AFAD: En büyük referansımız Fırat Kalkanı

Suriye'de yaşanan iç savaşta Türkiye, TSK gücüyle bölgede varlığını hissettirirken AFAD ve Kızılay ekipleri bölge halkının her türlü ihtiyacını karşılıyor. Fırat Kalkanı sonrası bölge yaşanılır hale getirildi

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 26 Mart 2018 09:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
AFAD: En büyük referansımız Fırat Kalkanı

Şimdi o tecrübeyle Afrin çok hızlı dönüşüm yaşayacak. Tüm bunlar olurken Kızılhaç'tan gelen 'Türk Kızılay'ının Suriyeli Kürtler nezdinde itibarı kalmadı' şeklinde ki açıklama için AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu, 'onlar Şam gözlüğüyle o açıklamayı yaparken biz Suriyeli Kürtlere yardım dağıtıyorduk" dedi. Gündemdeki soruları AKŞAM Gazetesi'nden Pınar Işık Ardor sordu, AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu yanıtladı.

Zeytin Dalı Harekatı'nda, teröristlerden temizlenen köylere AFAD yardımı başladı. Siz bölgedeydiniz. Halk ne durumda? İhtiyaçlar neler? Ne kadar kamp alanına ihtiyaç var? Afrin için yol haritanız ne?

İçeriye dönük faaliyetlerimiz yaklaşık bir ay önce Kızılay ve AFAD iş birliğiyle başladı. Afrin ilçe merkezinin ele geçirilmesi beraber Pazar günü itibarıyla ilçe merkezine yönelik de yardıma başladık. Pazartesi günü Kızılay ve AFAD ekipleri olarak içeri girdik. 1000 kişilik sıcak yemek, beş yüz gıda ve hijyen kolisi dağıtımına başladık. Bundan sonra hem şehir merkezinde hem köylerde bireylerin ilk başta gıda sonra da diğer ihtiyaç malzemeleri battaniye, kıyafet ya da neler olacaksa o süreç başlayacak.

Kızılay'la beraber yürütüyorsunuz sanırım yardımları.

"GERİ DÖNÜŞLER İÇİN KRİTİK EŞİK AŞILDI"

Sağlık hizmetini sağlık bakanlığıyla, eğitim hizmetlerini eğitim bakanlığıyla, alt yapı konusunda bakanlıkların ve belediyelerin destekleriyle yürütüyoruz. Fırat Kalkanı harekatı bizim için mükemmel bir tecrübe oldu. Türkiye oraya hem güvenli, yaşanabilir bir alan oluşturma hem kendi güvenliği için girdi. Bugüne kadar 160 binden daha fazla insan geri döndü Fırat Kalkanı bölgesine. Türkiye'de 3,5 milyon Suriyeli var. Bunun yanında küçük bir rakam ancak geri dönüşlerin sağlanabilmesi önemli bir eşiktir ve bu eşik artık aşıldı. Bu önemli başlangıç. Afrin'le alakalı olarak bundan sonra yapılacak hizmetlerde Fırat Kalkanı bölgesindeki tecrübeler çok yardımcı olacak.

Afrin'de kimler var şu anda? Afrin ne kadar göç verdi?

"AFRİN'DEKİ RAKAMLAR HENÜZ BELİRSİZ"

Rakamlar konusunda belirsizlik hakim. 2011'de savaştan önceki durum var, savaş sırasında artan bir nüfus var, en son operasyondan hemen önce ayrılan bir nüfus var ve operasyon devam ederken ayrılabilen PYD'nin müsaade ettiği bir nüfus var. Şu an Afrin'de merkez ve köylerde kaç kişinin olduğu noktasında yeni bir nüfus sayımı planlanıyor ancak ondan sonra öğrenebileceğiz. Bu bilgi bizim içinde önemli çünkü bundan sonraki insani yadım ihtiyacını ve kaç koli yardım getireceğimizi planlamak için bu bilgiye ihtiyacımız var. Şu an genel dağıtımlar yapıyoruz ancak zamanla bu işin niteliği artacak. Afrin'de kendi yerel halkından bir meclis kurulması ve oranın kendi insanı tarafından yönetilmesi sürece çok belirleyici katkı sağlayacak.

Afrin halkının Türkiye'ye bakışı nasıl? Bize güvenleri ne seviyede? ABD'nin müdahale ettiği yerleri de gördük. Hayalet şehirlere dönmüştü. Afrin için durum nasıl?

"TÜRKİYE BİZİM 'KÜRTLERLE, SİVİLLERLE HİÇ PROBLEMİMİZ YOK' DEDİ"

Afrin'de ölü bir şehir yok. Sokaklar canlı. Yardım dağıtmaya başladıktan sonra kadınlar, çocuklar, yaşlılar yardım almaya geldiler. Her biri teşekkür ediyordu. Bu algıyı biz beraber oluşturuyoruz. Yani önce güvenlik ekipleri arkasından da insani yardım ve diğer hizmetlerle beraber oluşturuyoruz. Türkiye niyetini hep belli etti. Bizim 'Kürtlerle, sivillerle hiç problemimiz yok' dedi. Bölgede her faaliyetimizde Cumhurbaşkanımıza olan sevgiyi görmek, milletimize duyulan şükranı hissetmek tarifsiz bir duygu

İdlib'te alt yapıya ihtiyaç vardı burada da öyle mi?

İlçe merkezi için özellikle çok ciddi bir yıkım olmadı. Fırat Kalkanı gibi yoğun bir ihtiyaç olmayacak. O yüzden burada artık hizmetlerin bir an önce verilmeye başlaması süreci önemli olacak.

Az önce Kürtlerle hiç problemimiz yok dediniz ancak Kızılhaç 'Türk Kızılay'ının Suriyeli Kürtler nezdinde itibarı kalmadı' şeklinde bir açıklama yaptı. Anladığım kadarıyla Kızılhaç bölgeye kendi erişiminin artmasını istiyor. Bu açıklama için ne düşünüyorsunuz?

"KIZILHAÇ BU AÇIKLAMAYI ŞAM'DAN YANİ REJİM TARAFINDAN BAKARAK YAPTI"

Önce resmi doğru anlamak lazım. İddianın temelinde şu var. Afrin'de siviller var, sivillerin insani yardım ihtiyaçları var. Tamam, bu bizim de kabul ettiğimiz bir şey ama sonrasında fikir ayrılığımız başlıyor. Biz zaten hem Fırat Kalkanı hem İdlib bölgesine hem de Afrin'e Kızılay ve AFAD olarak bu yardımı eriştirebiliyoruz. Suriye'de rejim tarafından erişilebilen bölgeler var erişilemeyen bölgeler var. Kızılhaç bu açıklamayı rejim tarafından yapıyor yani Şam'dan bakarak yapıyor. Konuya eksik bir yaklaşımla, Şam gözüyle bakıldığı zaman ortaya bu yaklaşım çıkıyor.

"O AÇIKLAMA YAPILIRKEN BİZ SURİYELİ KÜRTLERE YARDIM YAPIYORDUK"

Halbuki bu açıklama yapıldığı vakit yani Pazar günü Kızılay ve AFAD ekipleri alanda Suriyeli Kürtlere yardım veriyordu yani bir taraftan gelen açıklamada Kürtler nezdinde kredinin sıfıra yakın olduğu Kürtlerin bu yardımı kabul etmeyeceği Kürtlere yardım ulaştırılamayacağına dair açıklama vardı ama aynı dakikalarda ben Kızılay ekipleri AFAD ekipleri alanda bu yardımı veriyorduk. Sonuçta gerçekler ve açıklamalar arasında yanlışlık olduğu ortada. Bundan dolayı şaşırmıyorum da. Şöyle ki bu bazen BM'nin açıklamalarına da yansıyor. Türkiye'deki BM ofisleri ile rejim tarafındaki BM ofislerinin konuya bakışı farklı olabiliyor. Türkiye'deki BM ofisleri olayı daha yakından görüyor. BM denince genelde tek çatı düşünülebilir ama öyle değil. Konuya nereden baktığınıza göre gerçeği algılayış şekli değişebiliyor. Biz Suriye'nin içinde üç bölgeye yani Fırat Kalkanı, İdlib ve Afrin'e erişebiliyoruz. BM'nin bu bölgelere operasyon öncesinde erişimi çok limitliydi çünkü rejim tarafından İdlib'e, Cerablus'a erişemiyorlardı.

Şu yağmalama meselesine gelelim. ABD 'Afrin'de yağmalama haberleri de bizi kaygılandırıyor" dedi. Türkiye'den de üst düzey açıklamalar ardı ardına geldi. Size böyle bir bilgi geldi mi? Bu konuda ne yapılabilir?

"DAHA KAOS BİTMEDEN YAĞMALAMA OLDU DEMEK DOĞRU DEĞİL"

46 şehit verdiğimiz yüzlerce ÖSO unsurunun şehit olduğu bir savaştan bahsediyoruz. Bu kaos ortamında neredeyse 24 saat geçmeden savaş ortamının detaylarını konuşmaya başlıyoruz. Gerek Türk askeri gerek ÖSO bu yağmalamalar konusunda gördüğümü söyleyeyim. Bölgede bomba, mayın tehdidi hala devam ediyor ki patlamalar oldu. Yani hala böyle bir ortamdan bahsediyoruz.

Kriminal bir sıkıntı var orada tabii.

Sonuçta süreç daha devam ediyor ve her şey bitti demek doğru değil böyle bir ortamda yağmalama oldu demek doğru değil.

ABD bir algı mı oluşturmaya çalışıyor?

"BİR FİLM SENARYOSU YAZILIRMIŞÇASINA BİR ALGI OLUŞTURULMAYA ÇALIŞILIYOR"

Bu operasyondan rahatsız olanlar var. Biz bir tarafta insani yardım yapıyoruz sanki bunların hiç biri yok. Sağlık eğitim hizmetini konuşuyoruz bunların hiç biri yok sanki. Bir film senaryosu yazılırmışçasına kamera nereyi gösteriyorsa bütün gerçeklik oymuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bundan haftalar hatta aylar sonra Afrin ne hale geldi olumlu anlamda söylüyorum o zaman konuşmak lazım

Afrin operasyonu öncesi Türkiye'ye büyük bir göç dalgası gelecek denmişti, oldu mu?

Olmadı. Biz de bu anlamda hazırlıklarımızı yapmıştık. İdlib'te, Afrin'in bazı köylerinde kamp kurabiliriz diye zemin hazırlığını bile yaptık. Olası bir akın olduğunda birkaç gün içinde insanlar gelirse dışarıda kalmasın diye ama böyle bir şey olmadı. Bu esasında TSK'nın başarısı. Çünkü kitlesel olarak insanların bu bölgelere geçme ihtiyacı olmadı. PYD'nin kontrolünde müsaade ettiği nüfusun bir kısmı Şam rejimi üzerinden Halep'teki yine PYD kontrolünde olan noktalara geçtiler ancak burada da rakamlar farklı farklı.

Türkiye'de şuan 3 milyon 554 bin Suriyeli var. 160 bin geri dönüşten bahsettiniz. Bu rakam artacak mı? Türkiye'de ki yerleşik hayatı benimsediler mi?

"AÇLIK BİR SİLAH GİBİ KULLANILDI."

7 yılı bitiren bir krizden bahsediyorum. 8. Yılın içine girdik. Size zihnimizde kalan birkaç sahneyi hatırlatayım. Yermük'de açlık silah olarak kullanıldı. Etrafı çevrilmiş bölgelere gıdanın erişimi engellendi. Ve paranız olsa dahi dükkana gidiyorsunuz yok ekmek yok un yok bir şey yok. Açlık bir silah gibi kullanıldı. Şeyh Maksud ve başka bölgelerde kimyasal silahlar kullanıldı ve çocuklar kadınlar çırpına çırpına öldü. Aylan bebek, Esad zulmünden kaçan ve Avrupa'ya gitmeye çalışan aileler ve bu sahneler hala yaşanıyor. Bugün Doğu Guta 'da, Hama'da, Humus'ta ve Halep'te yaşanıyor. Türkiye'deki üç buçuk milyon insan bu sahnelerden kaçıp buraya geldiler.

Şunu anlıyorum Esad rejimi Suriye'de devam ettiği sürece Suriyeli mülteciler evlerine kolay kolay dönemezler.

"3,5 MİLYON SURİYELİ İÇİN TÜRKIYE'DE YAŞAMAK HALA DAHA GÜVENLI"

Bu insanların önemli bir kısmının Halep'ten Şam kırsalından geldiğini düşünürsek bu insanlar geri gitsin demek olmayacak bir şey demek. Bu insanların geri gitmeleri teşvik edilmeli midir? Evet, kesinlikle. Türkiye 2014'te koalisyona gelin beraber Suriye içinde güvenli bölge oluşturalım dediğinde diğer ülkeler dinlemedi. 2016 Eylül'ünden itibaren bizzat kendi oluşturduğumuz güvenli bölge var. Şu an geri gitti dediğimiz insanlar bu güvenli bölgeye gitti. Ama üç buçuk milyon için Türkiye'de yaşamak hala daha güvenli. Birçoğu Halep'e geri gidemeyecek. Azez'e, Afrin'e dönerler ama Şam'ın kırsalına dönemezler. Burada süreci takip etmek gerekiyor.

"KİM VATANINDAN AYRILMAK İSTER Kİ"

Suriyeliler vatan bilinci olan insanlar. Avrupa'ya gitmeyen Suriyelilerin önemli bir kısmı ben vatanıma yakın olayım ilk fırsatta geri gideyim diye buradalar. Bunu biraz da bizler de şekillendireceğiz. Bizlerden kasttım bütün uluslararası İnsani yardım, kalkınma aktörleri. Bir insana yaşanabilir ortamı nerede verebiliyorsanız o kişi orada yaşamayı tercih edecektir. Kim vatanından kolay kolay ayrılmak ister ki ama bunun içinde temel güvenlik koşullarının olması gerekir.

Bazı illerde ve ilçelerde mesela Hatay, Kilis'te Türk nüfustan fazla Suriyeli nüfusu oluştu. Bu sosyolojik sıkıntı getirmiyor mu? Halkı nasıl ikna ediyorsunuz?

"TÜRK HALKI TEBRİK EDİLMEYİ FAZLASIYLA HAK EDİYOR.

Önce milletin hakkını teslime edelim. Türkiye'de eğer Türk halkı bu insanlar savaştan kaçıp geliyor varsın gelsinler demeseydi hükümet politikaları, insani yardım aktörleri ve Cumhurbaşkanımızın ifadeleri yetmeyebilirdi. Öncelikle biz hepimiz Türk halkı olarak Türk milleti olarak bu insanların apartmanımızda, sokağımızda yaşamasını kabul ettik. Bunu dünyada birçok millet söyleyemiyor. Bırakın milyonları birkaç kişinin dahi kendi mahallesinde yaşamasını sindiremiyorlar. Bu insanlık adına utandığım bir şey. O yüzden öncelikle Türk halkı tebrik edilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Sosyal gerilim hiç mi yok, ortalık çok mu tozpembe? Hayır, bunu kast etmiyorum. Yedi yılın yükü var. Bunlar bazen olumlu bazen olumsuz olabiliyor. O yüzden de bu insanların geri gitmesine dair politikalar elbette haksız değil. Şu an artık Kilis halkı kadar Suriyeli var. Evet, bunlar ekonomik olarak harcama yapıyorlar ama yükselen kiralar var değişen parametreler var. Bunun ekonomik yükü de var. Bugüne kadar toplam maliyet 30 milyar dolardan daha fazla ama bu insanlar kimyasal silahlardan dolayı buradalar. Bu savaş ortamı Suriye için hala devam ediyor. Suriyelilere Türkiye'den çok büyük destekler gitmeye de devam ediyor. Suriyelileri Türkiye'de istemiyoruz diyenlere dahi bu insanlar Suriye'ye gitsin de ölsün mü dediğinizde tabii ölmesin diyorlar.

2017 Küresel İnsani Yardım Raporu'na göre Türkiye dünyada yapılan yardımın % 22'sini tek başına yaptı. Ülkemizle gurur duyuyoruz. Ekonomik gücü yüksek, insan hakları savunucusu ülkeler neredeler?

MODA VE GÜZELLİK ÜRÜNLERİNE $408 MİLYAR, İNSANİ YARDIMA $30 MİLYAR!

Dünyada geçen yıl e-ticaret alanında moda ve güzellik ürünlerine $408 milyar; video oyunlarına $52,5 milyar harcandı. Dünyada insani yardıma ayrılan para ise $30 milyar civarında. İnsanlığın duygusal bir problemi var. İnsanlar bütçesini gerek devletler gerek bireyler seviyesinde nereye doğru kanalize edeceğini yeniden düşünmeli, tasarlamalı. Bakın silah, enerji, ilaç endüstrisinden bahsetmiyorum. Daha altlarda gelen bir endüstriden bahsediyorum. Kuru yemiş sektörü, oyuncak sektörü bile insani yardım sektöründen daha büyük bir sektör.

"İNSANLIK AÇLIKTAN ÖLENİ GÖRMEYİ TERCİH ETMİYOR!"

Yani global bir dünyanın vatandaşı olarak açlıktan ölen dünyanın başka bir coğrafyasındaki kişidense akıllı telefonum, kremim, ayakkabım, odamdaki spot ışık benim için çok daha önemli. Ötekinin açlıktan ölmesini görmeyi tercih etmiyorum. İnsanlık adına çok büyük problem bu. Sabahtan akşama kadar bütün mesajlar bize yardım etmeyi değil alışveriş yapmayı salık veriyor hatta emrediyor.

Türkiye yüzde 22'sini karşılıyor ama milli gelirimiz de ortada

"$6 MİLYAR YARDIMLA DÜNYANIN EN CÖMERT ÜLKESİYİZ"

Dünya'daki yardımların 5'te 1'i Türkiye'den bu Türkiye'nin yaptığı bir tercih. Türkiye nasıl Suriyelileri Türkiye'ye kabul etmeyi milleti devletiyle tercih ettiyse bu konuda yapılan harcamalar da bir tercih ki bu yapmış olduğumuz 6 milyar dolar yani dünyada ikinci olduğumuz kişi başına böldüğümüzde dünyanın en cömert olduğumuz harcamanın da çoğu Suriye'ye gidiyor. Dünyanın en cömert ülkesi unvanı bizim. ABD 6,2 milyar dolarla ilk sırada ama milli gelire göre biz birinciyiz.

Bizi örnek alan ülkeler olmasını hayal edelim o halde.

Zenginlik bütün lüksün kendinizde toplanması mıdır yoksa o topladığınız değerin paylaşılması mıdır? Bunu siz ister devlet ister birey olarak alın. Türkiye zenginleştikçe daha paylaşan bir ülke haline dönüştü bundan dolayı da gurur duyuyorum. Bu bence bireyler nezdinde de böyledir.

AFAD olarak siz sivilden parasal destek alabiliyor musunuz?

"BAĞIŞ YAPMAK KİŞİNİN KENDİSİNİ İYİLEŞTİRİR"

Bizim bütçemizin çoğunluğu devletten direk kamu bütçesinden geliyor ama AFAD'ı diğer devlet kuruluşlarından ayıran bir şey daha var. Biz de bağış toplayabiliyoruz. Şu an hali hazırda Suriye için Bangladeş için devam eden bağış hesaplarımız var ama mesele sadece AFAD'a bağış yapmak değil genel olarak bağış kültürünün artması gerekiyor. Bağış yapmak kişinin kendisini iyileştirir ve bizi daha iyi insan haline getirir. Türkiye sadece kendisinin yaptığı yardımlarla övünen bir rol üstlenmiyor dünyadaki yangınları gösteriyor. Diyor ki; Myanmar yanıyor, Suriye, Filistin bakın dünyanın başka noktalarında yangınlar var diyor.

Türkiye ve deprem gerçeğine gelelim. Yeni bir deprem haritası yayınlandı ve risk artmış gibi gözüküyor. İstanbul'da beklenen büyük deprem için ne yapılıyor siz AFAD olarak ne yapıyorsunuz? Bu harita bize ne anlatıyor?

Haritamızın adı Türkiye Deprem Tehlike Haritası. Şimdi buradaki her bir kelime özellikle seçilmiş kelimeler. Bunu sizin vasıtanızla paylaşmaktan mutlu da olurum. Afetler için bazı kavramları anlamak gerekiyor. Tehlike nedir? Risk nedir? Zarar verebilirlik nedir? Ben ne yapabilirim? Kapasitem nedir? Bir şehrin altından fay hattının geçiyor olması bir tehlikedir. O şehirdeki binaların o fay hattına uygun yapılıp yapılmaması bir risktir. Bir deprem olduğu anda oradaki binaların yıkılma olasılığı zarar verebilirliktir, bir deprem olduğunda oradaki binalar sağlamsa orada iyi bir kapasite oluşmuş demektir. Bu harita binalarla ilgili bir harita değil yer kabuğuyla alakalı bir harita. Koyu renkli noktalar fay hatlarının olduğu yerleri, ne kadar aktif olduğunu bize ifade ediyor. Eski haritaya göre tehlikeli yüz ölçümü oranı düştü. Çünkü daha hassas bir şekilde anlayabiliyoruz. Öncesinde Ege'nin neredeyse tamamı birinci bölge kırmızı olarak görülürken şu an artık Manisa'da İzmir'de Uşak'ta aralardaki renk geçişlerini görebiliyorsunuz. Bu da bundan sonraki yapacağınız binada kullanmanız gereken demirin oranında çimentoya betona inşaat mühendisi alanına giren birçok noktayı değiştiriyor.

-Vatandaşı çok yakından ilgilendiren bir harita değil mi o halde?

"SADECE BU HARİTA BİLE DEPREME HAZIRLIĞIN BİR PARÇASIDIR".

Bu haritanın iki hedef kitlesi var. Vatandaşların şunu bilmesi lazım. Oturduğunuz bölgede deprem tehlikesi var az ya da çok ne kadar olduğunu görebiliyorsunuz. Sadece bu harita bile depreme hazırlığın bir parçasıdır. Korkunun ecele faydası yok tedbirin faydası var. Şimdi bu haritayı göreceksiniz ve yapmanız gerekiyorsa onu yapacaksınız. Evimizin sigortası var mı yok mu DASK'ınız var mı?

DASK çok önemli ama zorunlu değil

"SİZİN EVİNİZİN SİGORTASI VAR MI?"

Bunun zorunlu olması için çalışıyoruz ama bireylerin farkında olması en doğrusudur. Sizin evinizin sigortası var mı? Eviniz eğer 99'dan önce yapılmışsa, mühendislik hizmeti almamışsa, evinizin inşaat tekniği anlamında eksikleri varsa vs. eviniz güvenlimi öğrenmeniz lazım. İstanbul'un özellikle güney tarafı Marmara tarafı fay hattına yakın bölgeler. Buralarda oturan vatandaşlar oturduğu binalar güvenli mi değil mi bunu sorgulatmalı. Kentsel dönüşüm bu yüzden var. Kentsel dönüşüm afete hazırlığın çok büyük bir kısmı.

DASK'ı olmayan kişi, olası deprem sonrası evini kaybederse devletten yardım alamayacak mı?

DASK kamu özel ortaklığı olan dünyada da iyi bir model. Her ne kadar yüzde 50'lerde olsa da oran bu sıfırdan başladı ve bugüne kadar buraya geldi. Bu tabi kültürün de bir parçası. Geçtiğimiz yılki rakamlar itibarıyla 120 TL ödüyorsunuz ve kamu özel ortaklığında biriken fonla ortaya çıkacak riskin de satın alınmasıyla satılması ve paylaşılmasıyla beraber o bölgedeki DASK'lı kişilere geri ödeme yapılabiliyor. O binanın inşa değeri üzerinden geri ödeme yapılabiliyor. Binamızın sigortalanması sizi olası bir yıkıcı finansal durumdan da kurtaran bir şey. Şimdi vatandaşlarımız bize soruyor AFAD hazır mı? AFAD'ın tek başına depreme hazır olması konunun çok küçük bir kısmı. Vatandaşlarımız ve her birimizin oturduğu ev hazır olduğunda biz ancak hazır olacağız.

Siz bu konuda adres olarak vatandaş diyorsunuz ama vatandaş bunu tek başına yapmakta zorlanmıyor mu?

"BU HARITADA 52 İLİN İL MERKEZİNİN DEPREM TEHLİKESİ DEĞİŞTİ".

Belediyelerin bu konuda vazifesi var. 'Benim binam çürük mü sağlam mı' öğrenmek istiyorum, bu konuda gerekeni yapın dediğinizde zaten vazifesi var belediyenin. Kentsel dönüşüm belediyeler üzerinden devam ediyor. Vatandaşların bazen birbiriyle anlaşamaması, müteahhitle anlaşmaması konunun gerçek öneminden uzaklaştırıyor ama gerçeği değiştirmiyor. Haritamızın ikinci bir hedef kitlesi var. İnşaat mühendisleri ve mimarlar bundan sonra kat sayılarda neler olacak, sadece konutlarda değil barajlarda yolarda kat sayılar nasıl değişecek.

"YERİN ALTI MI DEĞİŞTİ?"

Çünkü bu haritada 52 ilin il merkezinin deprem tehlikesi değişti. 46'sında azaldı altısında arttı. Okuyanların bazıları yerin altı mı değişti diyebilir. Hayır, biz yerin altını daha iyi anlıyoruz. Bu haritadan özellikle mühendislerimiz nasıl bir beton kullanmaları, binanın sağlamlık düzeyi ne olmalı gibi verileri o harita yardımıyla elde edecekler. Haritayla beraber bir şey daha yayımlandı o da deprem yönetmeliği. O yönetmelik ve harita birbirini tamamlayan iki ürün. Böylece bundan sonra yapılacak olan binaların daha da güvenli olacağı bir yaklaşım geldi. Deprem yönetmeliği 1 Ocak 2019'dan itibaren yürürlükte olacak. Önümüzdeki 8-9 aylık süreç içinde bu yönetmeliğin anlatılması meslek örgütleriyle paylaşılması kabul edilme süreçleri devam edecek.

PINAR IŞIK ARDOR

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber