Diyarbakır korku tüneli gibi algılanıyor

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 09 Kasım 2010 07:42, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Dicle Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün, şehre dışarıdan gelenlerin algılarıyla ilgili gerçekleştirdikleri araştırma sonuçlarını AKŞAM'la paylaştı. İyi ve kötü Diyarbakır algısının öne çıktığı bu araştırmaya göre ziyaretçiler; savaşa gider gibi eşiyle dostuyla hellaleşerek geliyor

Kürt sorununun çözümü konusunda samimi olunmadığını düşünen kesimlerin başında Kürt gençliği geliyor. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün ile Diyarbakır gençliğinin sorunları üzerine konuştuk. Öfkeleri, beklentileri... Bu duygularını besleyen faktörler... Üniversite olarak çalışmaları... Çalışmaları, umutları ve beklentileri neler? Korku ve öfke ne kadar etkin? Bu duyguları besleyen faktörler neler? Prof. Dr. Eyigün bu sorularımızı yanıtladı. Ayrıca yaptıkları araştırmaların ilginç sonuçlarını ilk kez bizimle paylaştı.

- Bölgenin en büyük eğitim kurumlarından Dicle Üniversitesi'nde kaç öğrenciniz var?

Başta 13 bin öğrenci vardı. Sayı iki yıl içinde 20 bine çıktı. Bu rakamın yüzde 70'i Diyarbakır ve bölge gençlerinden oluşuyor.

- Peki Kürt gençliği öfkeli mi?

Evet bu doğru. Öfke zaman zaman hissediyoruz gençlerimizde. Duygusal yaklaşımları var. Bazen çok kızgın, nefret dolu bakışlarla karşılaştığım oldu. Özellikle bakışlar beni çok rahatsız etti. Hatta bir keresinde ' Böyle bakarsanız konuşamam ben sizinle' dedim. Ama konuştukça, anlattıkça yumuşuyorlar. Üniversitenin niyetinin iyi olduğunu, iyi şeyler empoze etmek olduğunu anlıyorlar. Bizim yöre halkı çabuk küser, çabuk barışır. Aniden parlar. Diğer taraftan bir grubun bu gençliği kışkırttığı, yanlış yönlendirdiği doğru. Ben soruyorum öfkeli öğrencilere 'Bu kin bu nefret niye? Sizi bu kadar tahrik eden şey ne?' diye.

BASKI GRUPLARI TAHRİK EDİYOR

- Ne diyorlar mesela?

Ezberledikleri bazı şeyleri sayıyorlar. 'Bizim kimliğimiz var bu tanınmıyor' diyorlar mesela. 'Ben de Kürt'üm, sana da Kürt diyorum' diye cevap veriyorum. Onları tahrik eden şey üzerlerinde baskı kuran gruplar sanırım.

- Ama etkililer değil mi?

Bir insana 40 gün delisin denilirse, sahiden de kendini öyle hisseder. Bu gençlere sürekli 'sen baskı altındasın, eziliyorsun' deniliyor. Siz de olsanız inanırsınız. Bizimle konuşunca her ne kadar değişselerde, o insanlarla daha sık bir arada oldukları için çabalarımız maalesef kimi zaman etkisini yitiriyor.

- Dışarıdan gelenler nasıl değerlendiriyor?

Henüz kimseyle paylaşmadığımız araştırmaya dayanarak yanıtlayayım. 1 gün ila 1 ay arasında Diyarbakır'da kalanlar arasından yaptığımız bir araştırma bu. 'İl dışından gelenler Diyarbakır'ı nasıl algılıyorlardı? Bu algılamayı etkileyen neydi? Buraya geldikten sonra düşüncelerinde ne gibi değişiklikler oldu?' İşte bu soruların cevaplarını aradık. Dışarıdan gelenlerde korku ve endişe oluyor genelde. Sorulara aldığımız cevap şu oldu: 'Diyarbakır tehlikeli, güvenliğiniz açısından oraya gitmeyin.' Hatta çoğu eşi dostuyla helalleşerek geldiğini söyledi, savaşa gider gibi. Geçenlerde üniversiteye YÖK'ten sınavlar için denetimciler geldi. Kadın öğretim görevlileri şehirde kalmaktan korktukları için ısrarla konuk evinde kalmak istedi. Oysa ki şehirde daha ucuza daha iyi bir yerde kalabilirlerdi. Havaalanından üniversiteye gelirken bile, geçtikleri o kısa yolda 'başlarına bir şey gelir' korkusunu taşıyorlardı.

- Araştırma neyi gösterdi?

320 kişiye sorduk. Özellikle terör ve medyadaki yansımaları nedeniyle olumsuz bir Diyarbakır algısı var. Öncelikle, gelmeden önceki en önemli algılayış biçimini sorduk. En yüksek oranda (%23.2), Diyarbakır halkının misafirperverliğinin öne çıktığını gördük. İkinci büyük yüzdelik dilim, maalesef %21.8 oranıyla güvenli olmayan bir yer seçeneği oldu. İyi ve kötü diye bir Diyarbakır algısı söz konusu. Fakat bu Diyarbakır ve Diyarbakırlı'dan kaynaklanmıyor.

- Bu korkuyu yaratanlar kim?

Maalesef Diyarbakır üzerinde farklı emelleri olanlar var. Birileri bu şehri kapatmaya çalışıyor. Tüm çabamıza rağmen, Diyarbakır'la ilgili olumsuz en küçük haber bile ciddi yankı uyandırıyor. Ama bazı olayların haddinden fazla abartıldığını düşünüyorum. Mesela dün YÖK'ü protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen eylem. İki yıldır şiddet içeren bir protesto yapılmıyor üniversitede. Yönetim olarak öğrencilerimize 'Şiddet içermeyen, eğitimi engellemeyen eylemler yapabilirsiniz' dedik. Ama ısrarla abarttılar protestoyu. Diyarbakır'dan, özellikle de üniversiteden farklı görüntüler yansıtmak için birileri çaba içerisinde. Öğrencilerimizle sorunumuz yok, rektörümüzün kadın olmasının da bundaki payı büyük sanırım.

KADINLARIN İSTEĞİ HUZUR

- Yaptığınız bir araştırma daha var...

Evet seçim öncesi, Güneydoğu Anadolulu, Kürt kadınlarına yönelik bir araştırma yaptık. Konuştuğumuz kadınların yüzde 85'i Türkçe bilmiyor, Kürtçe konuşuyor. Ama hepsinin ortak temennisi aynı: 'Kardeşlik ve huzur'. Üniversite olarak Kürt dilinin öğrenilmesinin gerekliliğine biz de inanıyoruz. Kürt edebiyatının da araştırılmaya değer olduğunu düşünüyoruz. Buradaki insanların Kürtçe konuşmak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu artık kabul edilmeli.

OLUMSUZ İMAJ KURBANIYIZ

'DİyarbakIr'a dışarıdan gelenlerin algılarının değerlendirilmesi' başlıklı araştırma, 1 Haziran - 10 Ağustos 2010 tarihleri arasında kente bir gün ila bir ay arasında gelenlerle yüz yüze görüşülerek gerçekleştirildi. Ankete 293 kişi katıldı. Sonuçların bir bölümü şöyle:

l Yüzde 40'a yakını İç Anadolu'dan gelmiş

l Yüzde 33'ü Diyarbakır'ı ilk kez görüyor

l Yüzde 23.9'u akademisyen

l Yüzde 51.2'si resmi görevli

l yüzde 4.4'ü yeni ve farklı bir kültür görmek için bulunuyor

l Ziyaret öncesi yüzde 23.2'sine göre halk misafirperver

l Yüzde 21.8'ine göre şehir güvenli değil

l Yüzde 10.2'sine göre ise terör ve feodal yapı hakim

Prof. Eyigün, araştırmanın Diyarbakır'ın bir imaj kurbanı olduğunu ortaya koyduğunu belirterek şunları söyledi: 'Gelmeden önce kentin güvenlik sorunu olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 21.8 iken ayrılmadan önce bu oran yüzde 5'lere gerilemekte. Söylediklerine göre kent hakkında bilgiyi medyadan öğreniyorlar. Bu durum bize, Diyarbakır'ın rahatlıkla imaj kurbanı olduğunu söylüyor.'

KÜRDOLOJİ ENSTİTÜSÜ İÇİ BOŞ BİR YAKLAŞIM

Geçenlerde Kürdoloji Enstitüsü açıldı. Bu da içi boş bir yaklaşım bence. Ben dilbilimciyim. Dilbilim geniş bir kadro gerektirir. Çok iyi araştırma yapılması şart. Bir Arapçacı, bir Farsçacı, bir Türk edebiyatçısını bir araya getirip Kürdoloji Enstitüsü açmak aslında o dile yapılan en büyük hakarettir. Biz çok geniş bir ekip kurduk bunun için. Yaşayan Diller isimli bir enstitü kuracağız. Bununla ilgili çalışmalar yaptık, şu an yönergesi hazır. Bu yönergeden sonra, araştırma görevlileri alacağız. Bu kişileri Kuzey Irak gibi Kürtçe'nin konuşulduğu, Kürt edebiyatının hakim olduğu yerlere gönderip, yüksek lisans ve doktora yaptıracağız. Kuzey Irak'ta birçok üniversiteyle görüştük geçen yıl. Şu an önemli bir aşamadayız. 'Açtık' deyip açabilirdik ama biz işi ciddiye alıyoruz.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİ NE DÜŞÜNÜYOR?

Kürt değil, Türk gençliği öfkeli

- Neciyullah Ertuğrul (21): Öfkeli bir Kürt gençliği kesinlikle var. Nedeni de hükümetimizin verdiği ama yerine getirmediği sözler. Ama devlete karşı değil sadece AKP'ye karşı bu öfke. Eğer doğru, somut adımlar atılırsa sorun çözümlenebilir belki.

- Dilovan Bozkuş (21): Atılan adımlar genelde sembolik. Seçim dönemlerinde rant sağlamak yegane amaç. Mesela Batman'da kurslar açılmıştı. Bu kursların çöp kutularının dershane standartlarına uymadığı gerekçesiyle kapatıldığını duyduk. Ama insanlara yansıtılan ne? 'Biz onlara haklarını veriyoruz. Kürtçe eğitim için çalışmalar yapıyoruz.' Gençlikte ise öfkeden ziyade etkiye tepki var. Kışkırtma, yönlendirme var. Bana sorarsanız Kürt gençliği değil, Türk gençliği öfkeli. Yeni nesil daha ırkçı ve kindar.

- Murat Uçar (25): PKK'nın bugün istediği şeyler, yerine getirilmeyecek şeyler değil. Yüzde 10'luk baraj indirilsin, diyor. Bunu zaten herkes istiyor. KCK operasyonları sona ersin, içerdekiler bırakılsın diyor. Kürt sorunu böylece çözülebilir. Ayrıca resmi dille ilgili herhangi bir sorun yok. Resmi dil Türkçe'dir. Ama bunun yanında biz de Kürtçe eğitimimizi rahatça alabilmek istiyoruz. Ailemde herkes Kürtçe konuşuyor, çoğu Türkçe bilmiyor. Bu en doğal hakkımız değil mi? Kürtçe dilinin yok olmasını istemiyoruz. Tek isteğimiz bu.

Sarmaşık Yoksullukla Mücadele Derneği Başkanı MIzraklı:

Zorunlu göç bu nesli asileştirdi

Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı'ya göre, Kürt yoksulu önceleri mağdur ve beklenti içinde değildi. Ancak o büyük değişimin yaşandığı 1990'lı yıllarda her şey değişti.

EN ÖNEMLİ HİCRET OLAYI

Güvenlik gerekçesiyle Diyarbakır'daki yaklaşık 4 bin köyün yakılıp yıkılarak boşaltıldığını söyleyen Mızraklı konuşmasına şöyle devam etti 'Tarihin en önemli hicret olayıdır bu. Eğer güvenlik gerekçesiyle sen insanları zorla evlerinden çıkarıyorsan, daha güvenli alanlara yerleştirmek durumundasın. Orada barınacağı, besleneceği, iş yapabileceği olanakları sağlamak zorundasın. Diğer taraftan Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç edenlere topraklar dağıtıldı, konutlar verildi. Bu eşitsiz uygulama neden? Açlıkla mücadele eden, geceyi nasıl geçireceğini düşünen insanlardan bahsediyoruz. Bu durumda olan yaklaşık 5 bin aile var Diyarbakır'da! Bu insanların mağdur edilme duygusu var. Akabinde gelen duygu öfke. Yaptığımız son araştırmada 2 bin 886 haneyle görüştük. Bunların yüzde 50,6'sı 'durumun değişmeyeceğini' ifade etti. Yüzde 20,2'si 'durumun daha da kötüye gideceğini' belirtti. En korktukları şey ise bu yoksunluğun sadece kendilerini değil ileride çocuklarının geleceğini de etkilemesi.'

BURADA MAĞDURİYET VAR

Kürt gençliğinin durumunu ise şöyle özetliyor Mızraklı: 'Filistinli çocuklar İsrailli askerlere taş attıklarında bu çocuklara Yaser Arafat'ın küçük generalleri denilmişti. Peki o küçük çocuklar o taşları neden atıyorlardı? Eğer köylerine gelen askerlerle iyi bir ilişki kurmuş olsalardı böyle bir şey yaparlar mıydı? Hiç sanmam. İşte tıpkı bu Filistinli küçük çocuklar gibi Diyarbakır'da köylerinden zorla çıkarılan çocuklar da şehre geldikleri zaman ne barınabildiler ne de beslenebildiler. Ve şüphesiz öfke duydular. Enerjik ve dinamik olan genç Kürtlerin öfkelerini dışa vuruşları da farklı oldu tabii. Daha sert, daha asi. Bu tip başkaldırılar sadece Diyarbakır'da değil, bugün İstanbul, Adana gibi pek çok yerde yaşanıyor. Diyarbakır'daki öfkede mağduriyet var ama mesela İstanbul'da geri planı ideolojik veya siyasi beslenmiş başka bir öfke görüyoruz.'

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber