Okuma azimlerine 41 kere maşallah
"Okumanın yaşı yok" diyen 40 yaşından sonra üniversiteye girip başarıyla mezun olan altı kadın, azimleriyle gençlere örnek oluyor.

Onların en büyük hayali üniversite okumaktı fakat bu hayallerini bir türlü gerçekleştiremediler. Her biri bambaşka hayatlar kurdu. Evlenip, çoluk, çocuğa karıştılar. Ancak hayallerinden hiç vazgeçmediler. Çevrelerinde pek çok insan "Bu yaştan sonra okuyup ne yapacaksın?" deseler de onlar bu olumsuz yorumlara takılmayıp üniversiteye yazıldılar ve büyük bir heyecanla diplomalarını aldılar. Azimleriyle ise gençlere örnek oldular. Yeni Şafak Pazar olarak altı azimli kadın; 76 yaşındaki Nimet Süner, 55 yaşındaki Makbule Aslan, 50 yaşındaki Ayfer Ağca, 48 yaşındaki Nuran Bekiroğlu Kutuzman, 45 yaşındaki Ayla Bozkurt, 41 yaşındaki Gamze Doğan'ın kapısını çaldık ve başarı hikayesini dinledik. Kendi çocukları yaşında olan genç öğrencilerle birlikte okumaktan büyük keyif aldıklarını söyleyen kadınların gençlere ortak tavsiyesi ise, sevdikleri bir bölüme gitmeleri ve çok okumaları oldu.
Yarım kalan hayallerimden dolayı azimliydim
48 yaşındaki Nuran Bekiroğlu Kutuzman da 1995-1999 döneminde Malatya İnönü Üniversitesi'nde
İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi'nde İşletme bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyken,
o yıllarda üniversitelerde başörtülü öğrencilerin okuyamaması nedeniyle okulu
yarım bırakmak zorunda kalanlardan. Daha sonra üniversitelerde uygulanan yasağın
kalkmasıyla başörtülü öğrencilerin okullara alınmaya başlamasıyla Kutuzman,
2011 yılında Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi'ne kayıt yaptırmış. "Yarım kalan
okulumu bitirmek için okula döndüğümde en büyük destekçim ailem oldu" diyen
Kutuzman, "Kayıt yaptırdığımda üç kızım vardı ve dördüncüye hamileydim" diyor.
"Yarım kalan hayallerimden dolayı eğitime daha azimli başladım" ifadelerini
kullanan Kutuzman, "Okulda abla veya teyze diyen öğrencilerle derslere girdim,
yaşadıklarımıza üzüldüler ve azmimi takdirle karşıladılar" şeklinde öğrencilik
yıllarını anlatıyor. Ev tekstili üzerine esnaflık yaptığını söyleyen Kutuzman,
küçük bebeği ve iş hayatından dolayı çok zorlandığını anlatıyor. Ders kaydı
yaparken pusetteki bebeğini düşürdüğünü ve hala unutamadığını dile getiren Kutuzman,
"Genç öğrenci arkadaşlarım tüm ders notlarını hazırlayıp elime veriyorlardı"
diyor. Mezun olduktan sonra esnaflığa devam ettiğini söyleyen Kutuzman, "Gerektiği
gibi sınavlara hazırlanamadık ve gereken puanları alamadık. Çünkü bir annesin,
eşsin, evlatsın, komşusun ve gelinsin" diyor. 2014'ten beri Kahramanmaraş Elbistan'da
yaşayan Kutuzman, esnaflığın yanı sıra şu an Halk Eğitim Merkezi'nde usta öğreticilik
yapıyor.
Aynı fakültede çocuklarımın arkadaşlarıyla beraberdik
Altı çocuk annesi olan 55 yaşındaki Makbule Aslan İstanbul Üniversitesi Kimya
Fakültesi'nde okurken o yıllarda üniversitelerde başörtülü öğrencilerin okuyamaması
nedeniyle okulu yarım bırakmak zorunda kalmış. Daha sonra evlenip Trabzon'a
gelin giden Aslan, "Üniversiteden ayrılmış olmakla birlikte okuma hayalimi ve
hevesimi hiçbir zaman kaybetmedim" diyor. Aslan, yıllar sonra tekrar nasıl üniversiteye
başladığını ise şu sözlerle anlatıyor. "Peygamberimiz'in (sav) 'Beşikten mezara
kadar ilim öğrenin' tavsiyesine de binaen en küçük çocuğum ilkokula başlayınca
ben de tekrar okumaya başladım. Tekrar üniversite sınavına girdim. Arapça öğrenmek
gayesiyle de Açık Öğretim İlahiyat Fakültesi'ne kayıt oldum. Sonra dikey geçiş
sınavıyla Karadeniz Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne geçtim. Sabahları
erkenden kahvaltıyı hazırlayıp çocukları da okula bırakıp kendi okuluma gidiyordum."
Okumak hayatımı disipline etti
"Bu yaştan sonra okuyup ne yapacaksın?" diyenler olsa da çevresinden hep olumlu
ve yapıcı tepkiler aldığını söyleyen Aslan, "Okumak özellikle de örgün eğitim
benim hayatıma bir disiplin getiriyordu, yaşama sevinci veriyordu ve her sabah
daha bir heyecanla zevkle ve şevkle kalkıp güne başlıyordum. Dünya hayatının
yorucu sıkıcı işlerine karşı adeta bir terapi vazifesi görüyor, gereksiz işlere
vakit ayırmıyor gereksiz şeylere üzülüp sinirlenmiyorsunuz. Çünkü aklınızda
dersleriniz, kitaplarınız ödevleriniz var ve hepsinden önemlisi iki gününüz
birbirine denk olmuyor" şeklinde o dönem tekrar üniversite öğrencisi olmanın
verdiği heyecanı anlatıyor. "Üniversite hayatımın her günü çok eğlenceli, çok
zevkli geçti" diyen Aslan, "Aynı fakültede çocuklarımın ilkokuldan, ortaokuldan
arkadaşlarıyla da karşılaşmak ayrı bir hoşluktu" diyor. Aslan, "Okulda diğer
öğrencilerin hepsi benim çocuklarım yerinde olsa da hiçbir zaman kendimi onlardan
farklı hissetmedim" ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: "Hiçbir öğrencinin bana
'Ya bu teyzenin de bu yaşta ne işi var üniversitede' gibi bir tavrı olmadı,
hiç öyle hissettirmediler. Ben de onların kah ablası, kah annesi, kah kankası
oldum. Çok güzel insanlarla güzel hatıralar biriktirdim. 'Makbule abla, keşke
sendeki heves heyecan biz de de olsa derlerdi.'" Aslan, genç öğrencilere ise
şu tavsiyede bulunuyor: "Yaşlılık her konuda; öğrenmede, anlamada, harekete
geçmede, karar vermede yavaşlılıktır. Onun için gençlere 'Şu dönemlerinizi dişinizi
sıkın, çok iyi değerlendirin, asla boş geçirmeyin. Çünkü insan öyle kalmıyor.
Bir de genç kalmak istiyorsanız ölene kadar okumaya öğrenmeye ve öğretmeye devam
edin diyorum."
Bir okuduğumu üç kere okudum
Yıllar önce tıp eğitimi hayali kuran, 76 yaşındaki Nimet Süner ise üç sene önce
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuş. Bir oğlu ve torunu olan Süner, yarım
kalan hikayesini nasıl tamamladığını şu sözlerle paylaşıyor: "Doktor olmak idealimdi.
Hatta genel cerrah olmak istiyordum. 1964 senesinde üniversiteye o zamanlar
ilk test sınavıyla giren öğrencilerdenim ve ilk tercihimle girdim. Fakat o arada
üçüncü sınıfta evlendim. Sonra bir buçuk senelik bir ara verme durumum söz konusu
oldu. Geri dönüş yaptığımda üniversite kaydımı silmişti. Bir daha da yenilemedi.
Öylece kaldı. Daha sonrasında Bankacılık yaptım. Arkasından kendi firmamı kurdum,
ticaret yaptım. Sonra emekli oldum. Bir gün televizyonda af çıktığını öğrendim.
Hemen başvurdum ve büyük bir cesaretle başladım."
"Çok fazla gayret sarf etmem gerekti. Bir okuduğumu üç kere okudum. On sekiz yaşlarla yetmiş altı yaş koşuyor, zordu" diyen Süner, "Öğrenci arkadaşlarım gelirlerdi. 'Nimet ablacığım' diye sarılıp öperlerdi. 'Sen bizim idolümüz oldun' derlerdi. Bir idol olarak kabul ettiler. Hocalarım da öğrenci olduğumu öğrendikten sonra 'Nimet Hanım seni bütün öğrencilerimize örnek olarak gösteriyoruz' diyorlardı" şeklinde öğrenciler ve hocaları tarafından nasıl karşılandığını anlatıyor. Süner, "Öğrenciler çocuklarımdan ziyade arkadaşım gibiydiler" diyor ve ekliyor: "Onlarla çıkar dolaşırdık. Ben de onların seviyesine her zaman için indim. Genç arkadaşlarım bir kere başladıkları eğitimlerini bırakmasınlar. Sebep ne olursa olsun, mutlaka devam edip bitirsinler. Programlı, disiplinli olsunlar. Geçirdikleri zamanı ziyan etmesinler."
Gençlerle okumak daha dinamik ve canlı yaptı
Bulgaristan doğumlu 45 yaşındaki Ayla Bozkurt, evli ve iki çocuk annesi. Kocaeli'de
yaşayan Bozkurt, üniversiteye girdiği 1998 yılında meslek lisesi öğrencilerine
yönelik katsayı barajı engeline takıldığından dolayı istediği bölümde okuyamamış.
"Hukuk o yıllarda idealimdi" diyen Bozkurt, daha sonra Açık Öğretim Fakültesi
Adalet Meslek Yüksekokulu'ndan iki yıllık geçişle İstanbul Ticaret Üniversitesi
Hukuk Fakültesi'ne geçmiş. Geçtiğimiz yıl mezun olan Bozkurt, "Yıllar sonra
yeniden üniversiteye başlamak biraz zor oldu" diyor ve ekliyor: "Hukuk terimleri
beni ilk yıl çok zorladı fakat alıştıkça çok severek çalıştım. Çünkü hukuk çok
geniş bir alan ve benim için zihin açıcı bir deneyim oldu. Fakülteye girdiğim
yıl kendimden yaklaşık 20-25 yaş aralığında küçük gençlerle okudum. Sınıfta
yaş ortalaması yüksek öğrenci grubundandım. Dolayısıyla aramızda kuşak farkı
vardı. Ama gençlerle olmak beni daha dinamik ve canlı yaptı. Gençlerle okumak
çok keyifliydi ve benim için çok güzel bir deneyim oldu."
Yıllar sonra üniversite hayatı yaşamanın çok keyifli ve çok eğlenceli olduğunu söyleyen Bozkurt, "Gençlerin dinazmini onların heyecanıyla tekrar onlara dahil olmak bana yeni bir motivasyon açtı ve tekrar sınav heyecanı yaşamak dersleri geçmek onlarla birlikte geçirdiğim eğitim süreci çok keyifliydi ve benim hayatımı çok önemli yönde etkiledi. Hem iş hayatıyla birlikte yürüttüğüm hem de aile hayatı arasında çok iyi bir denge kurduğumu düşünüyorum" diyerek okumanın hayatına nasıl yön verdiğini anlatıyor. "İnsanlar çalışırsa ve azimli olursa her şeyin üstesinden gelebilir" ifadelerini kullanan Bozkurt, "O yüzden umudun olduğu her yerde mucizeler mümkün. Bu benim için bir mucizeydi. O yüzden gençlere hep çalışmalarını ve daha ileriye hep kendilerini geliştirmeleri yönünde bir planlamalarının olmalarını tavsiye ederim. Çok çalışınca her türlü kapı ve yol açık" diyerek gençlere tavsiyede bulunuyor. Şu an yasal avukatlık stajını yapan Bozkurt, önümüzdeki yıllarda da kamu diplomasisinden yüksek lisans yapmayı düşünüyor.
Okul birincisi olarak mezun oldum
41 yaşındaki Gamze Doğan ise bir kız çocuğu annesi. 17 yıl boyunca Özel Kalem
Müdürü olarak çalıştıktan sonra "Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü'nü okumak
hayalimdi" diyor ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde okumaya karar veriyor.
18 yaşında çok istediği halde dönemin şartları ve farklı tercihler sebebiyle
Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü'nü okuyamadığını ve 40 yaşında okul birincisi
olarak mezun olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Benim için iletişim fakültesinin
bir öğrencisi olmanın önemi; Hayallerime ulaşmam, hayatımda yarım kalanı tamamlamam
ve yaşın kaç olursa olsun, istedikten sonra başarabilirsin demekti." Doğan,
"Hayallerinizin peşinden gidiyor olabilmek, tüm zorluklara rağmen başarabilmek
duygusu yaptığınız her şeye daha sıkı sıkıya bağlanmanıza sebep oluyor. Zaman
zaman iş yoğunluğum sebebi ile derslere katılamadığım zamanlar olsa da kampüs
hayatını yaşamak ve amfilerdeki sıralarda ders işlemenin verdiği haz okuduğum
süre boyunca büyük bir istekle okula gitmeme sebep oldu"ifadelerini kullanıyor
ve okuma azmini şu sözlerle aktarıyor: "Yoğun iş temposunun içinde akşam saatlerinde
planlı ve programlı bir şekilde günlük çalışarak derslere hazırlandım. Kendimi
ikinci bir işte çalışıyormuş gibi düşünüp günümü ve mesaimi buna göre planladım.
Tabii zorlandığım anlar oldu. Çünkü hem bir anne hem bir eş hem de yoğun çalışan
biri olmanın yanı sıra artık bir öğrenciydim. Zaman zaman zorlandım, pes etmeyi
düşündüğüm bile oldu. Ama vazgeçmedim hatta kendimi daha da zorlayıp ikinci
sınıftayken İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü çift anadal
programına başladım. Şu an Psikoloji Bölümü'nde de dördüncü sınıftayım."
"Genç öğrencilerle birlikte vakit geçirmek kesinlikle size ayrı bir enerji katıyor" diyen Doğan, "Tecrübelerinizi paylaşıyor olmanın yanı sıra Z kuşağı dünyasını daha yakından tanıma ve anlama fırsatını da elde etmiş oluyorsunuz. Okulda ki sosyal çevrem ise harikaydı. Gerek öğrenciler gerekse hocalarımla beraber okuduğum süre boyunca güzel bir sinerji oluşturduğumuzu düşünüyorum" sözleriyle bulunduğu ortamı anlatıyor. "Önemli olan diplomaya sahip olmak değil, bir şeyi öğrenme konusunda ki azim ve isteğinizdir. Hangi alan da olursa olsun yeni bir şeyler öğrenmek insana çok şey katıyor" ifadelerini kullanan Doğan, "Öğrenmenin yaşı yok derler çok doğru ve sevdiğim bir cümledir. Dolayısıyla okuduğum bölüm ile ilgili öğrendiğim bir çok şeyi aktif olarak hem iş hayatımda hem de günlük yaşantımda kullanıyorum diyebilirim" şeklinde mezun olduktan sonra diplomasının hayatını nasıl etkilediğini paylaşıyor. "Hiçbir kariyer hedefi, hiçbir akademik başarı, erişilebilen hiçbir unvan ailelerinden daha değerli değil" diyen Doğan, öğrencilere tavsiyelerini ise şu sözlerle aktarıyor: "Her ne yaparlarsa yapsınlar; onlarla beraber yapsınlar ve hep yanlarında, yakınlarında olsunlar. Her ne kadar korkutsa da hatta zaman zaman zorlasa da konfor alanlarından çıkma riskini göze alsınlar Başarısızlıktan değil denememiş olmaktan korksunlar. Hayallerini gerçekleştirmekten asla vazgeçmesinler çünkü her ne olursa olsun hayat, tamamlayamadıklarını onlara hep hatırlatacak. Geriye dönüp baktıklarında keşkeler yerine iyikiler biriktirsinler. Denileni yapan değil sorgulayan olsunlar ve haklarını aramaktan hiçbir zaman vazgeçmesinler. Sevgi ve saygı çerçevesinde, sorumluluklarının bilincinde ve değerlerini kaybetmeden yapsınlar."
Kızımın ve oğlumun teşvikiyle başladım
İki çocuk annesi ev hanımı 50 yaşındaki Ayfer Ağca, lise son sınıfta okula devam
ederken görücü usulü nişanlanmış, liseyi bitirince de evlenmiş. Yirmi sekiz
yıla yakın bir zaman kendisini evine, çocuklarına, onların eğitimleriyle, bakımlarıyla
yakından ilgilenmeye adayan Ağca, daha sonra İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde
sosyoloji okumaya karar verme hikayesini şu sözlerle anlatıyor. "Çocuklarım
üniversiteye başladıklarında artık büyümüşlerdi. Kızım İngiltere'ye gitmişti.
Oğlum da üniversite öğrencisiydi. İkisi de evden gitmişlerdi. Kendimi boşlukta
hissettim. Bu zamanda da yakın çevremde ileriki yaşlarda üniversite hayatına
başlayan kişileri görmüştüm. Hoşuma da gidiyorlardı. Kızımın da teşvikiyle 'Anne
sen de gir. Sen de dene, yapabilirsin' demesiyle üniversite imtihanlarına girdim.
"Eğitimin yaşı olmadığı söylense de yirmi sekiz yıl ara vermiş Hiç üniversiteye gitmemiş bir ev hanımı olarak acaba becerebilir miyim? Gidebilir miyim? Yapabilir miyim?" şeklinde tereddütleri olduğunu belirten Ağca, kızının ve oğlunun teşvikiyle korkularını yendiğini söylüyor.
"Okulda zorlandığım anlar oldu" diyen Ağca, "Mesela sınıftaki genç arkadaşlarım için bilgisayar kullanmak çok kolaydı. Onlar bir işlemi, çok kısa bir sürede yapabiliyorlardı. Ben bilgisayar kullanmayı bilmiyordum benim için bir mail açmak veya Word dosyasında bir şey yazıp masa üstüne çekmek veya o yazdıklarımı kaydetmek için ben devamlı YouTube'dan video izliyordum. Gençlerle birlikte olmanın kendisini dinamikleştirdiğinin altını çizen Ağca, "Üniversiteye başlamak beni durağanlıktan kurtardı. Daha dinamik hissettim kendimi. Öz güvenim arttı. Ben de yapabilirim, öğrenebilirim. Niye geç olsun? diye bir yeni bir düşünce tarzı bana kattı" şeklinde kendisini geliştirdiğini ve düşüncelerini şekillendirdiğini anlatıyor.
Sosyoloji okumanın kendisine daha eleştirel düşünmeyi öğrettiğini dile getiriyor ve ekliyor: "Eskiden bir konu hakkında duygularımla tek yönlü sonuca varıyordum. Tamam böyledir diye. Sosyologların kitaplarını makalelerini okumak bana farklı düşünme yollarını da öğretti." Ağca, gençlere tavsiyesini ise şu sözlerle paylaşıyor: "Sevdikleri bir bölüme gitsinler. Ailelerin karışmamasını çünkü sevdikleri bir bölüme giderlerse sevdikleri işi de yaparlar. Daha da başarılı olurlar."
Dilber Dural