Eğitimde TKY Uygulamaları Ödül Yönergesine İlişkin Değerlendirme

"MEB TKY Uygulamaları Ödül Yönergesi" 03/01/2005 tarihinde yürürlüğe konmuştur. Bu düzenlemeyle okul/ kurumlar ile iyileştirme ve geliştirme faaliyetlerine öncülük eden ekip-takım çalışmaları da ödüllendirilecektir. Bu açıdan yönerge, kamu yönetimi için bir ilktir. Bu çerçevede, yaklaşık iki haftalık bir süre geçmiş olmasına rağmen, kamuda bir ilki gerçekleştiren bu yönergeye ilişkin olarak teknik bir analiz yayınlamanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Devamı için başlığa tıklayın.

Haber Giriş : 25 Ocak 2005 08:11, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINDA TKY VE KALİTE GÖSTERGELERİ

Dünya yeni bir yüzyılın eşiğini aşalı çok oluyor. Biz yine yerimizde sayıyoruz ya da batıya giden trenin içinde doğuya doğru koşuyoruz, bereket dünya yuvarlak. Kaldı ki biz istemesek dahi değişim bizi bir yerlere taşıyor. Fakat irademiz dışında bir yere..

Türkiye dönüşümün orta yerinde, dünyanın uygarlıklar merkezinde, enerji bölgesinin içinde, dünyanın en hassas bölgeleri sayılabilecek Balkanların ve Orta doğunun, büyük dinlerin doğduğu ve dünyaya yayıldığı jeopolitik önemi giderek artan bir bölgenin orta yerinde. Bu orta yerde adeta seyirlik orta oyunu oynanıyor, üstelik.

Birkaç kişinin ya da gurubun çok önemsediği, genelin ise daha çokta politikacıların hamaset dolu, geçmişe öykünen lakırdılardan başka bir şey üretmediği eğitim üzerine birkaç söz söylemektir muradımız. Yazının girişinde eğitim ile ilgili olmayan büyük sözler söylenmiş gibi gelebilir bir çoğumuza. Fakat bir ülkeyi, bir milleti dirliğe kavuşturacak olan güçlü bir ekonominin yanında güçlü ve kendini sürekli yenileyebilen eğitim sistemidir. Bir ülke insanlığa ve dünya ekonomisine kattığı artı değer ile önem kazanır. Günümüzde ise bu artı değer, toprakla, kalabalık nüfus yığınlarıyla olmuyor, hele lafla peynir gemisi ise hiç yürümüyor. Bir ülke eğitim sistemi aracılığıyla yetiştirdiği, dünya işgücü piyasasında aranılan nitelikli insan gücü ile ayakta durabiliyor. Rekabetçi bir dünyaya kafa tutmanın yolu, nitelikli insan kaynaklarından geçiyor. Bu nitelikli insan kaynaklarını yetiştirmenin yolu ise kendini sürekli yenileyebilen, sürekli gelişimi öngören bir eğitim sisteminden geçiyor.

1957 yılında o zaman ki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği aya insansız ilk uyduyu gönderdiğinde Amerika Birleşik Devletleri, devlet ve millet olarak ciddi bir kaos ve kaygı yaşamıştı. İlk yaptıkları ise eğitim sistemlerini, özelliklede Fen Bilgisi programlarını gözden geçirmek olmuştu. 1980'li yıllarda ise, kendi eğitim sistemleri ile ilgili yüzlerce araştırma yapmış, raporlar yayınlamışlardı. ABD yine şok yaşamıştı. Çığlık çığlığa ?Bir Ülke Risk Altında? diye haykırıyorlardı. Sadece haykırmakla kalmıyorlardı, çözümlerde arıyorlardı. Çünkü çöküş yakındı, yol yakınken bir çözüm bulunmalıydı. Aynı şey aslında dünyanın diğer ülkeleri içinde aynıydı. Değişen ve gelişen dünyada öğrenecek o kadar çok şey var ki, bilgi kirliliği had safhada. Ne öğrenecektik? Nasıl öğrenecektik? Kimin için öğrenecektik? vb. Eğitim paradigmaları artık değişmişti. Dünyayı bir başka algılamak, yorumlamak ve değiştirmek gerekiyordu. Peki ama nasıl?

Ülkemiz eğitim sistemi de artık alarm veriyor. ?Bir Ulus Tehdit Altında?. ?Bu Eğitimden Korkanların? sayısı artıyor. Artık birşeyler yapmalı. Bunu sadece akademi dünyası değil, sendikalar, veliler, öğrenciler, iş dünyası ve hatta Millî Eğitim Bakanlığı'nın kendisi de ifade ediyor.

Millî Eğitim Bakanlığı'nın ?İlköğretim Öğrencilerinin Başarılarının Belirlenmesi, Durum Belirleme Raporu (2002)? adlı araştırması 7 coğrafi bölgede, 47 ilde bulunan 573 ilköğretim okulundaki 4., 5., 6., 7. ve 8. sınıflardan toplam 112000 öğrenci üzerinden yapılmıştır. Bu araştırmanın sonuçlarına göre ise; 4. sınıf öğrencilerinin başarı yüzdesi Türkçe testinde, Türkiye ortalaması % 42'dir. 5. sınıf öğrencilerinin Matematik testinde, Türkiye ortalaması %47'dir. 6. sınıf öğrencilerinin Fen Bilgisi testinde, Türkiye ortalaması %46'dır. 7. sınıf öğrencilerinin Sosyal Bilgiler testinde Türkiye ortalaması %38'dir. 8. sınıf öğrencilerinin ise Matematik testinde, Türkiye ortalaması %42, Fen Bilgisinde %45, Sosyal Bilgiler testinde %47, Türkçe testindeki, Türkiye ortalaması ise %54'tür. 2002 yılında raporlaştırılan bu araştırma hiçbir ülkenin ulusal göstergeleriyle karşılaştırılmamıştır. Fakat bir yıl önce yapılan III. Uluslar arası Matematik ve Fen Bilgisi Çalışması (TIMSS 1999) Ulusal Raporu ise yaklaşık 4 yıl sonra 2003 yılında yayınlanmıştır. Bu durumu iyi niyetli olarak yorumlarsak çalışma unutulmuş ve dolayısıyla değerlendirilmemiştir. Fakat çalışma yapılmış, sonuçları yorumlayacak yeterlikte, yetkinlikte, cesarette politikacı ve bürokrat bulunamamıştır vb. yorumları da yapmak mümkündür. Her nedense 2003 yılında tekrarı yapılan çalışmaya ülkemiz nedendir bilinmez katılamamıştır ya da katılmamıştır, belki de (iyi niyetle yorumlarsak) ödenek yokluğundan katılamamıştır. Bu uygulama, 2006 yılında izleme ve değerlendirme yapabilmek için tekrar yapılacaktır. Ülkeler, uluslar arası arenada boylarının ölçüsünü almak istiyorlar, bir şeyler yapabilmek için. Gelip geçen çağı izlemekle yetinmek istemiyorlar. TIMSS 1999 raporunda yer alan sonuçlara göre; Fen Bilgisi testinde, Türkiye projede yer alan 38 ülke arasında 33. sırada yer alabilmiştir. Matematik testi sonuçlarına göre ise ülkemiz 38 ülke arasında 31. sırada yer almıştır.

Daha kapsamlı olan ve 2003 yılında yapılan PISA araştırması 4 temel alanı kapsamaktadır. Bunlar; matematik fen, okuma ve problem çözme alanlarıdır. Sonuçlar yine iç açıcı değil ne yazık ki. Türkiye, matematik alanında OECD üyesi 30 ülke arasında 29. sırada, araştırmaya katılan 41 ülke arasında ise 41. sırada yer alıyor,. Okuma alanında ise, OECD üyesi ülkeler arasında 28., tüm katılımcı ülkeler arasında ise 34. sırada yer almaktadır. Fen Bilgisi ve problem çözme alanlarında 41 ülke arasında 36. sırada yer almaktadır. Rekabetçi bir dünya ekonomisinde rekabet etme gücü bulunmayan insan kaynaklarının yeri nedir acaba?

Türkiye'de iyi şeylerde olmuyor değil, oluyor. Bizde seviniyoruz, ülkesini ve insanını seven herkes gibi, hele birde eğitim sistemi içinde yer alan çocuklarınız varsa..

AKP hükümeti, iktidara ilk geldiğinde, kısa bir süre içinde eğitime ilişkin projelerini ortaya koymaya başladı. AKP hükümetinin ilk Millî Eğitim Bakanı Sayın Mumcu, eğitim alanına yönelik iyileştirme çalışmalarının önemine binaen önemli adımlar atılmasını sağladı. Fakat cunta dönemine ait ve artık taşlaşmış YÖK ile hasbıhal etti ve bize göre zaman ve enerji kaybetti. Bunun yanında sistemin iyi bir analizini yaparak, elindeki neşteri yaraya vurdu. Şu anki Talim Terbiye Kurulu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Ziya SELÇUK, Mumcu döneminde atanan önemli ve yetkin bir isim. Bir çok kesimin beğenisini kazanmakta ve takdirini toplamaktadır. Kısa bir sürede TTK, ilköğretim programını değiştirmiş, orta öğretim programına yönelik çalışmaların da devam ettiği MEB tarafından ifade edilmektedir. Birilerinin dediği gibi gerçektende ?program yapmak, anayasa yapmak kadar zordur?. Çünkü program eğitim sisteminin anayasasıdır. Yukarıda sözü edilen araştırma sonuçları kaynağında (MEB'in kendi web sayfasında yer almaktadır. Makalelerden ve değinmelerden değil de aslından bilgi edinilirse bilgi kirliliğine mahal verilmez.) incelenirse program geliştirme çalışmalarına sözü edilen araştırmaların kaynaklık ettiğini görebiliriz (Elbette bu programlarında eleştirilecek yanları vardır).

Millî Eğitim Bakanlığı 1999 yılından günümüze merkez ve taşra örgütlerinde (okullar dahil) toplam kalite yönetimine ilişkin çalışmaları yürütmektedir. Ne tesadüf ki yukarıda sözü edilen çalışmaların başlangıcıyla aynı tarihe denk geliyor. Eğitimde arayışların olması umut veriyor. Yine 1999 yılında MEB, ?Müfredat Laboratuar Okulu Uygulamalarını Yaygınlaştırma Yönergesi? ile planlı okul gelişim çalışmalarını başlattığını ilan ediyordu. Her ikisi de birbirini tamamlar nitelikte yürütülmesi gereken çalışmalardır. Ne yazık ki MEB'deki uygulamalar hep parça parça tasarlanmış, bütünü tasarlayan ve düşünen pek yok gibi. Toplam Kalite Yönetimi (TKY) çalışmalarının istenilen sonuçları veremediği yukarıda açıklanan verilerden anlaşılıyor. Çünkü okulları, öğretmenleri ortak bir vizyonda buluşturan, hedeflere yönelten ve süreçleri işleten uygulamalar yok denecek kadar az.

Yaklaşık 5 yıl sonra, Aralık 2004'te Millî Eğitim Bakanlığı ?Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi Uygulamaları Ödül Yönergesini? yayınladı. Toplam kalite yönetimi çalışmaları kapsamında geç kalınan bir yönerge. Çünkü bu yönerge 1999 yılında toplam kalite yönetimi çalışmalarıyla birlikte uygulamaya konulmalıydı. Kaldı ki 2000 yılından hemen sonra KalDer'in düzenlediği ?Ulusal Kalite Ödülü? kamu kategorisinde bazı okullar ödül sürecinde yer almış ve bir okul başarı ödülü almıştı. Bazı üniversiteler ise ?eğitimde iyi örnekler? konferansları düzenlemekteydiler. Katılımcıları ve başarılı olarak addedilenleri ise nedense daha çok özel okullardır. Örneğin 15-16 Ocak 2005 tarihinde Sabancı Üniversitesinde düzenlenen kongrenin katılımcıları ve tebliğ sunan okulların temsilcileri, genellikle özel okul temsilcileri olmuştur.

MEB'in düzenlediği ?Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi Uygulamaları Ödül Yönergesi? anlamlı ve önemli bir adım. Hazırlayanların yoğun emek harcadıkları ortada. Yönerge, okul/kurum ve ekiplerin ödüllendirilmesine ilişkin esasları kapsamakta. Ödül süreci ile; okul/kurum çalışanlarında kalite bilinci kazandırma, ortak aklı kullanma, tüm süreçlerde, sürekli geliştirme ve iyileştirme, verimliliği arttırma, rekabet ortamı oluşturma, kalite uygulamalarını yaygınlaştırma, eğitimin kalitesini ulusal ve uluslar arası okullarla/kurumlarla karşılaştırma gibi kalite yönetimi hedeflerinin ne derece gerçekleştirildiğini belirlemek, olarak ifade edilmektedir. Cümleleri ard arda okurken MEB Teftiş Kurulunun ?Eğitimde Performans Değerlendirme? adlı çalışmasının eğitimde kalite bilinci geliştirme ya da kaliteyi arttırma anlamında işlevini merak etmemek elde değil. Çünkü o çalışmada performans kriterler olarak belirlenenler ile bu yönergede belirlenen değerlendirme kriterleri oldukça farklı. Her halde MEB'in her iki biriminin ?süreçleri? arasında ?eşgüdüm? bulunmuyor, süreç performans göstergeleri çok kötü.

Eğer MEB, ödül sürecini ödün vermeden götürebilirse kısa zamanda eğitim sistemimizin performans göstergelerinde iyileşmeler sağlayabiliriz. Fakat biraz zor görünüyor. Çünkü TKY başta MEB merkez teşkilatında, taşrada ve okullarda 1999 yılından beri uygulanmaktadır. Üstelik binlerce öğretmen ve yönetici (müfettiş, şube müdürü, genel müdür, öğretmen, okul yöneticisi vb.) TKY eğitimi almış durumda. Çalışmalarda sistematiklik olmaması, bazı yöneticilerin çalışmaları anlamaması, moda olarak algılanması, adam sendecilik, çalıştıkta ne oldu gibi ?yaklaşımları? benimsemeleri, yürütülen çalışmaların maddi karşılığının olmaması gibi nedenler TKY kavramının içinin boşaltılmasına neden olmuştur. Yönergede ödüllendirilen kurumların ve ekiplerin sadece berat ve plaket almaları çok anlamsız. Başarılı olan kurumlar aynı zamanda maddî olarak ödüllendirilmeli, alınan ödüller bireysel ya da kurumsal performansa yansıtılacak şekilde (ilgili hüküm ?aynî ya da nakdî ödüller de verilebilir? olarak değil ?verilmeli? olarak) düzenlenmeliydi.

Ödül tanıma sürecinin kendi prestijli olmalı. Herkesin ilgisini, beğenisini üzerine çekebilmeli, kamuoyunda herkes tarafından tartışılabilmeli, ilgililer tarafından istenilir olmalıdır. Dolayısıyla kazanana prestij kazandırmalıdır, herkesin kazanabileceği kadar kolay kazanılabilir olmamalıdır, hiç kimsenin kazanamayacağı kadar da uzak olmamalıdır. Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı Mükemmellik Modelinin örnek alınarak geliştirildiğini sandığımız model, kurumların bazı kriterleri karşılayabilmesi açısından oldukça kolay. Bazı kriterleri karşılayabilmeleri açısından ise oldukça zor.

?Yılın Kaliteli Okulu/Kurumu Kategorisi Değerlendirme Formu?nda ?değerlendirme? kriterleri a. Girdiler b. İşlemler ve c. Sonuçlar olarak 3 boyutta ele alınmış.

a. Girdiler; yönetim ve organizasyon, okulun/kurumun planı (okul gelişim planı, stratejik plan vb.), insan kaynakları yönetimi, maddi kaynakların ve bilgi birikiminin yönetimi olarak tasarlanmış. Okulların/kurumların kendileri liderlik ve yönetime ilişkin verileri toplama, bu kriterlere ait düzenleme yapabilme olanakları var gibi görünüyor. Fakat okulların stratejik plan, okul gelişim planı vb. plan yapmaları beklenmekte. 1999 yılından beri okullar bu çalışmaları yapmakla yükümlü. Fakat acaba hangi okul stratejik plan yapmış ve planlarını kamuoyu ile paylaşmış. Kaldı ki MEB gibi devasa bir kurumun, üstelik sayısını bilemediğimiz kadar uzman barındırdığı halde, bir planı var mı acaba? MEB kadroları planlama yapabilecek yeterlikte mi ki, okulları planlama boyutunda değerlendirmeye alacak? Eğer yeterlikte ise bu güne kadar niçin okullar planlama yapıp yapmadıkları konusunda teftiş edilmedi? Yoksa MEB'in teftiş sistemi planlama yapmayı bilmiyor mu?

b. B. İşlemler; değerlendirme kriterlerinin bu bölümünde de okula/kuruma ait süreçler irdelenmekte. Fakat süreçler kavram olarak bile bir çok okula çok yabancı. Kaldı ki bir çok okul yöneticisi 2süreç performans göstergeleri? kavramının anlamını lügatlarda arayacaklardır.

c. Sonuçlar ile ilgili bölümde ise, kurumun iç ve dış müşterilerinin memnuniyetleri sorgulanmakta, kurumun finansal sonuçlarına ilişkin performans göstergelerinin ortaya konması beklenmektedir.

MEB bu iyi niyetli çalışmayı önemser ve destekler ise (!) eğitim sistemimizin bir yerlere gelmesi beklenebilir. Bu bir ?ilk adımdır,? önemsenmesi gerekiyor. Tabi birde desteklenmesi; örneğin okul müdürlerinin yetiştirilmesine ilişkin bir an önce düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Okulların stratejik plan ve okul gelişim planı yapmaları artık önemsenmeli, MEB TKY çalışmalarını ne kadar önemsediğine karar vermelidir. MEB teftiş sistemine son vermeli, performans yönetimi sistemine geçmelidir. Ulusal ve uluslar arası göstergeler ile karşılaştırmalar yapabilmek için MEB'de bilgi yönetim sistemine geçilmelidir (bazı göstergelere KalDer üzerinden ulaşılabilir, fakat KalDer kurumlardan ücretsiz olarak aldığı bu verileri kullanıma ?küçük bir ücret karşılığı? sunmaktadır.). MEB'de yürütülen çalışmaların bir bütünlük içinde yürütülmesi zaruridir, dolayısıyla süreç yönetimi anlayışı yaygınlaştırılmalı, MEB'de süreç performans göstergeleri izlenmelidir. MEB'in ve okulların stratejik amaç ve hedefleri kamuoyuna açıklanmalı, amaçlarını gerçekleştiremeyen ve hedeflerine ulaşamayan kurum ve okul yöneticileri performanslarına göre değerlendirilmeli gerekiyorsa (başarısızsa) görevden alınmalıdır. Ayrıca, bakanlığın düzenlediği ödül süreci, başarılı olan okul/kurumlara ve yılın kaliteli ekibine ödüllerini Millî Eğitim Bakanının kendisi vermelidir.

Eğitimde kalite göstergeleri MEB'in yaptığı ulusal ölçekli araştırmalarda ortaya konmuştur. Uluslar arası çalışmalarda karşılaştırmalı olarak yapılan değerlendirmelere bu kısa yazıda değinilmiştir. Dolayısıyla ?eğitim sistemimizin performans göstergeleri? ortadadır. Halimiz içler acısıdır. Küreselleşen (küçülen manasında) rekabetçi bir dünyada, bu dünyanın ?köylüleri? olmak istemiyorsak, bu ülkenin insanları ?sadece eğitimcileri, politikacıları değil? görev başına..

Her şey bir başka güzel olacak, eğer umudumuzu yitirmezsek, türkülerimiz kadar güzel olacak, eğer birşeyler yapabilirsek, Vay ki halimize halimiz, birşeyler yapamazsak türkülerimiz kadar yanık olacak. Ben güzel ve şen türküler söylemek istiyorum.

Sözüm, söyleyecek sözü olanlara, haricilere değil.

Ahmet SUAT

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber