Günay: Gezi Parkı'nı kendi dönemimde yıktırmadım

Twitter’dan yaptığı açıklamalarla geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan isimlerinden biriydi Ertuğrul Günay… Kimilerine göre bu aralar hiç olmadığı kadar cesurdu. Çaldık kapısını, sorduk. Bakanlığının neden elinden alındığını, Gezi Parkı’na geçmişte nasıl sahip çıktığını, Başbakan’la ilişkisini açık açık sadece AKŞAM Pazar’a anlattı.

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 02 Haziran 2013 08:10, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Günay: Gezi Parkı'nı kendi dönemimde yıktırmadım

MEHMET ÖZDOĞAN

Pazartesi toplantısına hazırlanırken bir telefon geldi. Ankara'dan… Arayan, Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay'dı… Geçen hafta AKŞAM Pazar'da yayımlanan arkeolog Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'la röportajımız hakkında arıyordu, itiraz edecekleri vardı. “Eğer bir röportaj yapmak isterseniz, seve seve yaparım” dedi. Atlayıp Ankara'ya gittik.

Kızılay Meydanı'na yakın, şirin mi şirin bir ofisi var Günay'ın… Bazı odalarda üzerinde 'Kültür ve Turizm Bakanlığı' logosu olan koliler duruyor; henüz tam olarak yerleşememiş. Ofisin bulunduğu sokaktaki esnaf Günay'ın toplantılarını burada yaptığını biliyor. Çünkü o, yanında gazeteciler olmadan da sokakta; kahvelerde oturuyor, müzisyenlere eşlik ediyor.

Karşılıklı oturduk. Söylediği her söz manşet, her söz başlıktı. Açık sözlü, dobra; ne düşünüyorsa söyledi… Arkeolojiden girdik, Gezi Parkı'ndan çıktık.

HER ŞEYİME LAF SÖYLEYİN AMA…

- Prof. Dr. Mehmet Özdoğan'ın açıklamalarıyla başlayalım. “Ödeneklerde sıkıntı yoktu ama Günay arkeolojinin moralini bozdu. Kazılara müdahale edilebiliyormuş; onu gördük bu hükümetle” dedi röportajımızda... Müdahaleler oldu mu?

Mehmet Hoca'yla yıldızımız barışmadı. Onların tavrını da ben eskimiş buluyorum. Göreve başladığımda arkeoloji gündemde değildi. Ben özel olarak arkeolojiye ilgi duyuyorum. Bakanlığın rutin konusuydu sadece. Heyecanını yitirmemiş hocalar da vardı; tamamen yitirmiş olanlar da...

- Ne gibi problemlerle karşılaştınız?

20 senede bir metre yol kat edilmeyen kazılar var. Ee, ne yapayım bu durumda? Sadece bu da değil, tarihi eserleri yurtdışından getirmemize akademisyenlerin ve varlıklı koleksiyonculardan bile karşı çıkanlar oldu.

- Neden karşı çıksınlar ki?

Uluslararası çevrelerle ilişkileri var. Özellikle üniversitelerle... Bizim kazılara daha çok zaman ve kaynak ayırmamız rahatsız etti yabancı kazı çevrelerini... Onların Türkiye'de artık hayat arkadaşı gibi, bütün zamanını beraber geçirdikleri dostları var akademisyenler arasında. Onlar, kulislerini bu arkadaşlar üzerinden sürdürdüler. Bana diyorlar ki, “Bunlar Metropolitan Müzesi'nde sergilense daha iyi olmaz mı?” Niye daha iyi olsun? Ben Gaziantep'e dünya çapında müze yaptım. Şimdi Urfa'da daha da iyisi yapılıyor. Benim eserim, kendi toprağımda sergilenmeli. Ayrıca çalıntıları istedik sadece.

- Arkeoloji biraz da sizin 'yumuşak karnınız' galiba...

Aynen öyle. Her icraatıma laf söyletirim, söyleyenlere hak veririm; ama arkeolojiye katiyen! Ben Bakan olmadan önce arkeoloji gündemde değildi. 100 küsur kazı vardı, 6 senede 175'e çıkardım. Yılda 14 milyon bütçesi vardı arkeolojinin; sponsorlarla, desteklerle 48 milyona çıktı.

- Zor yıllardı bir Kültür ve Turizm Bakanı için. Ucube krizi, AKM, Emek, tiyatroların özelleştirmesi... Başbakan Erdoğan, gündem maddelerini neden özellikle sanattan seçti sizce?

Her iktidarın kültür ve sanat âlemiyle kavgası olur. Ben 80 öncesi delikanlı bir milletvekiliyken de Nazım'ın 'Ferhat ile Şirin'i yasaklanıyordu. O dönem Demirel'e karşı çıkanlardan biriydim. “Ferhat ile Şirin'e yeniden kıyıyorsunuz!” dedim açık açık. Ecevit'e de karşı çıktım, Baykal'a da... Her iktidar, sanata müdahale etmeye çalıştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı aslında siyasetin hiç bulaşmaması gereken bir kurumdur.

- Şimdi nasılsınız peki? Ben hep merak ederim zorlu bir görevden çıkanların sonraki birkaç ayını nasıl geçirdiğini?

Eskisi kadar faal değilim tabii. Havaalanındaki personeli evdeki çocuklardan daha çok görüyordum. Şimdi, haftada 3 gün Meclis, günde 1-2 görüşme, ayda 1 kez İzmir.

- Nelere fırsat bulamıyordunuz?

Kitap okumaya... En büyük sevgilim, en yakın arkadaşım... Bağım çok kopmuştu. Raflara “Sonra okurum” diye tıkıştırdığım kitapları yeniden ortaya çıkardım. Şimdi eski sevgilimle yeniden tanışıyor gibiyim.

YOĞUNLUĞU ÖZLÜYORUM

- Yoğunluğu özlüyor musunuz?

Meşgul olmasam bile meşguliyet yaratıyorum kendime. Özlüyorum bazen.

- Dönüp o yoğunluğa baktığınızda “Şu kriz farklı yönetilebilirdi” diyor musunuz?

Kars'taki 'ucube* sıkıntısı vardı bir tek o anlamda... O yıkım ne yazık ki, olmak zorundaydı. Anıtlar Kurulu'nun kararı vardı. Başbakan da bunu bildiği için daha şiddetli girdi tartışmaya... Başbakan'ı o tartışmanın dışına çıkarmak istedim. Ama medya, sanatı kurtarmak yerine, beni dövmeyi tercih etti.

BAŞBAKAN BENDEN ÖNCE DAVRANDI

- Gezi Parkı'yla ilgili tweet'lerinizle yeniden gündemdesiniz. Bakanken de bu kadar savunuyor muydunuz düşüncelerinizi?

Gezi Parkı'yla ilgili uzun süredir şikâyetlerimi Bakanlar Kurulu'nda dile getiriyordum. Başbakanımızla defalarca konuştuk, hatta ciddi tartışmalar da yaşadık. O bölgenin şehrin kalbi olduğunu, oradaki yapının Osmanlı kültürüyle bağdaşmadığını birçok defa anlattım. Şimdi sanıyorum etrafındakiler yanlış yönlendiriliyor. O ağaçlar şehrin tarihi. Yenisini dikmekle çözülmez.

- Bu hafta yeniden aradınız mı Erdoğan'ı?

Hayır! Çünkü zaten fikirlerimi biliyor Gezi Parkı'yla ilgili. Üzerine defalarca konuşuldu. Bu noktaya boşu boşuna gelmedik Mehmet Bey... (Gülüyor) Ben başarısız bir Bakan olduğum için görev değişikliğine gidilmedi; bu gibi fikir ayrılıkları yüzünden gidildi.

- Basına yansıyan birçok fikir ayrılığı vardı. Ama biz sadece 'Ucube'ye tam anlamıyla tanıklık edebildik. Ne gibi fikir ayrılıkları yaşadınız?

Ben göreve geldiğim gün şunu söyledim: “Benim doğrularım bunlar bunlardır. Böyle kabul edecekseniz, beraber yürüyelim.” Partim de kabul etti. Bakın, bana bugün Twitter'da “Bakanlığı bittikten sonra konuşmaya başladı tabii...” deniyor. Ben bir gün bile susmadım. Davamdan hiç vazgeçmedim. Rantçılığa karşı sonuna kadar mücadele ettim. Tarihi korumak için elimden geleni yaptım. Keza başarılı da oldum.

- AK Parti'yi desteklemeyenler bile sizin yaptıklarınızı zaman zaman takdir etti. Başarısız olmadığınız halde Bakanlığın elinizden alınmasını nasıl hazmedebildiniz?

Bu, bir hazım meselesi değil ki... Öyle bir anda ortaya çıkan bir karar da değil. Artık çözümsüzlüğe doğru gidilmeye başlanmıştı. Ya ben istifa edecektim ya da görev değişikliği yapılacaktı. Başbakan, sağ olsun benden önce davrandı (Gülüyor).

KURTARABİLDİĞİMİ KURTARDIM

- Size bu 6 yılda 'Bırak Allah aşkına; Dünyayı sen mi kurtaracaksın?' diyenler olmadı mı?

Oldu elbette. Bu soruya cevabım, 'Evet' üstelik. Kendimce kurtarabildiğimi kurtardım. Emek Sineması, AKM benim dönemimde yıkılmadı. Tiyatrolara dokunulmadı. Gezi Parkı'na kepçe girmedi. İstanbul'un silüeti o çirkin yapıyla bozulmadı. Benim elimden geleni yaptığım buradan belli zaten. Bakanlığım dönemimde yaptığım bir röportaj var. AKŞAM Gazetesi manşetten girdi o haberi... “Bıraksalar Sultanahmet'e de AVM yapacaklar” diye bir başlığı vardı. En basiti bu. Bu cümleyi bakanlığı döneminde söyleyen adam, neyden, kimden korkabilir ki?

- Yıprandığınız noktalar oldu mu?

Hayır, yıpranmadım. Çünkü savunduğum şeyleri, bir başıma savunmadığımı biliyorum. İstanbul'un silüetinin bozulursa İstanbul halkının canının yanacağını da biliyorum.

- Peki ya Cumhurbaşkanı Gül? Bakanlığınız boyunca yaptıklarınızı yeteri kadar takdir ettiğini düşünüyor musunuz?

(Gülüyor) Karıştırma şimdi oraları. Başımda yeteri kadar polemik var. Bu soruya cevap vermeyeyim. Ama şunu söyleyelim; her spekülasyona kulak asmamakta fayda var.

İSTİFA ETMEYİ DÜŞÜNDÜM

- Dürüstçe bir cevap istiyorum sizden... Bu altı yıl zarfında istifayı hiç düşünmediniz mi?

Partimden istifa etmeyi hiç düşünmedim; dürüstçe söylüyorum. Çünkü AK Parti'nin tabanını çok seviyorum, kendime yakın buluyorum. Ama Bakanlıktan istifa etmeyi birkaç kez düşündüm.

- Hangi noktalarda?

O problemlerle boğuşmaktan sıkıldığım noktalarda. Daha doğrusu çözümsüzlüğe gidildiğini, fikir ayrılıklarının ortak bir paydada buluşamayacağını düşündüğüm zamanlarda...

- Ömer Çelik'e görevi devrederken, bugüne kadar savunduklarınızla ilgili birtakım öğütler, tavsiyeler verdiniz mi?

(Gülüyor) Orası da bana kalsın. Onlar gizli. Ama genç bir arkadaşımız... Başarılı olacağını umuyorum.

- Twitter'daki kimilerine göre 'sivri' çıkışlarınız, iki farklı şekilde yorumlanıyor. Biri, 'AK Parti'yle köprüleri tamamen attığınız' yönünde...

Kesinlikle doğru değil. Hiçbir şekilde yeni bir siyasi oluşum arayışı içinde değilim. Partimden memnunum.

- Bir diğeri de İzmir'e 'güya' aday olacağınız için olabildiğince muhalif gözüküp, iyi polis rolüne büründüğünüz ve tüm bunların taktik olduğu...

Bunlar çok komik, asılsız iddialar... Gülüyorum.

AĞAÇ KESMENİN NERESİ MUHAFAZAKÂRLIK?

“Antalya'da da küçücük bir evimiz vardı. O evin önüne bir metrelik çam ağacı dikmiştim. Yıllarca çocuğum gibi emek emek büyüttüm. 3 katlı bir evin boyunu geçti. Son gittiğimde tamamen budandığını gördüm. (Gözleri doluyor) Başka bir yere dikiyorsunuz yani o ağaçları… Şimdi Gezi Parkı'ndaki ağaçların altındaki anılar ne olacak? Yerine 10 bin tane başka bir yerde diksen ne fark eder ki? Anıları yok ediyorsun. Şimdi 'Bu çocuk öldü. Ama şurada 10 çocuk daha doğdu' demek doğru mu yani? Eski Türkler ağacın ruhu olduğuna inanırdı. Evdeki çiçekleri sevgiyle büyütmüyor mu hâlâ hanımlarımız? Kendini 'muhafazakâr' olarak tanımlayanların ağaç kesimine nasıl göz yumduklarını anlamıyorum... Ağaç kesmenin neresi muhafazakârlık?”

İzmir'e aday olmayacağım; kararım kesin!

- Söz buraya gelmişken Ertuğrul Özkök'ün sizin hakkınızda yazdıklarını hatırlayalım. İzmir'e başkan adayı profili... Cuma namazını kılıp, akşamüstü Kordon'da oturan... Sizi bu profille hayli bağdaştırmış...

Sağ olsun. Bu ara zaten nedense gündemden düşmüyorum. Sonumuz hayrolsun. Ama benim İzmir'le ilgili hiç böyle bir planım yok. Belediye başkanlığına aday olmayacağım.

- Kesin mi bu kararınız?

Evet.

- Neden karşısınız bu fikre?

Bakanlığım döneminde hayli yoğun bir tempom vardı. Belediyecilik bambaşka temposu olan bir iş. Bir de şu benim hiç hoşuma gitmiyor. Orada biraz partine değil de, kendine oy istiyorsun. Benlik bir durum değil pek.

- Sizi sivri bulanlar var mı mesela parti içinde? Parti içi muhalefeti yeterli buluyor musunuz?

Parti içi muhalefet yok Türkiye'de... Bir tek CHP'de var. Orada baya bir fazla var. Şimdi mesela CHP'yi bir başına seçime soksak, yüzde 30 oy olur. Yüzde 70 boş oy çıkar. Birbirlerini yediler yani.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber