Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Şubat ayında öğretmen atamalarını yapabileceklerini açıkladığı "NTV'ye Sorun" programının deşifresi

Haber Giriş : 30 Ocak 2004 19:38, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Şubat ayında öğretmen atamaları yapabileceklerini açıkladığı "NTV'ye Sorun" programının deşifresi

Konu: YÖK Yasa Taslağı
Konuk: Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik

Celal Pir: NTV'ye Sorun programından hepinize mutlu günler... Evet, bugün Ankara'dayız. Ve NTV'ye Sorun'da açık hattımızı her zaman en çok meşgul eden konuların başında yer alan eğitim sorunları konusunu ele alacağız. Ve aklınıza takılan tüm sorulara Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik canlı yayında yanıt verecek. Gündemin baş sıralarında yer alan yök yasa taslağı tartışmalarından öğretmen atamalarına, meslek liselerinin katsayı uygulamasından eğitime ayrılan bütçe ve Milli Eğitim Bakanlığının eğitim konusundaki projelerine kadar pek çok konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışacağız. Sayın Bakan, programımıza hoşgeldiniz. İzninizle, konu sıcak olduğu için YÖK'le başlayalım istiyorum. Bir akademisyen, Sayın Toktamış Ateş'in sorusunu alalım önce..

Toktamış Ateş / İstanbul Üniv. Öğretim üyesi /Akademisyen: Sayın bakan şimdiye kadar defalarca söz vermiş olmasına rağmen yasanın bu denli gecikmesi acaba çok iyi bir yasa yapma arzusundan mı? Yoksa üniversitelerarası kurul ya da yök'ün zaman kazanma taktiklerine kurban olmasından mı?

Hüseyin Çelik: Bizim bugüne kadar beklemiş olmamız, birilerinin bize uyguladığı oyalama taktiklerinden filan kaynaklanmadı. Biz katılımcı demokrasiye inanıyoruz. Hangi yasayı çıkarıyorsak, bu yasa kimlerle ilgiliyse, onların görüşlerini alarak bir konsensüsle, uzlaşmayla bu işleri yapmaya çalışıyoruz. Üniversiteler, malumunuz geçmişte Sayın Gürüz'ün başkanlığı esnasında YÖK'ün koyduğu bir rezerv yüzünden bize görüş bildirmediler. Dolayısıyla biz taslağımızı hazırladık. Bizim bunu parlamentodan geçireceğimizi anladıkları andan itibaren çağrıda bulundular. Bizim de görüşümüzü alın dediler. Ve o süreç, başladı. Üniversitelerarası kurul toplantılara katıldım. Kendileriyle görüşmelerimiz oldu. Sayın Başbakan'ı ziyaret ettiler. Sonra bir alt komisyon oluşturdular. Çalışmaya başladılar. Bugün gelinen noktada, bugünkü toplantıdan sonra Sayın Ayhan Alkış ve Sayın Teziç'in yaptığı açıklamalardan da anlıyorum ki, üniversitelerarası kurulla YÖK arasında son günlerde medyaya yansıyan o olumsuzluklar da belki giderilmiş oldu. Önümüzdeki günlerde bayramdan sonra biraraya geleceğiz. Ve tekrar ortak aklı esas alarak Türkiye'nin ihtiyacına cevap verecek, üniversitelerimizi rahatlatacak, öğrencilerimizin, öğretim üyelerimizin, bilim dünyamızın ihtiyaçlarını karşılayacak bir yasa hazırlayacağız. Ve bunu Bakanlar Kurulu'ndan geçirip, TBMM'ne göndereceğiz. Tekrar ifade ediyorum. Yasa yetkisi ne üniversitelerarası kurulundur, ne YÖK'ündür. Ne de bakan olarak bana aittir. Yasama yetkisi, halktan bu yetkili almış olan TBMM'ne aittir. Ancak bu yasa kimi ilgilendiriyorsa, hangi kesimi ilgilendiriyorsa, hangi çevreleri ilgilendiriyorsa, onların katkıları, onların görüşleri bizim için değerlidir. Bugüne kadar kendi hazırladığımız taslağı TBMM'ne göndermeyip, beklememizin sebebi birilerinin bizi oyalamasından kaynaklanan bir şey değil. Biz Türkiye'de çatışmadan ziyade uzlaşma taraftarı olan bir hükümetiz. Kavgadan ziyade barıştan yana olan bir hükümetiz. Sosyal barış adına, kamu menfaatine adına bugüne kadar beklenmiştir. Bayramdan sonraki süreçte de bir araraya geleceğiz ve uzlaştığımız noktaları tespit edeceğiz, uzlaşamadığımız noktalar da olabilir. Bunu hükümete sunacağım. Tabi ki siyasi irade ne karar verecek, bu önemlidir. Ve TBMM'ne sevkedeceğiz.
Celal Pir: Bakan, 22 Ocak 2004'te hükümete verildi, diyor. Sizin hazırladığınızla, üniversitelerin size sunduğu yasa arasında farklılıklar var m ı?
Hüseyin Çelik: Şüphesiz farklar var. Üniversitelerarası kurulun hazırladığıyla Sayın YÖK Başkanı'nın bir grup insanla birlikte revize ettiği taslak arasında da ciddi farklar var. Ama görüş ayrılıklarının olması farklı bir şeydir. Ama kurumlar arasında kavga ve çatışma olması ayrı farklı bir şeydir. Görüş ayrılıkları hiçbir zaman için zararlı değildir. Görüşmelerin çatışmasından gerçek ortaya çıkar. Ama isterseniz bu detaylara girmeyelim. Çünkü bu detaylara girersek, bu programın bence kapsamı buna yetmez.

Engin Öztaş (Öğrenci): Günümüzde her şeyin başında eğitim olduğu söyleniyor. Peki bu yüce unsurun bakanlığına ne kadar yüce bir ödenek ayrılıyor?

Hüseyin Çelik: Geçmiş yıllardaki bütçeleri düşünürseniz, Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi bir hayli düşüktü. Belki de Türkiye'de yaşanan kriz süercinden dolayı da böyleydi. Mesela 2003 yılı bütçesi 6.9 idi. Yani, bütçeden gelen yüzde 6.9 idi... Ama bu sene yüzde 8.5'a çıktı. Ve ilk defa T.C. tarihinde Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi, savunma bütçesinin önüne geçti. Ve 13 katrilyona yakın bir bütçe ayrıldı. Eğer YÖK'ün ve üniversitelerimizin bütçesini de buna dahil ederseniz, ki etmek durumundayız. Bunlar da eğitim bütçesidir aynı zamanda. 17 katrilyonluk bir bütçe var. Bu da 13.5-14 milyar dolar ediyor. Yeterli mi diyeceksiniz? Elbette yeterli değildir. Çünkü yaklaşık 20 milyon insanın eğitimiyle ilgili bir bütçedir. Genç nüfusumuz fazla. Ayrılması gereken kaynak elbette bu değil,daha fazla ayırmamız gerekiyor. Keşke yüzde 15 ayırabilsek. Ama takdir edersiniz ki, bu bütçeden sağlığın ihtiyaçları karşılanıyor. Adaletin de ihtiyaçları karşılanıyor. Sosyal güvenliğin de ihtiyaçları karşılanıyor. Ve bütün toplumun, tarımın, hayvancılığın, bütün kesimlerin ihtiyaçları karşılanıyor. Ama hükümetimiz, eğitimi, en önemli, en öncelikli meselesi olarak ilan etmiştir. Sayın Başbakan'ın, Bakanlar Kurulu'nun ve meclisimizin tavrı bu yöndedir.

Tuba Kademli (Öğrenci): Üniversiteler öğretmen yetiştirirken m.e.b.'nin ihtiyaçlarını soruyorlar mı? Eğer m.e.b. İhtiyaçları dikkate alınmıyorsa bu öğretmenler ne için yetiştiriliyor?

Hüseyin Çelik: Orada da bir problem var. Türkiye'de 77 tane üniversite var. Türkiye'de 80'in üzerinde fen edebiyat fakültesi var. Bu fen edebiyat fakültelerinde fizik, kimya, matematik, biyoloji, türk dili edebiyatı, tarih, coğrafya, sosyoloji, felsefe gibi bölümleri var. Ve buralardan binlerce insan mezun oluyor. Son günlerde bu insanlara pedagojik formasyon sertifikası da verilmiyor. Yani, bu eğitim de verilmiyor. Bunlar araştırmacı olsun deniyor. Niçin? Çünkü bir üniversitenin kurulabilmesi için fen edebiyat fakültesinin mutlaka olması gerekiyor. Bir kere bu yanlış. Buralara insanları alıyorsunuz, mezun ediyorsunuz, öğretmenlik hakkı vermiyorsunuz, öğretmenlik sertifikası vermiyorsunuz. Bu yanlış, buna katılmıyorum. Arkadaşıma bu yönden hak veriyorum. Tabi, üniversiteler MEB'na danışması lazım. Çünkü onların müşterisi durumundayız. Onların mezun ettiği insanları istihdam ediyoruz. Ama Sayın YÖK Başkanı ile de konuştum. Öğretmen yetiştirmeyle ilgili, pedagojik formasyonla ilgili hangi branşlarda Milli Eğitim'in öncelikli ihtiyaçlarının olduğu, hangi branşlarda fazlalık olduğuyla ilgili önümüzdeki günlerde, bakanlığımızın mensupları, YÖK mensupları, üniversitelerimizin temsilcileri biraraya gelecek. Bu kesmekeşe, bu dağınıklığa bir son verecek.

Hatice Altan (Öğrenci): Her gelen hükümet eğitimi kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye ve gerçekten de eğitim alanında bile kadrolaşmaya çalışıyor. Ve sizin hükümette de böyle şeyler olduğu gibi bir iddia var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Hüseyin Çelik: Tabi, bu değerli gencimiz, bu iddiaları duymuş. Zaten bu tür iddialar var, diyor, kendisi böyle bir iddiada bulunmuyor. Bu kadrolaşma söylentileri her zaman vardır. Türk milli eğitiminin çalışma prensipleri, bizim, hangi ilkelere göre hareket ettiğimiz 1739 sayılı milli eğitim temel kanunumuzda bellidir. Onların detaylarına girmeyeceğim. Yani, AKP hükümetinin eğitimle ilgili hedefleri vardır. Mesela, biz diyoruz ki, 2005 yılının sonuna kadar bütün okullarımıza internet bağlantısı yapacağız. Bütün öğretmenlerimizin bilgisayar okuryazarı olmasını temin edeceğiz, diyoruz. Bütün öğrencilerimizin rehberlik sisteminden yararlanmasını temin edeceğiz. Siz, hedefler koyabilirsiniz. Fiziki mekan. Öğretmen yetiştirme. Öte taraftan müfredat açısından dökümantasyon, donanım açısından bizim hedeflerimiz var. Ve bu yönde gayretlerimiz, çalışmalarımız, projelerimiz var. Birisini söyleyeyim. 11 eylül'de Sayın Başbakan'ın öncülüğünde bizim başlattığımız eğitime yüzde yüz destek kampanyası çerçevesinde bugün itibariyle 205 tane okulla ilgili protokol imzalanmıştır. Bu devletin bütçesinden değil. Bunu halkımız, vatandaşımız yapıyor. Bu ve buna benzer, işte onarım yapanlar var, okullara bilgisayar hibe edenler var. Okulların masasını sırasını döşeyenler var. Bu yönde çalışmalarımız, gayretlerimiz var. Ama Türk milli eğitiminin temel ilkeleri, hedefleri bellidir. Amerika'yı yeniden keşfetmiyoruz.Kadrolaşma iddialarına gelince. Biz, diyelim ki öğretmen atayacağız. Eğer ben, parti teşkilatlarımıza, milletvekillerimize şunu bildirirsem. Bakın, öğretmen alacağız, bize yakın kişilerin müracaatını sağlayın, biz onları öğretmen atayalım derseniz, bu kadrolaşma olur. Bu siyasi bir kadrolaşma olur, ideolojik bir kadrolaşma olur belki. Memur tayin edeceğiz. Aynı şeyi istersem, bu bir kadrolaşma olur. Bunun böyle olmadığını sağır sultan bile biliyor. Öğretmen ataması yaparken, biz nasıl atıyoruz. Önce öğretmenler, ÖSYM tarafından yapılan KPSS, kamu personeli seçme sınavına giriyorlar. Ondan aldıkları puanlara göre bize müracaat ediyorlar. Diyelim ki bilgisayar öğretmeni tayin edeceğiz. Biz diyoruz, bu sene 1000 tane bilgisayar öğretmeni tayin edeceğiz. Puanı enyüksek olan 1000 kişiyi, kesinlikle, partisine, bölgesine, yöresine, özelliğine, kız, erkek olmasına bakmadan, hiçbir ayırıma tabi tutmadan, başarıyı kıstas almak şartıyla müracaat alıyoruz. Bilgisayar ortamında ve medyanın gözü önünde atama yapıyoruz. Burada kadrolaşabilir misiniz?

Celal Pir: Ama burada galiba şöyle bir şey var. Mesela bir yönetici atama yönetmeliğinde sözlü sistem var. Belki ondan kaynaklanıyor.

Hüseyin Çelik: Şuraya geliyorum. Bu kadrolaşma iddiaları daha çok muhalefetten geliyor. CHP, bizim kadrolaştığımızı iddia ediyor. Sayın Genel Başkan Deniz Baykal, diğer sözcü arkadaşlarımız her fırsatta bunu dile getiriyorlar. Esas kadrolaşma, 1977-78-79 yıllarında 40., 42. Ecevit hükümetleri döneminde Türkiye'de 76 bin kişi alındı. Ve bunlar bazı derneklerin, örgütlerin verdikleri listelerle alındı. Ve 45 günde öğretmen yapıldı. Dönemin anamuhalefet partisi genel başkanı Süleyman Demirel, o zaman AP genel başkanıydı. Sokaklarda, meydanlarda, 45 günde kabak bile yetişmez dedi. Türk milli eğitimini, bakın 76 bin kişinin ataması altüst etti. Esas kadrolaşma budur. Şimdi yönetici atarken ne yapıyoruz. Ben genel müdür tayin edeceğim zaman, müsteşar, müsteşar yardımcısı tayin edeceğim zaman her hükümet, kendi programını icra edecek bürokratlarla çalışır. Bu benim en tabi hakkımdır. Kimseyi mağdur etmeden bunu yapıyoruz. Bütün dünyada böyledir. Yönetici atama yönetmeliğini değiştirmeye gelince... Bugüne kadar müdür atamaları şöyle yapılıyordu. Müdür olmak isteyenler daha önce idarecilik yapmış olsun veya olmasın, öğretmenlere bir ilan yapıyorsunuz. Ve öğretmenler müdürlük sınavına giriyor. 70 puanın üzerinde alan herkes müdürlük sınavını, yani Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilik sınavını kazanmış kişi oluyor.Daha sonra bazı kriterler var. Bu kriterlere göre bu kişiler üçe indiriliyor. Diyelim ki X okula müracaat ettiniz. Ben 70 puan aldım ve bu okulun müdürü olmak istiyorum. Müdürlüğü açık olan ilan ediliyor. Buraya yapılan müracaatlarda o kriterlere göre, diyelim kaç yıl hizmeti var? Daha önce yöneticilik yapmış mı? Yüksek lisans yapmış mıdır gibi kriterler var. Bu kriterlere göre bu kişiler üçe indiriliyordu. Milli eğitim müdürleri tarafgından da bu ilköğretimde atamaları yapılıyordu. Diğer taraftan ortaöğretimdekiler de personel genel müdürlüğüne yani milli eğitim bakanlığı merkezine gönderiliyordu. Atamaları bu şekilde yapılıyordu. Bizim yaptığımız değişiklik neyi getiriyor? Şimdi hayatında hiç yöneticilik yapmamış olan bir kişiyi teorik bir sınava tabi tutuyorsunuz. Getirip, 2000-3000 öğrencisi olan bir okulda müdür yapıyorsunuz. Biz, bunu değiştirdik. Dedik ki, bundan sonra müdür muavinliği için sınav açacağız. Herkes müdür muavini olabilmek için sınava girecek. Bu sınavı kazanırsa, yine belli bir prosedürden geçecek, müdür muavini olacak. Müdür olmak istiyorsa, müdür muavinleri yani müdür yardımcısı konumunda olanlar, asgari bir yıl müdür yardımcılığı yapmışsa c tipi okula. İki yıl yapmışsa (b) tipi okula, üç yıl yapmışsa (a) tipi okula müracaat edecek.Yine objektif kriterlerden geçecek. Biz bunu da üstelik Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatı olarak yapmıyoruz. Bu yetkiyi, vilayetlere veriyoruz. Daha önce Milli Eğitim Müdürü atama yapıyordu. Şimdi valinin yetkisine bırakıyoruz. 5 kişiye indirilecek. Milli Eğitim Başkanlığında Teftiş Kurulu Başkanı, atamadan sorumlu müdür yardımcısı, o okulumuz hangi ilçedeyse, oranın ilçe milli eğitim müdürü ve A tipi bir okulun yöneticisiyle birlikte bir komisyon oluşturuyorlar. Müracaat eden müdür muavinlerini yine bu objektif kriterlere tabi tutuyorlar. Beş kişiyi mülakata alıyorlar. Şunu çok önemsiyorum. Siz müdür tayin ediyorsunuz. Bu arkadaşımız kekeme midir, şaşı mıdır, Türkçeyi düzgün kullanıyor mu? Bunların hiçbirisini bilmeden nasıl müdür tayin edersiniz? Bir de yöneticilik özellik ister. Bugüne kadar diyelim ki kaymakamlık sınavı yapılıp da mülakata tabi tutulmadan kimsenin kaymakam tayin edildiğini duydunuz mu? Tekrar bunun altını çiziyorum. Eğer kadrolaşma iddiası doğru olsa, biz bu yetkileri merkezde kendi elimizde toplarız. Biz, bu yetkiyi taşraya eriyoruz, valiliklerimizi bu konuda güçlendiriyoruz. Yerinden yönetim budur, yetkileri paylaşma budur. Bu yönetmeliğimizi eskiyle mukayese eden vicdan sahibi insanlar, bizim son derece demokratik, paylaşımcı bir adım attığımızı söylüyorlar. Bu kadrolaşma iddialarına sadece gülüyorum. Biz, ciddi işlerle uğraşıyoruz.

Ferhat Kaplan (Öğrenci): Güneydoğu anadolu bölgesinde özellikle köylerde eğitim çok zor şartlar altında veriliyor. Sorunlar nasıl giderilebilir?

Hüseyin Çelik: Bakın, bugün daha bir gazetemizle birlikte okullarımız yıkılmasın kampanyasını başlatmıştık. Bugün sonuçlarını getirdiler. Doğu ve Güneydoğu'da yoğunlukta olmak üzere 190 yatılı ilköğretim bölge okulları, pansiyonlu ilköğretim bölge okulları... Bunların 130'unda depreme dayanıklılık testleri yapıldı. Bize, sonuçlar getirildi. Biz, önümüzdeki yaz döneminde bunların hepsini depreme dayanıklı hale getireceğiz. Bir taraftan orada taşımalı eğitim yapılıyor, problemler var. Bir taraftan tabiatın zor şartları var. Bakın, Çanakkale'de, İstanbul'da iki gün kar yağınca hayat felç oldu. Halbuki Ağrı'da, Kars'da, Erzurum'da, Van'da, Muş'ta, Bingöl'de, Hakkari'de, sürekli böyledir, 7-8 ay boyunca böyledir. Orada çalışmak da, öğrenci olmak da zor. Orada yaşamak da zor. Ama biz özellikle doğu ve güneydoğudaki okullarımıza özellikle daha fazla kaynak aktarıyoruz. Buralara daha fazla öğretmen göndermeye çalışıyoruz. Orada teşvik edici unsurlar getireceğiz. Ama maalesef ekonomik durum çok iyiye giderse, bundan sonra ekonomik göstergeler çok daha iyi olursa, oradaki öğretmenlerimize daha fazla ücret vererek. Yani zorlayarak değil cezbederek, çekici hale getirerek, öğretmenlerimizin oraya gönüllü gitmesini temin etmeye çalışacağız. Fiziki mekanları iyileştireceğiz. Daha birçok yapılması gereken şey var.

Osman Demiroğlu (Muhasebeci): Eğitime katkı payı ve kayıt parası adı altında alınan para ne zamana kadar alınacak? 3 çocuk babası ve dar gelirli bir vatandaş olarak öğrenmek istiyorum. Okullarda neden para toplanır zaten vergimi ödüyorum. Birden fazla öğrencisi olan velilerden katkı payı ne oranda alınacak?

Hüseyin Çelik: Katkı payı başta olmak üzere okullarımızda maalesef -yapılan bir araştırmaya dayanarak söylüyorum- 26 isim altında para toplanıyor. Bugün mü başladı, hayır, yıllardan beri böyle geliyor. Tabi, biz bütün okullarımıza ayrı ayrı bütçe ayıramadığımız için diyelim ki okulun camı kırılır. Okulda bir kapı kırılır, okulun acil ihtiyaçları doğar, oradaki okul müdürünün elinde anında harcayacağı bir paranın bulunması gerekiyor. Bunun sağlanması lazım. Ama bu 26 ayrı iszim altında toplanan paraların, velilere haksızlık olduğunu düşünüyorum. Öğretmenlerle öğrenciler arasında da bir para aldı-verdi ilişkisi kurduğu için pedagojik de değil, yanlış bu.

Celal Pir: Ama siz bunu yasakladınız.

Hüseyin Çelik: Ama yasaklamalarla bunun önüne geçemiyorsunuz. Bu paraların yerine geçecek alternatif bazı kaynakları okullarımıza temin etmemiz lazım. Bakanların bürokratlarına talimat verdim. Çok ciddi bir çalışma yapıyorlar. Bunu, önümüzdeki, sezonda bu kesmekeşi ortadan kaldıracağız. Bunu bir taahhüt olarak kamuoyuna açıklıyorum.

Hasan Kılıç (Serbest meslek): 2003-2004 eğitim-öğretim döneminde açık bulunan kadrolara öğretmen ataması öngörülüyor mu? Düşünüyorlarsa hangi branşlardan kaç kişi atanacak?

Hüseyin Çelik: Tabi, üniversiteleri bitiren, özellikle yetiştiren kurumlardan mezun olup da, atama, tayin bekleyen gençlerimizin aslında en fazla sorduğu ve merak ettiği konu bu. Bizim, tabi bir hayli öğretmen açığımız var. Elbette öğretmen atamasını 2003-2004 öğretim yılında da yapacağız. Bu yıl, 40 kadro ihdas edildi. Bütün devlet kurumları için, bütün kamu kuruluşları için. Buna eğitim, sağlık, adalet dahil elimizde şu an 40 bin kadro var. Geçen yıl 35 bin kadro ihdas edildi. Bunun 23 bin 200'ü eğitime ayrıldı. 20 bini milli eğitim bakanına verildi, öğretmen ataması yapıldı. 3200'ünü de üniversitelerimize verdik. Ben, personelden sorumlu Sayın Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin beyle buraya gelmeden önce de görüştüm. Sanırım önümüzdeki ilk bakanlar kurulunda bu 40 bin kadronun hangi kuruluşa ne kadar verileceği, nasıl paylaşılacağı Sayın Başbakan'ın huzurunda tartışılacak. Milli Eğitim Bakanlığına bu kadrolar verildiği zaman, bize ne kadar kadronun tahsis edileceğini bilmiyorum. Bunu da tek başına tayin etme yetkisine değilim. Neticede bu Bakanlar Kurulu'nun yetkisinde olan bir şey. Bize, kadro verildiği zaman bu kadroların üçte birlik bölümünü, bu yıl şubat veya mart aylarında bu atamaları yapmayı düşünüyoruz. Hangi branşlara ne kadar atama yapılacağını söylemeyeyim. Ancak Türkiye'de en fazla öğretmen açığı olan dalları söyleyeyim. Rekor her zaman ingilizce öğretmenlerinde. İşte ardından rehberlik geliyor. İş ve teknik, türkçe... Tabi türkçenin içinde türk dili ve edebiyatı öğretmenliği var. Bilgisayar, matematik, beden eğitimi, din kültürü ve ahlak bilgisi, sınıf öğretmenliği, fen bilgisi şeklinde sıralanıyor. Bunların dışında atama yapılmayacak anlamına gelmiyor. Ama bunlar en çok ihtiyaç duyduğumuz öğretmenlik türleridir.

Celal Pir: İlk atama ne zaman olabilir?

Hüseyin Çelik: Şubat sonu, mart başı diye ümit ediyorum. Dediğim gibi bu kadroların tahsisi bize yapıldığı zaman maliye bakanlığından, devlet personel başkanlığından gerekli izinleri aldıktan sonra şu anda geçmiş yıllarda öğretmenliğe müracaat eden, bizim tayin ettiğimiz barajın üstünde puana sahip olan bizim kayıtlarımızda 14 bin küsur kişi var. Bunlardan bir miktar atama yapacağız. Bir de haziranda mezun olacak, yeni müracaatını almamız gereken gençlerimiz var. Onlarla ilgili atamaları da temmuz ayında yapacağız.

Mehmet Söylemez (Eğitimci): Ögretmen maaşları hakkında neden bir düzenleme yapılmıyor? Bir işçi, neden öğretmenden daha fazla maaş alıyor? Öğretmenin suçu 4 yıl ünivesite okumak mı?

Hüseyin Çelik: Biraz önce sözünü ettiğim, devasa, büyük rakamların yüzde 85'i, hatta yüzde 88'i personel giderlerine gidiyor. Yani, bu 13 katrilyona yakın olan bütçemizin yüzde 88'i personel giderlerine gidiyor. Doğrudan öğretmenlerin maaşları, onların sağlık harcamaları, emekli sandığı kesenekleri vs.. Böyle olunca, tabi öğretmen sayısı çok fazla olunca, öğretmenlerde yapacağınız en ufak bir artış, çok ciddi rakamlar çıkarıyor ortaya. Ama topluma bizim daha önce deklare ettiğimiz...

Celal Pir: Sözünüz var...

Hüseyin Çelik: Çalışmalarımız sona doğru geldi. Bir öğretmen kariyer sistemi getiriyoruz. Bu kariyer sistemi şu anda maliye bakanlığında şekillenmek üzere. Daha önce stajyer, sonra öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmenlik uygulamasına gidiyoruz. 2004 yılında bunu başlatıyoruz. Öğretmenlerimiz, bu sınavlara gidecekler. Performansa göre ücretler artacak. Yani, öğretmenimiz ne kadar performans gösterirse, ne kadar basamak atlarsa, onun özlük haklarında ve maaşlarında iyileştirmeler olacak. Ama bunun dışında bir şey daha söyleyeyim. Sayın Başbakan'ımız da aynı düşüncede. Kendisiyle bunu defalarca paylaştığım için söylüyorum. Ekonominin iyileşmesi, daha iyiye gitmesi durumunda kamu personelinde bir iyileştirme yapılacaksa, bunun başında öğretmenler gelecek. Bir işçi, niçin öğretmenden fazla maaş alıyor? Bütün işçilerimiz o kadar çok maaş almıyor. İşçilerimizin maaşının da çok yüksek olduğunu söylemek mümkün değil. Ama birçok yerde, diyelim ki, karayolları bölge müdüründen daha fazla maaş alan şoförlerine rastlayabilirsiniz. Karayolları bölge müdürlüğü şoförü, zaman zaman bölge müdüründen daha fazla para alıyor. Veya orada çalışan bir işçi, köy hizmetlerinde çalışan bir mühendisten daha fazla para alıyor. Buradaki çarpıklık şurada, Celal Bey... Sayın Başbakanımız da bu konuda kararlı. Bakanlar kurulunda da bu gündeme geliyor. Türkiye'de ücret adaletini sağlamalıyız. Mesela bir örnek vereyim. Benim bakanlığımda çalışan bir müşavir, bir danışman, başbakanlıkta çalışan bir danışmandan neredeyse yüzde 50 daha az maaş alıyor. Peki, başbakanlıkta çalışmak niçin böyle bir avantaj olsun. Milli Eğitim Bakanlığında danışman olmakla... Aynı okulları bitirmişler, aynı süreçlerden geçmişler, aynı hizmet yılına sahip insanlardır. Dolayısıyla eşit işe eşit ücret sistemini Türkiye'de mutlaka oturtacağız. Bunu oturtmadığmız sürece de böyle palyatif tedbirlerle, şu kesimin durumunu iyileştirmekle, bu kesimin durumunu iyileştirmekle sonuca varamayız.

Cem Temizyürek (Öğrenci): Üniversite yönetimlerinde öğrencilerin yönetime katılması ne zaman
gerçekleşecek?

Hüseyin Çelik: Bizim hazırladığımız YÖK taslağında kesinlikle öğrencileri yönetime katıyoruz. Ve rektör seçimlerinde, dekan seçimlerinde dahi onlara oy kullandırıyoruz. Öğrenci konseylerini çok önemsiyoruz. Ve öğrencilerin de kendileriyle ilgili en azından, üniversiteleriyle ilgili söz sahibi olmalarını temenni ediyoruz. Bu demokratik bir taleptir. Biz de bu demokratik talebe, demokratik bir yaklaşımla cevap vereceğiz.

Celal Pir: Öğrenciler hakkında soruşturmalar açıldığı belirtiliyor. Sayın Bakanın bunlardan haberi var mı, deniyor.

Hüseyin Çelik: O soruları gördüm. Daha çok İstanbul Üniversitesi'nden odaklanıyor. Bırakın üniversitelerde biz ilköğretim okullarında, ortaöğretim kurumlarında, bir proje başlattık. TBMM ile birlikte yaptık bunu. Demokrasi eğitimi ve okul meclisleri projesi diye... Yani, demokrasi kültürü ilkokuldan itibaren başlar. Zaman zaman bana soruyorlar. İşte, üniversite öğrencileri gösteri yapıyor, yürüyüş yapıyor, çok sert muamelelerle karşılaşıyorlar, dayak yiyorlar, polis dayat atıyor bunlara. Ben hep şunu söylüyorum. Bu sorunun çözümünü veya sebebini orada değil daha diplerde aramak lazım. Çocuk, dünyaya gelir, yürümeye başlar, annebabadan dayak yer. Okula gider öğretmenden dayak yer. Üniversiteye gider bir gösteriye katılır, polisten dayak yer. Hapise girer gardiyandan dayak yer. Askere gider komutandan dayak yer. Bakın, bunlar maalesef bizim kültürel yapımızın ve şu andaki toplumsal alışkanlığımızın çarpıklıklarından birisidir. Bunun düzeltilmesi lazım. 30 yaşında yabancı dil öğrenmeye başlıyoruz. 30 yaşından sonra yabancı dil öğrenilmez. Bunu küçük yaşlarda kavratacağız. Yani, demokrasi, kendini ifade etme kültürü, farklılıklara tahammül etme, farklılıklarda da haklılık olabileceği gerçeğini kavratma konusunda ilkokuldan itibaren bir demokrasi eğitimi başlatıyoruz. Nitekim 1739 sayılı milli eğitim temel kanunu, demokrasi kültürünü özümsemiş bireyler yetiştirmekten sözediyor. Anayasa'nın da gereği budur. Dolayısıyla biz, bunu ilkokullara, liselere yaygınlaştırmaya çalışırken, eğer üniversitedeki öğrencilerimiz farklı düşüncelerini ifade ettikleri için soruşturmaya maruz kalıyorsa, bu soruşturmayı açanları ayıplarım. Ama bir noktayı özellikle gözden kaçırmamamız lazım. Herşeyi,düşünceyi ifade etmenin bir adabı, şekli, usulü var. Terbiye sınırlarını aşmadan, karşıdaki insanların kişilik haklarına tecavüz etmeden ve kamu düzenini bozmadan. Diyelim ki, toplantı yapılmaya izin verilmeyen bir noktada herkes, canının istediği şekilde gelip, bağırırsa, onlara müdahale edilir. Ama demokratik platformlarda izin alarak, kamu düzenini bozmadan, insanların kendi düşüncelerini ifade etmesi...

Celal Pir: Avrupa Birliği'nden bildirimde bulunarak da...

Hüseyin Çelik: Elbette... Olması gereken bu.. Şimdi siz diyorsunuz, diyelim ki üniversitede bir toplantı yapılıyor. ODTÜ'de böyle çirkin şeyler yaşandı. Sayın Kürşat Tüzmen, Sayın Ali Babacan, orada. Kendileri de üstelik ODTÜ mezunu. Konuşma yapacaklar. Siz onların, oraya girmesine, orada konuşmasına müsaade etmiyorsunuz. Veya konuşurken kesinlikle terbiye sınırlarını aşan şekilde oraya müdahale ediyorsunuz. Bir kere başka insanın demokratik hakkına engel olan kişiler, kendilerinin demokratik hakkından sözetme hakkına sahip değil.

Dilek Günaydın (Öğrenci): Ben ticaret lisesi mezunuyum ve katsayı uygulaması yapılmazsa bizim ünviversitede istediğimiz bölümlere tercih yapma şansımız kalmıyor. Bu konuyla ilgili gelişmeler hakında bilgi almak istiyorum mümkünse...

Hüseyin Çelik: Bu meslek liselerimizin hepsinin bir yarasıdır. Meslek liselerimizle ilgili katsayı uygulaması, haksız bir uygulamadır. Bunu defalarca söyledim, bundan sonra da söylemeye devam edeceğim. Bununla ilgili olarak hatırlarsanız, bir müstakil kanun tasarısı hazırladık. TBMM'ne gönderdik, Milli Eğitim Komisyonunda görüşüldü, alt komisyona sevkedildi. Sebep de şuydu: Bu tabi aynı zamanda ÖSYM ile ilgili, üniversitelerle, YÖK'le ilgili bir olaydır. Bunun müstakil olarak değil de bir bütün olarak YÖK yasası değişikliği çerçevesinde ele alınması gerektiği yönünde bir fikir oluştu. Dolayısıyla bu YÖK çalışmasını yaptığımız zaman, YÖK yasasını değiştirme çalışmaları esnasında bu da gündeme gelecek. Gençlerimiz, bundan endişe etmesinler. Çünkü sınav haziranda yapılacak. Biz, sınavdaki soru sistemine değiştirmeyeceğiz. Bu öğrencilerimizin aleyhine olur. Ancak bu haksız katsayı sistemini mayısta da değiştirsek, haziranda da değiştirsek, bu yılki ÖSS sınavına bu yetişir. Çünkü kılavuzda yeralan bir taahhüt var. Yapılacak yasal değişiklikler sonuca yansıtılacaktır, şeklinde. Ticaret lisesindeki kızımız son derece haklıdır. Sadece ticaret lisesinin problemi değil, bu iletişim meslek lisesinin de problemidir, endüstri meslek lisesinin problemidir. Bütün meslek liselerinin problemi bu.

Ali Konmaz (Öğrenci): Sayın Bakanımız, beden eğitimi bölümü mezunlarına atama sözü vermişti. Hatta bir programda konuklardan biri herkes, söz veriyor ama tutmuyor, deyince, Sayın Bakan, benim ağzımdan çıkan her söz senettir, demişti. Sözünü tutmasını bekliyoruz. Beden eğitimi mezunlarını atamasını bekliyoruz.

Hüseyin Çelik: Ben, bu arkadaşıma sitem edeceğim. Geçen yıl bir televizyon programında bunu söyledim. Ve T.C. tarihinde en yüksek düzeyde özellikle sınavla atama döneminde beden eğitimi öğretmeni tayin edildi. 1700 kişiyi tayin ettik. Bakın, ondan önceki yıllarda, 100 kişi, 150, 200 kişi tayin edilirken, biz geçen yıl 1700 kişiyi tayin ettik. Ve bize 25 bin kadro verilmesi söz konusuydu. 25 bin kadro verilmesi halinde 2000 öğretmeni tayin edecektik. Yani, beden eğitimi öğretmeni tayin edecektir. Ancak, 25 bin 20 bine inince, aynı oranda azaltma yapmamız gerekiyordu. Yani, beden eğitimi öğretmenlerini de atayalım da, Türkçe öğretmenini atamayalım mı? İngilizce öğretmenine de ihtiyacımız, bilgisayar öğretmenine de ihtiyacımız var. Dolayısıyla bir orantı, bir denge kurmak zorundasınız.Tabi, ateş düştüğü yeri yakıyor. Türkiye'de 12000 beden eğitimi mezunu boş gencimiz var. Ben onların sıkıntısını, ızdırabını anlıyorum. Ancak öğretmenlik bölümü mezunu olan arkadaşlarıma bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gittiğim her yerde, mesela diyorlar ki, mesleki ve teknik eğitim fakültelerinden mezun olanları niçin atamıyorsunuz. X okuldan mezun olanları niçin atamıyorsunuz? Takdir ederseniz ki, Türkiye'de mesleki ve teknik eğitim şu anda yüzde 34 düzeyinde. Genel liseler yüzde 66 düzeyinde. Bizim hangi branşta, hangi alanda öğretmene ihtiyacımız varsa, biz orada atama yapıyoruz. Şimdi eğer bizim torna tesviye öğretmenine ihtiyacımız yoksa, mevcut torna tesviye öğretmenlerimiz bile, ihtiyacın üzerindeyse, biz oraya niçin atama yapalım ki? Nasıl atama yapabiliriz? Son bir şey söyleyeyim. Bugün sadece boş olan, iş bulamayan öğretmenlik bölümü mezunları diye... Türkiye'de 35 bin ziraat mühendisi boş. Bir o kadar veteriner hekimi boş. Onun çok çok üstünde, iktisadi ve idari bilimler mezunu boş. Artık üniversitelerden mezun olan herkesin kamuda iş bulması dönemi kapanmıştır. Daha iyiler, en iyiler iş bulma şansına sahiptir. Biz de nitekim bunu yapıyoruz. En iyilerini sınavla alıyoruz. Burada haksız uygulama da söz konusu olmadığı için herkes kendi meslektaşlarıyla yarışır. Bu yarışta kim önde bitirirse, onları öğretmen olarak atıyoruz.

Celal Pir: İşiniz zor.

Hüseyin Çelik: Ama imkansız değil. Bu bizim meselemiz. Bu Türkiye'nin işi. Çünkü eğitim, sadece milli eğitim bakanını ve öğrencileri ilgilendirmiyor. Eğitim, 70 milyonun hepsini ilgilendiriyor. Bütün öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin, bu vesileyle yaklaşan bayramını kutlamak istiyorum.

Celal Pir: Çok teşekkür ediyorum.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber