'Bizim Hacı Ali'nin Hi Jolly'e dönüşmesi...'

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: - "İstanbul'un fethi Avrupalılar için, Bizans için beklenmedik bir hadiseydi ve bu fethin şokunu uzun bir süre de atlatamadılar. Aslında Batılılar Türkleri, İstanbul'un fethinden dolayı hiçbir zaman affetmediler"

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 14 Ocak 2017 18:53, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Bizim Hacı Ali'nin Hi Jolly'e dönüşmesi...'

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "İstanbul'un fethi Avrupalılar için, Bizans için beklenmedik bir hadiseydi ve bu fethin şokunu uzun bir süre de atlatamadılar. Aslında Batılılar Türkleri, İstanbul'un fethinden dolayı hiçbir zaman affetmediler." dedi.

Kalın, Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi (KAGEM) tarafından düzenlenen programda "İslam-Batı İlişkilerinde Dün, Bugün ve Yarın" konulu konferans verdi.

Konferans, Kur'an-ı Kerim tilaveti ve Arif Nihat Asya'nın "Dua" şiirinin okunması ile başladı.

Kalın, konferansta yaptığı konuşmada, İslam-Batı ilişkilerinin bin yıldır gündemde yoğun bir şekilde yer aldığını, meselenin kökünün, İslam'ın tarih sahnesine çıktığı 7. yüzyıla kadar gittiğini ifade etti.

Önyargı, ön kabul, öğretilmiş ya da öğrenilmiş cehalet olarak çıkan konuların birçoğunun aslında bin 300 yıllık bir tarihi olduğunu hatırlatan Kalın, şöyle devam etti:

"Baktığınız zaman Hollywood yapımı filmlerin çoğunda Müslümanlar ya şiddet yanlısı ya da şehvet düşkünü insanlar olarak tasvir edilmeye halen devam ediliyorlar. Bütün bu küreselleşme çağının getirdiği iletişim imkanlarına rağmen bu cehaletin derinleşerek devam etmesi esef verici bir durumdur. Batı'nın öncelikle bu öğrenilmiş cehalet tavrından vazgeçmesi gerekiyor. Eğer biz bugün ve yarın daha barışçıl daha insani daha adil bir dünya inşa edeceksek, bunu yeryüzündeki bütün insanlarla birlikte yapacağız ama bunu yapabilmemiz için öncelikle bizim bir arada yaşama ahlakının temellerini doğru bir şekilde inşa etmemiz gerekiyor."

- "İslam-Batı ilişkileri tarihi savaşlardan ibaret değil"

İslam-Batı ilişkileri tarihinin, uzun bir döneme yayılan karmaşık, çok yönlü ve çok boyutlu bir yanı olduğunu vurgulayan Kalın, "İslam-Batı ilişkileri tarihinin sadece savaşlardan ibaret olmadığını bizim de kavrayıp kabul etmemiz gerekiyor. Elbette tarih boyunca birçok savaşlar, çatışmalar olmuştur ama bu tarihi sadece savaşlara indirgemek, sadece askeri bir tarihe indirgemek büyük bir hata olur. Bu tarih içinde kültür var, sanat var, seyahat var, hepsinden önemlisi insan var, coğrafya var. Bu nüansları kavramamız aynı zamanda bizim İslam-Batı ilişkileri tarihine daha interdisipliner bir açıdan bakmamızı da zorunlu kılıyor." ifadelerini kullandı.

Kalın, Batı'nın İslam'a yönelik algısında üç tutumunun öne çıktığını, üç tehdit algısının bu tarihi şekillendirdiğini, bunların "teolojik tehdit algısı", "siyasi ve askeri tehdit algısı" ile "kültürel tehdit algısı" olduğunu anlattı.

Günümüzde İslam coğrafyasının büyük badirelerle büyük sıkıntılarla karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Kalın, şunları ifade etti:

"Mezhep savaşlarından iç savaşlara, ekonomik sorunlardan siyasi meselelere kadar büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Maalesef bunun en büyük maliyetlerinden bir tanesi, bugün İslam dünyasının dünyaya söyleyecek sözünü unutmuş olması. Kavga, siyasi ve iktisadi alanda o kadar sert devam ediyor ki bizim ulemamız, entelektüellerimiz, sanatçılarımız, dünyaya söyleyecek bir sözü olduğunun çoğu zaman farkında değil. Farkında olup bir gayret gösterdiği zaman da binbir engelle karşılaşabiliyor. Ama 12. ve 13. yüzyıllara baktığımız zaman bunu adeta elinin tersiyle iten bir ilim, fikir, irfan, ahlak hareketinin olduğunu görüyoruz. Bunu da bizim bugün tekraren hatırlamamız ve birbirimize mutlaka hatırlatmamız gerekiyor."

- "Batılılar Türkleri, İstanbul'un fethinden dolayı hiçbir zaman affetmediler"

Günümüzde Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili tartışmaların İslam-Batı ilişkilerinden bağımsız olmadığını belirten Kalın, İslam dünyasından birçok insanın bu meseleyi, ''Acaba Batı bize nasıl bakıyor, Avrupa bize nasıl bakıyor?" zaviyesinden gördüğünü belirtti.

Türkiye'nin AB üyeliğinin, 50 küsür yıldır devam eden bir serüven olarak inişli çıkışlı birçok aşamadan geçtiğini ve bugünlere geldiğini dile getiren Kalın, şöyle konuştu:

"Nedir engelleyen ya da neticelendiği zaman ne tür sonuçlar alacağız? diye meseleye baktığınız zaman İslam-Batı ilişkilerinin uzun tarihine yayılan birçok konunun olduğunu görüyoruz. İstanbul'un fethi, özellikle Ortaçağ ve modern dönemdeki Avrupalı düşünürlerin, tarihçilerin hafızalarında derin izler bırakan konulardan biridir. Bu manada beklenmedik bir hadiseydi Avrupalılar için, Bizans için İstanbul'un fethi ve bu fethin şokunu uzun bir süre de atlatamadılar. Aslında Batılılar Türkleri, İstanbul'un fethinden dolayı hiçbir zaman affetmediler."

- "Bizim Hacı Ali'nin Hi Jolly'e dönüşmesi..."

"Bir Osmanlı vatandaşı olan Hacı Ali'nin 1856'da ABD'ye giderek, adına her yıl festivaller düzenlenen Hi Jolly'e dönüşmesinin hikayesi"ni paylaşan Kalın, "Bir Osmanlı devecisinin, İzmir'den, İstanbul'dan yola çıkıp Amerika'ya gidip, orada yerleşip, kendi kültürel havzasını oluşturması ve bunun zaman içinde popüler kültürün bir parçası haline gelmesi ve bizim Hacı Ali'nin Hi Jolly'e dönüşmesi... Bu uzun tarih içinde bu tür hikayelerin de olduğunu akılda tutmak lazım." diye konuştu.

Günümüzde İslam-Batı ilişkilerinde derin sorunların yaşanmaya devam ettiğini vurgulayan Kalın, bu durumu, "19. yüzyıldaki Yahudi sorununun 21. yüzyılda Müslüman sorunu haline gelmesi" olarak nitelendirdi. Kalın, günümüzde Batı'da, Yahudilerin yerini Müslümanların aldığını vurguladı.

- "Kendilerini düzeltmek yerine aynayı tutana saldırıyorlar"

Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün eğer Batı gerçek manada çoğulcu, rasyonel, erdemli bir toplum iddiasında bulunuyorsa bunu ancak kendi içinde yaşayan Müslüman toplumları, eşit bireyler, aynı haklara sahip insanlar olarak kabul ettiği zaman gerçekleştirmiş olur. Bunun dışındaki bütün söylemler sadece havada kalır. O yüzden yükselişe geçen İslamofobi, İslam karşıtlığı, İslam düşmanlığı, ırkçılık, göçmen karşıtlığı aslında Batı'nın kendi içindeki bir büyük imtihanı ifade ediyor. İslam toplumlarıyla ilişkisi kadar kendi içindeki tutarsızlıkları ortaya koyuyor ve burada bir ayna tutuyor.

Türkiye bağlamında özellikle de Cumhurbaşkanımıza yönelik saldırıların, karalama kampanyalarının arkasında yatan da bu. Çünkü Cumhurbaşkanımız Batı'ya bir ayna tutuyor, 'Sizin Filistin'de yaptıklarınız, Myanmar'da yapmadıklarınız, Afrika'da yaptıklarınız, Suriyeli mülteciler için yapmadıklarınız.' Bütün bunları alt alta koyuyor. 'Dünya beşten büyüktür. Bu dünya düzeni değişmelidir.' diyor. Yani bir ayna tutuyor. Batılılar o aynada gördükleri resimden son derece rahatsız oluyorlar ama aynadaki imajı yani kendilerini düzeltmek yerine aynayı tutana saldırıyorlar. İşin özü bu. Biz bu aynayı tutmaya devam edeceğiz."

- "Bu çok tehlikeli bir trenddir"

"Batı'yı eleştirdiğimiz kadar kendimize de bir ayna tutup özeleştirimizi de yapmamız lazım. Batı'yı tanımıyoruz, kendimizi hiç tanımıyoruz." diyen Kalın, geleneği olmayan toplumların geleceğinin de olamayacağını belirtti.

İslam-Batı ilişkilerinde gerilim ve çatışmaların devam ettiğini vurgulayan Kalın, şunları dile getirdi:

"Bunun devam etmesi için çaba sarf eden çevreler de var. Çünkü yükselen İslamofobi, göçmen karşıtlığı, ırkçılık üzerinden yerel siyasette rant elde etmeye çalışan çevreler de var. Öyle ki bugün birçok Avrupa toplumunda marjinal siyasi görüşler ana akım siyaseti, medyayı belirler hale geldi. Üç beş yıl öncesine kadar 'Bunlar bir grup marjinal fikirdir.' dediğimiz şeyler, giderek Avrupa'daki ana akım siyaseti belirler hale geldi. Bu çok tehlikeli bir trenddir. Ama buna karşı biz ahlaki moral üstünlüğünü yanımızda tutarak, bununla mücadele etmek zorundayız. Eğer biz düşmanın husumeti ile ruhundaki karanlıkla hareket etmeye kalkacak olursak sadece kendi ruhlarımızı karartırız. Bir adım öne geçip, bir adım yukarı çıkıp biz kötüyle nasıl mücadele edeceğimizi, iyiyi yanımıza alarak kötüyü nasıl bertaraf edeceğimizi çok iyi analiz edip çalışmak zorundayız. Dünyaya söyleyecek bir sözümüzün olduğunu unutmamalıyız."

Kalın, şunları kaydetti:

"Küreselleşmenin getirdiği yapay ve sunileşme döneminde bizim kendi geleneğimizin, inancımızın, kültürümüzün derinliğini kavrayarak dünyaya bu perspektiften tekrar bakabilmemiz gerekiyor. Gelecek konusunda ümitvar olabiliriz, karamsar olabiliriz ama önemli olan, burada birer aktör olduğumuzu hiçbir zaman unutmamaktır. Bizler rüzgarın önünde savrulan bir yaprak parçası değiliz. Allah bize akıl vermiş, irade vermiş. Zorluklar, sıkıntılar, problemler, meydan okumalar ne olursa olsun eğer biz bir aktör ve özne olma bilinciyle hareket edebilirsek bu sorunları çözecek kudrete de imkana da akliyete de sahip oluruz. Önce bunu hissetmemiz, bu özgüveni oluşturmamız gerekiyor. Ama bu özgüven için bunun ilmi altyapısını, ahlaki temellerini, tarihi derinliğini eş zamanlı olarak inşa etmemiz gerekiyor. Bu hepimizin 21. yüzyıldaki kolektif sorumluluğudur."

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Kıbrıs Sorunu'nun çözümü için Cenevre'de gerçekleşen görüşmelere ilişkin, "İki kesimli, iki toplumlu, iki devletli bir yapının kurulması, siyasi temsil ve eşitlik ilkesinin korunması şartıyla Ada'da bir çözüm bulunması şüphesiz mümkündür." dedi.

Kalın, Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi tarafından düzenlenen programda "İslam-Batı İlişkilerinde Dün, Bugün ve Yarın" konulu konferans verdi.

İbrahim Kalın, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

Türkiye'nin İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dönem Başkanlığını devraldığı hatırlatılarak "Batı medyasının olumsuz tavrına karşı İslam'ı doğru anlatma açısından bu süreci daha etkin nasıl kullanabiliriz?" sorusu üzerine Kalın, İİT Dönem Başkanlığının şu anda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında devam ettiğini belirtti.

Türkiye'nin İİT Dönem Başkanlığını, geçen yıl nisan ayında yapılan zirvenin ardından devraldığını ifade eden Kalın, şöyle konuştu:

"İİT, 57 üyesiyle İslam dünyasının en büyük devletlerarası kuruluşu ve Birleşmiş Milletler'den sonra da en büyük teşkilat. Hem İslam dünyasının kendi içindeki sorunları çözme anlamında hem de dış dünyayla ilişkileri anlamında elinde önemli imkanlar var, Elbette yapmamız gereken daha fazla şeyler var. Şu anda aslında iki yönlü, iki taraflı süreç izleniyor ve yaklaşım olarak da bizim bunu böyle yönetmemiz gerekiyor. Yani bir tarafta İslam dünyasının içindeki diyalog süreçlerini yoğunlaştırmamız, artırmamız gerekiyor bir taraftan da İslam toplumlarıyla Batı toplumları ile Afrika, Çin, Hint ve diğer toplumlarla diyalog kanallarını açık tutmamız gerekiyor çünkü kendi içimizde bazı meseleleri çözmeden başka toplumlarla oturup bazı şeyleri konuşmak çok verimli de olmuyor."

Kalın, bu noktada daha fazla yapılması gerekenler olduğunu dile getirerek bu anlamda Medeniyetler İttifakı'nın önemli bir girişim olduğuna ve halen devam ettiğine dikkati çekti.

- "Fikirlerin öncülüğü, kurumların öncülüğünden evladır"

Bunu sadece devletler düzeyinde değerlendirmemek gerektiğine işaret eden Kalın, şunları söyledi:

"Fikirlerin öncülüğü, kurumların öncülüğünden evladır. Burada fikirler öncülük yapacak yani aydınlarımız, ulemamız, şairlerimiz, edebiyatçılarımız, sivil toplum kuruluşlarımız, kanaat önderlerimiz, dini liderlerimiz öncülük edecekler. Bu kanalları açık, canlı tutmada onların rolü son derece önemli. Devlet ve devlet kurumları burada şüphesiz bir kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir. Bu olmalı, imkan sağlar vesaire ama içeriği oluşturacak olan zihin ve fikir dünyasının öncüleridir."

- Kıbrıs müzakereleri

"Cenevre'deki Kıbrıs müzakerelerini zamanlama açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu yanıtlayan Kalın, Cenevre'de bir dizi görüşme yapıldığını, bu görüşmelerin, yaklaşık 20 aydır devam eden Kıbrıs görüşmelerinin zirve noktası olduğunu vurguladı.

Görüşmelerde belli konularda önemli mesafeler alındığını, belli konularda da görüşmelerin devam ettiğini aktaran Kalın, şöyle devam etti:

"O yüzden şimdi 18 Ocak'ta uzmanlar düzeyinde yeni bir toplantı yapılması için karar alındı ve evvelsi gün de heyetler Cenevre'den ayrıldılar. Biz sürecin geleceği konusunda olumlu ve umutluyuz. Burada iki kesimli, iki toplumlu, iki devletli bir yapının kurulması, siyasi temsil ve eşitlik ilkesinin korunması şartıyla Ada'da bir çözüm bulunması şüphesiz mümkündür. Yaklaşık yarım asırdan fazladır devam eden bu meselenin artık adil, kalıcı ve sürekli bir çözüm ile sonuçlandırılması, Ada için de bizim için de Yunanistan için de çok önemli kazanımlar getirecektir ama Türkiye olarak Ada'daki Kıbrıs Türkleri olarak bizim bahsettiğim ilkelerden de vazgeçmemiz mümkün değil. Müzakereler devam edecek, umarım önümüzdeki günlerde, haftalarda olumlu neticeler alma imkanı olur."

- İslam Ordusu kurulmasına yönelik çalışmalar

"İslam Ordusu" kurulmasına ilişkin çalışmalardaki son duruma ilişkin soru üzerine Kalın, şu değerlendirmeyi yaptı:

"O konuda Suudi Arabistan'ın öncülüğünde bir çalışma başlatıldı. Biz de prensipte buna olumlu yaklaştık. Onunla ilgili çalışmalar da devam ediyor çünkü onun mekanizmalarını çok iyi tanımlamak gerekiyor. Onunla ilgili Suud, Körfez ülkeleri, bizim de içinde olduğumuz Pakistan ve diğer önde gelen İslam ülkelerini, yanlış hatırlamıyorsam 30 küsür civarındaydı, onların da katılım ve katkılarıyla süreç devam ediyor. Biz de buna olumlu bakmaya devam ediyoruz."

- Anayasa değişikliği teklifi

Anayasa değişikliği teklifine ilişkin bir soruyu yanıtlayan Kalın, "Bu anayasa değişikliğiyle Türkiye'de yeni bir yönetim modeline geçilecek. Bununla ilgili Türkiye'de de Batı'da da tartışmalar var. Ben Batı'daki tartışmaların çok ön yargılı ve tarafgir olduğunu görüyorum. Bunun işte 'bir otoriterleşmeye, tek adamcılığa götüreceği, demokratik denetim mekanizmalarının ortadan kalkacağı'na dair birtakım propagandist şeyler konuşuluyor. Halbuki işin gerçeği böyle değil." dedi.

Denetim mekanizmalarının aynen muhafaza edildiğini anlatan Kalın, Cumhurbaşkanının Meclis'i feshettiğinde aynı şekilde kendisinin de seçime gitmek zorunda olacağını belirtti.

- "Darbe başarısız olunca çöpe atıldı"

Kalın, şu görüşlerini aktardı:

"Geriye doğru baktığınızda, 15 Temmuz darbesinden önceki 1-1,5 yıl içinde bu konunun sistematik bir şekilde gündeme getirilmesinin sebeplerinden biri de aslında darbeye zemin hazırlamaktı. 'Türkiye'de bir diktatör var. Tamam darbeler kötü olabilir, demokrasiyi tercih ederiz, darbeyle demokrasi telif edilemez ama hiç olmazsa bir diktatörden kurtulduk' demek için bu söylemi başta FETÖ'cüler olmak üzere, onların müttefiki olan çevreler sürekli işlediler. Birileri de bunu satın aldı. 15 Temmuz darbesinde de bunu elverişli bir zemin olarak kullanacaklardı. Darbe başarısız olunca bu da çöpe atıldı ama hala bakıyorsunuz bunun üzerinden bir Türkiye analizi yapmaya çalışanlar var. Bunun diktatörlükle otoriterlikle uzaktan yakından bir ilgisi yok."

Kalın, dünyada başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin modellerinin ortada olduğunu bildirdi.

Demokratik denetim mekanizmalarının, kuvvetler ayrılığının açık ve net şekilde sistemde muhafaza edilmesinin önemli olduğunu ifade eden Kalın, anayasa değişikliğinde de bu iki unsurun muhafaza edildiğini söyledi.

Konuşmaların ardından Diyanet İşleri Başkanı Görmez tarafından Kalın'a, kitap hediye edildi.

Programın ardından Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi ve Anadolu Ajansı iş birliği ile düzenlenen "15 Temmuz Milli İradenin Yükselişi Sergisi" açıldı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber