Öğretmenler adına özeleştiri

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 19 Ekim 2006 00:04, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Öğretmenler adına özeleştiri

Eğitimciler ortak misyonlarını bir tarafa bırakarak ilginç bir ideolojik bunalımın içerisine sürüklenmişlerdir. Küçük hesaplarla, siyasi ve şahsi menfaatlerin peşinde tam anlamıyla tuhaf bir karışıklığın içerisinde yol almaktadırlar. Bunun nedenleri uzun uzun tartışılmalı

UFUK COŞKUN

Bir ülkede yaşayan fertlerin aşağı yukarı tamamının yolunun eğitim-öğretim kurumlarından geçtiğini düşünürsek, eğitimcilerin o ülkenin kalkınmasında ve geri kalmasında ne kadar aktif rol oynadıkları kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda bir ülkenin öğretmenlerinin ne kadar büyük bir sorumluluğu üstlendikleri bilinmelidir.

Öncelikle bu sorumluluğu bilecek kesim elbette ki öğretmenlerin kendileri olmalıdır. Topluma, bilime, sanata, edebiyata, siyasete velhasıl insanlığa mal edecekleri bireyler dikkate alındığında omuzlarında taşıdıkları bu yükün gerçekten de ilahi bir yük olduğu anlaşılmaktadır.

Böylesi büyük bir misyonu sırtlayan öğretmenlere gerek basın-yayında gerek hükümetler nezdinde gerekse kamuoyu nezdinde gereken önemin ve itinanın gösterilmemesi gerçekten çok trajik bir vakadır. Ancak bizim burada değineceğimiz asıl mesele öğretmenlik mesleğinin kendi iç sorunları, öğretmenlerin sendikal örgütlenmelerdeki yeri ve önemi, sosyal yaşamları ve bu büyük sorumluluğun neresinde olduklarıyla ilgilidir. Kısacası bir özeleştiri sunulacaktır.

Sendikalarla ilişkiler

Eğitimcilerin, toplumun diğer fertlerinde olduğu gibi yaşadıkları yerle ilgili birer bakış açıları, yorumları, ideolojileri ve eleştirileri vardır. Bu durum çok doğal, gayet ahlaki ve insanla ilgili bir durumdur. Yadırganamaz, dışlanamaz ve hayretle karşılanamaz. Eğitimciler, herhangi bir sendikal örgütte kendisini ifade edebilir, aktif rol alabilir, eleştirebilir bunun yanında çözüm önerilerini sunabilir, oluşan aksaklıkları kamuoyuyla paylaşabilir vs. Elbette ki bütün bunları akademik, sosyal, entelektüel, siyasi, kültürel ve ahlaki birikimlerini ortaya koyarak yapar(en azından yapmalıdır). İnsanlık adına bu kadar büyük bir sorumluluğu sırtlanmak kolay olmayacağı için her eğitimci bu anlamda tam donanımlı olmalıdır.

Ülkemizde yaklaşık 600 bin öğretmenin aktif görev yaptığı gerçeği göz önünde bulundurulacak olursa, sendikal örgütlenmelerin önemi de ister istemez ortaya çıkacaktır. Sendikal örgütlenmeler; hak arama, kaliteli eğitim-öğretim ortamları oluşturma yolunda gayret sarf etme hükümetlere bu anlamda çözüm önerileri sunarak ülkesinin kalkınmasında ve kaliteli bireylerin yetişmesinde öncülük etme, ifade ve düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasında aktif rol alma gibi sıralayabileceğimiz bir yığın konularda gösterdiği tutum, tavır ve eylemlerle varlıklarını oluştururlar.

En azından uluslararası sendikal anlayış bu yöndedir. Bu tip meselelerin çözülüp halledilmesi de bilinçli ve tam katılımlı bir örgütlenmeyle gerçekleşebilir.

Kafa yormak gerekiyor

Eğitimcilerin halen yüzde 60'ının herhangi bir sendikaya üye olmaması ilk elde şaşırtıcı gibi gelse de bu kesimin neden sendikasız kaldıkları hususunda öncelikle kafa yorulmalıdır. Bizim ülkenin eğitimcilerinin birer bakış açıları, ideolojileri, fikirleri olmalıdır anlayışı (ki gayet doğaldır) maalesef bulundukları ortamlarda birer çatışmaya, kavgaya ve nefrete dönüşmüştür. Eğitimciler ortak misyonlarını bir tarafa bırakarak ilginç bir ideolojik bunalımın içerisine sürüklenmişlerdir. Küçük hesaplarla, siyasi ve şahsi menfaatlerin peşinde tam anlamıyla tuhaf bir karışıklığın içerisinde yol almaktadırlar. Nasıl oluyor da bu kadar büyük bir sorumluluğun altında ve onca ortak hedeflerinin olduğu bir konumda eğitimciler ayrışabiliyor ve kendi ideolojilerinin esiri durumuna düşüyorlar? Bunu anlamak için mevcut sendikal örgütlenmelerin yapısını, işleyişini ve felsefelerini anlamamız gerekmektedir. Belki böylelikle geri çekilen yüzde 60'lık kesimin neden geri durdukları hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. Eğitim-öğretim çatısı altında vatandaşlarımızın çocuklarına hizmet veren öğretmenlerin sahip oldukları ideolojilerini net bir biçimde ortaya koyan sanki bu amaçla kurulmuş gibi sendikalar vardır. Örnek verilecek olursa; sol ideolojiyi benimseyen öğretmenler Eğitim-Sen (KESK) örgütü etrafında, milliyetçi ideolojiyi benimseyen öğretmenlerin Türk Eğitim-Sen (Kamu-Sen) çatısı altında, muhafazakârların Eğitim Bir-Sen (Memur-Sen) örgütü etrafında toplandıklarını gösterebiliriz. İlk bakışta bir sorun görülmüyor gibi gözükse de bu grupların okul çatısı altındaki anlamsız sürtüşmeleri ve ayrışmaları eğitim-öğretim adına, kalite adına çok ciddi sorunları barındırdığı bir gerçektir. Halbuki birlik-beraberlik ve dayanışma ruhu içersinde ortak sorunlar üzerinde çalışılsa ve kafa yorulsa hem bu anlamsızlıklar ortadan kalkacaktır hem de birçok sorunun üstesinden gelinecektir.

Herhangi bir sendikaya üye olmayan öğretmenlerin, genelde bilinçsiz, duyarsız ve örgütlü mücadeleye katılmaktan korktukları gerekçesiyle dışlandıkları bir gerçektir. Elbette ki durum böyle değildir. Sanılanın aksine sendikalara üye olmayan eğitimcilerin bu türlü kavgalara ve sürtüşmelere taraf olmamak adına böyle bir tutum sergiledikleri görülmektedir.

Eğitimcilerin insanlık adına böylesine büyük bir misyonu gerçekleştirmeyi çalışırlarken tam donanımlı olmaları gerektiğinin altını çizmiştik. Kendi ideolojilerinin içinde hapsolan ve ideolojilerinin dışına çıkamayan, farklı görüşlere tahammül edemeyen tüm enerjisini kendi ideolojisinin haklılığını ve geçerliliğini ispat ederek harcamaya devam eden eğitimciler, böyle yapmaya devam etmeleri durumunda topluma, bilime, sanata, edebiyata, insanlığa kaliteli bireyler mal etmeleri düşünülebilir mi?

Siyasi partiler sendikalarla olan ilişkilerini asla sorgulamazlar çünkü bu durum çıkarlarına ters gelir. Bunun için, siyasi partilerin üzerinde etkisi olduğu tartışılan sendikalara üye olan öğretmenlerin öncelikle bu ilişkiyi kendi içlerinde sorgulamalıdırlar. Ülkemizde sorumluluğunu bilen hakkıyla görevini ifa eden eğitimcilerin varlığı elbette görmezden gelinemez. Onca sıkıntıya ve yokluğa rağmen ülkelerinin kalkınması adına, topluma kaliteli, bilinçli, duyarlı insanlar yetiştirmek adına ellerinden gelen gayreti göstermektedirler.

Kaliteli bireyler nasıl yetişir?

Yetiştirilen kaliteli insanlarla bilimde, sanatta, kültürde, ahlakta en üst seviyeye varılabilir. Ne yazık ki son zamanlarda ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerin davranışlarını, içlerinin boşaltıldığını, yüzyıllık geçmişine, kültürüne, inancına, ahlakına uygun davranışlardan uzaklaştıklarını içlerimiz sızlayarak izlemekteyiz. Bu durumun oluşmasında o kadar çok neden var ki biz öncelikle bizimle alakalı olanı sorgulayabiliriz.

Bugün ülkemizde eğitime ne denli az kaynağın ayrıldığı bir gerçektir. Özellikle MEB okullarına atadığı müdürleri bu bakımdan çok zor durumlara düşürmektedir. Okul müdürünün asıl görevi ve misyonu okulunun eğitim-öğretim kalitesini artırmak ve okulundan topluma, bilime, insanlığa faydalı bireylerin yetişmesini sağlamaktır. Ne yazık ki okul müdürleri bu asli görevlerinin dışına çıkarak para dilenen, okullarının kırtasiye, temizlik, tamir vs. giderlerini temin etmek için olmadık işler yapmak durumunda bırakılmışlardır. Bu anlamda okullarını yönetemediklerinde ise haklarında soruşturmalar açılmaktadır. Şimdi böyle bir durumda o okuldan kaliteli öğrencilerin yetişmesi mümkün olabilir mi? Öte yandan öğretmenlerimiz daha hâlâ kendi ideolojilerini yarıştırmaları durumunda ve siyasi partilerle temas halinde olduğu bilinen sendikalarını sorgulamadıkları sürece de eğitim ve öğretimde kalitenin artmayacağı görülüyor.

Eğitim-öğretim kurumlarından kaliteli öğrencilerin topluma mal edilememesinin nedenleri elbette ki çoktur ve üzerinde uzun uzun tartışılması gerekiyor. Burada önemli olan eğitimcilerin kendi üzerlerine düşen sorumluluklarını ne kadar yerine getiriyorlar ya da getirmiyorlar her eğitimcinin bunu kendi vicdanında sorgulaması gerekmektedir.

Ufuk Coşkun
Öğretmen-Sen
Genel Teşkilatlandırma Sekreteri

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber