Doçentlik sınavına başvurabilmek için getirilen "En az üç yıl Yardımcı Doçentlik kadrosunda çalışmış olmak" şartı engelleyici zihniyetin eseridir.

Haber Giriş : 30 Ocak 2004 01:31, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Doçentlik sınavına başvurabilmek için "En az üç yıl Yardımcı Doçentlik kadrosunda çalışmış olmak" şartı engelleyici zihniyetin eseridir.

YÖK yasa taslağı çalışmaları son günlerde kamuoyunda daha sık tartışılır hale gelmiş ve Sayın Prof. Dr. Erdoğan TEZİÇ'in YÖK başkanlığına atanmasıyla kendisinin de YÖK yasasının değişime ihtiyacı olduğunu ifade etmiştir. Esasen bu gelişmeler Türkiye için önemli bir fırsattır. Nitekim yasanın değişmesi gerektiği hususunda hemen tüm taraflar hemfikirdir. Hükümet bu konuda irade beyan etmiş, YÖK yeni başkanıyla bu sürece dahil olmuş, ÜAK taslak hazırlıklarında katkıda bulunmuş ve rektörler de bu değişimi desteklemiştir. Ayrıca kamuoyu da yıllardır Türkiye'nin sorunlarından biri olan YÖK konusunun artık çözümlenmesini beklemektedir. Bu şartlar altında yeni tasarının küresel gelişmeler ışığında eski taslaktan daha akılcı ve etken olması beklenmektedir.

Bu gelişmeler içerisinde anlam veremediğimiz konu; YÖK'ün ve Üniversitelerarası Kurul'un hazırlamış olduğu son Yükseköğretim Kanunu Taslaklarında Doçentlik Sınavı Başvurusu Koşulları içerisinde yer alan "Doktora veya tıpta uzmanlık ya da sanatta yeterlik ünvanı kazandıktan sonra en az üç yıl alanında çalışmış olmak" ve "En Az Üç Yıl Yardımcı Doçentlik Kadrosunda Çalışmış Olmak" ifadeleridir. Bu şartı doçentliğin kazanılması için mantıklı bulmak mümkün değildir.

Zaten öğretim üyesi sıkıntısı olan bir çok üniversite için, doktoralı öğretim elemanlarının bir an önce doçent olması yolunda motivasyon gerekirken, ÜAK'un ve YÖK'ün böyle bir şartı Doçentlik Sınavı Başvuru Koşulları arasına sıkıştırması iyi niyetli olarak anlamlandırılamamaktadır.

Yabancı dil sınavını geçmiş, doktorasını tamamlamış ve doçentlik yayın koşullarını yerine getiren bir akademisyenin yıl sınırlaması ile karşı karşıya kalması izah edilmesi zor bir olaydır. Akademisyenlik mesleği sürecinde esas olan "rütbe" değil "unvan"dır. Ünvanların kazanılması ise yıl ile değil performans ile ilişkilidir.

Modern dünyada başarının önündeki tüm engeller kaldırılıp 14 yaşındaki bir öğrenci doktora eğitimi alabilirken ülkemizde başarılı gençlerin önüne yıl sınırı koymak hangi mantıkla açıklanabilir.

Kamuoyunun bilgisine sunulur?
Saygılarımızla?
Bir Grup Doçent Adayı

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber