Erkeğin cezaevinde olması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarır mı?

Yargıtay: Erkeğin cezaevinde olması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 23 Mart 2022 00:04, Son Güncelleme : 22 Mart 2022 17:23
Erkeğin cezaevinde olması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarır mı?

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin son zamanlarda yayımlanan kararlarında bu husus şu şekilde açıklanmıştır:

Erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmasını engellemez.

Yoksulluk nafakası yükümlüsünün çalışmasına bedensel veya ruhsal bir engeli bulunmadığı sürece, düzenli bir gelirinin bulunmaması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz.

Aksi düşünce, yoksulluk nafakası alacaklısının haklarının ileriye dönük olarak kaybedilmesine sebep olur.

Yoksulluk nafakası yükümlüsünün ekonomik durumu, ancak nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınır.

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

2021/3189 E. , 2021/3969 K.

MAHKEMESİ : Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

DAVA TÜRÜ : Boşanma-Ziynet Alacağı

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından kusur belirlemesi, tazminatların miktarı, yoksulluk nafakası, ziynet alacağı talebinin reddedilen kısmı yönünden; davalı erkek tarafından ise kadının boşanma ve ziynet alacağı davasının kabulü yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Tarafların ziynet alacağına yönelik temyiz dilekçesinin incelenmesinde;

6100 sayılı HMK'nın 362. maddesinin 1. fıkrasının b bendi uyarınca "Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar" temyiz edilemez. 02.12.2016 tarihli 6763 sayılı Kanun'un 44. maddesi ile de 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen ek madde 1 uyarınca temyiz parasal sınırlarının (HMK m. 341, 362) Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 298.maddesine göre her yıl tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması öngörülmüştür. Karar tarihi itibarıyle bu miktar "78.630 TL" olarak belirlenmiştir. Somut olayda davacı kadın 22.640 TL değerinde ziynet alacağı talep etmiş, mahkemece kadının 15.729 TL değerindeki ziynet alacağı talebinin kabulüne karar verilmiş olup, mahkemece ziynet alacağı davasına yönelik verilen karar kesindir. Bu nedenle, tarafların ziynet alacağına ilişkin karara yönelik temyiz dilekçelerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

2-Tarafların boşanma davası yönünden temyiz itirazlarına hasren yapılan incelenmesine gelince;

a) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı erkeğin tüm, davacı kadının ise aşağıdaki bent dışındaki sair temyiz itirazları yersizdir.

b) Bölge adliye mahkemesince; davalı erkeğin yeterli gelirinin bulunmaması gerekçe gösterilerek davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir. Erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmasını engellemez. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün çalışmasına bedensel veya ruhsal bir engeli bulunmadığı sürece, düzenli bir gelirinin bulunmaması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz. Aksi düşünce, yoksulluk nafakası alacaklısının haklarının ileriye dönük olarak kaybedilmesine sebep olur. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün ekonomik durumu, ancak nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınır. Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadının kusursuz olduğu belirlenmiştir. Yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasından, davacı kadının düzenli ve yeterli gelirinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesi koşulları davacı kadın bakımından oluşmuştur. Davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde talebin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeple tarafların ziynet alacağına yönelik temyiz dilekçesinin REDDİNE, yukarıda 2/b bendinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma ve temyiz dilekçesinin reddi kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda (2/a) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 292.10 TL temyiz başvuru harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran davacıya geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 26.05.2021

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

2021/6633 E., 2021/8179 K.

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 42. Hukuk Dairesi

DAVA TÜRÜ : Boşanma

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından tazminatların miktarı ve yoksulluk nafakasının reddi yönünden; davalı erkek tarafından ise kusur belirlemesi, kadın lehine hükmedilen tazminatlar ve velayet hakkında verilen karar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.

3- Bölge adliye mahkemesince; davalı erkeğin cezaevinde hükümlü bulunduğu, yapılan araştırmada geliri ve mal varlığının bulunmadığı gerekçesiyle davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir. Davalı erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmasını engellemez. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün çalışmasına bedensel veya ruhsal bir engeli bulunmadığı sürece, düzenli bir gelirinin bulunmaması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz.

Aksi düşünce, yoksulluk nafakası alacaklısının haklarının ileriye dönük olarak kaybedilmesine sebep olur. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün ekonomik durumu, ancak nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınır. Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadının kusursuz olduğu belirlenmiştir. Yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasından davacı kadının çalışmadığı, düzenli ve yeterli gelirinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesi koşulları davacı kadın bakımından oluşmuştur. Davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde talebin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

4-Ortak çocuğun velayetine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

İlk derece mahkemesince davalı babanın cezaevinde bulunması sebebiyle ortak çocuğun babaanne yanında yaşadığı, annenin velayet talebi bulunmadığı ve uzman raporu gereğince velayetin babaya verilmesine karar verilmiş bölge adliye mahkemesince, davalı babanın hükümlülük sebebiyle cezaevinde ve vesayet altında olduğu, bu durumda velayet görev ve sorumluluğunu yerine getiremeyeceği, mahkumiyetine ilişkin ceza mahkemesi kararında da Türk Ceza Kanununun 53. maddesi gereğince alt soyu üzerindeki velayet hakkını kullanmaktan yoksunluğuna karar verilmiş olduğu nazara alındığında müşterek çocuğun velayetinin davalı babaya verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle uzman raporu alınarak, velayetin anneye verilmesinin çocuğun menfaatine olup olmayacağı konusunda tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca velayet ve kişisel ilişki konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1. 34.3/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Velayet düzenlemesi kamu düzenine ilişkin olup, resen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Tarafların davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Bu sebeple bölge adliye mahkemesince, gerekirse inceleme tarihi itibariyle idrak çağında bulunan çocuğun talimat yolu ile velayet konusundaki görüşü de alınmak suretiyle; 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince, aile mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan yeniden inceleme ve rapor istenip, ebeveyn ve ortak çocuk ile görüşülmek suretiyle ortak çocuğun eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki görüşünün uzmanlar tarafından alınması, davacı annenin barınma, gelir, sosyal ve psikolojik durumuna göre çocuğun sağlıklı gelişimi ve bakımı için velayeti üstlenmeye engel bir durumunun bulunup bulunmadığının araştırılması ve toplanan diğer delillerler birlikle değerlendirilmek suretiyle, velayet ve kişisel ilişki konusunda bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde bu yönlerden yeniden karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 04.11.2021

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber