TSE'deki yolsuzluk neden aydınlatılmıyor?
TSE yönetimi, 'Kurumda yolsuzluk var' diye başvurmadık devlet birimi bırakmadı ancak soruşturma kaplumbağa hızıyla ilerledi. Zanlılar, hâlâ görevlerinin başında
Türk Standartları Enstitüsü'nde (TSE) 2003 yılının ağustos ayında başlayan
'Temizlik Operasyonu' olayın polise, Genelkurmay'a ve savcılığa yansımasına
rağmen bir türlü sonuçlandırılamadı. Usulsüz işlem yaptıkları Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı müfettişlerinin raporlarıyla belgelenen personel hakkında yapılan
suç duyurusuna rağmen açılan davalarda önemli bir adım atılamadı. Milyarlarca
dolarlık ithal malın Türkiye'ye girişine vize veren bu önemli kuruluştaki usulsüzlüklerin
sorumluları olduğu iddia edilen kişiler halen çalışmaya devam ediyor.
TSE'de boyutu yüzlerce milyon dolar olduğu tahmin edilen usulsüz işlemlere yönelik
operasyonun bitmeyen öyküsü şöyle:
Sahte uygunluk belgesi
TSE ile ilgili söylentiler uzun süredir ayyuka çıkmıştı. Söylentilere göre TSE'de bir grup personel özellikle Uzakdoğu ülkelerinden gelen standart dışı malların 'uygundur' belgesi vererek Türkiye'ye girişine göz yumuyordu. Sahte uygunluk belgesi verilirken yasalar ve yönetmelikler çiğneniyor ancak yoğunlaşan söylentilere karşın hiçbir işlem yapılmıyordu.
22 Mayıs 2003'te TSE'de yeni yönetim kurulu göreve geldi.
Yeni yöneticiler bu tarihten üç ay sonra yönetimde ağırlığı olan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun kapısını çaldılar. "Başkan TSE'de müthiş yolsuzluk çarkı işliyor' diyen yöneticilerin yalnızca duyduklarını anlatmaları Hisarcıklıoğlu'nun gözlerinin yerinden fırlamasına neden olmuştu.
Toplantıda şüphelenilen kişiler hakkında soruşturma başlatılması ve bunun için de polisten yardım istenmesi kararlaştırıldı.
TOBB ve TSE yöneticileri Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun ve dönemin Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Hanefi Avcı bir araya geldi. Duyumlar polis şeflerine anlatıldı. Toplantıda polis şefleriyle teknik takibin başlatılması ve sanıkların telefon haberleşmesinin dinlenmesi konusunda mutabakata varıldı.
Hatta polis şefleri toplantıda sistemin devam etmesini ve sonuca kolay gidilmesi için önlem alınmamasını istediler. Gerçekten de daha sonra düzenlenen müfettiş raporları, TSE yönetiminin polis şeflerinin direktiflerine uyduğunu ve sistemin rahat çalışması için müdahalede bulunmaktan kaçındığını ortaya koydu. Çünkü toplantıdan sonra da TSE'de işler 'Eski tas, eski hamam' devam etmişti.
Polisten ses çıkmamış
TSE yönetimi 2004 yılı eylül ayına kadar polisin teknik takibi tamamlamasını, dosyayı tekamül ettirmesini bekledi. Ancak polisten haber çıkmaması üzerine TSE yönetimi, kurumda yaşananları, polisin devreye girişinden sonraki gelişmeleri bir dilekçeyle Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdi.
Aynı tarihlerde ise, bir yıl önce kendileriyle toplantı yapılan polis şefleri, şüphelenilen kişiler hakkında teknik takip için savcılıktan izin alınamadığını bildirdi.
Savcılık izin vermiş
TSE yetkililerinin yaptığı araştırma savcılığın polise izin verdiğini ortaya çıkardı. Polis, yolsuzluk çarkının İstanbul ve Ankara ayaklarının izlenmesine, belirli aralıklarla her iki şehirde yaptıkları toplantıların tespitine ilişkin başvuruyu da dikkate almadı. Ancak yöneticiler, polisin dava aşamasında sunduğu delillerden takibin yapıldığını anladıklarını söylüyor.
Polisten ses çıkmayınca Sanayi Bakanı Ali Coşkun 2004'ün eylül ayında TSE'ye müfettiş göndermeye karar verdi. Bakanlığın ilk müfettişleri 10-12 Eylül 2004 tarihlerinde TSE'ye geldi. 22 Eylül 2004'te Coşkun'a ilk rapor verildi. Raporda bazı TSE görevlilerinin görevden alınması isteniyordu.
TSE yönetimi bu rapora dayanarak soruşturmanın sağlıklı biçimde yürütülmesi için aynı gün Asım Dinç, Osman Katipoğlu, Kürşat Cezmi Özcan, Hüseyin Özdamar, Adnan Çözeli, Handan Ertam, Arif Gani, Ahmet Önde, Ferit Karabulut, Mustafa Aksu, Abdullah Onur adlı 12 personeli üç ay süreyle geçici olarak görevden aldı.
Soruşturma dosyası tamamlandı ve 2005 yılının şubat ayında Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunuldu.
Ancak çeteyi ortadan kaldırmak kolay değildi. 12 Şubatta Ankara Adliyesi'ne
gönderilen suç duyurusuna ilişkin dosyadan bir süre ses çıkmadı. Yani bu dosya
dosya kayıptı. TSE yöneticileri 8 Mart'a kadar beklediler, ardından 12 Mart
2005 tarihinde Adalet Bakanlığı'ndaki üst düzey bürokratlarla bir araya geldiler.
Gelişmeler anlatıldı ve yardım istendi.
Yetkililer 13 Mart 2005 günü saat 03.00'te TSE yöneticilerini arayarak müjdeyi verdi: Dosya bulunmuştu. Adalet Bakanlığı üst düzey bürokratlarının devreye girmesi sonuç vermişti. TSE'de yolsuzluk dosyasını alan savcı gerekli incelemeyi yapmış ve ilgili evrakı suç duyurusunda adı geçenlerin görev yaptığı yerlere göndermişti. Organize şekilde yapıldığı müfettiş raporlarından kolaylıkla anlaşılan dosya parçalara ayrılmıştı. Kısa süre sonra sanıklar hakkında görev yaptıkları Gebze, İstanbul, Ankara, Antalya ve Konya'da birbirinden bağımsız davalar açıldı.
Sadece bir tutuklu kaldı
Aralarında TSE'nin bazı üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu 50'den fazla
sanık hakkında emniyeti suiistimal ve görevi kötüye kullanma suçlarından açılan
davalar devam ediyor. TSE yönetiminin beklentisi organize eylem olarak düşündükleri
işlerin sorumluları hakkında tek mahkemede dava açılmasıydı. Ancak böyle olmadı.
Dosyalar ayrıldı ve olay sanki TSE çalışanlarının bir bölümünün birbirinden
bağımsız işlediği suç gibi algılandı. Bu arada TSE'de geçici olarak görevden
alınanlar ve bu davalarda yargılananlar üç aylık süre dolduğu için tekrar çalışmaya
başladı. Ancak bu kez görev yerleri değiştirildi ve kızağa çekildiler.
Sanıkların İstanbul'daki bir bölümüne polis martta operasyon yaptı. Gözaltına alınan 19 kişinin yedisi tutuklandı. Geçen haftaki duruşmada da altı tahliye olunca tutuklu sayısı bire indi. Şimdi herkes operasyonun nasıl sonuçlanacağını merak ediyor.
Şeyhine sordu, olanları anlattı
Y.Ş. Tahtakale'de gündelik yaşamımızda kullandığımız küçük bir eşyanın ithalatçısı.
Uzakdoğu'dan yaptığı ithalatta kimi kez getirdiği eşyaların standartlara uygun
olmaması gibi küçük bir sorunu TSE'deki ekibin yardımıyla aşmayı hep başarmış.
Ancak sonunda her seferinde para vermekten bıktığı için Ankara'ya gelip TSE
yönetiminin kapısını çalmış. Onlara "benim de canımı yaktılar, zorluk çıkardılar"
demiş. Ancak yazılı ifade vermeyi kabul etmemiş. 'İşlerini halletmek için rüşvet
verdin mi' sorusunu ise "Hayır" diyerek cevaplamış.
O geceyi Ankara'da geçirmiş. Yaptığı görüşmeyi öğrenen ekibin bir üyesi kendisini
tehdit etmiş. Dini inançları çok güçlü bir vatandaş olan Y.Ş. bunun üzerine
Kayseri Develi'deki şeyhini aramış ve olayı anlatmış. Şeyhi "Sen rüşvet
vererek zaten günaha girmişsin, bir de rüşvet vermediğini söylerek bir günah
daha işlemişsin. Git gerçekleri anlat" deyince ertesi sabah soluğu TSE'de
almış. Olayları ve kendisinden nasıl rüşvet istendiğini en ince ayrıntılarına
kadar yetkililere anlatmış.
Konteynır başına 5 bin dolar
TSE yetkililerine göre bu işin içindeki işadamı sayısı 150-200 civarında. Bunlar
ağırlıklı olarak Uzakdoğu'dan getirdikleri standart dışı malları belirli gümrük
müşavirleri aracılığıyla Türkiye'ye sokuyorlar. Eğer belirli gümrük müşavirleri
devrede olmazsa standart dışı malların yurda girmesi zor. Çünkü o zaman TSE
çalışması gerektiği gibi çalışıyor ve mal Türkiye'ye giremiyor. Ama işbilir
müşavirler devrede olduğu zaman sorunla karşılaşılmıyor.
Adının açıklanmasını istemeyen bir yetkiliye göre Tahtakale ve Doğubank her ay Uzakdoğu'dan 150-160 konteynır mal getiriyor. Konteynır başına 5 bin dolar verildiği zaman malların Türkiye'ye girişinde zorlukla karşılaşılmıyor. Aksi takdirde ortaya bir sıkıntı çıkıyor. Ancak bir malın standarda uygun olması da TSE engelinin kısa sürede aşılacağı anlamına gelmiyordu. Bu konuda verilen bir örnek de laminat parke. Anlatılanlara göre Türkiye her yıl 40 milyon metrekare laminat parke geliyor.Laminat parkenin bir metrekaresi için ilgililere 1 dolar 'rahat geçiş parası' ödeniyordu.
radikal