GAP eylem planı, 220 bin kişiye iş verdi

Kaynak : Star Gazetesi
Haber Giriş : 02 Mayıs 2011 22:50, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

GAP'TAN SORUMLU DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ: BEREKETLİ HİLAL 2013'TE DOĞACAK

Bakan yılmaz: GAP yatırımlarını on kat artırdık. Yerel dinamikleri devreye sokarak bölgenin potansiyelini harekete geçirdik. Terör, demokrasiyi ve kalkınmayı sevmez, kararlılıkla bunun için çalışıyoruz.

Mezopotamya'ya hayat veren Dicle ve Fırat'ın sularının rasyonel şekilde kullanılması fikri, cumhuriyetin kuruluşuna kadar gidiyor ama bunun bölgesel entegrasyon amacıyla projelendirilip adının GAP konulma tarihi 1980. Turgut Özal'ın çokça ter döktüğü GAP, daha sonra -gözden düştüğü dönemler hariç- siyasi iktidarların daimi gözdesi oluyor. Öyle ki ?barajlar kralı? Süleyman Demirel ?GAP'ı gaptırmam? diyerek Özal'a meydan bile okuyor.

GAP 30 yıldır gündemde ve haliyle hepimizde bu konuda bir zihinsel yorgunluk, bıkkınlık oluştu. AK Parti hükümetinin 2008'de ilan ettiği çok kapsamlı GAP Eylem Planı ile evet yeniden dikkat kesildik, hayallerimizi tazeledik ama sonra yine yorgunluk, yine GAP konulu haberlere körlük alametleri belirdi.

GAP'tan Sorumlu Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz'dan GAP'ta yapılanları okumak yerine, yerinde görme daveti alınca durmadık haliyle, icabet ettik. İki gün boyunca Şanlıurfa ve Mardin'de yapılan yatırımlara, kilometrelerce uzunluktaki tünellere, sulama kanallarına, sosyal, ekonomik, kültürel, kurumsal projelere özetle; bu büyük heyecana tanık olduk. Ülkenin güneydoğusunda hakikaten harıl harıl çalışılıyor ve inandık ki çok eskiden dendiği gibi ?bereketli hilal? çok yakın bir tarihte ülkenin göğüne yeniden doğacak.

GAP'ta neler yapıldığını, işin neresinde olduğumuzu, iller arası rekabeti, GAP'ın neticelerinin Kürt sorununun ve hatta PKK şiddetinin sonlanmasına katkısının ne olacağını ve dahi; ülkenin Batısı'ndaki ?gizli homurtu?yu Bakan Yılmaz'a sorduk. Bu röportaj, Bakan Bey'in iş temposunun yoğunluğu nedeniyle gece saat 1'de Mardin'de yapıldı. 2007'de Bingöl milletvekili olarak Meclis'e, 2009'da GAP'tan sorumlu devlet bakanı olarak kabineye giren Cevdet Yılmaz'ın başarılı bir eğitim ve DPT geçmişi var.

Evveli olmakla beraber GAP, 1980'de adı konularak başlanmış bir proje. 30 yılın ardından bugün GAP'ın neresindeyiz?

GAP 1980'lerde Özal ile birlikte ivme kazandı fakat kayıp yıllar olan 90'larda Türkiye gibi GAP da ivme kaybetti. 1991-2007 arasında GAP'a ortalama yüzde 7'ler düzeyinde pay ayrılabildi ve ağırlıklı olarak da işin enerji boyutu gerçekleştirildi. Bugün hidro-elektrik santraller konusunda potansiyelin yüzde 74'üne ulaşmış durumdayız. GAP, enerji alanında Türkiye'ye 20 milyar dolardan fazla değer üretti. Ama sulama boyutu yıllar boyunca yeterince ilgi görmedi, eksik kaldı.

Bölge halkına değmedi yani GAP?

Evet. Biz bunu gördük ve 2008'de GAP Eylem Planı'nı ilan etti Sayın Başbakanımız. Ve yepyeni bir dönem başladı GAP'ta. Birincisi; alt yapı, sulama ve ulaştırma boyutu yani alt yapı ön plana çıktı. Bölgesel kalkınmada ulaştırma sektörü son derece önemlidir. Yanı sıra bu bölgede sulama elbette. Türkiye'nin toplam sulama potansiyelinin yüzde 20'si bu bölgede çünkü. 340 bin hektar alanı suluyoruz şu anda.

Toplam alan ne kadardı?

Bir milyon 8 yüz bin hektar gibi...

GAP YATIRIMLARI 10 KAT ARTTI

E, neredeyse devede kulak daha?

Yalnız, GAP Eylem Planıyla daha az maliyetle sulanabilecek alan bir milyon 60 bin hektar. Bu hedefin üçte biri mertebesindeyiz. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde üzerinde en fazla durduğumuz boyut da sulama. Bugün Suruç'ta gezdiniz, bu tamamen sulama projesidir. 17 kilometrelik bir tünel ve ana kanallar inşa ediyor, Suruç ovasını suluyoruz. Aşağı Mardin ana kanal projesi de öyle. Sadece bu ana kanal 270 kilometreden daha uzun ve koca Mardin ovasını sulayacak. Kral Kızı adıyla Diyarbakır, Batman istikametinde de sulama projelerimiz var. Ayrıca Antep ve başka yerlerde de sulama projelerimiz var. Yani sulamaya büyük bir ivme katmış durumdayız. GAP Eylem Planı ile öncesine göre sulama yatırımlarımız öyle yüzde 10, yüzde 20 falan değil, tam on kat artmış durumda.

Sonuçları ne olacak bu yatırımların?

Dünyada ortalama bir rakam var. Deniyor ki, bir hektar alanı sulu hale getirirseniz, iki insana iş imkanı yaratırsınız. Hadi biz buna bire bir diyelim, böyle saysanız bile; GAP Eylem Planı yedi yüz, sekiz yüz bin insana iş demektir. Sırf geçen yıl?ki tüm Türkiye için iyi bir yıldı 2010, yüzde 8 oranında büyüdük, bir milyon üç yüz elli bin insan iş buldu, bunun 218 bini GAP bölgesindeydi. Bu müthiş bir rakam! Bizim bu ivmeyi devam ettirmemiz gerekiyor.

DEVLET İÇİN KÜÇÜK, HALK İÇİN BÜYÜK PROJELER

Bölgede sulama dışında ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

GAP Eylem Planı dört ayak üzerine oturuyor. Birincisi alt yapı boyutu; sulama, ulaşım ve toplulaştırma. En fazla para gerektiren alan bu ama diğer alanlar da önemsiz değil bence. İkinci ayak, ekonomik gelişme. Mardin'de ve Urfa'da gördüğünüz gibi turizmin önünü açmaya çalışıyoruz. Cazibe merkezleri programları uyguluyor, kültürel değerlerimizi yeniden canlandırıyoruz. Kobi'leri destekliyoruz, kırsal kalkınma projelerine, hayvancılığa destek veriyoruz, teşviklerle organize sanayi bölgelerini geliştirerek yatırımı, üretimi canlandırıyoruz. Dış dünyayla, komşu ülkelerle ticaret de ekonomik boyutun önemli bir parçası. Sosyal boyut olmadan kalkınma eksik olur kesinlikle. Burada da yenilikçi bazı uygulamalar getirdik GAP Eylem Planıyla birlikte. Biri SODES dediğimiz sosyal destek programı. Binlerce projeye destek olduk bu sayede. Küçük küçük projeler ama insanların hayatını, kadınların çocukların gençlerin geleceğe bakışını değiştiren destekler bunlar.

Devlet için küçük, bölge insanı için büyük projeler yani?

Aynen öyle. Bir taraftan ÇATOM'lar, çok amaçlı toplum merkezleriyle, gençler için alt yapılarla toplumsal hayatı zenginleştirmeye çalışıyoruz. Amacımız toplumun her kesiminin toplum hayatına, ekonomik hayata katılımını kolaylaştırmak, daha canlı bir sosyal ortam oluşturmak. Kültürel sanatsal aktivitelere, meslek edindirme destek veriyoruz. Eğitime sağlığa yatırım boyutlarını ayrıca söylemeye gerek yok, o alan zaten en güçlü şekilde yatırımlar yapıyoruz. Dördüncü boyut da, kurumsal kapasite. Bu amaçla GAP idaresini Urfa'ya taşıdık.

Daha önce neredeydi?

Ankara'daydı.

YEREL DİNAMİKLER DEVREDE

Merkeziyetçiliğin tuhaflığı. Uzaktan kumandanın zorluğu da geciktirmiş olmalı, GAP'ın doğru ve hızlı ilerlemesini?

İşte şimdi bölgenin her tarafına daha yakın. Kurumsal kapasiteyi geliştirmek için GAP Eylem Planı ile birlikte idareyi de taşındık. Ve sadece GAP bölgesinde, üç tane kalkınma ajansı kurduk. Biri Dicle dediğimiz, Mardin, Siirt, Batman ve Şırnak'ı kapsıyor. İkincisi Karacadağ dediğimiz, Diyarbakır ve Şanlıurfa'yı, üçüncüsü de İpek yolu dediğimiz Kilis, Adıyaman ve Gaziantep'i kapsayan ajanslar. Bu ajanslar vasıtasıyla çok nitelikli personel istihdam ediyoruz bölgede. Bu bölgede yaşadığımız en büyük eksiklerimizden birisi, fikir üretecek insanların azlığıydı. Şimdi dil bilen, projecilikten anlayan nitelikli bir kadro, bölgenin geleceğini planlıyorlar, potansiyelini, yerel dinamiklerini harekete geçiriyor. Bu çok önemli. Her şeyi Ankara'dan yapmıyoruz. Hem SODES, hem kalkınma ajansları, hem cazibe merkezleriyle aşağıdan yukarıya planlamayı ön plana çıkarıyoruz. Ayrıca kurumsal kapasite artırımı için üniversiteleri çok önemsiyoruz. GAP'ta daha önce sadece üç üniversite vardı, Urfa'da Harran, Diyarbakır'da Dicle ve Gaziantep Üniversitesi. Şu anda GAP'ı kapsayan 9 ilde 9 üniversite var. Sadece üniversiteler için geçen yıl tahsis ettiğimiz para 250 milyon Türk lirası. Buralar da nitelikli insanların bölgeye dair fikirler projeler ürettiği kurumlar. Dolayısıyla bu bölgeyi çok boyutlu bir şekilde kalkındırmak için gayret sarf ediyoruz.

GAP BİR TÜRKİYE PROJESİDİR

GAP'la ilgili zihinsel bir yorgunluk oldu aslında, 30 yıldır değişmeyen, hep süren hatta sürüncemede kalmış hissi uyandırır oldu. En azından bölge dışında... Bölge dışında bir başka algı, duygu daha var, biraz da Kürt ayrılıkçı hareketine tepkinin ifadesi olarak dile getirilen ya da getirilmeyen, az ya da çok ama var olan bir düşünce izninizle soracağım: ?Türkiye'nin kaynakları güneydoğuya aktarılıyor ama bölgenin ülke ekonomisine ne katkısı var ki, Kürtler tembeldir, PKK mevzu da var?? gibi. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanı olarak cevabınız nedir buna?

Buna iki türlü cevap verebilirim. Bir defa bu düşünce kesinlikle doğru değil. Doğu, güneydoğu çok genç ve dinamik bir bölgemiz. Enerjinin çok yoğun olduğu bir bölge gerçekten, yaptığınız bir yatırımın karşılığını da fazlasıyla veren bir bölge o anlamda. O yüzden ben GAP'ı bir yük değil bir varlık, bir fırsat olarak görüyorum. Sadece bu bölgede yaşayan insanlar için değil tüm Türkiye için. GAP bir Türkiye projesidir. GAP'ta sağladığımız ilerlemeler, tüm halkımızın daha ucuza ve daha nitelikli beslenmesini sağlayacak. Ülkemizin gıda güvenliğini teminat altına alacak, tarımsal ihracatını artıracak. Enerji boyutunu zaten söylemiştim. Diğer taraftan büyük kentlere göçlere yol açan, bir sürü sorunlar doğuran sürece çok olumlu katkılarda bulunacak. Yani çok yönlü baktığımızda GAP'a yaptığımız yatırımlar, karşılığını ülke olarak fazlasıyla aldığımız yatırımlar.

Etnik yönlü tartışmalarla ilgili olarak da başından beri şunu söylüyoruz. Biz hükümet olarak bölgesel milliyetçiliğe karşıyız. Bizim nazarımızda bütün bölgeler eşit. Ama bir bölge, nüfusun içinde yüzde 10 paya sahipken milli gelirde yüzde 4 buçuk, 5 paya sahipse orada çok dengesiz bir yapı var demektir. Bunu mutlaka daha adil bir noktaya taşımak zorundasınız. Bunu yaptığınız zaman da sadece o bölge değil tüm ülke kazanıyor. Bunun bilincinde olmamız lazım. Herhangi bir geri kalmış bölgeyi geliştirdiğiniz zaman aslında tüm ülke kazanıyor. Siyasi açıdan da bu böyledir. Bakın bu bölge geçmişte yıllarca ihmal edildi. Acısını, sonuçlarını, bedelini tüm ülke olarak ödemedik mi? Sağladığımız iyileşmenin sonuçlarını bütün ülke olarak yaşayacağız.

SORUN NE SADECE İŞ NE KİMLİKLE ÇÖZÜLMEZ

1) GAP'ın sonuçlarının Kürt sorunun çözümüne, daha geniş anlamda PKK terörünün bitmesine etkisi katkısı ne olacak? 2) PKK'nın ortaya çıkış sebeplerinden birinin kimlik talebi, kültürel haklar talebi olduğu bilinir ama bir de genel geçer bir yaklaşım vardır: İş, aş verirseniz bir sorun kalmaz şeklinde. Sizin nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben sosyal bilim alanından geliyorum, önce şunu söyleyeyim. Hiçbir sosyal olayın bir tek sebebi yoktur. Sosyal olayları tek sebebe indirgenseniz indirgemecilik yapmış olursunuz. Sosyal olaylar çok faktörlü olaylardır, çok yerden etkilenirler, bunlara yaklaşırken de çok boyutlu yaklaşmanız gerekir. Kürt meselesi, terör meselesi, kimlik talepleri? Bunları iyi analiz etmek lazım...

Tamam, edelim?

Ben üç başlık altında analiz ediyorum. 1) terör hadisesi. 2) kimlik meseleleri, kültürel tartışmalar. 3) sosyal ekonomik geri kalmışlık meselesi sosyo-ekonomik durum. Bu üçü arasında şüphesiz ki bir etkileşim var fakat hiçbiri diğerine indirgenmemeli. Hem üçünün etkileşimi göz önüne alınmalı hem de her biri ayrı ayrı hak ettiği şekilde ele alınmalı. Bu şekilde bakarsak, geri kalmışlık terörü etkilemedi mi, şüphesiz etkilenmiştir, terörden de etkilenmiştir bir taraftan. Çünkü terörün olduğu bir ortamda kalkınmayı sağlayamıyorsunuz. Yine kimlik meseleleriyle, kültürel taleplerle terör arasında da ilişki kurabilirsiniz. Burada çok boyutlu yaklaşmak zorundayız. Görev alanım gereği benim odaklandığım alan sosyo-ekonomik gelişme. Ben şuna inanıyorum, sosyo-ekonomik gelişmeyi artırdıkça, hızlandırdıkça güvenliğe de katkıda bulunmuş oluruz.

GERİ KALMIŞLIK TERÖRÜ BESLER

Peki, mesele tamamen hallolur mu bu yolla?

Hayır, mutlaka ilave tedbirler almak lazım, bu da demokrasidir. Biz AK Parti olarak yeni dönemde ?ileri demokrasi? diyoruz, yeni anayasa, insan hak ve hürriyetlerinin en geniş anlamda kullanımı diyoruz, vatandaşlığın en güçlü şekilde yaşanması diyoruz. Bunlar aslında işin son derece önemli diğer bir boyutu. Sadece ekonomiyle, ekmekle işle olmaz. Ama bunlarsız da olmaz. Birinin varlığı diğerinin gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Aralarındaki etkileşim olumlu da olabilir olumsuz da olabilir. Geri kalmışlık terörü besler. Bu bir kısır döngüdür.

Hükümet bir yandan demokratik açılım, bir yandan GAP Eylem Planı'yla bu kısır döngüyü mü kırmaya çalışıyor?

Büyük oranda kırdığımıza inanıyorum. Gelişmeyi sağlarsanız bu, güvenliğinizi pekiştirir. Güvenliği sağlarsanız bu, gelişmeyi pekiştirir. Ekonomiyle huzur arasında bir bağlantı vardır. Özellikle de özel sektör yatırımları açısından bu kesinlikle böyle. Özel sektör biliyorsunuz, güvenli olmayan bir bölgeye yatırım yapmıyor kolay kolay, gerçekçi olalım. Dolayısıyla terörün bitmesi, güvenliğin huzurun pekişmesi ekonomik kalkınmanın da yolunu açıyor. Öte yandan aynı şekilde insanlar aşa işe kavuştuğu zaman daha makul şekilde siyasi taleplerini dile getiriyorlar. Aşırılıklar, marjinal gruplar, katı ideolojiler de bundan etkileniyor şüphesiz.

ANAYASADA ETNİK REFERANS DOĞRU DEĞİL

Yeni meclis, yeni anayasayı yapacak. Yeni anayasada ilk dört maddeye ilişkin tartışmalar da sürüyor. Bu taleplerden biri, anayasadaki ?Türk' tanımının çıkartılması, vatandaşlığın etnik tanımdan arındırılması talebi. Kürtler içinde Kürt isminin kurucu bir halk olarak girmesini isteyenler de var, bir taraftan. Sizin fikriniz ne?

Seçim beyannamemizde anayasanın niteliklerini sayarken; insan haklarına dayalı, daha özgürlükçü diyoruz, öte taraftan da anayasayı yapma yöntemiyle ilgili olarak katılımcı, kapsayıcı bir yöntem olmalı sadece hukukçulara bırakılmamalı, tüm kesimlerin katkısı olmalı diyoruz. Bunun ötesinde içeriğe girmiyoruz, o içerik bu süreçte şekillensin diyoruz, konu bazında tartışmaya girmek istemiyoruz. Ama şüphesiz yapım sürecinin daha özgürlükçü, toplumun beklentilerini karşılayan, sorunlarını giderici bir yönde gelişmesini umut ediyoruz. Bu yönde de gayret edeceğiz.

Etnik vurgu konusunda bir şey söylemeyecek misiniz?

Burada şunu gözden kaçırmamak lazım... Millet dediğimiz hadise, etnik bir gruba indirgenemez. Her milletin içinde birçok etnik grup, inanç grubu, sosyo-ekonomik grup olabilir. Millet üst bir kavramdır ve bütün bu etnik, sosyo-ekonomik ve inanç gruplarını içerir. Vatandaşlık da aynı şekildedir. Vatandaşlığı bir etnik temele dayandırmak ne insanlığın bugün geldiği noktaya uyar, ne de geçmişimize yakışır. Bizim geldiğimiz medeniyet bize farklılıklara rağmen o güzel bir aradalığın örneklerini sunar. İçinde bulunduğumuz şehir, Mardin bunun en güzel bir örneğidir. Bırakın Alevi'sini Sünni'sini Kürt'ünü Türk'ünü; Müslim ile gayri Müslim burada yüzyıllarca bir arada ve mutlu yaşamıştır. Avrupa'da, batıda insanlar bunu hayal dahi edemezken burada insanlar böyle yaşamıştır. İnsanlığın geldiği nokta, bizim geçmişte yaşadığımızdır, biz buna bugün de uymalıyız. Yoksa anayasaya şu ya da bu etnik grup adının girmesi değil mesele. Bunun zaten bir sonu yok, bir anlamı da yok. Anayasa bütün insanlara farklılıklarını zenginlik olarak yaşama imkanı sunmalı. Onun dışında anayasada bir etnik gruba, bir inanç grubuna referansı ben kendi adıma doğru bulmuyorum.

DEVLETİN ASLİ GÖREVİ BUDUR

GAP'ın adı 1980'de konuldu, ilk hamleler 80'lerin başında yapıldı. Bu tarihler PKK'nın da kuruluş tarihi, ilk eylemini 1984'te yaptı PKK. O tarihten bu güne süregelen bir, GAP ile PKK koşutlaması vardır iki yönlü olarak. Birileri ?GAP PKK'ya karşı başladı? der, birileri ?PKK GAP'a karşı??

Ben bu tür koşutlukları doğru bulmuyorum. Bakın bu bölgelerin kalkınması lazım. Bu bizim, devletimizin normal bir ödevidir. Ekonomik olarak da, sosyal olarak da mutlaka bölgesel kalkınma için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bu sadece bu bölgenin değil tüm Türkiye'nin yararına. Bunu mutlaka yapmamız lazım terör olsa da, olmasa da. Ve bu, terörden bağımsız bir politika.

Maalesef biz bölgesel politikayı hep şeyle birlikte andık, ideolojik tartışmalarla birlikte. Bu yüzden bazıları da bölge kavramına tersinden baktı, karşı çıkanlar, ideolojik anlayanlar oldu. Hâlbuki bizim ideolojik saplantıları iki yönlü olarak bir tarafa bırakıp, yerel düzeyde aktörleri, potansiyelleri harekete geçirerek ülkemizi 2023'e götürmemiz lazım. Bunu sadece Ankara'nın İstanbul'un İzmir'in potansiyeliyle yapabilir miyiz? Bütün ülkenin potansiyeliyle yapabiliriz ve bunu yapmamız lazım.

Zamanında o başladı, bu başladı? buna bir şey diyemem ama şunu söyleyebilirim: Terör dediğiniz hadise en gelişmiş ekonomilerde, toplumlarda olabilen bir şey. Yani gelişirsek terör biter varsayımı maalesef çok doğru değil. Terör Amerika'da da olabilir Avrupa'da da. Fakat biliyoruz ki oralarda daha marjinal, yönetilebilir durumda. Fakat şunu bilmemiz lazım. Terör demokrasiden hoşlanmaz. Terör insanların demokratik hukuk düzeni içinde yaşamasından hoşlanmaz. Çünkü politika tanımı gereği şiddeti dışlar çünkü politikada söz fikir ön plandadır. Şiddet devreye girdiğinde söz, siyaset biter. Dünyada da böyledir. O yüzden terör demokrasinin daralmasını ister. İnsanların demokratik kanalları, kendilerini ifade imkanları daraldıkça siyaset dışı mekanizmalara yönelmeleri kolaylaşır. Halbuki demokrasinin gelişmesi terörü azaltır. Terör var, demokrasi az olsun, diyen de var tabi ama ben tam aksini düşünüyorum. Terör demokrasiyi azaltmaya çalışır. Bizim bu tuzağa düşmememiz lazım. Tam aksine daha fazla demokrasiyle bunun üzerine gitmemiz lazım. İnsanlara daha fazla hürriyet alanı oluşturarak, insan haklarına daha fazla önem vererek ve sabırla bunu yaparak terörle mücadele etmemiz çok daha anlamlı. İşin güvenlik boyutu ayrı, o yapılmasın anlamında söylemiyorum.

ODAĞIMIZDA GÜVENLİK DEĞİL İNSAN VAR

2009'dan bu yana GAP sorumlu devlet bakanı olarak bu alanda burada görevlisiniz. İşinizi yaparken PKK'nın silahlı varlığını hissettiniz mi?

Terör dediğiniz hadise öyle bir şey ki her an her yerde bir şey olabilir. Bunun oluşturduğu psikolojik atmosfer de olabilir, fiziki şeyler de olabilir. Fakat böyle riskler var diye işinizi yapmamak söz konusu değil. Projeler bazında da bu dönemde ciddi bir sıkıntımız olmadı. Rahat çalıştık.

Proje çalışırken planlama yaparken bunu hesaba katıyor musunuz? Yani mesela, burada şu barajı, bu kanalı yapacağız ama PKK'nın olası eylemlerine karşı da şu tedbiri böyle alalım gibi?

PKK diye düşünmek bence doğru değil, ama işin güvenlik boyutu bütün projelerde elbette dikkate alınır. Ama biz güvenliğe de farklı bir paradigma ile bakıyoruz. Güvenliği fetiş haline getirmek de yanlış. Güvenlik insanların huzuru için, özgürlüğü için var. Bunun aracı. Yoksa güvenliği odağa koyup bütün politikalarımızı ona göre yapmıyoruz. Biz odağa insanı koyuyoruz. Ama bir terör eylemi, şiddet varsa elbette hukuk devleti buna müsaade edemez, güvenlik güçleri de görevini yapar.

AMACIMIZ ENTEGRASYON

Cahil Kürt'le bile başa çıkamıyoruz okumuşuyla nasıl çıkalım, denilerek okul yapımının bile engellendiği bir yönetim tarihimiz var, bölgeye yaklaşım bakımından. Dolayısıyla bölge halkı daha çok devletin ?ceberut? yüzünü gördü sanki, on yıllar boyunca. Şimdi devlet GAP aracılığıyla bölge halkına hangi yüzüyle görünüyor? GAP bölge halkının psikolojisine nasıl yansıyor?

Ceberut dediğiniz devlet yaklaşımı aslında sadece bu bölgede olmadı. Bizim modernleşme sürecimizde devletle millet arasında genel bir problem yaşandı. Elit bir zümre, toplumu kendi hayallerine fikirlerine göre değiştirmeye çalıştı. Bu yukarıdan aşağıya modernleşme sürecinin sancılarını bütün bölgelerimizde yaşadık. Ama bu tür, sosyo-ekonomik kalkınma açısından geri kalmış, etnik ve inanç açısından farklılık arz eden bölgelerde belki dozajı daha şiddetli yaşandı. Türkiye öteden beri daha demokratik ve toplumun değerleriyle barışık, talep ve beklentilerine duyarlı bir yönetim yapısı olsaydı, bugün bu noktada olur muyduk? Olmazdık bence. Dolayısıyla bu sorunun aşılması aynı zamanda devletle millet ilişkilerinin yeniden kurulmasıyla, devletin milletin beklentilerine duyarlı hale gelmesiyle paralel gider. Ve bu bütün Türkiye'nin meselesi.

Bu bölgeye yaklaşım, etnik bir kimliğin yok sayılamasına, silinmesine yönelik olduğu için, tepki de yine oradan, etnik kimlikten doğmadı mı?

Bütün bölgelerde homojenleştirici bir yaklaşım benimsendi ilk aşamalarda. E ama burası imparatorluk bakiyesi bir ülke. Çok farklı etnik grupların, inanç gruplarının yaşadığı bir coğrafya. Böyle bir coğrafyada öyle bir çabanın başarılı olması zaten mümkün değildi. Olmadı da. Bugün geldiğimiz noktada, amacımız toplumu homojenleştirme değil kesinlikle. Asimilasyon değil entegrasyon. Ülkede birliği, bütünlüğü güçlendirmek ama aynı zamanda farklılıkları da yaşamak. Bunun gerçekleştirilebilir olduğunu da, evrensel değerler, batı bir yana, biz tarihimizden biliyoruz. Yeter ki yönetim zihniyetimiz, devlet toplum ilişkilerimiz bu vizyona sahip olsun, geçmiş değerlerle evrensel değerleri birleştirebilsin.

BÖLGE, DEVLETTEN, ASLİ GÖREVİNİ YAPMASINI İSTİYOR

GAP'tan sonra bugün gelinen noktada halkın psikolojisi nasıl, devletin bu yüzünü görünce özellikle?

İnsanlarla oturuyor konuşuyoruz, tartışıyoruz, şunu görüyoruz neticede: Buradaki insanlar da aslında devletten devlet olmasını bekliyor. Başka bir şey değil. Adalet sisteminin iyi işlemesi, alt yapının insana yaraşır bir şekilde kurulması, temel haklara saygı gösterilmesi? Halk, devletin kitaplarda yazan görevleri neyse o görevleri normal bir şekilde yapmasını bekliyor. Olağanüstü bir şey beklemiyor yani. Devletin normal yapması gereken şeyler yapılmamış ve bunlardan doğan birçok sıkıntı yaşanmış. Bugün bu, giderek normalleşiyor, devlet daha iyi çalışıyor, bu da elbette toplumda bir karşılık görüyor. Toplumla devlet arasında aidiyet bağı güçleniyor, devlete topluma güven duygusu güçleniyor. Önemli olan da budur bence.

İLLER ARASINDA TATLI BİR REKABET VAR

GAP 9 ili kapsıyor ama GAP'ın nimetlerinden faydalanma anlamında iller arasında bir dengesizlik mi var? Adıyamanlılar mesela 80 yerleşim yerleri sular altında kaldığı için ?İneğin başı bizde, GAP bizden besleniyor ama ineği Urfa sağıyor? diyor. Sanki iller arasında bir ?GAP'ı gapma" rekabeti var.

İller arasında tatlı bir rekabet var. Adıyamanlılar şundan dolayı haklılar, baraj alanları onların topraklarında ama sulanan alanlar büyük oranda başka illerde. Biz de ama bu sorunu görerek Adıyaman'a ekstra yatırımlar yaptık. Adıyaman Üniversitesini gidin görün, muazzam yatırımlar yapıldı. Teşviklerle desteklerle çok ciddi bir sanayi ivmesi gerçekleştirildi. Ulaştırma için alt yapısına ciddi yatırımlar yapıyoruz. Dolayısıyla Adıyaman iyi durumda olan illerimizden biri ama daha fazlasını hak ediyor. Yapmalıyız elbette.

ŞANLIURFA'NIN ÖNE ÇIKMASI DOĞAL

Urfa biraz öne çıktı ama sanki? GAP = Harran gibi bir durum oluştu?

Çünkü GAP'taki sulanabilir arazinin yarısı Urfa'da. Bu kaçınılmaz bir durum. Amacımız zaten bu toprağı sulamak. Dolayısıyla o tarımsal potansiyel harekete geçiriliyor. Yalnız şunu bilmek lazım; bir ilin kalkınması demek aynı zamanda çevre illerin de kalkınması demektir. Urfa'daki potansiyel büyüme, bütün bölgeyi etkileyecek. Gaziantep'e daha kaliteli, daha ucuza hammadde verecek, Adıyaman'ı besleyecek, başka alanları besleyecek. Bunun için, kalkınma ajanslarını iller bazında değil il grupları bazında oluşturduk. Çünkü artık o küçük olsun benim olsun zihniyetini bitirmek istiyoruz. Büyük olsun hepimizin olsun.

KOMŞUNUN SU HAKKINA RİAYET EDİYORUZ

Suya hasret bir coğrafyada bizde doğan ama başka toprakları da besleyerek denize kavuşan nehirler üzerinde barajlar kuruyoruz, suyu tutuyoruz, kullanıyoruz? Yakın döneme kadar mesela Suriye ile bu nedenle gerginlik yaşıyorduk, suyun sahipliği konusunda ne yapıyoruz?

Bu Avrupa'da da başka yerlerde de tartışılan bir konu. Her ülkenin kendi egemenliği var şüphesiz ama komşularına karşı da, yeterli miktarda ve gerekli kalitede bir suyu aktarma gibi bir sorumluluğu var. Biz de Suriye ile son dönemlerde çok iyi ilişkiler geliştirdik. Suriye ile su sorunumuz yok, yetecek miktarda ve kalitede suyu veriyoruz. Baraj bir defa bir dolunca su sonradan normal akışıyla devam ediyor. Hatta kurak dönemlere karşı barajda su tutmanın emniyet unsuru da var. GAP'ın gelişmesi Suriye'nin aleyhine değil. Burası zenginleştikçe Suriye ile ticaret ve etkileşim artıyor, bölgesel dinamik harekete geçiyor. Dolayısıyla Suriye ya da başka bir ülkeyi rakip değil partner olarak görüyoruz.

BÜROKRASİ İŞİ YAVAŞLATIYOR

GAP'ta neyi yapmakta zorlandınız, zorlanıyorsunuz?

GAP'ta zaman zaman teknik süreçlerde aksamalar oluyor. Mesela bir projeyi hazırlıyorsunuz, ihale süreci başlıyor, kamu ihale kurumuna şikayetler oluyor, o bürokratik süreç uzuyor. Oradan bir karar çıkıyor ama mahkemeye götürülüyor bu defa. Bu nedenle, parasını koyduğunuz halde işler istenilen hızda ilerlemedi. Bakın bu dönemde ödenek açısından hiç bir sıkıntı yaşamadık, projelere kaynakları yatırıldı ama bürokratik sebeplerden dolayı yüzde yüz harcanamadı. Maalesef bürokratik usuller işlemler maalesef tam arzu ettiğimiz hızda gitmemizi müsaade etmiyor. Bazen de teknik sorunlar olabiliyor, 17 kilometrelik bir tünel kazılıyor mesela, bir yılda bitirmek istiyorsunuz ama kötü bir yere denk geliniyor işler uzuyor. Başka sorunumuz yok.

GAP'A EKSİK BAŞLANMIŞ

GAP ilk başlarken, işin başında siz olsaydınız neyi nasıl yapardınız? İyi projelendirilmiş mi GAP?

İlk başladığında daha çok bir hidro-elektrik santraller ve sulama projesi gibi bakılmış. Bu, dar bir çerçeve. Bütüncül bakış açısıyla programlanması lazım. Bir bölgeyi diyelim ki suluyorsunuz, mesela Suruç. Proje bittiğinde üretimde 5, 6 misli bir artış olacak. İnsanlar zenginleşecek. Bu, şehirleşmeyi tetikleyecek, şehirleşmeyle birlikte nüfus artacak. Nüfusun artışına göre eğitimi, sağlığı, kentleşmeyi planlamanız lazım. Belki o bölge göç alacak. Sosyal yapıyı, entegrasyon sorunlarını dikkate almanız lazım vs vs. Çünkü bu, basit bir ekonomik proje değil, bir sosyo-ekonomik, fiziksel dönüşüm projesi. Bunu dikkate almazsanız eninde sonunda sizi gelip buluyor çeşitli sorunlarıyla. Dolayısıyla bu işe keşke başından beri bütüncül yaklaşılsaydı.

Bunu fark edişte çok mu geç kalınmıştı?

80'lerin sonunda aslında fikri olarak buna yaklaşıldı ama uygulamaya geçmekte zorlanıldı. GAP Eylem Planıyla biz bunu şimdi hayata geçiriyoruz.

GAP Eylem Planı 2008'de başladı ama AK Parti 2002'den beri iktidarda. Bunu yapmak için niye bu kadar bekledi AK Parti?

Buna değişik şeyler söylenebilir tabi ama GAP'a ayrılan payı hep artırdık aslında, artırmadık değil. Biz iktidarı aldığımızda GAP'a ayrılan pay yüzde 5'lere kadar düşmüştü, biz 7'lere çıkarmış bir ivme vermişiz ama tam da bu günkü kadar bir ivme olmamış. Bu eksiklik hissedilmiş daha sonra, eylem planı devreye sokulmuş. Başka özel bir neden düşünemiyorum.

2012'DE KRİTİK EŞİKLERİ ATLAMIŞ OLACAĞIZ

GAP 2014'te bitecek mi tamamen?

2012, 2013'lere geldiğimizde sulama gibi alanlarda kritik eşikleri aşmış olacağız. Ama hiçbir bölgede kalkınma süreci bitmez. İstanbul'da İzmir'de nasıl bitmiyorsa GAP'ın da bitmez ama projenin kritik eşiklerini aşmış, rahatlamış olacağız. Yeni bir düzleme taşımış olacağız kalkınma sürecini.

20 yıl sonrası için bir öngörüde bulunmanızı istiyorum?

Bu çok önemli, teşekkür ederim, genellikle gündelik tartışmalardan uzun vadeli perspektifi kaçırıyoruz çünkü. Ben inanıyorum ki 20, 30 yıl sonra dönüp geriye baktığımızda bugün tartıştığımız birçok soruna gülüp geçeceğiz. 2023 hedeflerimiz perspektifinden baktığımda Türkiye'yi, dünyanın küresel aktörlerinden biri olarak görüyorum. Kendi iç sorunlarını büyük oranda çözmüş, enerjisini içerde harcamamış, geleceğe dönük hedefler etrafında kenetlenmiş, bölgesinde konumunu daha da pekiştirmiş, ürettiği huzuru özgürlüğü refahı bütün bölgeye yayan bir Türkiye görüyorum.

BURASI MEZOPATAMYA!

Bu bölgeyi nasıl görüyorsunuz, suladığınız alanı?

(Yazmadan geçemeyeceğim. Bakan Bey'in yüzü sevinçle aydınlanıyor) Burası çok farklı olacak, gerçekten! İçeriden, dışarıdan insanların turist olarak geldiği, yatırımcıların fırsat peşinde koştuğu, insanların kendilerini rahat bir şekilde ifade ettikleri, geçmişinde olduğu gibi kültürel sanatsal faaliyetlerin yoğunlaştığı, birçok alanda belli bir yere gelen bir bölge olarak görüyorum.

Şark masallarında anlatılan, tasvirler vardır hani, her yer yemyeşil, nehirler, bağlar, güller, zengin şehirler, hızmalı kızlar, mutlu insanlar? Benim gözümde de bu resim güncelleniyor mesela?

Burası Mezopotamya! Geçmişte bereketli hilal denilen bölge... Ben 21. yüzyılda geçmişteki gibi yeniden parlayacağını düşünüyorum, böyle görmek istiyorum açıkçası. Belki formal eğitim anlamında geçmişten gelen sıkıntılar olmuş ama insanların medeniyet alt yapısı buna çok müsait. Ve bunu başaracak diye de inanıyorum.

PLANLAMACIYIM AMA KARİYER PLANI YAPMADIM

Bingöl milletvekilisiniz. 2007'de Meclis'e, 2009'da kabineye girdiniz. Siyaset tecrübeniz yok ama eşikleri çabuk çabuk atlayıverdiniz?

Siyaset insanlarla yapılan bir faaliyet. Orada çok fazla zorlanmadığımı düşünüyorum. Biraz kişilik gereği, biraz da mesleğim gereği. Devlet Planlama Teşkilatında uzun yıllar, 18 yıl görev yaptım ben.

Biliyorum, kendi kariyer planınızı da çok iyi yapmışsınız!

(gülünüyor) Benim prensibim şu: O an hangi işi yapıyorsam en iyi yapmaya çalışırım. O beni bir yerlere götürür. Doğrusu planlamacı olduğum halde kendi geleceğimi ciddi şekilde planladığımı iddia edemem.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber