TUBİTAK ve Sosyal Bilimler

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 03 Temmuz 2006 12:43, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Adnan BOYNUKARA

Türkiye'nin AB'ye üyeliği sürecinde tartışılan önemli konulardan birisi de; ülkemizin sahip olduğu bilimsel altyapı, araştırmacı sayısı, akademisyen sayısı, uluslararası düzeydeki yayın sayısı ve bilim dünyasına yapmış olduğumuz katkılardır. Ülkemizin, dünya bilim standartlarına kıyasla, bu konuda ciddi sıkıntılarının ve eksikliklerinin olduğunu biliyoruz. AB üyesi ülkeler ile kıyaslandığında ise ülkemizdeki bilimsel araştırma düzeyinin sahip olduğu eksiklik daha net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizin araştırma ve bilim dünyasında sahip olduğu yetersiz konumuna neden olan değişik faktörleri saymak mümkündür. Bu faktörlerden en önemlileri olarak, üniversitelerin teknik alt yapılarındaki yetersizlik, akademisyenlere yönelik ücret politikaları ve yabancı dil konusundaki yetersizlik sayılabilir.

Yukarıda saydığımız faktörlerin tümü hem Fen Bilimleri, hem de Sosyal Bilimler alanlarındaki ortak açmazlardı. Bu ortak açmazların yanı sıra, Sosyal Bilimlerin sahip olduğu farklı ve derin bir açmaz daha vardı. Bu ise, Sosyal Bilimler alanındaki araştırmaları destekleyen ulusal kurumların yetersizliğiydi. Fen Bilimleri ise bu anlamda biraz daha şanslıydı. Çünkü Fen Bilimleri alanındaki araştırmaları yılardır destekleyen TÜBİTAK Kurumu vardı. TÜBİTAK'ın bu katkısı, Fen Bilim alanındaki araştırmalara büyük bir ivme kazandırmaktaydı. Ayrıca, sanayi ile Fen Bilimleri arasında önemsenebilecek bir işbirliği de söz konusuydu. Bu işbirliği Fen Bilimleri alanındaki araştırmalara ayrı bir güç katmaktaydı.

Aslında Fen Bilimlerine verilen bu desteklerin yanı sıra, Sosyal Bilimlere gereken desteğin verilmeyişinin nedenleri üzerinde ayrıca düşünmek gerekir. Fakat kısada olsa bazı şeyleri ifade etmek gerekir ki konu anlaşılabilsin. İki bilim dalı da, bireyin ve toplumun yaşam sürecine olumlu katkılar sağlamayı amaçlayan alanlardır. Sosyal Bilimlerin direk bireyin düşünce yapısına ve siyasal tercihine katkısı nedeni ile olsa gerek, bu alan devlet tarafından desteklenmemiş ya da desteklenmeye gerek duyulmamıştır. Burada devlet aygıtına sahip olan ideolojik tercihlerin toplumdan kopuk ve toplumdan korkan yapılarının etkin olduğu açıktır. Gerçi, soğuk savaş dönemi şartlarına göre dizayn edilmiş bir devlet yapısından da farklı bir yaklaşımı beklemek safdillik olur!

Ancak, değişen dünya konjonktürü, Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde yaşadığı değişimler ve 2002 seçimlerinde Türkiye'yi yönetme yetkisi alan Tayyip Erdoğan'ın girişimleri bu süreci, Sosyal Bilimler alanındaki araştırmacılar için de, olumlu anlamda değiştirmiştir. Türkiye'de ilk kez 2004 yılından itibaren TÜBİTAK Sosyal Bilimler alanındaki araştırmacılara da destek vermeye başlamıştır. Bu oldukça anlamlı ve önemli bir gelişmedir. Çünkü toplumu anlamaya, taleplerini dinlemeye, olaylar karşısındaki tepkilerini tartabilmeye, geleceğe ilişkin beklentilerini yorumlamaya olanak tanıyan Sosyal Bilimlerin önemi tartışılmaz. Ülkem ve ülkemdeki insanların düşüncelerini merak eden ve önemseyen birisi olarak Sosyal Bilimlere yönelik bu desteği çok anlamlı buluyorum.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Sosyal Bilimleri alanındaki araştırmaları destekleme konusundaki özel ilgisi ve TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nüket Yetiş'in girişimleri sonucu TÜBİTAK bünyesinde ?SOBAG? birimi kuruldu. Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığındaki ekip tarafından yönetilen ?Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Grubu? (SOBAG) kısa bir süre içinde birçok Sosyal Bilim araştırmasına destek vermeye başlamıştır.

Grubun yeni olmasından kaynaklanan sorunlar doğal olarak uygulama sürecinde ortaya çıkmaktadır. Proje önerilerinin değerlendirme süreçlerine ilişkin haklı eleştiriler söz konusudur. Desteklenmeye değer bulunmayan projelere ilişkin net açıklamalar henüz yapılmamaktadır. Uygulama süreçlerine ilişkin net tanımlamalar oturmamıştır. Tüm bu ve benzeri eksikliklere rağmen, Sosyal Bilimler alanındaki bu desteğin başlamış olması olumsuzlukları şimdilik görmezden gelmemize yetiyor.

TUBİTAK süreç içinde tamamlanan araştırmaları ve verilerini diğer araştırmacılara da açacağını belirtmiştir. Bu ise uygulamanın oldukça önemli yönlerinden birisini oluşturmaktadır. Böylece araştırma verileri, araştırmayı yürüten araştırmacının tekelinde kalmayıp aynı konu üzerinde çalışan araştırmacıların bu verilere ulaşması sağlanabilecektir.

Sosyal Bilimler alanındaki desteklerin Üniversitelere değil de, proje üreten akademisyenlere verilmesi, kanımca, bu desteğin bir başka olumlu yönüdür. Özellikle üniversitelerin parasal güç anlamında holdingleştiğine ilişkin eleştirilerin yaygın olduğu ve 28 Şubat süreci ile birlikte ideolojik kamplaşmaların odak noktaları haline geldiği bir dönemde, bu uygulama akademisyen ve bilim özgürlüğüne büyük bir katkı sağlayacaktır.

Son günlerde basına yansıyan ve TÜBİTAK ile ODTU arasında gerginliğe neden olan konu da, tam bu çerçevede değerlendirilmelidir. ODTU'nün, desteğin üniversitelere verilmesini ve üniversitelerin, hem konu öncelikleri, hem de araştırmacı tespiti açısından, kaynağın dağılımını belirleme yönündeki talebi; araştırma ve araştırmacı özgürlüğüne sınırlama getirecek bir taleptir. Ayrıca Anadolu'daki üniversiteler aleyhine bir kaynak paylaşımına da yol açabilecek bir öneridir. Bu nedenle uygulamanın bu haliyle devam etmesi araştırma ve bilim özgürlüğü açısından çok önemlidir.

Dünyanın sorunlu coğrafyalarından birisinde bulunan ülkemiz açısından toplumsal dönüşümleri anlamaya ve yorumlamaya büyük bir gereksinim vardır. Bu nedenle TUBİTAK'in Sosyal Bilimleri desteklemeye devam etmesi çok önemlidir. Sürecin oluşumuna öncülük eden Başbakan Erdoğan'a ve Prof. Dr. Nüket Yetiş ve ekibine teşekkür etmek ve desteklemek gerekir. Çünkü bu yenilik hem ülkemiz, hem dünya, hem de Sosyal Bilimler adına yüz akı olabilecek bir açılımdır.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber