milyon, 2017 yılında 81 milyon + 3 milyon olmasını göz önüne alırsak, bu nüfus artışına göre küçük bir yeterlik hesabı yaptığımızda, bugün en az 26-27 milyon ton buğday üretiyor olmamız gerekiyordu. Düz hesap durum bu iken, şimdi birde maliyetlerin artışı, ekim alanının sürekli bir şekilde azalışı, kalıcı, sistemli ve çözüm odaklı bir sürecin yaşanmıyor oluşu, özellikle şu günlerde maliyet artışlarının tavan yapması ve desteklemelerin çok yetersiz kalması çiftçiyi buğdaydan kaçışa götürmektedir. Bu durumda da, ithalat vesilesiyle Rusya, Litvanya, Ukrayna, Letonya, Kanada ve buğday ithal ettiğimiz diğer ülkelerle buğday dostluğumuz perçinlenecek demektir!

Son 8 yılda yaklaşık 10 milyar dolar buğday ithalatına para vermişiz. Eğer gerçekçi önlemler alınmazsa, önümüzdeki yıl maliyetlerden dolayı üretimin düşmesi ile buğday ithalatına daha da çok para ödemek zorunda kalacağız demektir.

Maliyetini çıkaramayan çiftçi buğday ekmektense ya araziyi boş bırakmakta ya da para kazanacağını düşündüğü başka ürünler yetiştirmektedir. Çiftçinin buğdaydan kaçarak yetiştirdiği başka ürünlerin fazlalığı sonucu, yetiştirdiği ürünün de fiyatı düşmekte, alıcı bulamamakta ve o üründen de zarar edebilmektedir. Böylece hem tarımsal üretim de denge bozulmakta, hem de buğdaydan kopan çiftçi diğer üründen de istediğini elde edememekte ve tarımdan da kopmaktadır. Buğdaydan ve tarımdan kopuş, hem ekonomik ve hem de sosyal olarak ciddi bir şekilde gündeme girmiştir. Çiftçi, insanlar arasında en toprak tabiatlı olanıdır. Yerinden kayan toprak nasıl ki tekrar yerine gelmezse, çiftçi de topraktan, köyünden, buğdaydan, alıştığı bitkiden koparsa tekrar geri dönmez.

Her zaman en iyi olduğumuzu söylediğimiz buğdayda üretimi artırmamız bir yana mevcut durumu muhafaza edebilmemiz için, şu ana kadar ciddi bir çıkış ve öngörü güncemize girmiş değil. Peki gelinen bu noktanın müsebbibini nerede aramalıyız, nasıl bir çözüm bulmalıyız? Lafı uzatmaya gerek yok, sorumluluk açısından yüzdelik dilimleri farklı olsa da, bu alandaki sorumlulukta; yetkisine, branşına, çalışmasına, fiziksel veya beyinsel katkısına göre hepimizin payı vardır. Elbette ki bazılarının payı daha büyüktür.

Tarımın genel sorunlarının, peyderpey gelip maliyet artışı ile birleşerek sonunda buğdaya kadar dayanması ne kadar hassas bir noktada olduğumuzun göstergesidir.

Özel de buğday ve stratejik ürünler, genelde tarımın tüm alanlarını kapsayan sorunların yakın geçmişteki sebeplerini pay edecek olursak;

- Eğitim, güven ve liyakatin payından başlayabiliriz.

- Binbir güçlükle açılan ziraat teknik liselerini kapatılmasının payıda vardır, bu sorunları yaşamamızda.

- Alt yapısı yetersiz, kalite ve istihdam sorunun çok canlı yaşandığı görülmesine rağmen düzensiz ve dengesiz bir şekilde çok sayıda yeni ziraat fakültelerinin açılmasınında payı vardır.

- Tarım arazilerinin orantısız bir şekilde imara açılmasınında payı vardır.

- Tarımsal Ar-Ge çalışmalarının yeterince desteklenmemesinin payı büyüktür. Mevcut desteklenen ar-ge'lerin ise, doğru kullanılmamasınında payı vardır.

- Tarımsal kooperatif, birlik, dirlik gibi sivil toplum kuruluşlarının üzerine düşeni yapmamalarının, hep kendilerine yontmalarının, ülke tarımının gelişmesine değilde kendi çıkar endeksli tarım anlayışlarına göre tarımı yönlendirmeye çalışmalarının, yerli ve milli davranmak yerine yabancı özel sektörün distribütörlüğü mesabesinde kalmalarınında payı vardır.

- Liyakatten uzak, branşı tutmayan, kolay iş ve makam peşinde koşan, bir araştırma enstitüsüne veya teknik bir kuruma, şartları icabı sıradan bir ziraat mühendisi olarak çalışmaya bile vasıfları uymadığı halde, birden bire ani bir manevrayla, bu tür teknik ve özellikli kurumların en yetkin yerinde yetkilendirilenlerinde payı vardır.

- Araştırmacı, akademisyen, tecrübe aktarıcıların bencil tutumları, yetki sahiplerinin öngörülerinin gerçekçi ve çözüm odaklı gündem oluşturmamalarının da payı vardır.

- Yerli bitki çeşidi geliştirip ıslah etme konumunda olanların teknolojik ve bilimsel ağırlıklı çalışmada geride kalmalarınında payı vardır.

- Güncellenmeyen mevzuatlarında payı vardır.

Her kesim payına düşeni alır, iyi değerlendirirse, buğdayın ve buğdayın bitkidaşlarının malı olan araziler betona kurban edilmesinden vazgeçilir, betonlara yatırılan yatırımların aslında tarıma yatırılması gerektiği anlaşılırsa, bir türlü bulamadığımız liyakatli yetkililer, çiftçinin dilinden ve terinden anlayarak maliyetleri bir nebzede olsa düşürücü bir yol gösterirse; "her başağında bire yüz veren buğdayı" belki görebiliriz.

Bunun yanında devlet olarak "buğday çiftçisini" koruma altına almak isabetli bir karar olabilir. Zira yakın gelecekte nesli tükenebilir. Niye şaşırıyorsunuz ki! 15-20 yıl önce, "et" için "ne ithali kardeşim" demiyormuyduk!

M. Murat GÜN

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber